23 Haziran 2023 Cuma

Sümerlerde Adı Geçen ME'ler Nedir? VE URUK Bugün Nasıl Bir Durumda?




İnanna'nın sırtında taşıdığı nesneler silah olarak yorumlanmıştır. Farklı yorumlamalara da açıktır kanımca.
 

Özet
Alıntı, tanrıça İnanna'nın tanrı Enki'den "gök gemisi" adı verilen değerli bir eşyayı almak için Erek şehrine seyahat ettiği eski Sümer'den mitolojik bir hikayeyi anlatıyor. İnanna'ya Erek'e olan yolculuğuna yürüyerek devam etmesi için izin verilir, ancak Enki fikrini değiştirir ve gök gemisini ondan geri çalmaları için deniz canavarlarını gönderir. İnanna, gök gemisini geri almasına ve deniz canavarlarından kaçmasına yardım eden yardımcısı tanrı Ninshubur'u çağırır. Hikaye ayrıca Sümer uygarlığının temel unsurları olarak anlaşılan "ME" kavramından da bahseder, ancak birçok ME'nin anlamı bilinmemektedir. Hikayenin çoğunun geçtiği Uruk şehri, Sümer uygarlığının önemli bir merkeziydi, ancak bugün kaderine terk edilmiş durumdadır.

Summary
The excerpt describes a mythological story from ancient Sumer in which the goddess Inanna travels to the city of Erek to retrieve a valuable item called the "skyship" from the god Enki. Inanna is given permission to continue her journey to Erek on foot, but Enki changes his mind and sends sea monsters to steal the skyship back from her. Inanna calls on her aide, the god Ninshubur, who helps her retrieve the skyship and escape from the sea monsters. The story also mentions the concept of "ME," which are understood to be foundational elements of Sumerian civilization, but the meaning ME remains unknown. The city of Uruk, where most of the story takes place, was an important center of Sumerian civilization, but today it is abandoned to its fate.

I. Alıntı: Kramer'den

"Ne var ki, İnanna mitlerinin tümü Dumuzi'yle ilgili değildir. Ör­neğin bir tanesinde, tanrıçanın insanın ve uygarlığının kurumlarının bağlı olduğu yasaları, yani me'leri hileyle nasıl ele geçirdiği anlatılır.

Bu mit antropolojik açıdan hayli önemlidir, çünkü yazarı, öyküyle bağlantılı olarak, me'lerin tam bir listesini vermeyi ve kendi algıladı­ğı haliyle uygarlığı yüzden fazla kültür özelliğine ve komplekse ayır­mayı gerekli görmüştür. Bunlar, insanlığın siyasal, dinsel ve toplum­sal kurumlarıyla, müzik ve müzik aletleriyle ve çok çeşitli entelektü­el, duygusal ve toplumsal davranış modelleriyle ilgilidir (bkz. s . 1 56-1 57). 

Kısaca özetlenecek olursa, bu bilgilendirici mit şöyledir: 
Göğün kraliçesi, Erek'in (Uruk)* koruyucu tanrıçası lnanna, kentinin refah ve zenginliğini artırmayı, onu Sümer uygarlığının merkezi yapmayı ve böylece kendi ismini ve ününü yüceltmeyi çok istemektedir. Bu nedenle, "tanrıların yüreğini bilen" bilgelik tanrısı Enki'nin oturduğu su dolu dipsiz derinliklerin, yani Abzu'nun bulunduğu, Sümer kültü­rünün eski merkezi Eridu'ya gider; çünkü uygarlık için temel olan bütün ilahi buyruklar Enki'nin sorumluluğu altındadır. ister dürüst­lükle ister hileyle olsun, bunları ele geçirip Erek'e götürebilirse, hem kentin hem de kendisinin şanını gerçekten de artık hiç kimse geçeme­yecektir. Eridu'daki Abzu'ya yaklaşırken, büyük olasılıkla lnanna'nın çekiciliğine kapılan Enki ulağı lsimud'u çağırarak şöyle der:

11 Haziran 2023 Pazar

Tarihsicilik Nedir?

  • Richard Kroner



Bu çalışmayı üç kısma ayıracağım.. İlk olarak şu soruyu soracağım: Tarihsicilik nedir? Daha sonra, tarihsiciliğin iki türü arasında bir ayrım yapacağım. Son olarak da, tarih ve aktüalite arasındaki ilişki ile ilgili zor problemi aydınlatmaya çalışacağım.

Tarihsicilik nedir? Terim, tarihsel bakışa, mutlak olarak aşırı bir biçimde değer vermeyi imler. Bütün insan hayatının her zaman tarihsel bir ruha sahip olduğu gerçeğini vurgulayıp, bundan dolayı da tarihin, bize, insanın kaderi ile ilgili muammanın sırrını çözebilecek anahtarı verebileceğini söylersek, tarihsiciliğe kurban gitmiş oluruz. Tarihsel köken, tarihsel nedenler, tarihsel etkenler ve tarihsel evrim sorunlarının, zihin felsefesinin merkezinde bulunan sorunlar olduğunu varsayarsak, eninde sonunda tarihsiciliğe gidecek olan bir tarih yöntemine önem atfetmiş oluruz. Diğer bir deyişle tarihsicilik, tarihsel bakışın aşırı gelişiminden kaynaklanan kötü bir felsefedir.

Fakat tarihin önemine gereğinden fazla değer biçmek mümkün müdür? Tarihsel nazarın ve kavrayışın sınırını aşmak imkan dahilinde midir? Bütün insan varlığının mutlak bir biçimde tarihsel olduğu doğru değil midir? İnsan varlığı ve tarih terimleri özdeş midir? insan hayatı daima değişen, hareket eden; geçici koşullara, modalara, ihtiyaçlara ve arzulara bağlı bir şey midir? İnsanın kendi tarihsel döneminin demir zincirinden hiçbir zaman kurtulamadığı, kaçınılmaz bir biçimde kendi çağının çocuğu olduğu, döneminin ve çağdaşı olduğu toplumun düşünüş şekline uygun olmayan herhangi bir doğruya, başarıya, görüşe ve inanca ulaşamayacağı doğru değil midir? Eğer tüm bunlar doğruysa, insanın doğasını, kaderini, değerini ve kapasitesinin sınırlarını açığa çıkarma iddiasında bulunabilecek olan şey, kaçınılmaz olarak tarih, yalnızca tarih değil midir? Bu tür bir tarihsel perspektif de, en azından insanın ne olduğu problemi ile ilgili en iyi felsefi perspektif değil midir?

Bu soruya olumlu cevap verirsek, tarihsiciliğe teslim oluruz. Bugün, tarihin neredeyse objektif ve pozitif bir bilim olarak görüldüğü, bilimin de tek yetkin ve güvenilir bilgi kaynağı olduğuna inanıldığı bir çağda, bu teslimiyet eğilimi çok güçlüdür. Bilimsel bilgiye gereğinden, fazla değer vermek, tarihsiciliğin önkoşulu ve kaynağıdır. Bilimin, ulaşabileceğimiz bütün gerçeğin tek ölçüsü, doğrunun ölçütünün yalnızca bilimsel metotlar ve ilkelerle elde edilmek zorunda olduğu ve bunun ötesinde, değerlerin her halükarda bilimsel kanıtlar tarafından desteklenmesi gerektiği şeklindeki batıl önyargıya saplanıp kaldığımız, mevcut pozitivizmin ve bilimciliğin bu iddialarını kabul ettiğimiz takdirde, geri dönülmez bir biçimde tarihsiciliğin tuzağına düşeriz.

Tarihsicilik, daha önce naturalizmin sahip olduğu konumu elde etmiştir. Hem tarihsicilik hem de naturalizmin ortak olduğu nokta, her ikisinin de gerçeğin doğal olarak bilimsel olduğu dogması üzerine kurulmuş olmalarıdır.