12 Şubat 2021 Cuma

Bilimsel Yöntem

 Brian Cox (Manchester  Üniversitesi Fizik Profesörü)



Rivayete göre, 1612 yılında bir gün İtalyan biliminsanı Galileo, Pisa Kulesi'nin tepesine tırmanıp iki cismi oradan yere bırakmış ve çok farklı ağırlıklarda olmalarına rağmen bu iki cisim aynı anda yere düşmüş. Sarsıcı ve mantığa aykırı olan bu buluş, o zamanlar akade­mi dünyasına egemen olan Aristoteles öğretilerini tamamen çürüttü. 

Her ne kadar Pisa Kulesi hikayesi muhtemelen yüzlerce yıllık abartı ve süslemenin bir sonucu olsa da, Aristoteles'in yerçekimi­nin nasıl işlediğine dair görüşlerini çürütmek amacıyla Galileo'nun deneyler yaptığına şüphe yok. Bu durum Galileo'yu sonradan "Bi­limsel Yöntem" diye bilinecek alanda öncü haline getirmişti. Bilim­sel yöntem bir hipotezin kurulmasını, ardından bu hipotezi sınamak için deney yapılmasını ve nihayet deneyden çıkarımlara ulaşılmasını öngörüyordu. Bu yöntem, Aristoteles'in, gerçekliğin kusurlu dün­yasının soyut ideaların mükemmel dünyasıyla bir ilgisinin olama­yacağına inandığı için uzak durduğu dünyayı anlamaya yönelik bir yaklaşımdı. Aristoteles'e göre birtakım bilgiler ancak apaçık olgu­lardan tümdengelim yoluyla elde edilebilirdi ve bunun için deneye gerek yoktu. 

Günümüzde Galileo'nun yolundan giden bizler farklı düşünüyo­ruz. Doğa yasaları ve onları açıklayan bilimsel kuramlar, gerçek dün­yada yapılan gözlemlerden çıkarsanan genellemelerden doğar. Bu yönteme "tümevarım" adı verilir. Bir kuramın bilimsel olabilmesi için öne sürdüğü şeyin, fiziksel olarak gözlemlenip ölçülebilen kanıt­larla desteklenmesi gerekir. Bilimsel kuramlar dikkatlice yapılandı­rılmış dünya modelleridir ve hem gözlemlenmiş olguları açıklamaya hem de deneyle test edilebilecek tahminler yürütmeye çalışırlar. İşte bu "olmazsa olmaz deneyler" bir bilimsel kuramın kaderini belirler. 

Eğer bir kuram bir deneysel testten geçerse, bir bakıma kuvvet­lenmiş olur, ama asla kesinkes "doğru" diye onaylanamaz veya ka­nıtlanamaz, çünkü ne kadar deney veya gözlem yaparsak yapalım, bir kuramın doğruluğunu mutlak kesinlikle belirleyemeyiz. Bir gün ku­ramın yapısında bir çatlağa rastlama ihtimali her zaman vardır. Öte yandan eğer kuram testten geçemezse çok daha zorlu bir sınavla kar­şılaşır. Bazen deneyin ya tasarım ya da yürütülme aşamasında hatalı olduğu gösterilebilir. Böyle bile olsa iyi tasarlanmış tek bir deney bir kuramı tamamen çürütmeye yetebilir. Nitekim Einstein'a atfedilen bir söz şöyle diyor: "Ne kadar deney yapılırsa yapılsın doğru olduğum kanıtlanamaz, ama tek bir deney yanlış olduğumu kanıtlayabilir." Bu düşünce Viyanalı bilim felsefecisi Kari Popper'ı doğru bilimin belir­leyici özelliği olarak "yanlışlanabilirlik" kavramına götürmüştür: Bir kuram ancak yanlış olduğu gösterilebilir tahminlerde bulunabilir­se -en azından prensipte- bilimsel olabilir. Ve en iyi kuramlar sıkı sınamayla kendilerini çürütme çabalarına karşı koyan kuramlardır. 

Galileo'nun bilimsel bir kuram hakkında karar vermek için göz­lem ve deneye başvurması, doğayı incelemeye yeni bir yaklaşımın temelini oluşturur. Onun yaptığı devrim mantıklı bilimsel yöntem olarak tümevarımı kullanmayı içerir. Bu demek değil ki ondan ön­ceki biliminsanları deneyin bilimdeki önemini yadsıyorlardı; aksi­ne çoğu, deneyin öneminin farkındaydı. Aslında büyük Arap alimi İbn-i Heysem, şaşırtıcı ölçüde modern bir yolla optik üzerine çalış­malar yaptığı için bazılarınca bilimsel yöntemin babası kabul edilir. 

Son olarak, bilimsel yöntem biliminsanları arasında açık ve öz­gür iletişime dayanır. Gizliliğin bilimde yeri yoktur. Avusturya asıllı İngiliz biyokimyacı Max Pretutz'un sözüyle: "Gerçek bilim herkesin içeriyi görebildiği camdan evlerde serpilip gelişir. Pencereler savaşta olduğu gibi karartıldığında yaban otları ortalığı sarar; gizlilik eleşti­riyi boğduğunda şarlatanlar ve kaçıklar ortalıkta cirit atar." 


Dünyayı Değiştiren 100 Fikir, Jheni Osman, Kolektif Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder