3 Nisan 2018 Salı

Urfa İsminin Kökeni Üzerine Notlar

Klaus Schmidt
Harran Evleri
Bugünkü birçok Orta Avrupalı için Urfa'nın bilinmeyen bir şehir olduğunu düşündüğümden şehri biraz tanıtmak isterim. Urfa Antik Dönem ve Orta Çağ’da oldukça önemli bir kentti. Burasının Avrupa’nın genel bilgi dağarcığında uzun süre “var olmayışının” birçok nedeni vardır. Hiç kuşkusuz, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanışı ve 20. yüzyılın başındaki siyasi olaylar bu nedenler arasındadır. Ama her şeye rağmen Türkiye sömürge olmadan, bağımsız bir devlet olarak yaşamını sürdürmeyi başarmıştır. Ancak bu durum, Türkiye’nin doğusunun 20. yüzyılın ilerleyen yıllarına kadar dünya olaylarından uzak kalmasına ve aynı zamanda Batı dünyası tarafından buranın neredeyse hiç dikkate alınmamasına da neden olmuştur.


Şehrin farklı isimleri de buranın çok fazla tanınmamasına kısmen katkıda bulunmuştur. Avrupa Orta Çağı, Urfa’yı, şehrin Eski Yunanca ismi “Edessa” ile tanıyordu. Ancak buranın yerli halkı ise, aslında köken olarak Edessa ismine dayanan “Ruha” ya da “Ohai” ile daha sonra ise “örfa” ve “Urfa” isimlerini kullanmayı tercih etmiştir. 80’li yıllarda Urfa, “Şanlıurfa” ismini almıştır. [bkz. *] Şehrin günümüzdeki resmi adı Şanlıurfa olmakla beraber burada yaşayan halk tarafından, bizlerin de katılmayı tercih ettiği, başlangıçtaki kısa ismi kullanılmaktadır. Şehrin, Şanlıurfa olarak adlandırılması 20. yüzyılın başlarında Türkiye’nin doğu bölgesinin askeri bir tehlike altında olduğu döneme dayanmaktadır. Bu süreçte bazı şehirler, ülkenin burçları işlevini üstlenmiştir.

Gaziantep, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa isimleri Türklerin bu dönemle ilgili toplumsal belleklerinde yer edinmiştir.

Bir yüzyıl kadar geriye gidelim: 19. yüzyılın ortalarında, saray hizmetindeki o zamanların Prusyalı askeri danışmanı Helmut von Moltke’nin Briefe über Zustiinde und Begebenheiten in der Türkei (Türkiye’deki Olaylar ve Durumlarla ilgili Mektuplar) adlı eserindeki şu kısa anlatımı günümüz için de geçerlidir:
“Urfa, taş mimarisi, şehir duvarları ve bölgeye hakim kayaların üzerine kurulmuş kalesiyle hâlâ büyük ve güzel bir şehir. Kalede iki tane büyük sütun yükselmekte… Yukarıdaki sütun başlıkları ile yetinilmiş… Şehrin içindeki bir bina ve kulenin (büyük cami, Ulu Cami; yazarın notu) büyük, çok güzel kesilmiş diktörtgen taşlardan harçsız örülmüş duvarları çok eski dönemlere ait. Kalenin eteklerindeki çok sayıda kaynak suyu, etrafı yüksek söğüt ağacı, çınar ve servilerle çevrili, yanında güzel kubbeleri ve minareleri olan bir medresenin yer aldığı iki havuza akmakta. Kutsal oldukları ve yiyeni kör ettikleri için hiç kimsenin dokunmadığı sayısız sazan balığı berrak suda yüzmekte”.
Bu kaynaklar aynı zamanda, zaferler kazanmış Makedonyalı Büyük İskender’in M.Ö. 4. yüzyılın 3O’lu yıllarında şehri “Edessa” olarak isimlendirmesine de neden olmuştur. Bu ismi, Makedonya’da bir resim kadar güzel şelaleleri olan kendi şehri Edessa’yı anmak için vermiştir. Büyük İskender tarafından fethedilen bölgeleri kendi yurtlarına ait isimlerle tanıtma eğilimi, askeri birliklerin komutanlarına olan bağlılığını pekiştiriyordu. Seleukosların yönetiminde, İskender'i bu bölgenin hükümdarı kabul eden şehir, Antiokheia Kallirhoe, “Sulan güzel akan Antiokheia” ismini almış ve böylece hem bu hükümdarlıkta kullanılan ismin (Antiokhos) hem de şehrin zengin su kaynaklarının değerini takdir etmiştir.
Antik Edessa'nın tahkimat duvarları
Makedonya, Yunanistan

Urfa’daki Musevi ve İslami gelenekle bağlantılı Hz. İbrahim hikayesi (Resim 3) ile ilişkisi olan kutsal sazan balıklan; dini efsanelerdeki diğer göze çarpan olaylar ve her zaman önemli dini konularla örülü şehir tarihi, okul eğitiminde yer almayan bilgilerle, kütüphaneleri dolduracak kadar kitaplara konu olmuştur. Eski dönemde Haçlı seferlerinin Edessa’da tutunma çabası hiç kuşkusuz sadece stratejik nedenlerle açıklanamaz. Orta Çağ’da çok iyi tanınan, bir mumya portre sanatı ustası tarafından yapılmış ve olasılıkla gerçek bir Hz. İsa portresi olan mandylion, uzun süre Urfa’da korunmuştur. Jehuda Segal’ın Edessa - The Blessed City (Edessa - Kutsal Şehir) kitabında oldukça ayrıntılı anlatıldığı için, şehrin tarihi açısından bu kadar bilgiyle yetinelim mi? Ama biz bunun yerine yeniden von Moltke’nin yazdıklarına bakalım:
“Urfa, çıplak kayalara yaslanmış, ama buradan yukarı, güneye doğru çöl başlıyor; göz alabildiğince uzanan düzlük, ilk anda yeşile bürünse de kısa bir süre sonra çoraklaşıyor. Urfa meyve ve söğüt ağaçlarıyla, kum ve kayalık çölün arasında bir vaha.” 

Klaus Schmidt, Göbekli Tepe, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2007,  s. 23-25


Önemli Bir NOT (DK)
[*] Şehrin en eski adı Adma (Aramik : אדמא , Adme , Admi , Admum da yazılmıştır ), M.Ö. 7. yüzyılda Asur çiviyazısı kaynaklarda kaydedilmiştir.

Yukarıdaki yazıdan farklı olarak başka kaynaklar bugünkü Urfa adının kökeni olarak, Antiokheia'yı (Antiochia on the Callirhoe) gösteriyor. Latince Rohais'e de benziyor.

Araplar: El Ruha, Ar-Ruha
Süryaniler: Orhay, Urhay
Ermeniler: Urha, Ourha
Kürtler: Riha
şeklinde telaffuz ederek orijinal sözcüğü değiştirmişler. Ama kökeni konusunda farklı düşünenler de var.
Geleneksel olarak İbrahim peygamberin doğduğu yer olarak gösterilen Ur Kasdim şehrinin Urfa olduğuna işaret eden kaynaklar da var (daha çok Müslüman ve Yahudi kaynakları).
Bilge Umar, Osrhoene Krallığı ile bağlantı kurmuş ama şehrin, krallığa bu ismi verdiğini düşünüyor.
 
ayrıca bkz.
Şu linkte oldukça ayrıntılı bilgi var. http://www.wiki-zero.com/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvRWRlc3Nh

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder