Türkiye yüz yıldır, sırasıyla İslâmcı, Pozitivist-Batıcı ve Sosyalist olmak üzere üç düşünce ikliminde yaşamıştır dersem, sanırım, çok yanlış bir genelleme yapmış olmam. Bunların bağdaşmaz olduk-larını, birbirleriyle eşit ağırlık taşıdıklarını, Türk düşüncesinin bu evrelerden birini tamamladıktan sonra ötekine girdiğini, üçünün benzer ölçülerde yaygınlık kazandığını, yüz yıldan beri başka hiç-bir düşünce akımı doğmadığını söylemek istemiyorum. Yalnızca, bunları ana yönelişler olarak ayırmak bana önemli göründü.
Türk düşüncesi, en azından yüz yıldır, hemen hiçbir alanda
gerçek anlamıyla yaratıcı olmamıştır –ne özgün bir kuramsal yapı ortaya
koyabilmiş, hatta ne de yabancı kökenli bir düşünceyi yerli koşullara
uyarlamakta ciddî bir başarı gösterebilmiştir. Aydınlarımız genellikle, epigon[2]
olmaktan ileri gidememiştir.
Bu iki tespiti şöyle bağlayacağım: Çağdaş Türk düşüncesindeki
üç ana akım içinde, dogmatizm ortak bir parantez meydana getirmektedir. Düşünürlerimizin benimsedikleri görüşlere
dogmatikçe bağlanmaları, eleştirici ve dolayısıyla yaratıcı olmamalarına yol açmıştır.
İşte, burada savunmaya çalışacağım tez, en sivri bir biçimde böyle özetlenebilir.
Hemen söyleyeyim ki, bu bir çeşit özeleştiridir. Bununla, Türk
düşüncesine karşı haksızlık etmeyi amaçlamıyorum. Hatta nedenini ve çarelerini
araştırarak dogmatiklikten kurtulabileceğimiz gibi, safdilce bir umudum da var.
Önce, dogmatizmden ne anladığımı açıklamaya çalışayım.