29 Eylül 2019 Pazar

Gereksiz İşler Olgusu Üzerine



David Graeber
(05.09.2013)

1930’da John Maynard Keynes, yüzyıl sonunda, teknolojinin Büyük Britanya ve ABD gibi ülkelerde haftada 15 saat çalışmaya olanak sağlayacak şekilde gelişeceğini öngörmüştü. Bugün Keynes’in haklılığına inanmak için birçok nedenimiz var. Teknolojik bakımdan, bu seviyeye rahatlıkla ulaşabiliriz. Fakat nedense bir türlü ulaşamadık. Bunun yerine, teknoloji hepimizi daha fazla çalıştıracak şekilde düzenlendi. Bunun yapılabilmesi için basbayağı “gereksiz” işler icat edilmeliydi. Geniş insan toplulukları, özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da, tüm çalışma yaşamlarını, içten içe gereksiz buldukları işlerle meşgul olarak geçirmeye başladılar. Bu durum, oldukça şiddetli bir ahlaki ve düşünsel yıkıma yol açtı. Kolektif ruhumuzda bir yara açıldı. Ama konu hakkında gerçek anlamda konuşan kimse yok.

Peki, Keynes’in 1960’lardan beri hevesle beklenen vaat edilmiş ütopyası niçin gerçekleşmedi? Görünen o ki Keynes, tüketimin günümüzde bu boyutlara ulaşabileceğini tahmin edemedi. Daha az çalışma saati ile daha çok oyuncak ve haz arasında seçim şansı sunulduğunda, hemen hepimiz ikincisini tercih ettik. Burada bir ahlak dersi gizli, ama olan biteni şöyle bir düşündüğümüzde  bunun gerçekten doğru olabileceğine inanamıyoruz. Evet, 1920’lerden beri sonsuz çeşitlilikte yeni işin ve endüstri kolunun ortaya çıkışına şahit olduk; ancak çok azımız suşinin, iPhone’nun veya havalı ayakkabıların üretimi ve dağıtımına ihtiyaç duyuyoruz.

Öyleyse bu yeni işler tam olarak nedir? Amerika’da 1910 ve 2000 yılları arasındaki istihdamı karşılaştırmalı olarak inceleyen güncel bir rapor bize konuyla ilgili net bir bilgi veriyor. (İngiltere’deki durum da bana göre büyük ölçüde Amerika’daki gibi.) Geçtiğimiz yüzyılda, ev içi hizmet, endüstri ve tarım sektöründe istihdam edilenlerin sayısı önemli ölçüde azaldı. Aynı zamanda, “profesyonellerin, idarecilerin, satış ve hizmet sektörü çalışanlarının” sayısı üçe katlandı,  bunların tüm çalışanlar içindeki oranı dörtte birden, dörtte üçe yükseldi. Bir başka deyişle, üretici işler –öngörüldüğü üzere- büyük ölçüde otomatikleşti. (Hindistan ve Çin’deki emekçi kitleler dâhil, yeryüzündeki tüm endüstri işçilerini hesaba katsak bile, bu işçilerin toplam dünya nüfusundaki oranı, geçmişte olduğu gibi öyle aman aman büyük değil.)

Papalığın Yasak Kitap Listesi




Resmi büyüterek daha yakından inceleyebilirsiniz.
Listede 1952'ye kadar yasaklanmış olan kitaplardan bir seçki var.
Sadece tanınmış eserler bu listeye alınmış.
Listede ismi geçen "opera omnia" Bütün Eserler anlamına gelen Latince bir kelime.
Dolayısıyla bir yazarın yayımladığı tüm eserler kastediliyor. 


10 Eylül 2019 Salı

1874 Yılında Galata


 Edmondo de Amicis
Amicis'in kitabında yer alan bir gravür baskıda Galata Kulesi çevresiyle birlikte görünüyor
Sanatçı: C. Biseo
 Amicis buraları gezerken kulenin külahından bahsediyor. Gravür 1875'ten sonra yapılmış olmalı.
Kulenin külahının 1875'teki büyük fırtınada koptuğunu biliyoruz. 

Galata'ya varıyoruz. Gezintimiz oradan başlayacak. Galata, eskiden Bizanslıların büyük mezarlığının bulunduğu, Haliç ile Boğaz arasından denize doğru uzanmış bir tepenin üzerine kurulmuştur. Burası İstanbul'un merkezidir. Hemen hemen bütün sokakları dar ve dolambaçlıdır, iki yanlarında meyhaneler, tatlıcılar, berber, kasap dükkânları, Rum ve Ermeni kahvehaneleri, tüccar yazıhaneleri, işyerleri ve külüstür evler vardır; Londra'nın kenar mahalleleri gibi, loş, rutubetli ve vıcık vıcık çamurludur. Aceleci, telaşlı bir kalabalık, hamallara, arabalara, eşeklere, atlı tramvaylara yol vere vere sokaklarda koşuşup durur. İstanbul'da hemen bütün ticaret bu semtte yapılır. Borsa, gümrük, Avusturya Lloyd ve Fransız Mesajeri yazıhaneleri, kiliseler, manastırlar, hastaneler, mağazalar buradadır. Bir yeraltı treni Galata'yı Beyoğlu'na bağlar. Sokaklarda sarıklarla fesleri görmeseniz, Şark'da olduğunuza inanamazsınız. Her tarafta Fransızca, İtalyanca ve Ceneviz dili konuşulur.

6 Eylül 2019 Cuma

Galata Kulesi

Semavi Eyice

A. Ignace Melling, Voyage pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore
1819 yılına ait bu gravürde Galata Kulesi görünüyor
Resmi büyüterek inceleyebilirsiniz


İstanbul’da Galata’da alt kısmı Ceneviz, üst kısmı Osmanlı yapısı kule.

Galata’ya XIV. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş sahip olarak burada bir koloni kuran İtalyan asıllı Cenevizliler, Bizans Devleti’nin iyice zayıfladığı bu yüzyıl içinde kolonilerinin etrafını surlarla çevirdikleri vakit bu arazinin en yüksek noktasında, deniz seviyesinden 35 m. yükseklikte Haliç girişiyle Marmara’ya hâkim bir yerde burçların hepsinden kalın bir kule inşa etmişlerdi. Bugünkü Galata Kulesi’nin esasını teşkil eden bu burç, karadan gelecek bir tehlikeye karşı Galata surlarının kuzey tarafını koruyor, Haliç’ten ve Boğaz kıyısından yukarı uzanan sur duvarlarının birleştiği yerde bulunuyordu. Surların başkulesini teşkil eden bu burcu Bizanslılar Büyük Burç (Megalos Pyrgos), Cenevizliler ise İsa Kulesi (Christea turris) olarak adlandırmışlardı. Bizans yapısı olan ve Haliç girişini kapatan zincirin bir ucunun bağlandığı kule ise kıyıda bulunuyordu. Kastellion denilen bu ikinci müstahkem kulenin mahzen kısmı Türk devrinde önce depo olarak kullanılmış ve XVIII. yüzyılda Yeraltı Camii adıyla ibadet yerine dönüştürülmüştür. Genellikle bu iki tahkimat unsuru birbirine karıştırılmıştır.