Samuel Noah Kramer
Çivi yazısı dizgesi büyük bir olasılıkla Sümerlerin icadıydı. Gün ışığına çıkarılmış en eski yazıtlar -geçtiğimiz yıllarda Uruk’taki kazılarda çıkarılmış dördüncü binyılın ikinci yarısından kalma binden fazla tablet ve parça- Sümer dilinde yazılmışlardır. Ancak yazıyı icat eden Sümerler olsun ya da olmasın, İÖ üçüncü binyılda onu etkin bir yazı aracı haline getirenler kesinlikle onlardı.
Kullanımsal değeri, yazıyı Sümerlerden alan ve kendi dillerine uyarlayan çevre halklarca da yavaş yavaş kabul edildi. İÖ ikinci binyılda bütün Yakın Doğu'ya yayılmıştı.
Çivi yazısı resim-yazı gibi başladı: her işaret bir ya da daha fazla somut nesnenin resmiydi ve resimlenen nesneyle özdeş ya da yakın ilişkili bir sözcüğü temsil ediyordu. Bu tip bir dizgenin eksikleri açıktır; işaretlerin karışık biçimleri ve çok fazla sayıda işaret gerekmesi günlük kullanımını fazlasıyla güçleştirir.
Sümer kâtipler, işaretlerin biçimlerini giderek resim-yazılı kökenleri görünmez hale gelene değin basitleştirerek ve gelenekselleştirerek ilk güçlüğün üstesinden gelmişlerdi. İkinci güçlüğe gelince, işaretlerin sayısını azalttılar ve çeşitli yardımcı düzenlemelere baş vurarak etkin bir sınırlama getirdiler. Bunların en önemlisi ideografik değerlerin yerine geçen fonetik değerlerden oluşur. Yan sayfadaki tablo yüzyıllar içinde bu iki katkı gelişimi gösterme amacıyla hazırlanmıştır.
Birinci Sütunun Satır Satır Çözümlenmesi
1. Bir yıldız resmidir; bu aslında Sümerce An, “gök” sözcüğünü simgeler. Bununla birlikte aynı işaret dingir, “tanrı” sözcüğünü göstermek için de kullanılmıştır.
2. Ki, “yer” sözcüğünü simgeler, işaretin yorumu hâlâ tartışmalı olmakla birlikte, yerin resminin yapılmaya çalışıldığı açıktır.
3. İnsan gövdesinin üst kısmının az çok uyarlanmış resmi olabilir; Lu, “insan” sözcüğünü simgeler.
4. Vulva resmidir; sal, “vulva” sözcüğünü gösterir. Aynı işaret munus, “kadın” sözcüğünü de simgeler.
5. Dağ resmidir; ilk anlamı “dağ” olan kur sözcüğünü simgeler.
6. Sümer yazı dizgesini ilk icat edenler tarafından zekice geliştirilmiş bir işareti gösterir; sıradan resim-yazı simgeleri belli güçlükler taşıdığından, bunlar aracılığıyla resimsel sözcükleri gösterebiliyorlardı. Okurun da dikkatini çekeceği gibi, geme, “köle-kız” simgesi gerçekte, munus, “kadın” ve kur, “dağ" sözcük işaretlerinin birleştirilmesinden oluşmuştur; yani tablomuzdaki 4. ve 5. işaretler. Dolayısıyla, bu bileşik işaret, sözcüğü sözcüğüne “dağ-kadın” düşüncesini açıklar. Ama Sümerler köle-kızlarını çoğunlukla çevrelerindeki dağlık bölgelerden ele geçirdiklerinden bu bileşik işaret tam olarak Sümerce “köle-kız”, geme sözcüğünü göstermektedir.
7. Baş resmidir; Sümerce sag, “baş” sözcüğünü simgeler.
8. Bu da baş resmidir, bununla birlikte, başın alt kısmında yer alan dikey çizgiler ağzı göstermektedir. Dolayısıyla bu işaret Sümerce ka , “ağız" sözcüğünü simgeler. Aynı işaret doğallıkla dug, “konuşmak” sözcüğünü de gösterir.
9. Büyük bir olasılıkla yiyecek kabı olarak kullanılan bir tas resmidir; ninda, “yiyecek” sözcüğünü simgeler.
10. Ağız ve yiyecek işaretlerinin bileşimi olan bir işarettir (tabloda 8. ve 9.); ku, “yemek” sözcüğünü simgeler.
11. Akarsu resmidir; a, “su” sözcüğünü simgeler. Bu işaret, Sümer yazısının kaba, resim-yazı niteliğini giderek kaybedip fonetik bir yazı dizgesine dönüş sürecini kusursuz olarak gösterir. Söylendiği gibi, 11 numaralı işaret aslında Sümerce a, “su” sözcüğünü simgelemek için kullanılıyordu. Bununla birlikte,
Sümerlerin, söylenişi a, “su” sözcüğüyle aynı, ancak tamamıyla başka bir anlama, “içinde” anlamına gelen, bir diğer a sözcükleri vardı. Bu “içinde” sözcüğü, resimsel olarak ifade etmenin çok güç olduğu, ilişki gösteren ve bir kavramın yerini alan bir sözcüktür. O zaman Sümer yazısının mucitleri “içinde" sözcüğünü göstermek için ister istemez epeyce karmaşık bir resim-işareti icat etmeye çalışmak yerine parlak bir düşünce buldular ve iki sözcük de birbirinin aynı gibi olduğundan a, “su” sözcüğünün işaretini kullandılar. Bir başka deyişle ilk Sümer kâtipler, iki sözcüğün sesi özdeşse, aslında belli bir sözcüğe ait olan bir işaretin tamamıyla farklı anlamdaki başka bir sözcük için kullanılabileceğini fark ettiler. Bu uygulamanın yaygınlaşmasıyla, Sümer yazısı resim-yazı niteliğini yitirip, giderek daha da fonetik bir yazı halini almaya başladı.
12. “Ağız” ve “su” sözcüklerinin bir bileşimidir (8 ve 11 numaralar); nag, “içmek” sözcüğünü simgeler.
13. Yürüme konumundaki bir ayak ve üst kısmının resmidir; du, “gitmek” sözcüğün yanı sıra gub, “durmak” sözcüğünü de simgeler.
14. Bir kuş resmidir; mushen, “kuş" sözcüğünü simgeler.
15. Balık resmidir; ha, “balık” sözcüğünü simgeler. Bu işaret Sümer yazısının fonetik gelişimi için bir başka örnek oluşturur. Çünkü Sümerce ha sözcüğü yalnızca “balık” değil “-ebilmek” anlamına da geliyordu; yani, Sümerlerin söyleyişi aynı, ama anlamı farklı iki tane ha sözcükleri vardı. Böylelikle, yazının gelişiminin başlangıcında Sümer kâtipler aynı 11 numaradaki a, “su” işaretini a, “içinde” sözcüğünü göstermek için kullandıkları gibi, ha, “balık” işaretini fonetik olarak özdeş ha, “-ebilmek” sözcüğünü göstermek için kullanmaya başladılar.
16. Bir öküzün başı ve boynuzlarının resmidir; gud, “öküz” sözcüğünü simgeler.
17. Bir inek başı resmidir; ab, “inek” sözcüğünü simgeler.
18. Arpa başağı resmidir; se, “arpa” sözcüğünü simgeler. Birinci sütunda bulunan, ayrıntısıyla gözden geçirdiğimiz işaretler günümüze kadar ulaşmış Sümer yazısının gelişimindeki en erken dönemdendir.
Bununla birlikte, resim-yazının icadının üzerinden çok geçmeden Sümer yazarlar resim-yazılar ters
dönecek biçimde tableti çevirmeyi daha kullanışlı buldular. Yazı gelişirken, bu uygulama standart hale geldi ve işaretler düzenli olarak 90 derece döndürüldü. Tabletimizin ikinci sütununda resim-yazı işaretleri dönmüş olarak gösterilmektedir. Bugünkü verilerimizden yola çıkarak, bu resim-yazının kabaca İÖ 3200-2800'den kalma olduğu söylenebilir.
Üçüncü sütun, kabaca İÖ 2800-2600’lere tarihlenebilecek “kadim” yazı olarak adlandırabileceğimiz yazıyı gösterir.
Dördüncü sütun, İÖ 2600-2450, klasik dönemin işaret-biçimlerini içerir; Bu dönemin yazıtları bugün' bilinen en saf Sümerceyi kapsar. Nippur kadim silindiri (resim III), herhalde bu dönemin sonuna ait bilinen en eski miti gösterir.
Beşinci sütun Sargon devri, kabaca İÖ 2450-2150, işaret-biçimlerini içerir; Sümerlerin; Samiler ve Gutiler tarafından ciddi bozgunlara uğramaları bu dönemde olmuştur.
Kabaca İÖ 2150-2050'de, Yeni-Sümer devrinde Sümer etkisi kısa bir dönem canlandı. Altıncı sütun bu dönemin Sümer yazısını gösterir.
İÖ yaklaşık 2050'de Ur kentinin yıkılışıyla Sümer'in siyasi varlığı gerçekten sona erdi. Bunu izleyen dönem, kabaca İÖ 2050-1700, “erken Sümer-sonrası” diye bilinir. Artık yaşayan bir dil olmayan Sümerce bu dönem boyunca Sami fatihlerin edebi ve dinsel dili olarak kaldı. Çoğu çok daha önce oluşturulmuş olsa da, kaynak malzememizin büyük bölümü bu dönemde yazıldı; o zaman kullanılan işaret-biçimleri yedinci sütundadır.
Son sütun İÖ birinci binyılda Asur kraliyet kâtiplerince kullanılan yazıyı gösterir. Ondokuzuncu yüzyılın Avrupalı bilim adamlarının ilk olarak çalıştıkları ve çözdükleri yazı, gerçekten de bu sonuncu, oldukça geleneksel hale getirilmiş olan yazıdır. Ve mantığa aykırı bir biçimde, günümüzde de öğrencilere ilk öğretilen çivi yazısı bu yazıdır.
Metin: Kramer, Sümer Mitolojisi, Kabalcı Yayınları, s. 190-193
Kramer, Sümer Mitolojisi, s. 45 |
Çivi yazısı dizgesi büyük bir olasılıkla Sümerlerin icadıydı. Gün ışığına çıkarılmış en eski yazıtlar -geçtiğimiz yıllarda Uruk’taki kazılarda çıkarılmış dördüncü binyılın ikinci yarısından kalma binden fazla tablet ve parça- Sümer dilinde yazılmışlardır. Ancak yazıyı icat eden Sümerler olsun ya da olmasın, İÖ üçüncü binyılda onu etkin bir yazı aracı haline getirenler kesinlikle onlardı.
Kullanımsal değeri, yazıyı Sümerlerden alan ve kendi dillerine uyarlayan çevre halklarca da yavaş yavaş kabul edildi. İÖ ikinci binyılda bütün Yakın Doğu'ya yayılmıştı.
Çivi yazısı resim-yazı gibi başladı: her işaret bir ya da daha fazla somut nesnenin resmiydi ve resimlenen nesneyle özdeş ya da yakın ilişkili bir sözcüğü temsil ediyordu. Bu tip bir dizgenin eksikleri açıktır; işaretlerin karışık biçimleri ve çok fazla sayıda işaret gerekmesi günlük kullanımını fazlasıyla güçleştirir.
Sümer kâtipler, işaretlerin biçimlerini giderek resim-yazılı kökenleri görünmez hale gelene değin basitleştirerek ve gelenekselleştirerek ilk güçlüğün üstesinden gelmişlerdi. İkinci güçlüğe gelince, işaretlerin sayısını azalttılar ve çeşitli yardımcı düzenlemelere baş vurarak etkin bir sınırlama getirdiler. Bunların en önemlisi ideografik değerlerin yerine geçen fonetik değerlerden oluşur. Yan sayfadaki tablo yüzyıllar içinde bu iki katkı gelişimi gösterme amacıyla hazırlanmıştır.
1. Bir yıldız resmidir; bu aslında Sümerce An, “gök” sözcüğünü simgeler. Bununla birlikte aynı işaret dingir, “tanrı” sözcüğünü göstermek için de kullanılmıştır.
2. Ki, “yer” sözcüğünü simgeler, işaretin yorumu hâlâ tartışmalı olmakla birlikte, yerin resminin yapılmaya çalışıldığı açıktır.
3. İnsan gövdesinin üst kısmının az çok uyarlanmış resmi olabilir; Lu, “insan” sözcüğünü simgeler.
4. Vulva resmidir; sal, “vulva” sözcüğünü gösterir. Aynı işaret munus, “kadın” sözcüğünü de simgeler.
5. Dağ resmidir; ilk anlamı “dağ” olan kur sözcüğünü simgeler.
6. Sümer yazı dizgesini ilk icat edenler tarafından zekice geliştirilmiş bir işareti gösterir; sıradan resim-yazı simgeleri belli güçlükler taşıdığından, bunlar aracılığıyla resimsel sözcükleri gösterebiliyorlardı. Okurun da dikkatini çekeceği gibi, geme, “köle-kız” simgesi gerçekte, munus, “kadın” ve kur, “dağ" sözcük işaretlerinin birleştirilmesinden oluşmuştur; yani tablomuzdaki 4. ve 5. işaretler. Dolayısıyla, bu bileşik işaret, sözcüğü sözcüğüne “dağ-kadın” düşüncesini açıklar. Ama Sümerler köle-kızlarını çoğunlukla çevrelerindeki dağlık bölgelerden ele geçirdiklerinden bu bileşik işaret tam olarak Sümerce “köle-kız”, geme sözcüğünü göstermektedir.
7. Baş resmidir; Sümerce sag, “baş” sözcüğünü simgeler.
8. Bu da baş resmidir, bununla birlikte, başın alt kısmında yer alan dikey çizgiler ağzı göstermektedir. Dolayısıyla bu işaret Sümerce ka , “ağız" sözcüğünü simgeler. Aynı işaret doğallıkla dug, “konuşmak” sözcüğünü de gösterir.
9. Büyük bir olasılıkla yiyecek kabı olarak kullanılan bir tas resmidir; ninda, “yiyecek” sözcüğünü simgeler.
10. Ağız ve yiyecek işaretlerinin bileşimi olan bir işarettir (tabloda 8. ve 9.); ku, “yemek” sözcüğünü simgeler.
11. Akarsu resmidir; a, “su” sözcüğünü simgeler. Bu işaret, Sümer yazısının kaba, resim-yazı niteliğini giderek kaybedip fonetik bir yazı dizgesine dönüş sürecini kusursuz olarak gösterir. Söylendiği gibi, 11 numaralı işaret aslında Sümerce a, “su” sözcüğünü simgelemek için kullanılıyordu. Bununla birlikte,
Sümerlerin, söylenişi a, “su” sözcüğüyle aynı, ancak tamamıyla başka bir anlama, “içinde” anlamına gelen, bir diğer a sözcükleri vardı. Bu “içinde” sözcüğü, resimsel olarak ifade etmenin çok güç olduğu, ilişki gösteren ve bir kavramın yerini alan bir sözcüktür. O zaman Sümer yazısının mucitleri “içinde" sözcüğünü göstermek için ister istemez epeyce karmaşık bir resim-işareti icat etmeye çalışmak yerine parlak bir düşünce buldular ve iki sözcük de birbirinin aynı gibi olduğundan a, “su” sözcüğünün işaretini kullandılar. Bir başka deyişle ilk Sümer kâtipler, iki sözcüğün sesi özdeşse, aslında belli bir sözcüğe ait olan bir işaretin tamamıyla farklı anlamdaki başka bir sözcük için kullanılabileceğini fark ettiler. Bu uygulamanın yaygınlaşmasıyla, Sümer yazısı resim-yazı niteliğini yitirip, giderek daha da fonetik bir yazı halini almaya başladı.
12. “Ağız” ve “su” sözcüklerinin bir bileşimidir (8 ve 11 numaralar); nag, “içmek” sözcüğünü simgeler.
13. Yürüme konumundaki bir ayak ve üst kısmının resmidir; du, “gitmek” sözcüğün yanı sıra gub, “durmak” sözcüğünü de simgeler.
14. Bir kuş resmidir; mushen, “kuş" sözcüğünü simgeler.
15. Balık resmidir; ha, “balık” sözcüğünü simgeler. Bu işaret Sümer yazısının fonetik gelişimi için bir başka örnek oluşturur. Çünkü Sümerce ha sözcüğü yalnızca “balık” değil “-ebilmek” anlamına da geliyordu; yani, Sümerlerin söyleyişi aynı, ama anlamı farklı iki tane ha sözcükleri vardı. Böylelikle, yazının gelişiminin başlangıcında Sümer kâtipler aynı 11 numaradaki a, “su” işaretini a, “içinde” sözcüğünü göstermek için kullandıkları gibi, ha, “balık” işaretini fonetik olarak özdeş ha, “-ebilmek” sözcüğünü göstermek için kullanmaya başladılar.
16. Bir öküzün başı ve boynuzlarının resmidir; gud, “öküz” sözcüğünü simgeler.
17. Bir inek başı resmidir; ab, “inek” sözcüğünü simgeler.
18. Arpa başağı resmidir; se, “arpa” sözcüğünü simgeler. Birinci sütunda bulunan, ayrıntısıyla gözden geçirdiğimiz işaretler günümüze kadar ulaşmış Sümer yazısının gelişimindeki en erken dönemdendir.
Bununla birlikte, resim-yazının icadının üzerinden çok geçmeden Sümer yazarlar resim-yazılar ters
dönecek biçimde tableti çevirmeyi daha kullanışlı buldular. Yazı gelişirken, bu uygulama standart hale geldi ve işaretler düzenli olarak 90 derece döndürüldü. Tabletimizin ikinci sütununda resim-yazı işaretleri dönmüş olarak gösterilmektedir. Bugünkü verilerimizden yola çıkarak, bu resim-yazının kabaca İÖ 3200-2800'den kalma olduğu söylenebilir.
Üçüncü sütun, kabaca İÖ 2800-2600’lere tarihlenebilecek “kadim” yazı olarak adlandırabileceğimiz yazıyı gösterir.
Dördüncü sütun, İÖ 2600-2450, klasik dönemin işaret-biçimlerini içerir; Bu dönemin yazıtları bugün' bilinen en saf Sümerceyi kapsar. Nippur kadim silindiri (resim III), herhalde bu dönemin sonuna ait bilinen en eski miti gösterir.
Beşinci sütun Sargon devri, kabaca İÖ 2450-2150, işaret-biçimlerini içerir; Sümerlerin; Samiler ve Gutiler tarafından ciddi bozgunlara uğramaları bu dönemde olmuştur.
Kabaca İÖ 2150-2050'de, Yeni-Sümer devrinde Sümer etkisi kısa bir dönem canlandı. Altıncı sütun bu dönemin Sümer yazısını gösterir.
İÖ yaklaşık 2050'de Ur kentinin yıkılışıyla Sümer'in siyasi varlığı gerçekten sona erdi. Bunu izleyen dönem, kabaca İÖ 2050-1700, “erken Sümer-sonrası” diye bilinir. Artık yaşayan bir dil olmayan Sümerce bu dönem boyunca Sami fatihlerin edebi ve dinsel dili olarak kaldı. Çoğu çok daha önce oluşturulmuş olsa da, kaynak malzememizin büyük bölümü bu dönemde yazıldı; o zaman kullanılan işaret-biçimleri yedinci sütundadır.
Son sütun İÖ birinci binyılda Asur kraliyet kâtiplerince kullanılan yazıyı gösterir. Ondokuzuncu yüzyılın Avrupalı bilim adamlarının ilk olarak çalıştıkları ve çözdükleri yazı, gerçekten de bu sonuncu, oldukça geleneksel hale getirilmiş olan yazıdır. Ve mantığa aykırı bir biçimde, günümüzde de öğrencilere ilk öğretilen çivi yazısı bu yazıdır.
Kalhu'da MÖ 9. yüzyıldan kalan bir sarayın kabartmaları üzerine oyulmuş çivi yazısı Mezopotamya ve Yakındoğu, İletişim Yayınları, s. 11 |
Çivi yazısının gelişimini gösteren ve analizini yapan benzer başka bir tablo. Kaynak: Mezopotamya, İletişim, s. 70 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder