Brian Cox (Manchester Üniversitesi Fizik Profesörü)
Rivayete göre, 1612 yılında bir gün İtalyan biliminsanı Galileo, Pisa Kulesi'nin tepesine tırmanıp iki cismi oradan yere bırakmış ve çok farklı ağırlıklarda olmalarına rağmen bu iki cisim aynı anda yere düşmüş. Sarsıcı ve mantığa aykırı olan bu buluş, o zamanlar akademi dünyasına egemen olan Aristoteles öğretilerini tamamen çürüttü.
Her ne kadar Pisa Kulesi hikayesi muhtemelen yüzlerce yıllık abartı ve süslemenin bir sonucu olsa da, Aristoteles'in yerçekiminin nasıl işlediğine dair görüşlerini çürütmek amacıyla Galileo'nun deneyler yaptığına şüphe yok. Bu durum Galileo'yu sonradan "Bilimsel Yöntem" diye bilinecek alanda öncü haline getirmişti. Bilimsel yöntem bir hipotezin kurulmasını, ardından bu hipotezi sınamak için deney yapılmasını ve nihayet deneyden çıkarımlara ulaşılmasını öngörüyordu. Bu yöntem, Aristoteles'in, gerçekliğin kusurlu dünyasının soyut ideaların mükemmel dünyasıyla bir ilgisinin olamayacağına inandığı için uzak durduğu dünyayı anlamaya yönelik bir yaklaşımdı. Aristoteles'e göre birtakım bilgiler ancak apaçık olgulardan tümdengelim yoluyla elde edilebilirdi ve bunun için deneye gerek yoktu.
Günümüzde Galileo'nun yolundan giden bizler farklı düşünüyoruz. Doğa yasaları ve onları açıklayan bilimsel kuramlar, gerçek dünyada yapılan gözlemlerden çıkarsanan genellemelerden doğar. Bu yönteme "tümevarım" adı verilir. Bir kuramın bilimsel olabilmesi için öne sürdüğü şeyin, fiziksel olarak gözlemlenip ölçülebilen kanıtlarla desteklenmesi gerekir. Bilimsel kuramlar dikkatlice yapılandırılmış dünya modelleridir ve hem gözlemlenmiş olguları açıklamaya hem de deneyle test edilebilecek tahminler yürütmeye çalışırlar. İşte bu "olmazsa olmaz deneyler" bir bilimsel kuramın kaderini belirler.