25 Nisan 2019 Perşembe

Mitolojik ve Tarihsel Özel Adların Okunuşları




Admetos (Admetos)

Aeneis (Aeneyis)

Aenomas (Aenomas)

Agamemnon (Agamemnon)

Aiakos (Ayakos)

Aias (Ayas)

Aietes (Ayetes)

Aigeus (Aygeus)

Aigina (Aygina)

Aigus (Aygus)

12 Nisan 2019 Cuma

Romanların Kökeni ve Roman Etnik Grupları

Herman Berger
Görsel kaynak

"Çingene"[1] adı altında toplanan bütün 
büyük etnik grupların Listesi[2]

"Çingene kanı" taşıdığını iddia eden üç ana grup bulunmak­tadır: Kaldera, Gitano ve Manuşlar.

1. Kaldera Çingeneleri. Yalnız kendilerinin gerçek Çingeneler olduğunu iddia ederler. Adlarından da anlaşıldığı üzere, çoğu kazancılıkla uğraşmaktadır. Rumence'de kazanın adı calderadır. Önce Balkan Yarımadası'ndan çıkmışlardır, sonra Orta Avru­pa'dan Fransa'ya geçip beş kola ayrılmışlardır:
a) Lovariler. Macaristan'da uzun süre yaşadıkla­rından dolayı, Fransa'da "Macar" adıyla çağrı­lırlar.
b) Boyhalar. Transilvanya'dan gelmişlerdir ve sa­vaştan önce, evcilleştirilmiş hayvanlarla  gösteri yapan Çingenelerin çoğunluğunu oluşturmak­taydılar.
c) Luri ya da Luliler. Bugün de Firdevsi'nin anmış olduğu Hint kavminin adını taşırlar.
d) Çurariler. Diğer Kaldera Çingenelerinden ayrı olarak yaşarlar. Vaktiyle at alıp satan Çurariler, bugün kullanılmış araba alım satımı ile uğraş­maktadırlar.
e) Turko-Amerikalılar. Avrupa'ya gelmeden önce, Türkiye'den Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmiş oldukları için kendilerine bu isim veril­mektedir.

10 Nisan 2019 Çarşamba

Eski Bulgaristan'da Köylü Hareketleri ve Bogomillik

Nazif Kuyucuklu

Kaynak
Bulgar Devleti’nin Bizans aleyhine genişlemesi özellikle Simeon döneminde (893-927) olmuş, Bulgar ordusu Gelibolu yarımadasını ve Girit’e kadar olan sahayı ele geçirip İstanbul surlarına gelmiş, İstanbul’u almak için giriştiği hazırlıklar ise Simeon’un ölümüyle sonuçsuz kalmıştır. Simeon döneminde Bulgar kilisesinin bağımsızlığı ilân edilmiştir. Onun yerine geçen Petar zamanında (927-970) Bizans’la bir barış dönemi yaşanmış, oğlu II. Boris yapılan savaşlarda Bizans’a yenilmiş, hatta başşehir Preslav’ın adı Bizans imparatorunun adına izâfeten Yoanopolis olarak değiştirilmiştir. Böylece 971’de Trakya ve Kuzey Bulgaristan Bizans tarafından zaptedilmiş, batı ve güneybatı Bulgar toprakları bağımsızlığını korumuştur.

Buralardaki yönetim dört feodal (bolyar) kardeş David, Moisey, Aron ve Samuil’e geçmiş, başşehirleri de başta Sredets, sonra Prespa, daha sonra da Ohri olmuştur. X. yüzyıl ortalarında Petar’ın yönetim döneminde toprağa bağlı köylülerin durumu çok daha ağırlaşmış ve köylüler feodal yönetim karşısında giderek gelişen bir tepki oluşturmaya başlamışlardır. Sonunda bu tepki kendisini bir din adamının şahsında tecessüm ettirmiş ve Bogomillik olarak tarihte yerini almıştır. Bogomiller sadece İncil’e inanmışlar, dış dünyayı ve resmî hıristiyan kilisesinin görüşlerini reddetmişlerdir. Feodal düzenden şikâyetçi geniş köylü kitleleri, bu arada kendilerini ezilmiş hisseden öteki kişiler Bogomilliğin görüşlerine büyük bir samimiyetle sarılmışlar, günlük feodal hayattan kaçıp huzuru âdeta burada bulmak istemişlerdir. Böylece Bogomillik önemli bir sosyal hareket niteliği kazanmıştır. Ancak kilise ve yönetim buna şiddetle karşı çıkmıştır.

"Rubicon'u Geçmek" Deyiminin Tarihsel Kökeni

Dilara Kahyaoğlu


Rubicon, Roma Cumhuriyeti döneminde İtalyan Galya'sını,  esas İtalya'dan (merkez) ayıran küçük bir nehirdir. İki eyalet arasında sınır olarak kabul ediliyordu.

Galya eyaletinin yöneticisi olan Julius Caesar, MÖ 49 yılında ordularıyla birlikte Rubicon nehrini geçerek esas İtalya bölgesine yani başka bir eyalete (merkez) girdi. Bunu yapmakla bir komutanın ordusunu,  görevli olduğu eyaletten dışarı çıkarmasını yasaklayan yasayı çiğnemiş oldu. Bu hareketi savaş ilanı olarak kabul eden senatoyla arasında çıkan savaş üç yıl sürdü. Bu savaşın sonunda Sezar Roma'ya hakim oldu ve kendi egemenliğini kurdu. Bu hareketi hiç bir zaman unutulmadı çok sayıda başarısına rağmen onu diktatör olarak görenler tarafından senatoda suikasta uğradı ve öldürüldü.


Bosnalılar Nasıl Müslüman Oldu? İki Farklı Görüş

Branislav Djurdjev

Bosna ve Hersek’te İslâmiyet’in yayılması, bugün bile hâlâ tartışılan bir problem olarak durmaktadır.

I. Dünya Savaşı’ndan önce genel olarak kabul gören ve bugün de pek çok ilim insanı tarafından paylaşılan görüş, heretik kilise taraftarlarının yani Bogomiller’in Katolik kilisesinin baskısı sonucu ve ahlâkî esaslardaki görüş benzerliği dolayısıyla kolay bir şekilde bir bütün olarak İslâmiyet’i kabul ettikleri idi. Bunlara göre İslâmiyet’i seçen yerli Bosna beyleri kendi toprakları üzerindeki imtiyazlarını korumuşlar ve bu durumlarını XIX. yüzyıla kadar sürdürmüşlerdi, timar sistemi ise sadece bir üst yapı olarak kalmıştı. Bu iddianın en hararetli savunucusu C. Truhelka idi. Ona ve onun takipçilerine göre Bosna baştan beri Osmanlı Devleti içinde ayrı bir statüye sahip olmuştu.

İki dünya savaşı arasında bazı Yugoslav tarihçiler bu görüşlerin temelsiz olduğunu ispata çalıştılarsa da tatminkâr bir çözüm getiremediler. Onlara göre İslâmlaşma tedricen gerçekleşmiş, Bosna yerli asilzadeleri timar sisteminin özellikleri sebebiyle fetih sonrası eski topraklarının tamamını koruyamamışlardı; toprak imtiyaz sistemi XVIII. yüzyılda kurulmuş ve bir sonraki yüzyılda da devam etmiş, tedricî olarak eski ziraat sistemi çerçevesinde gelişmişti.

Modern tarihçiler ise ilk elden Osmanlı kaynakları ve tahrir defterleri üzerinde yaptıkları çalışmalarla konuyu daha da derinleştirdilerse de elde edilen sonuçlar henüz genelleştirilebilecek bir olgunluğa erişmemiştir.

TDV İslam Ansiklopedisi, Branislav Djurdjev'in makalesi, 6. cilt. Diyanet Vakfı Yayınları, 1988

5 Nisan 2019 Cuma

Şarabın İçindeki Tanrı ve Dionysos Dini

Mario Meunier

Baküs'ün Zaferi
Cornelis de Vos'ın tablosu
Bakkhalar’ı* okurken bu tragedyanın eski Yunanistan’da Dionysos[1] dininin İncil’i yerinde olduğu unutulmamalıdır. Sanatta, şiirde ve dinde Bakkhalar’ın verimli bir etkisi olmuştur. Dithyrambos’un, Satyr dramının, komedya ve tragedyanın, Bakkhos şerefine kutlanan parlak bayramlardan doğduğu bilinir.

Dionysos’un doğum ve ölüm efsanesi, ilkin bütün bitkilerin esrarlı hayatı, daha sonra asmanın büyümesi, üzüm olması, bağ bozumunun türlü safhaları ve şarabın insanda doğurduğu değişik ve karışık haller karşısında insanların vardığı birçok ilkel fikirden doğmuştur. Zengin Yunan imgeleminde şarabın hikâyesi bir dram haline geldi.
Efsane şu şekle girdi: 

4 Nisan 2019 Perşembe

Sağcı ve Solcu Sekterler Üzerine



Paul Freire
Fanatizmle beslenen sekterlik her zaman hadım edicidir. Eleştirel bir ruhla beslenen radikalleşme ise daima daha yaratıcıdır. Sekterlik gizemlileştirir ve böylece de yabancılaştırır; radikalleşme eleştirir ve böylece de özgürleştirir. Radikalleşme kişinin seçmiş olduğu tavra artan bir bağlılığı içinde barındırır ve böylelikle somut, nesnel gerçekliği dönüştürme çabasına daha sıkı angaje olmayı getirir. Buna karşılık gizemlileştirdiği ve irrasyonel olduğu için sekterlik gerçekliği sahte (ve bu nedenle de değiştirilemez) bir "gerçeklik"e dönüştürür.

Sekterlik hangi siyasi kampta olursa olsun, insanlığın kurtuluşuna bir engeldir. Sağcı versiyon ne yazık ki, her zaman doğal karşıtına yani devrimcinin radikalleşmesine yol açmaz. Devrimcilerin sağın sekterliğine karşılık verirken gericileşmesi hiç de ender değildir. Bununla birlikte bu olasılık radikalin, elitlerin uslu bir piyonu haline gelmesine yol açmamalıdır. Özgürleşme sürecine giren radikal, ezenin şiddeti karşısında radikal kalamaz.  

Öte yandan radikal, asla bir öznelci değildir. Onun için öznel olan, ancak nesnel olanla (analizinin nesnesini oluşturan somut gerçeklik) ilişkisi içinde varolur. Böylelikle öznellik ve nesnellik, eylemle bir dayanışma içinde bilgi üreten bir diyalektik birlik oluştururlar. Bunun tersi de doğrudur.