10 Mart 2018 Cumartesi

Mezopotamya'da Devletli Uygarlıkların Ortaya Çıkış Koşulları

Sibel Özbudun
Ubeyd Kültüründen örnek figürinler
Mezopotamya'nın uygarlık-öncesi ikibin yılında tarih sahnesine çıkan ve gelişen özellikleri şöylece sıralamak olanaklıdır (Bu sıralama bir neden-sonuç ilişkisi ya da önem sırasını gözetmemekte olup, anlatımdan kaynaklanan bir zorunluluktur) :

i) Sulamaya dayalı tarım: Kanallar açarak sulama yolunda ilk girişimler Çatalhöyük ve 6. bin Samarra yerleşimlerinde görülmekle birlikte, yaygın kullanımını Ubaid döneminde bulmuştur. Sulamalı tarım,
aksi durumda çorak olan Güney Mezopotamya'da tarımı olanaklı kılmış ve üretkenliği büyük ölçüde arttırarak, üretime katılmayan bir toplumsal kesimi besleyebilecek bir artının oluşmasında etken olmuştur.


ii) Tarımda sabanın kullanılmaya başlanılması: Tarımda sabanın kullanıma girmesi, Mezopotamya'da büyükbaş hayvanların evcilleştirilmesi ve tekerleğin bulunması sonucunda devreye giren bir İÖ IV. bin buluşudur. Sulamayla birlikte tarımsal üretimde önemli bir artışa yolaçmış, ve az ileride göreceğimiz gibi, tarımsal faaliyetlerde (dolayısıyla da toplumsal değerler sisteminde) erkeklerin ön plana  geçmesine zemin hazırlayan etmenlerden biri olmuştur. Tekerleğin bulunuşunun bir başka sonucu da, ulaşımda sağlanan kolaylık ve teknolojik/iktisadi/ toplumsal/ideolojik düzlemdeki yeniliklerin artan
bir hızla Ön Asya uygarlık alanına yayılması olmuştur.

iii) Kentlerin yüzölçümü ve nüfuslarında artış: Her ne kadar Jericho ve Çatalhöyük gibi, ticarete bağlı istisnaları varsa da, neolitik dönem boytunca uzun bir süre tipik köylerin 2-300 nüfuslu, istikrarlı
küçük yerleşim, birimleri olduğunu görmüştük. Neolitik köyde kaynaklar nüfusu besleyemez hale geldiğinde doğan kriz, genellikle köyden kopmalar ve yeni köy oluşumları yoluyla çözümlenmekteydi.
Oysa geç neolitiğin kentleri gerek yüzölçümü, gerekse nüfus bakımından geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde büyümüştür. Üstelik bu büyüme bir hayli hızlı ve süreklilik gösteren bir süreçtir. Örneğin
Güney Mezopotamya'daki Eridu'nun Ubaid 2 evresindeki (yakl.  İÖ 4500) 4 hektardan, Ubaid 4 evresinde (yakl. İÖ 3500) 10 hektara genişlediği görülmektedir. Eridu'nun azamı nüfusu 2-4 000 kişi olarak hesaplanmaktadır. Yine Güney Mezopotamya'daki Warka (Uruk) yerleşimi, Uruk evresinde 80 hektara ve 10 000'i bulduğu hesaplanan bir nüfusa ulaşmıştır. Bu hızlı nüfus artışı, bir yandan geç neolitikte kent yerleşimlerinin kalabalık bir nüfusu besleyebildiğine işaret ederken, bir yandan da toplumsal örgütlenişte kimi köklü değişimleri göstermektedir.

iv) Yüksek ölçüde örgütlenmiş işgücü ve mesleklerde uzmanlaşma: Neolitik sonlarında yaygınlaşan mimarı yapıtlar (büyük tapınaklar, kamu binaları..[1]) üst düzeyde örgütlenmiş hiyerarşik yapılı
bir işgücüne, gelişkin bir planlama sürecine ve mesleksel uzmanlaşmaya işaret etmektedir. Örneğin Eridu'daki geniş Anu tapınak kompleksinin inşası için 7 500 kişilik bir işgücünün bir yıl boyunca çalışması gerektiği hesaplanmıştır. Bu işgücünün nasıl sağlandığı ayrı bir araştırma konusu olmakla birlikte, olasılıkla tapınakla yakından ilintili yöneticilerin çevre köylerde yerleşmiş nüfusu[2] ve/veya savaş esirlerini yılın belirli dönemlerinde (tapınak adına) zorunlu çalışmaya (corvé) tabi tutmuş olması, büyük olasılıktır[3]. Tekerleğin bulunuşuyla birlikte devreye giren çömlekçi çarkı, zanaatların tarımsal faaliyetlerden ayrılmasına, pazar için üretim yapan uzman bir çömlekçiler grubunun ortaya çıkmasına öncülük etmişe benzemektedir. Gerçekten de, Uruk evresi sonlarından itibaren keramik pazara yönelik bir görünüm almaktadır. Bir ayrıcalık halinde yaygınlaşan lüks tüketim malzemeleri (akik, türkuaz, ametist, laciverttaşı, agat, kuvartz, yeşimtaşı, zümrüt, diyorit, kantaşı, sabuntaşı, yılan taşı, fildişi ve deniz kabukları), taş kaplar, metal parçalar ve heykel, kabartma gibi sanatsal gelişmeler, bunları işleyen profesyonel sanatçıların varlığına işaret etmektedir. Öte yandan büyük tapınaklar, giderek güçlenen bir rahipler kastının varlığını gösterir.

v) Kurumsallaşmış hiyerarşi: Yukarıdaki gelişmeler (sulama sistemi, mesleksel uzmanlaşma, anıtsal yapılar, büyük tapınaklar ...) kurumsallaşmış bir hiyerarşiye işaret etmektedir. Gerçekten de, aktarılan
ölçüde karmaşıklaşmış bir toplumsal yapı, neolitik köyün kendine yeterli, içe-kapalı kolektivizminin sınırlarını aşar. Yerleşimlerin tapınak çevresinde örgütlenişi ve tapınakların ele alınan dönem boyunca gösterdiği tekbiçimlilik, en azından başlangıçta bu hiyerarşinin üst basamaklarında meşruluklarını ilahlardan alan ruhbanların bulunduğu düşünülmektedir. Gerçekten de, yazılı tarihin belgelediği erken hanedan dönemi irdelenirken görüleceği üzere, tapınak; Mezopotamya'nın ilk kentlerinde aynı zamanda iktisadı ve siyasal faaliyetlerin de merkezi durumundadır. Öte yandan, Redman'a göre:
"Tapınak görevli ve yöneticilerinin tapınağın emrindeki belirgin serveti paylaştıkları ölçüde, keskin bir farklılaşma daha Uruk döneminde ortaya çıkmış olmalıdır. Egzotik hammaddelerden imal edilen ve ince bir sanatsal işçilikle belirlenen statü nesnelerinin bolluğu, yüksek statülü bir sınıfa işaret eder. Bu nesneler yalnızca tapınak çerçevesinde dağıtılmış olsaydı, yüksek bir statü sınıfından çok güçlü bir kuruma işaret ederlerdi. Ancak, yüksek statü nesneleri tapınak çevresinde yoğunlaşmış olmakla birlikte buraya özgü olmadıkları için, dağılımları tapınaktan bir ölçüde bağımsız bir toplumsal tabakalaşmayı çağrıştırmaktadır."
Tapınağın dışındaki (ve olasılıkla ona rakip olan) bu yüksek hiyerarşi grubunun, gücünü Ön Asya'da giderek yaygınlaşan ticaretten aldıkları, düşünülebilir mi? Her durumda Larsen, Uruk tabletlerinin dökümünün düzenli, hiyerarşik bir topluma işaret ettiğini belirtmektedir: Bu listeler 'kral' ya da 'önder' işaretiyle başlayıp, 'yasa', 'kent', 'birlikler', sabanlar' ve 'arpa' dan sorumlu 'görevlilerle sürmektedir. Ayrıca bazı rahip sanları ve 'meclis başkanı' gibi bir san da bulunmaktadır. İzleyen bölümlerde meslekler ('demirci', 'gümüş ustası', 'çoban', 'ulak') başlarıyla birlikte sıralanmaktadır. İlk düzeyde basit zanaatler, ardından görevlilerinin 'genç' sanıyla anıldığı meslekler, ardından da 'kıdemli' sanıyla anılan meslekler gelmektedir. Tüm bunlar, merkezi bir tapınak yönetimine işaret etmektedir. Çoğunda BA (vermek, 'dağıtım') ve GI (iade etmek; 'gelir'?) anahtar sözcükleri
vardır. Bu, olgunlaşmakta olan (kast değilse bile) lonca sistemini düşündürür.

vi) Özel mülkiyetin ortaya çıkışı: Özel mülkiyetin arkeolojik kanıtı, mühürlerdir. Ve mühürlerin en azından Uruk döneminden beri yaygın biçimde kullanıldığı bilinmektedir. Özellikle Jemdet Nasr döneminde yaygınlaşan ve tapınma, dinsel geçitler, savaş ve av sahneleri ve hayvanların betimlendiği silindir mühürlerde ilah ya da yönetici gibi önemli figürlerin, diğerlerinden büyük olarak resmedildiği seçilmektedir. Mülkiyete dayalı toplumsal tabakalaşmanın bir başka göstergesi de mezarlık  armağanlarıdır. Redman, Ubaid döneminde mezar buluntularında önemli bir farklılaşma gözlemlenmemekle birlikte, Jemdet Nasr döneminde farklılaşmanın belirgin bir hale geldiğini belirtmektedir. Öte yandan, Hallo ve Simpson, bu evrede büyükbaş hayvanların özel mülkiyetin karakteristik bir biçimini gösterirken tapınak gibi kamu binalarının da kolektif mülkiyeti belirlediğini söylemektedirler.

vii) Yazının bulunuşu: Mühürler, uygarlaşma sürecinin bir başka sonucuna daha işaret ederler: Yazı. Ortak, uzlaşımsal bir simgeler sistemi kurma yolundaki ilk girişimler, Uruk dönemi sonlarında ortaya
çıkar ve Jemdet Nasr evresinde yaygınlık kazanır. İÖ 3500-3000 arası, yazının Güney Mezopotamya'da yaygınlaştığı dönem olmuştur. Larsen, yazının kökeninde hesap tabletlerinin bulunduğuna işaret
etmektedir. Yine Larsen'e göre, yazının kökenini belki de iki bağımsız bölgede (Uruk ve Kuzistan'da Susa) tespit etmek olanaklıdır. Anu ve Eanna tapınaklarının bulunduğu Eanna bölgesinden çıkan 4000 kadar Uruk tableti'nin % 85'i iktisadı kayıtlara ilişkilidir, % 15'ini ise imlerin bir çeşit taksonomiye göre dizildiği okuma metinleri oluşturmaktadır. İlk yazılı tabletlerde anlatıya yer verilmeyişi dikkate değer. İÖ III. binin sonlarında ise yazı sistemi, bir depodan 1/ 4 kg.lık yün kaybını izleyecek kertede gelişmiştir. Bu, yazının; özel mülkiyetin, gelişkin bir hiyerarşinin oluştuğu Güney Mezopotamya'daki kentlerde etkin bir denetim sistemini biçimlendirdiğini göstermektedir.

viii) Kentlerin koruyucu ilahları, panteonların örgütlenişi: Bu devir Mezopotamya yerleşimlerinin tapınaklar çevresinde örgütlendiğini yukarıda görmüştük. Her tapınağın belirli bir ilaha adandığı, arkeolojik buluntulardan (heykel, kabartma vd.) anlaşılmaktadır. Ubaid dönemine tarihlenen Eridu tapınakları, sonraki Sümer tapınaklarının tüm unsurlarını içerir. Tapınaklarda, üzerlerindeki yanık izlerinden ve küçük hayvan kemiklerinden kurban ve sunular için kullanıldığı anlaşılan sunaklar bulunmaktadır.
Warka (Uruk)'daki, Uruk dönemine tarihlenen Eanna tapınaklar kompleksinin, sonraki Sümerlerin İnanna adıyla tapındıkları aşk (bereket) tanrıçasına adandığı kaydedilmektedir.  Tapınak bölgesinde bulunan taş vazoda, yiyecek ve şarap sunusu taşıyan başları traşlı, çıplak erkekler kafilesi ve tanrıçaya yapılan sunular betimlenmiştir. Örgütlü panteonlara ilişkin daha kesin bilgiler için ise, yazının dinsel metinlerin kaydı için kullanılmasını beklemek gerekecektir.

Mezopotamya'da bu gelişmeler olagelirken, Anadolu'da belirgin bir gerileme izlenmektedir. Çömlekçi çarkı ancak İÖ 2000'lere doğru devreye girecektir. Anadolu kültürlerindeki canlanma, İÖ 2500'ten itibaren gözlemlenmektedir. Bu tarihlerde çevresi surlarla çevrili, site-devletler görülmektedir (Alacahöyük, Alişar, Kületepe... ) Bu dönemde Orta Anadolu'da Hatti, güneybatıda ise Luwi adı verilen halklar yaşamaktadırlar.


Notlar
[1] Daha Jericho (PPNB evresi)'da ortaya çıktığına tanık olduğumuz savunma sistemlerinin (surlar, gözetleme kuleleri ...) Jemdet Nasr döneminde dahi yaygın olarak görülmeyişi, Oppenheimer'ın uygarlığın kökeninde çoban-çiftçi çatışmalarının, yani fethin yattığı tezini, zaafa uğratmaktadır.
[2] Özellikle giderek gelişen; zenginleşen kentsel yerleşimlerin göçebe avcı-toplayıcı topluluklar ya da yerleşik, kendine-yeterli köy toplulukları için bir çekim merkezi oluşturduğu düşünüldüğünde.
(3) Gailey ve Patterson (1988) erken devlet biçimlerini tartışırken, akrabalık temelinde örgütlenmiş toplulukların emek ya da ürünlerini toplamayı haraç-temelli devletlerin ilksel biçimleri arasında sayar.

Sibel Özbudun, Ayinden Törene, Anahtar Kitaplar, 1997, s. 63-69

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder