24 Nisan 2017 Pazartesi

Bogomiller

Sean Martin

Bosna'da Bogomillere ait mezar taşı 
Karanlık çağların uzun gecesi Avrupa'nın üzerine çöktüğünde Kilise iki farklı yönden gelen tehditlerle yüz yüzeydi: Sekizinci yüzyılın başlarından itibaren Hristiyan krallıkların içlerine ani baskınlar yapan yeni din İslam'ın yükselişi ve dördüncü yüzyılda Hunlarla birlikte başlayan göçmen saldırıları dalgası. Kilisenin konumu doğu Ortodoks kilisesiyle aralıksız süren çekişme nedeniyle zayıflamıştı. Bu durum 1054 yılında doğu ve batı kiliselerinin sonsuza dek ayrılmalarına neden olan dramatik bölünmeye dek artarak devam edecekti. Roma ile İstanbul arasındaki geçiş yolunda bulunan Balkanlar bir iki yüzyıl önce Ermenistan'ın yaptığı gibi bir dizi heterodoks mezhebe ev sahipliği yaparak teolojik bir çatışma alanı haline dönüşmüştü.


Katharlar'ın selefleri Bogomiller'in önünü açan en önemli gelişme ilk Bulgar imparatorluğunun kurulması oldu (681-1118). Bulgaristan İstanbul için dikenli bir çalılık gibiydi ve pagan oluşu sorunları daha da artırıyordu. Bulgaristan'a karşı bir mevzi yaratmak amacıyla Bizans İmparatorluğunun doğu sınırlarından yerleşimciler zorla Trakya'ya yerleştirildiler. Ne var ki bu yerleştirilenler arasında Paulikanlar da vardı. Pagan bir imparatorluğun sınırlarına heretikleri yerleştirmek bela aramak demekti ve bela da İstanbul'un başına sarılacak olandı.(1)

Hiç kimse Bogomiller'in tam olarak nereden geldiğini bilmemektedir. İlk defa 940'lı yıllarda İstanbul patriği Theophylact Lecapenus'a bu yeni sapkınlıkla ilgili bilgi istemek için iki kere yazmak zorunda kalan Bulgar Çarı Peter'in (927-969) hükümdarlığı sırasında keşfedildiler. Theophylact, katedralden çok evinde zaman geçiren bir adam olmasına karşın Bogomiller'in, Maniheizm ve Paulikanlık karışımı bir dine sahip olduklarını yazmaya vakit bulabildi. Bir dizi tesadüfi kaza ise onu Peter'e daha fazla ayrıntı yazmaktan alıkoydu ve bu yeni düalist inanç tehlikeli boyutlarda yayılmaya devam etti. Öyle ki Cosmas adıyla bilinen Bulgar rahibi bu yeni mezhebi Peter'in hükümdarlığının son dönemlerinde yazdığı (tam olarak 974 yılında tamamladı) Heretiklere Karşı Vaaz adlı kitabında ifşa etmek zorunda kaldı.
Cosmas, mezhebin Bogomil adlı bir rahip tarafından kurulduğunu fakat onun adının anlamı ya da gerçekten bu ada sahip olup olmadığı konularında bir kesinlik olmadığını yazmaktadır.
Kimilerine göre Bogomil "Tanrı'nın sevdiği" anlamına, gelirken başkalarına göre ise "Tanrı'nın merhametine mazhar olan" ya da "Tanrıya yakaran" anlamına gelmektedir. Cosmas'a göre Bogomiller Eski Ahit'i ve Kilise ayinlerini reddetmekte ve yalnızca Babamız (Pater Noster) duasını kullanmaktadırlar. İkonlara ya da kutsal emanetlere saygı duymazlar aynı zamanda haçı da İsa'nın işkence gördüğü alet olduğu için dışlarlar. Kilisenin şeytan'la işbirliği yaptığına inanırlar. Onlara göre Şeytan hem görünen dünyanın yaratıcısı hem de İsa'nın kardeşidir. Rahipleri aşırı sofudur ve et, şarap ve evlilikten sakınırlar. Bogomiller -en azından başlangıçta- şeytanı Tanrı'dan sonra gelen düşmüş bir melek olarak gördükleri için ılımlı düalisttiler. Kutsal kitapları baştan aşağı bilmekteydiler ancak Cosmas'ın kafasını karıştıran şey onların bu kitapları yorumlama şekliydi. Örneğin, Müsrif Oğul (Prodigal Son) meselindeki (Luka 15.11-32) evde duran büyük oğlun İsa, genç ve müsrif oğlun ise Şeytan olduğunu düşünürlerdi. Bogomiller Çarmıha Gerilme olayına Doketik [gerçek olmayan, görüntüden ibaret..] yaklaşırlardı.

Bogomil cemaati iki ana sınıfa bölünmüştü. Maniheistlerin Seçilmişler ve Dinleyicileri gibi; Ermişler ve Müminler vardı. Ayrıca Bogomillerde bir de Müminlerin bir alt sınıfı olan Dinleyiciler de mevcuttu. 1050 yılı civarlarında yazan İstanbullu keşiş Euthymius'a göre Bogomil Dinleyicisi, kutsal kitabın adayın başına konularak gerçekleştirildiği bir vaftizin ardından Mümin oluyordu. Asıl vaftizler ise suyla değil secdeye vararak yapılıyordu. Euthymius'a göre bu uygulama Hristiyan vaftizini yok sayıyor ve yeni Mümin'i Şeytan'ın yoluna sevk ediyordu.

Müminlikten Ermişliğe giden yol uzun ve zorluydu. Yoğun öğretiler, sofu pratikler ve çalışmaların tamamlanması iki ya da daha fazla yıl sürebiliyordu. Bir Müminin Ermiş olması için yapılan ayin bir Dinleyicinin Mümin olması için yapılan ayine benziyordu ve buna consolamentum (teselli etme) ya da vaftiz deniyordu. Euthymius'a göre, bu "tamamen sapkınlık ve delilikti", "şeytana ve onun gizemlerine hizmet etmekti. (2)

Bogomiller ise kendilerini gerçek apostolik Hristiyanlığın takipçileri olarak görüyorlardı. Kendileri İsa ve havarilerinin izinde giden Bogomil önderlerinin 12 öğrencisi vardı ve hayatlarını sadelik ve yoksulluk içinde geçirerek Kilisenin dönüşü olmayan çürümesine ve yanlış öğretilerine tepki gösterirlerdi. Euthymius'u daha da endişelendiren şey Bogomillerin, misyonerlerin heretik inancı etkin bir biçimde yayması sayesinde tam olarak gelişmiş bir karşı cemaate dönüşmekte olmalarıydı.

Bogomiller'in nasıl, ne zaman ve nerede örgütlendikleri hâlâ bir tartışma konusudur, ancak Çar Peter'in hükümdarlığı süresince kendi öğretileriyle öne çıkan bir grup oldukları açıktır. Ayrıca Paulikanlar, Maniheistler ve Zoroastrianistler'den etkilenip etkilenmedikleri de tartışmalıdır.

Bogomiller arasında isimleri bugüne dek gelmiş kişilerden biri çok geniş topraklara yayılmış bir kitap olan Haç Efsanesi'ni yazan Yeremya (ki bunun bizzat Bogomil'in takma adı olduğu söyleniyor), diğer ikisi de inancın kitaplarını yanlarında Bulgaristan'a getiren Sydor Eryazin ve Jacob Tsentsal'dır. İlginç olanı, her iki adamın da Frenk olarak tarif edilmesidir (Fryazin ismi Frenk anlamına gelir). Bu da Bogomilliğin ilk ortaya çıktığı dönemlerde batıda aktif heretik grupların varlığını göstermektedir. Anadolu'da John Tzurillas ve Rahcas on birinci yüzyılda aktif olarak Bogomil misyonerliği yapmışlardır ve bunlar aynı kendilerinden önceki Masalyanlar gibi manastırlara sızmakta ustadırlar.
Belki de hareketin kurucusunun ardından en önemli Bogomil on birinci yüzyılın ikinci yarısından itibaren etkin olan Hekim Basileios'tur. Onun yönetiminin, ta ki Bizans İmparatoru Alexius Comnenus'un (1081-1118) heretiklere karşı mücadelesi sonucu yakalanana kadar 52 yıl sürdüğü söylenmektedir. On birinci yüzyılın sonlarına doğru heretikler hâlâ imparator için bir sorundur: Özellikle kuzey Trakya Paulikanlar için merkez haline gelmiştir ve Alexius gereken her türlü yolu deneyerek bunların yandaşlarını Ortodoksluğa çekmeye kararlıdır. Sonuçta atalarının zorlu savaşçılar olduğu bilinen Paulikanlar'a karşı silahlı saldırılar olmuştur. Kimi zaman heretiklerin dize getirilmesi için izlenen yollar arasına imparatorun da dinsel tartışma için hevesli göründüğü uzun tartışmalar eklenmiştir. Yaklaşık 1100 yılı civarında Basileios saraya Alexius ve kardeşi Isaac'a kendi inancını anlatması için davet edilmiştir. Basileios hakkını verecek biçimde Bogomilliğin temel ilkelerini özetlerken Alexius Basileos'un anlattıklarını kelimesi kelimesine kaydeden bir yazıcıyı bir perdenin arkasına gizlemiştir. Ardından Basileios, Kiliseye kazandırılmak amacıyla ev hapsine tabi tutulmuş ancak o tövbe etmeyi reddetmiştir. Konuşmaları sürerken ev gizemli bir şekilde taş yağmuruna ve depreme maruz kalmıştır. Alexius'un kızı, tarihçi Anna bunu şeytanın, sırları açığa çıktığı ve oğulları zulüm gördüğü için sinirlendiğinin bir işareti olarak görür. Tövbe etmeyi hâlâ reddeden Basileios ise oracıkta yakılarak öldürülür.

Alexius'un çabalarına karşın Bogomiller vaazlarına devam ettiler ve yeni yandaşlar kazandılar. Bizans'ta onlara uygulanan zulüm bazılarını batıya göç etmeye zorladı. Böylece Bogomiller eski bir Pers kehanetini gerçekleştirmiş oluyorlardı. Bu kehanete göre Zerdüşt'in 1500. ölüm yıldönümünde -bu yılın 928 olduğu varsayılıyor- Zerdüştlük yeniden doğacaktı. Her ne kadar "İyi Din"in Bogomillik üzerindeki etkisi tartışmalı olsa da iki dinin ortak bir paydası vardı: Düalizm. 928 yılında Bogomil ve yandaşları görevlerine başlamışlardı. On ikinci yüzyıl sona ererken ise kehanet kesin olarak gerçekleşmişti.
Bogomilliğin yayılışı

......................
1) Bu süreçle ilgili daha fazla bilgi için, Sloyanov, s. 139-158.
2) Sloyanov, s. 170.

Katharlar, Sean Martin, Kalkedon Yayınları, 2009, s. 38-42

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder