Devlet Mitosu adlı ünlü eserinde Ernst Cassirer[1], siyasal düşüncede devlet telâkkisini, mitsel[2] düşüncenin Aydınlanma akılcılığına ayak direyen mirasının önemli bir hücresi olarak teşhis eder. Romantizmin tarihe (bir “şanlı geçmişe”) olan derin tutkusu ve Hegel’de doruğuna varan modern metafizik düşünce eşliğinde, Devlet kavramı, 20. yüzyıl modernizminin mitos üretiminde ayrıcalıklı bir mevkiye gelmiştir. 1. Dünya Savaşı sonrası Batı toplumlarını saran gelecek ve anlam bunalımı, devlet mitolojisine ve bu mitolojiyi kitleselleştiren faşizme yatak açmıştır.
Türk modernleşmesinde de, Cassirer’in ikiliğini (onun
rasyonalizmi ‘katıksız’ algılayışını bir yana bırakarak) kullanırsak, rasyonel
düşünce-mitsel düşünce çatışmasında devlet kavramı kritik bir yerde durur.
Türk milliyetçiliğinin modern ulus-devleti inşâ sürecinde Aydınlanmacı
ideallerin en ‘pürüzsüz’ göründüğü evrede bile, mitsel (ve kutsallaştırıcı)
düşüncenin etkisi güçlüdür. Mitsellik
veya kutsallık, tarihe bakışta, tarihin
mitolojikleştirilmesinde kendini bariz biçimde gösterir. Mitosun çekirdeği, devlettir. Türklüğün
tarih içindeki tözü, Türk nomos’u[3]
olarak telâkki edilen Töre, ezelden
gelip ebede giden bir varlık gibi düşünülen “Türk Devleti”nde cisimleşir. Şu
‘Atatürk sözü’, zımnen neredeyse devletin millete takaddüm ettiği kabulünü
içeren bu tasavvurun özeti sayılabilir: “...çok derin geçmişlerde bile Türk
milletini benliğinden çıkaran bir teşkilat vardı ki ona devlet veya hükümet
teşkilatı derlerdi.” (Söylev ve Demeçler’den aktaran Atatürkçülük: 27)
“Türk Devleti”, böylelikle, başka devlet yapılarıyla karşılaştırılması pek
anlamlı olmayan, devlet yapılarını tahlil etmeye yarayan genel kavramların
yetersiz kalacağı, biricik bir vaka gibi düşünülür. “Türk Devleti” teriminin,
örneğin Türk Tarihinin Ana Hatları - Methal’de ve birçok metinde, isim
haliyle, bir “nitelik” gibi anılması bu düşüncenin yansımasıdır. Cumhuriyet
ideologlarından Necmeddin Sadak, Sosyoloji (1937) kitabında, “her devletin
bir beşeri ideali, tarihine, mizacına göre bir anlayışı vardır” der. (12
Eylül sonrasında Genelkurmay’ca bastırılan Atatürkçülük kitap dizisinde de
“Türk devletinin ilkelerinin taklit olmadığı” vurgulanacaktır.) Türkçü
literatür de Türk devletinin kuramının da kendine özgü olduğunu söyler. (örn.
M. Niyazi)
Söylemeye gerek var mı: Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki bu tarihsel devlet mitosu, doğrudan doğruya güncel
devlet mitosunun inşâsına dönük bir pratiktir.
Baştan vurgulamamda yarar var: Mitos kavramını seçmekle,
tarihsel vakalar ve verilerin ötesinde, bu vakaların ve verilerin tahayyül
edilme, anlamlandırılma biçimleri üzerinde duracağımı vurgulamış oluyorum. Eski Türk devletlerinin mâhiyetini değil,
bunlarla ilgili tasavvurları tartışıyorum. Yaptığım, amatör bir tarihçilik bile
değil, bir ideoloji tarihi okuması.
Türk millî tarihçiliğinde Devlet Mitosunun inşâsını ele
alırken, öncelikle cumhuriyetin kuruluş dönemini, yani resmî millî tarihi, “Türk Tarih Tezi”ni[4]
esas alıyorum. Resmî tarihin oluşum sürecini sanırım iki evreye ayırabiliriz:
Doruğunu 1. Türk Tarih Kongresi’nin
(1932) oluşturduğu “romantik” denebilecek evre ile; 2. Türk Tarih Kongresi’nden (1937) başlatabileceğimiz, 1950’lere
kadar uzanan ikinci evre. İlk evrede kadim Türk tarihinin idealleştirilmesi ve etnisist
bir tarihçilik hâkim. İkinci evrede ise tarihsel mitos üretiminde bir “durulma”
söz konusu; mamafih Devlet Mitosu tahkim ediliyor ve ilk evrede üzerinden
atlanan Osmanlı tarihi daha fazla içeriliyor.
Resmî millî tarih hikâyesi ve Türk Tarih Tezi, 1930’lardaki
enerjikliğinden ve iddialılığından kaybetse de, temel kalıpları ve kurgusu
itibarıyla bugünlere kadar devretmiştir. Gerek devletin “sahibi” kabul edilen
“çekirdek devlet” kurumlarının, başta TSK/MGK’nın ideolojisinde, gerekse
ilk-ortaöğretimde ve popüler tarih algısında, bütünlüklü bir şekilde
vaz’edilmese de Türk Tarih Tezinin temel kaziyeleri [5]
geçerliliğini koruyor. En azından Devlet Mitosuyla ilgili olarak bunu
söyleyebiliriz. Ayrıca, resmî tarihten ayrışan
Türkçü-Turancı ve milliyetçi-muhafazakâr tarih mitolojileri de, hem tematik
yönünden hem de temel karakteristik kalıplar yönünden aynı anlayışı
sürdürmüşlerdir.[6]
Kullandığım malzeme, kimi temel resmî tarih metinlerinin yanısıra, yaygın kabul görmüş popüler metinler ve siyasal-ideolojik metinlerdir.