29 Şubat 2016 Pazartesi

Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var? Tüfek, Mikrop ve Çelik

Jared Diamond
1997


Jared Diamond,  Papua Yeni Gine'de ok atmayı deniyor.
Öndeyiş 
Yali'nin Sorusu: "Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var?"

... 1972 yılının Temmuz ayında tropik bir ada olan Yeni Gine'de deniz kıyısında yürüyordum. Bir biyolog olarak kuşların evrimini incelediğim yerdir Yeni Gine. Yali adında müthiş bir yerli siyasetçiden söz edildiğini duymuştum, o günlerde o bölgede dolaşıyormuş. Bir rastlantı sonucu o gün Yali ile ikimiz aynı yöne doğru yürümekteymişiz. Yali arkamdan yetişti. Bir saat birlikte yürüdük ve bir saat boyunca konuştuk.

26 Şubat 2016 Cuma

Stonehenge'i Kim Dikti?

 Paul Aron



Mısır'ın piramitleri, Yunanistan'ın Parthenon'u, Roma'nın Colleseum'u hep büyük uygarlıkların, firavun ve filozofların, imparator ve kahramanlarının imgelerini akla getirirler.
Stonehenge insanda böyle bir izlenim uyandırmaz.

Salisbury Ovası'ndaki büyük taş blokların kalıntılarının çevresinde, tarihsel şehirler değil, doğu yönünde Londra'ya giden modern otoyollar bulunur. Burada çözülecek hiyeroglifler, yorumlanacak Sokratik diyaloglar yoktur. Stonehenge'i diken Taş Devri ve Tunç Devri insanları daha küçük taş anıtlar da dikmişlerdi.

24 Şubat 2016 Çarşamba

İnsan öldükten sonra kütüphanesine ne olur?


Umberto Eco (U. E) - Jean-Claude Carriere (J. -C. C. )
Söyleşiyi yöneten: Jean-Philippe deTonnac (J. -P. de T)



J. -P. de T. : Jean-Claude, bize, kütüphanenizin bir kısmım satmak zorunda kaldığınızı ve bundan dolayı çok büyük üzüntü duymadığınızı söylediniz. Şimdi size oluşturduğunuz bu koleksiyonların geleceğini sormak isterim. İnsan böyle bir koleksiyonun, bir bibliyofili uğraşının yaratıcısıysa, kendisi artık ilgilenemeyecek durumda olacağı zaman bu koleksiyonun başına ne geleceğini kaçınılmaz olarak göz önünde bulunduruyordur herhalde. İzin verirseniz, siz yok olduktan sonra kütüphanelerinizin kaderinin ne olacağım konuşmak isterim.

Eco, Paris Komünü ve Prag Mezarlığı

Umberto Eco
Prag Mezarlığı

19. yüzyılda Paris: Komün Günleri; hançer darbeleri; absent dumanları arasında hazırlanan cinayetler; kanalizasyonda yatan cesetler; patlamalar; isyanlar; takma sakallar; sahte noterler; düzmece vasiyetler; satanist örgütler; kara ayinler; cinsellikle pek fazla ilgilenmeyen, hastalarının rüyalarına burnunu sokmamaya kararlı bir Doktor Froïde Torino, Palermo, Paris şehirlerinde dolaşan histerik bir satanist; iki kez ölen bir rahip; masonlara karşı entrikalar kuran Cizvitler; rahipleri kendi bağırsaklarıyla boğan masonlar; çarpık bacaklı raşitik bir Garibaldi; bir sahte belgenin Siyon Bilgelerinin Protokollerine dönüşmesi...

Umberto Eco, 2010 yılında İtalya'da yayımlanır yayımlanmaz çoksatarlar arasına giren romanı Prag Mezarlığı'nda, çok renkli, çok katmanlı, çok kişilikli bir dünya sunuyor bize. Hitler'in Yahudi soykırımının gerekçesini oluşturduğu iddia edilen Siyon Bilgelerinin Protokolleri'nin ortaya çıkışını ele alıyor bu eserde. Dönemin popüler macera romanlarından gazete yazılarına kadar çok sayıda kaynağın bir araya gelmesiyle oluşan protokollerin tarihçesini, o dönemin tefrika romanlarına uygun bir tarzda ve tabii ki her zamanki gibi engin tarih, edebiyat ve popüler kültür bilgisini konuşturarak romanlaştırıyor. Üstelik dönemin kaynaklarından seçilmiş uygun resimlerle. (Tanıtım bülteninden)
http://www.idefix.com/kitap/prag-mezarligi-umberto-eco/tanim.asp?sid=HL6REXT4EM8MSR08YGXS

***

Spinoza Problemi - Nazi Subayının Paradoksu

 Irvin D. Yalom


PROLOG


Spinoza uzun zamandır ilgimi çekiyordu ve bu cesur 17. yüzyıl yazarı üzerine yıllardır yazmak istiyordum. Dünyada yapayalnızdı, ailesi, cemaati yoktu ve dünyayı değiştiren kitaplar yazmıştı. Laikleşmeyi, liberal demokratik devleti ve doğa bilimlerinin yükselişini öngörmüş ve Aydınlanma'ya uzanan yolu döşemişti. Yirmi dört yaşındayken Yahudiler tarafından aforoz edilmiş ve Hıristiyanlar tarafından da hayatı boyunca yasaklanmış olması, muhtemelen kendi putkırıcı, sivil hayat yanlısı hassasiyetlerimden ötürü beni her zaman derinden etkilemişti. İlk kahramanlarımdan biri olan Einstein'ın da bir Spinozacı olduğu gerçeği bu garip akrabalık hissini daha da kuvvetlendirmişti. Einstein Tanrı'dan bahsettiğinde "Spinoza'nın Tanrısı"ndan bahsederdi, tamamen doğaya eşdeğer olan, bütün özleri içeren ve "evren için zar atmayan" bir Tanrı'ydı bu ki bununla istisnasız her şeyin doğa yasaları uyarınca gerçekleştiğini kastediyordu.

18 Şubat 2016 Perşembe

Lozan Heyeti'ne Verilen Talimat

Baskın Oran
2001

Lozan Antlaşması'ndaki Türk heyeti. ön sıra; soldan sağa Reşit Saffet (Atabinen), Zülfü (Tigrel), Rıza Nurİsmet (İnönü), Zekâi (Apaydın), Ahmet Muhtar (Çilli), Münir (Ertegün), arka sıra; Atıf (Esenbel), Yahya Kemal (Bayatlı), ?, Ruşen Eşref (Ünaydın), Mustafa Şeref (Özkan), Tahir (Taner), Cevat (Açıkalın), Tevfik (Bıyıkoğlu), Sabri (Artul), Seniyettin, Haim NahumMehmet Ali (Balin), Zühtü (İnhan), Şevket (Doğruer), Yusuf Hikmet (Bayur), Süleyman Saip (Kıran), Fuat (Ağralı), Celâl Hazım (Arar), Hüseyin (Pektaş).
https://en.wikipedia.org/wiki/Conference_of_Lausanne



Hükümet, heyet yola çıkarken, bir bakanlar kurulu toplantısında çarçabuk kaleme alınmış 3 sayfa halinde 14 maddelik bir talimat verdi (Şimşir 1990, s. xiv): 

"I) Doğu sınırı: 'Ermeni Yurdu' söz konusu olamaz, olursa görüşmeler kesilir; 

2) Irak sınırı: Süleymaniye, Kerkük ve Musul livaları istenecek, konferansta başka bir durum ortaya çıkarsa Hükümetten talimat alınacak; 

12 Şubat 2016 Cuma

Sykes-Picot Efsanesi

Nuray Mert

12 Şubat 2016 Cuma
https://chronicle.fanack.com/syria/history-past-to-
present/french-mandat
Siyasal analizlere tarihsel bir derinlik katmak istiyorsak, önce doğru dürüst tarih bilmek ve de niyetimizin salih olması gerekiyor. Şimdilerde, sadece bizim ülkemizde değil, Batı dünyasında da bölgemizde olan biteni, Sykes-Picot Anlaşması (1916) ile izah etmek anlayışı yaygınlık kazanmış durumda. Bizde, özellikle iktidar çevresinde, Başbakan’dan kalemi eline dün almış köşe yazarına kadar herkes Ortadoğu analizlerini, bölge ülkelerinin bugünkü sınırlarının “Sykes-Picot” Anlaşması ile çizdiği iddiası ile başlatıp bitiriyor. Oysa, savaş yıllarında, İngiltere ve Fransa arasında Ortadoğu’nun paylaşımı üzerine yapılan gizli anlaşma, uzun ve çok boyutlu bir sürecin parçalarından sadece birisi.

Başlangıç noktası 
Bir kere, Osmanlı statükosunun Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da değişimi, Birinci Dünya Savaşı’nın çok öncesinde başladı.

7 Şubat 2016 Pazar

Sykes-Picot ve Orta Doğu'ya İlişkin Diğer Gizli Antlaşmalar


Melek Fırat
2001





Birinci Dünya Savaşında Orta Doğu'ya ilişkin Müttefikler arasında imzalanan çeşitli gizli antlaşmalar 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında Moskova'daki sosyalist hükümet tarafından dünya kamuoyuna açıklanınca, sadece gizli toprak paylaşımı dolayısıyla değil, İngiltere'nin aynı bölgeye ilişkin olarak hem Araplara hem de Siyonistlere vermiş olduğu sözler dolayısıyla da büyük tepkiyle karşılandı.

Sevres Antlaşması'nda Kürdistan Meselesi

Baskın Oran

2001
Sevres sonrası Osmanlı İmparatorluğundan ayrılması tasarlanmış bölgeler
Harita: Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt I,  s: 127

Kürdistan ile iIgili Üç Madde 

Birinci Dünya Savaşından sonra kuzey Irak Kürtlerinin de yaşadığı Irak toprakları İngiltere'nin mandasına verildi. Sevresle saptanan Osmanlı sınırları içindeki Kürtlere ise, Sevres Antlaşmasının üç maddesi (md. 62-64) yerel (teritoryal özerklik getirmekte, bu özerkliğin bağımsızlığa dönüşmesini de ilk bakışta mümkün kılan bir ifade kullanmaktaydı. 

Md.62: "Fırat'ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan'ın güney sınırının güneyinde ve (...) Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu Antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde (...) üç üyeden [İngiliz, Fransız, İtalyan] oluşan bir Komisyon hazırlayacaktır. (...) 

6 Şubat 2016 Cumartesi

Laiklik ve Sekülerlik Nedir?

Baskın Oran
2001


Türkiye'de çoğu zaman (ve yanlış olarak) özdeş algılanan bu kavramlardan birincisi devlet'e, ikincisi ise toplum'a ilişkindir. Birincisi bir devlet politikasıdır, ikincisi toplumun bir niteliğidir. 

Din, feodal (tarımcı) toplumların tutunum ideolojisidir (tutunum ideolojisi -cohesion ideology-: "bir toplumu bir arada tutan temel ideoloji" olarak kabaca özetlenebilir). Bu nedenle, feodal kalıntılar taşıyan toplumlardaki din-devlet ilişkileri, bu kalıntıları tasfiye etmiş toplumlardakinden epey farklıdır. 

Birinci tip ülkelerin en net örneği Türkiye'dir. Bu ülkede devlet, Batıcı seçkinlerinin anayasadaki "laiklik" ilkesine yansıyan iradesi gereği, din'i sürekli ve güçlü biçimde denetim altında tutarak ülkenin iman'a dayanan dinsel ilkelere ("şeriat'a) değil, akl'a dayanan rasyonel ilkelere göre yönetilmesini sağlamaya çalışır. Bu, "yukarıdan devrim"in laiklik politikasıdır. (Türkiye örneğinin tersi tabii ki, S. Arabistan türü "şeriatçı" ülkelerdir. Ayrıca, arada Mısır gibi "gri" ülkelerde vardır, ama buralarda Türkiye tipi bir laiklik, daha doğrusu laikleştirme politikası uygulanmaz, uygulanamaz). 

4 Şubat 2016 Perşembe

Heterodoks İslam

Ahmet Yaşar Ocak
1999

“Heterodoxie” Yunanca bir kelime olup, gerçek ve doğru inanç kabul edilen “Orthodoxie”nin karşıtıdır. Belirli bir dinin dogma’larına uygun ve doğru yol sayılan inançlardan ayrılan her inanç sistemi heterodoks olarak kabul edilir.

İslamiyet’te dogmalara (Kuran ve Hadis hükümlerine) uygun düşen inancın “Sünnilik” olduğu düşünülür. Sünniliğe aykırı düşen inançlar ise İslamdaki heterodoksluğu temsil eder. Bunlar Sünniliğe ters düşen fakat İslam dini çerçevesine girdiği kabul edilen inançlardır.