26 Mart 2019 Salı

1649 İngiliz Devrimi


Ann Hughes

Kralın Ölümü
I. Charles'ın İdamı
Giriş
Tatsız bir kış gününde, 30 Ocak 1649 Salı günü, sıradışı ve eşi görülmemiş bir dram içinde, İngiltere, İskoçya ve İrlanda'nın kutsanmış kralı I. Charles, Whitehall'da idam edildi. Kralın ölümü gizli, gözlerden uzak bir idam değildi. 'Bir köşede infaz edilmemişti', fakat daha sonra bir radikalin direttiği gibi, 'O, Tanrı'nın yasalarını açıkça çiğnediği için, gizlice zehirlenerek ya da gözden uzak başka biçimlerde değil, dünyanın gözü önünde yargılanmalı, mahkûm edilmeli ve asılmalıydı'. Charles, halkına ve İngiltere yasalarına karşı işlediği suçlardan yargılandı. 'Ülke yasaları tarafından sınırlandırılmış ve bu yasalara uygun biçimde (... ) halkının iyiliği ve yararı için kendisine yönetim gücü verilen' kral, 'kendi iradesine göre yönetimde bulunmak amacıyla sınırsız ve despotça bir güç' tesis etmek için 'haince bir tasarı' hazırlamakla suçlandı. Charles, parlamentoların sık sık tekrarlanan adaletsiz yönetimine deva olan, krallığın temel anayasasına saldırmış ve halkını 'doğal olmayan, zalimane ve kanlı savaşlara' sokmuştu. Kral'ın İskoçyalı ve İrlandalı tebaasına danışılmamış, Edinburgh'da bulunan oğlu, II. Charles sıfatıyla taç giymişti; ne var ki, idamdan önce İngiltere'de bir askeri darbe olmuştu. Parlamentonun Londralı radikallerle ilişki içinde olan siyasallaşmış ordusu, kenti ele geçirmiş, 1648 Aralık ayında Charles ile tatmin edici olmayan bir barış antlaşması yapmaya hazırlanan parlamento üyelerinin (çoğunluğunun) meclisini tasfiye etmişti. Tasfiye edilmiş olan Avam Kamarası'nın bildirisi şöyle haykırdı:

22 Mart 2019 Cuma

Sümer Yaratılış Mitosları


S. H. Hook


Sümer[1] Yaradılış[2] Mitosu

Temel mitosların Sümerli biçimiyle bulduğumuz ikincisi[3], çok geniş bir alana yayılmış olan Yaradılış mitosudur. Burada, eskiçağ (antik) yaradılış  mitoslarından  hiç  birisinde,  ex  nihilo  (hiç  yoktan) yaratış  kavramıyla  karşılaşmadığımızı  belirtmeliyiz.   Tüm  eskiçağ, mitoslarında yaratış, başlangıçtaki kargaşa (kaos) durumuna bir düzen verme eylemi olarak görünür. Asur-Babil malzemesini incelemeye başlayınca, kozmogoni mitosunun (evrenin oluşumu mitosunun) burada tek bir ana biçimiyle, ünlü Enuma Eliş ile, günümüzde genellikle kullanılan adıyla söylemek gerekirse, "Yaradılış Destanı" biçiminde bulunduğunu göreceğiz. 

Ancak Sümer malzemesinde Asur-Babil yaradılış mitosunun dengi olan bir şeyle karşılaşılmaz. Profesör Kramer, Sümer kozmogonisinin çeşitli orijin mitoslarından derlenerek toparlanması gerektiğini göstermiştir ve aşağıdaki anlatıma[4] onun bu yoldaki araştırmalarına dayanmaktadır. Bununla birlikte, Kramer, Sümerce bilgimizde büyük boşlukların bulunduğunu ve Sümer mitoslarının üzerlerine yazılmasıyla zamanımıza kalabilmeleri sağlanan tabletlerin birçoğunun kırık ve eksik olduğunu anımsatmaya özen gösterir. Böyle olunca, Sümerce bilgimizin bugünkü durumuyla, Sümer mitolojisinin parçaları birbirine tutarlı olarak bağlanmış bir anlatımını vermemizin olanağı bulunmamaktadır.
Bu gerçekten de güzel olan görseli dikkat çekmek amacıyla buraya aldım !
Bu Sümer silindir mühründe geleneksel kayıklarla ulaşılabilen deniz/su kenarında
bir kapı görünüyor. Bu yerin/şehrin Eridu olduğu bu yapının da Enki'nin Evi veya tapınağı olduğu iddia ediliyor.
Mühür British Museum'da BHRN31 numarasıyla kayıtlıymış.
Ben online olarak araştırdım ama bulamadım. Benim için doğrulanmamış bir görseldir.
Görsel tek bir kaynaktan yayılmış (yukarıdaki link) DK

21 Mart 2019 Perşembe

Inferno - Cehennem

Sanatçı
Gustave Doré
1832-83
Hırsızların Cezalandırılması, Sekizinci Daire...
En ağır suçluların olduğu sondan bir önceki daire bu.
Sekizinci dairede kadın tellalları, din sömürücüleri, rüşvet yiyenler, hileciler, hırsızlar, ikiyüzlüler, bölücüler, simyacılar, kalpazanlar cezalandırılır Dante'ye göre.

Dante'nin İlahi Komedyası'nın "İnferno" bölümü için sanatçının hazırladığı bir oyma baskı, 1861
Bibliothèque Nationale, Paris


Gustave Doré, 19. Yüzyılın çok sayıda eser varmış en başarılı kitap ressamlarından biridir. Çoşkun ve yadırgatıcı imgelemiyle yarattığı uçsuz bucaksız düşsel sahneler, romantik akademisyenlerce yaygın bir biçimde taklit edilmiştir. Yaklaşık 40 oyma ustasının yardımıyla 90'ı aşkın kitap resimlemiştir.  
AnaBritannica, c. 37, s. 437


Dante Alighieri: Şiir tarihinde bir benzeri olmayan Divina commedia’nın (İlahi Komedya) yazarı Dante Alighieri (1265-1321) Floransa’da orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Asıl adı Durante’dir. Babası Alighiero di Bellincione’nin büyük dedesi Cacciaguida, Haçlı Seferlerine katılarak soyluluk sanı elde etmiş, ancak çarpışmalar sırasında ölmüştü (1147). Cacciaguida, karısının ailesinin soyadını kullanır. İlkin Alaghieri ya da Aldighieri olan bu ad daha sonra Alighieri’ye dönüşür. 

19 Mart 2019 Salı

Anabasis: Onbinler Kardukların Ülkesinden Geçerken...

Ksenefon


Kardukh kelimesinin geçtiği ilk yerden itibaren birebir, kesintisiz alıntıladım. Açıklama notları, ekler, görseller ve alt yazıları bana aittir.

Bu yazının içeriğinde şunlar var: 
1. Giriş
2. Anabasis'in Türkçe çevirisinin Karduklarla ilgili bölümü
3. Ek 1: Anabasis ve yazarı hakkında bilgi
4. Ek 2: Anabasis'te geçen Tarihi Karduk bölgesinin günümüz haritalarına göre çözümlenmesi 
5. Ek 3 : Anabasis'in İngilizce çevirisinin Karduklarla ilgili bölümü

Giriş
Eski kroniklerin çoğunda olduğu gibi burada da bölümler, kısımlar ve hatta bağlama uygun küçük bölümler (belki sekans demek lazım) tek tek numaralandırılarak belirtilmiştir. Okurken bunların karışılık yarattığını bildiğim için anlaşılırlığı arttıracağını düşünerek her numarayı satırbaşına yerleştirirek yazdım. Uzun açıklama başlıkları da yine eski dönemlerin bilinen bir geleneği. Böyle yazıyorlar. Neler olduğunu, bir başlık şeklinde adeta özetleyerek daha baştan gösteriyorlar. Karşılaştırılması amacıyla Türkçe çeviriden sonra ilgili kısmın İngilizce çevirisini de koydum.
Ksenefon’u (Xenophon)  Zenefon olarak okuyoruz. Anabasis, Grekçe’de “yürümek, ilerlemek” anlamına gelen bir kelime.

Kardukh ismine gelince... Şüphesiz Kürtlerden bahsediyorlar. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi ek 2'de yazdım.

Kaynak
Bu harita Ksenefon'un anlattığı seferi ve geri dönüş yolculuğunu göstermektedir
Yolculuk Perslere ait bir satraplık olarak yönetilen Lidya topraklarında başlar.
Satrap aynı zamanda kralın kardeşi olan Kyros ki bu bildiğimiz büyük Kyros değildir, topladığı paralı askerlerle
kardeşini tahtan indirmek için Lidyalıların başkenti olan Sardes'ten yola çıkar.
Sardes, Manisa'ya bağlı bir ilçe olan Salihli'ye çok yakın, bugün de bilinen ve gezilen antik bir şehirdir.
Harita ve yolculukla ilgili açıklamalarım için Ek 2'ye bkz.  

18 Mart 2019 Pazartesi

Homo Sapiens, Tek İnsan Türü Değildir

Yuval Noah Harari

Bu görüntülerin hayali çizimlerden ibaret  olduğunu bir kere de ben hatırlatayım.
Elbette ellerindeki kalıntılardan yararlanarak çiziyorlar, etlendiriyorlar ama
yine de hiç biri gerçeği tam olarak yansıtmaz, yansıtamaz. 
Tarihten çok önce insanlar vardı[1] Modern insanlara benzeyen hayvanlar ilk olarak yaklaşık 2,5 milyon yıl önce ortaya çıktı. Fakat sayısız nesil boyunca aynı çevreyi paylaştıkları çok sayıda organizmadan ayrışmadılar.

İki milyon yıl önce Doğu Afrika'ya bir gezi yapsaydınız, çok tanıdık insan karakterlerine tanık olabilirdiniz: çocuklarına sarılan endişeli anneler, çamurda oynayan çocuklar, rahat bırakılmak isteyen yaşlılar ve toplumun kurallarına başkaldıran gençler, görmüş geçirmiş yöneticileri ve köyün güzelini etkilemek isteyen gösteriş meraklısı maçolar. Bu arkaik insanlar âşık oldu, oynadı, yakın arkadaşlıklar kurdu, güç ve statü için mücadele etti. Fakat bunu şempanzeler, babunlar ve filler de yapıyordu. İnsanların hiç de özel bir durumu yoktu. Hiç kimsenin, elbette insanların da, bir gün kendi soylarından gelenlerin ayda yürüyeceğine, atomu parçalayacağına, genetik kodu çözeceğine ve tarih kitapları yazacağına dair en ufak bir fikri yoktu. Tarih öncesi insanlarla ilgili bilinmesi gereken en önemli şey, etraflarına; goriller, ateşböcekleri veya denizanalarından daha fazla etki etmeyen sıradan hayvanlar olduklarıdır.

17 Mart 2019 Pazar

Mitos Türleri


Samuel Henry Hooke


a. Ritüel Mitosları
Bu kitapta anlatılan mitoslar  hakkındaki bilgilerimizin kaynağı olan metinlerin çoğunun, tapınak arşivlerinden geldiği iyi bilinen bir olgudur.  Bu  metinlerden,  Nil  ve  Dicle-Fırat vadilerinde,  tarımsal temellere dayanan  oldukça  gelişmiş  kent uygarlıklarının yaşandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu metinler,  Mısır'da ve Mezopotamya'da yaşayan insanların, ritüel (tören) adını verdiğimiz incelikli bir etkinlik biçimi  yarattıklarını göstermektedir.  Bu etkinlikler,  tapınaklardaki geniş bir rahipler takımı tarafından yürütüldü. Ritüeller, söz konusu eylemlerin   yürütülmesinde   izlenmesi  gereken  yolların   doğru biçimlerinin neler olduğu hakkındaki uzmanlık bilgisine sahip yetkili kimselerce, belirli zamanlarda, değişmez bir biçimde yerine getirilen bir  eylemler  sistemi  oluşturdular.  Bu  inceden  inceye  işlenmiş etkinlikler sisteminin tümü, insanın kendini kuşatmış bulduğu, nasıl görünecekleri  önceden  hesaplanamayan güçlerin  denetlenerek, topluluğun  esenliğini  sağlama  amacıyla  geliştirildi.  Ama  bugün biliyoruz  ki  ritüel,  yalnızca  eylemlerden  oluşmuyordu;  eylemlere, sihirsel etkileri ritüelin asal  bir parçasını oluşturan sözler, şarkılar, afsunlar  eşlik  ediyordu.  Başka  bir  deyişle, ritüel,  Yunanlıların drômenon [dram] olarak adlandırdıkları "yapılan" eylemler bölümüyle, muthos [öykü][1] olarak adlandırdıkları "söylenen" sözler bölümünden, yani  mitos  (mit)  bölümünden oluştu.  Ritüelde  mitos,  oynanmakta olunan oyunun öyküsünü anlattı; belli bir durumu betimledi; ne var ki bu öykü, izleyici kitlesini eğlendirmek için söylenen sözler değildi; öykü,  sözlerle bir  güç,  bir  erk  yaratılması  için  söylendi.  Sihirli sözlerin ard arda yinelenmesi, anlatılan durumun oluşmasını ya da yeniden oluşmasını sağlayacak güce sahipti. 
İleride göreceğimiz gibi, Babilonya Yeni  Yıl  Şenliğinin  odağında,  rahiplerin  şakıdıkları yaradılış mitosu olan  Enuma Eliş[2] bulunuyordu  ve  bu  mitosun  şarkı biçiminde okunması birşeyler "yaratıyordu", ritüelin canlandırdığı duruma bir değişiklik getiriyordu.

3 Mart 2019 Pazar

Ressam Vasnetsov'un Gözünden Rus Tarihi

Ressam: Apollinari Michailowitsch Vasnetsov (1856-1933)
Diğer ünlü Rus ressamı Victor Mikhailovich Vasnetsov'un kardeşidir.

Novgorod Pazarı
Şehir, barındırdığı yüzlerce tarihi eserle, Dünya Mirası Listesindedir
Ressam, özellikle tarihi Rus coğrafyasının Ortaçağ sahnelerinde uzmanlaşmıştı
Resim 1908-1909 arasında yapılmış
Perm Sanat Müzesinde
...
Ressam, 17. yüzyılın ikinci yarısının Kızıl Meydan'ını bu şekilde betimlemiş
1925, Moskova Müzesi
..

2 Mart 2019 Cumartesi

İlk Beyaz Adam çıkageldiğinde, küçücük bir adamdı. Çok küçük.


Kaynak
Tam karşı istikamette  cetvelle çizilmiş gibi görülen hat yazıda sözü edilen duvardır.
Bugünkü Wall Street Caddesi
Tıklayarak büyütünüz

Yukarıdaki haritanın başka bir versiyonu
New York'da bugün üzerinde çokuluslu bankaların, borsanın, dev şirketlerin merkezlerinin yer aldığı ticaret merkezi Wall Street'in neden böyle anıldığını bilir misiniz? Sahi, neden "Duvar Caddesi"?

Çünkü cadde bir zamanlar gerçekten bir duvarla ikiye ayrılırmış. O zamanlar New Amsterdam (Yeni Amsterdam) olarak anılan kente yerlilerin girişini engellemek üzere örülmüş bir duvar[2]...

O duvar bugün yıkılmış olabilir. Ama Beyaz Adam ile yerliyi ayıran görünmez duvar, boylu boyunca uzanıyor, "Yeni Dünya" topraklarında.

David E. Stannard, ABD'deki yerli rezervasyonlarındaki yoksulluk oranının ulus ortalamasının "neredeyse dört katı" olduğunu, pek çok rezervasyondaki yoksulluk, sağlıksızlık ve genel sefaletin pek çok yoksul Üçüncü Dünya ülkesinde hâkim olan koşullardan farksız olduğunu vurgulayarak ekliyor:

Kızılderililer Nasıl Yok Edildi?

BARTOLOME DE LAS CASAS 
Yazar hakkındaki tarihi bilgi için (*) alıntıların sonuna bkz.


İSPANYOL ADASI [Hispaniola]

Orta Amerika, Küba, Haiti


İspanyol Adası
Bugünkü Haiti


Daha önce söylediğimiz gibi, İspanyol adası Hıristiyanların ilk girdiği ve bu halkları kırıp geçirmeye başladığı yerdi. Yani ilk yıktıkları ve boşalttıkları yer... Yararlanmak veya kötüye kullanmak amacıyla kanlarını, çocuklarını alarak, emek ve alın teriyle kazandıkları besinlerini yiyerek işe koyuldular.

Herkesin olanakları ölçüsünde kendi rızasıyla verdiği onlara yetmedi. Yerliler zayıftı çünkü genelde ihtiyaç duydukları ve az bir çabayla ürettiklerinden fazlasını ellerinde tutmazlardı. Ayda onar kişilik üç aileye yeten miktar, bir Hristiyan'ın sadece bir günlük tüketimiydi. Ancak, uğradıkları şiddet ve aşağılama karşısında Amerika yerlileri, bu adamların gökten inmediğini anladılar. O zaman, bazıları yiyeceklerini, bazıları karılarını, bazıları da çocuklarını sakladı. Diğerleri, böyle gaddar ve korkunç insanlardan uzaklaşmak için ormanlara kaçtı. Hristiyanlar halkı tokatla, yumrukla, sopayla dövüyorlardı, hatta köy beylerini ele geçiriyorlardı. Cüretkârlıkları ve küstahlıkları öyle arttı ki, Hristiyan bir yüzbaşı, bütün adanın beyi sayılan, en büyük hükümdarın öz karısının ırzına geçti. İşte o zaman, yerliler Hıristiyanları topraklarından kovmak için yollar aramaya başladılar. Silahlandılar. Çok zayıf, az saldırgan, dayanıksız ve savunmasızdırlar. (İşte bu yüzden savaşları bugünkü değnek oyunları ya da çocuk oyunları gibiydi). Atlarını, kılıçlarını ve mızraklarını alan Hıristiyanlar, yerli Amerikalıların daha önce hiç görmediği eylemlere başladılar: Katliam ve kan dökme! Köylere giriyor, çoluk çocuk, yaşlı, hamile veya loğusa (kadın) demeden, ağıllarına sığınmış kuzulara saldırır gibi, karınlarını deşiyor, parçalara ayırıyorlardı. Kimin, tek bıçak darbesiyle bir insanı ortadan ayıracağı veya tek mızrak atışıyla başını keseceği, ya da bağırsaklarını ortaya dökeceği üzerine bahse giriyorlardı. Anne sütü emen bebekleri zorla alıyor, ayaklarından tutup başlarını kayalara çarpıyorlardı. Bazıları ise onları yüksekten ırmaklara atıyor, bir yandan da gülerek şakalaşıyorlardı.