Jandarma Yüzbaşısı Mahzar Efendi
Peyman, Diyarbakır
1908
Peyman, Diyarbakır
1908
Kürtler, İT [İttihat Terakki] döneminde Meşrutiyet adıyla bir de Kürt mektebi açarlar. Burada,
Osmanlıcılık egemen ve etkendi.
Dönemin etkin Kürtlerinden olan Bediüzzaman Said-i
Kürdi, Meşrutiyet ilan edildiğinde, Sadaret (Başbakanlık) yoluyla Kürt
aşiretlerine çektiği telgraflarda, onların "Meşrutiyet"e sahip
çıkmalarını istiyordu ve en çok "biz" (Kürtler) mutlakıyetten zarar
görüyoruz diyordu. Kürt hamallara da benzeri çağrılarda bulundu. Bir yıl
geçmeden Said-i Kürdi karşıt konum aldı. Bu, dinsel duygulardan ötürü olmalı.
I.
Dünya Savaşı içinde Talat Paşa, Seyyid Abdülkadir'in Rusya'ya karşı,
Kürdistan'a gidip ayaklanma başlatmasını istedi. Seyyid Abdülkadir'in gizlice
Rusya ile anlaşarak hareket ettiğini Rus tarihçi Lasaref söylüyor.
Diyarbakır'daki
İT'cilerin yardım ve özendirmeleri ile Diyarbakır Vilayet Matbaası'nda basılan
Peyman gazetesindeki yazıların çoğunu İT'liler yazdı ve bunlarda
Kürtlerin konumlarına ilişkin ilginç belirlemeler yer aldı.
Meşrutiyet'in ilanı üzerine, 79 tutuklu ve hükümlü af
yasasından yararlanacaktır. Jandarma Yüzbaşısı Mahzar Efendi bir konuşma yapar
ve Peyman'ın sorumlu müdürü de konuşmanın Kürtçe’sini yineler. Kürtleri
bekleyen daha demokratik ve modern yaşamı dile getirirler. Kürtçe yazıların
Ziya Gökalp tarafından yazıldığı iddia edildi.
1908
yılı özgürlük ve görece demokrat arayış ve çaba yılıdır. Özellikle
Diyarbakır'da bu anlayışla, ileri görüşlü şeyler yazıldı ve söylendi. Yaşanan
durumu ve geleceğe ilişkin beklentileri göstermesi bakımından bu konuşma ve
yazıyı önemli gördüğüm için aktarmak istedim:
Kardaşlar!
Bugün nasıl bir gündür biliyor musunuz? Bugün aff-ı
umumi günüdür, bugün büyük bir bayramdır. Şimdiye kadar böyle bir gün
görmemişsiniz. Bu mübarek günün kadrini biliniz, sizin için bilmesini şiddetle
lazım gelen diğer bir şey daha vardır. O da ne için hapsolmuş olduğunuzu
bilmektir. İşte ben bu hususu size bildireceğim. İçinizde kiminiz ağalık
yüzünden hapse girmişsiniz. Evet ağalık, fukarayı soymaksızın yapılmaz. Soymak
ise korkutmaksızın, öldürmeksizin icra olunmaz.
Meşrutiyet ağalığı lağvetti, beyliği kaldırdı. Bugünden
itibaren beyle hamal birdir. Ağalık
yoktur. Aşiret yoktur. Hayır, hayır aşiretlik var fakat eskisi gibi değildir.
Şimdi her millet bir aşirettir. Biz de Osmanlı Aşiretiyiz. Artık Milli, Silivi,
Zırıki, Pencinari, Reşkoti yoktur. Yalnız Osmanlı vardır. Biz bütün Osmanlılar
birbirimizin kardeşiyiz, yoldaşıyız. Dekşuri, Hewerki yoktur. Xelil Begi, İsa
Begi yoktur. Sıleman Begi, İsmail Begi yoktur. Karşı karşıya yalnız Osmanlı ile
Yunanlı vardır. Bizim aşiretimiz Osmanlılıktır. Moskof, İngiliz, Fransız gibi
diğer aşiretler dostlarımızdır. Alman, Nemse (Avusturya), İtalya gibi aşiretler
ise bunlara karşıdır. Aşiretimiz yani milletimiz evvelce zayıftı, şimdi
kuvvetlidir. Niçin?
Çünkü o zaman Padişahımız Abdülhamit'ti. Abdülhamit
bahtsızdı. Abdülhamit haindi, zalimdi. Bugün padişahımız Sultan Mehmet Reşat
Han'dır. Sahib-i din ü imandır. Sahib-i baht ü vicdandır. Adildir. Adalet- efşandır.
Doğrudur. Hami-i müstakimandır.
Biz şimdi büyük bir aşiretiz. İslam, Hıristiyan her kim
gönülden vicdandan Osmanlı ise bizim aşiretimize mensubdur. Yalnız bir reisimiz
ve babamız vardır ki o da Padişahımızdır. Ondan başka ne reis; ne beg, ne
efendi ve ne aga yoktur. Kim ki ağa olmak, büyük olmak isterse iyilik yapsın,
doğruluk göstersin.
Bazılarınız ağalar yüzünden hapse girdiğinizi de
söylemiştim, evet doğrudur. Çünkü ağa dediğimiz adamlar bir takım avcılardır.
Avcıların tazılara ihtiyaçları vardır. Bazıları ağaların emirleriyle adam
öldürmüşler, hırsızlık etmişler, talan götürmüşler. Evet, bunları yapmışlar da
öyle hapse girmişlerdir. Bazıları ise ağaların kurbanları olmuşlardır. Daha
doğrusu kendi arazilerinin kendi servetlerinin yüzünden hapse girmişlerdir.
Çünkü ağalar ve beyler kendilerinden başka hiçbir kimsenin arazi ve mülk sahibi
olmasını, bağlara ve koyunlara malik olmasını çekmezler. Onların fikrince bütün
arazi ve emlak ağalarındır. İşte bu sebeple bütün servet onların eline
geçmiştir.
Kardaşlar, amcazadeler.
Arazi rencberlerindir. Koyun, keçi, bağ ve tarla
köylülerindir. Beyler ve ağalar insaf etsinler. Fukaranın mallarını geri
versinler. Bugünden itibaren herkes rençberlik ediniz, çift sürünüz.
Birbirinizden vazgeçiniz. Buğz ve adaveti terk ediniz. İşinizle gücünüzle
uğraşınız. Çiftlik Hz. Adem Aleyhüsselamın sanatıdır. Eskisi gibi askerlerden kaçmayınız.
Askerlik Farıza-i Cihaddır. Kürtlerin aşiret hesabına gazveye gittikleri zaman
"ölüm var, dönmek yok" derler. Halbuki aşiret döğüşleri şeytan
işidir. Askerlik ise Allah içindir. Namusumuzu, dinimizi, vatanımızı muhafaza
içindir. Bundan böyle yiğit olanların kendi gönül ve arzularıyla, şevk ve
sevinçleriyle mukaddes (bir kelime okunmadı) gitmelidirler. Asker ya gazi ya
şehittir. Her ikisi de büyük fazilettir. Indellah son derece makbuldur. Kışla
kudsiyete mabed gibidir. Muharebe korkulacak bir yer değildir. Allahın hıfz ve
himayesi doğrulara hami ve nigehbandır. Devr-i istibdadda olduğu gibi vergiye
derd ü bela demeyiniz. Aşar ve ağnama zülm te'adi demeyiniz de, bunlar zekat-ı
şeriyedir. Hepsi milletin ihtiyacına sarf olunacaktır. Her köyde medrese,
mekteb lazımdır. Bilen insan kuvvetlidir. Bilmeyen adam zebundur. Okuyanlar
bilenler kendilerini hapse sokacak hiçbir iş işlemezler. Mahpusların umumuna
bakınız, hepsi cahildir. Hiçbiri okumak yazmak bilmez. Cahil oldukları için
Allah'a karşı isyan, hükümete karşı tuğyan ederler. Cezaya müstehak olurlar.
Kürdlerin yalnız bir derdi vardır, o da cehalettir. Bu derdi dermanı okumak
yazmak ve dünyayı öğrenmektir. Bundan böyle Kürdçe kitaplar yazılacak, Kürdçe
gazeteler neşrolunacak. Mekteblerde Kürd lisanıyla ilim ve marifet öğretilecek.
O zaman Kürdler de zengin olacaklar, bahtiyar olacaklar, iyi yaşamak usulüne
agah olacaklardır.
Vatan ve millet ne demek olduğunu bilecekler,
anlayacaklar ki aşiret dedikleri şey vatan ve milletten başka bir şey değildir.
Bütün Osmanlıların yalnız bir aşiret olduğunu hepsinin birbirine dost ve kardeş
olduğunu idrak edecekler. Bilecekler ki düşmanımız ancak Yunan'dır. Girit,
vatanımızın bir köşesi, canımızın bir parçasıdır. Biz hep askeriz. Ne zaman
bizi [...] vazifeye canı gönülden Yunanlılara doğru hücum etmeye hazırız.
Kulak veriniz. Dikkatle dinleyiniz. Padişahımız,
milletimize merhamet ettiler, sizi affettiler. Fakat gafil olmayın, unutmayın
ki o günden itibaren artık katiyen af yoktur. Ceza gayet ağırdır. Katlin cezası
darağacıdır. Bir daha pençe-i hükümetten firar etmek mümkün değildir. Hükümet
kuvvet ve satvetine tamamiyle malik olmuştur. Nevm-i gafletten kamilen
uyanmıştır. Bugünkü hükümet adildir. Artık fukaraya zulm yapılmaz ve katiyen
meydan vermeyecek.
Yaşasın Padişahımız. Yaşasın millet, yaşasın hürriyet,
yaşasın Meşrutiyet, yaşasın İttihat ve Terakki Cemiyeti.
Alıntılayan ve sunum Naci Kutlay, s: 98-100, II.
Meşrutiyeti Yeniden Düşünmek içinde “İttihad Terakki ve Kürtler” makalesi, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, 2009
Aşağıdaki manzume de aynı tema çerçevesinde Ziya Gökalp tarafından yazılmış.
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/8165 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder