2021 tarihli ders kitabından bir örnek metin Tarih 9, MEB, s.108 |
İlk ve Orta Öğretimde Tarih[1] Türkiye'de eğitimin çağdaşlaştırılması sürecinde, Saffet Paşa'nın[2] hazırladığı 1869 tarihli "Maarif-i Umumiye Nizamnamesi"[3] önemli bir aşamadır. Bu tüzük, ilk ve ortaokullarda tarih derslerinin okutulmasını da öngörmektedir: Sıbyan[4] mekteplerinde "Muhtasar[5] Tarih-i Osmanî", Rüştiyelerde[6] ise hem "Tarih-i Umumi" hem "Tarih-i Osmanî" öğretilecektir. Genel tarih içinde, (Batıdaki Biblical History[7] gibi) Tarih-i Enbiya[8] ve Tarih-i İslâm merkezdedir. Bu bakımdan, eskiden beri süregelen öğretimden bir fark yoktur. Osmanlı tarihi de, ulusal bir tarih olmaktan çok, bir hanedanın tarihi niteliğindedir. Bu amaçla hazırlanacak kitaplara "bilcümle selâtin-i Osmaniyenin tarih-i velâdet ve cülus ve vefatlarını mübeyyin bir cetvel"[9] konulması istenmekte; vekayiin "hakikati veçhile bitarafane yazılıp, fakat muhabbet-i vataniyeye müteallik mevaddin sena ve sitayişle yad"[10] olunması gereği belirtilmekte; memleket ve şahıs adlarıyla tarihlerin zikrinde "imsak"[11] öğütlenmektedir.
Çeyrek yüzyıl sonra,
II. Abdülhamit döneminde ilkokullardan Osmanlı Tarihi, ortaokullardan da Genel
Tarih dersleri kaldırılmıştır. Yani, ortaokullarda yalnız Osmanlı Tarihi
kalmıştır.
Abdülhamit'in bu geriye adımından 15 yıl sonra, İkinci Meşrutiyet döneminde tarih
öğretiminde güçlü bir canlanma göze çarpıyor. İslâm ve Osmanlı tarihlerinden
başka, genel uygarlık tarihi de
okutulmaya başlanıyor. Ancak, alelacele Fransızcadan çevrilmiş genel tarih
kitapları, ulusal bir görüş açısından yazılmadığı için eleştirilere yol
açmıştır.
1913 tarihli Tedrisat-ı
İptidaiye Kanun-u Muvakkatı'nda[12]
eski Sıbyan mekteplerinin yerine geçen altı yıllık "Mekâtib-i İptidaiye[13]"de
şu tarih dersleri göze çarpmaktadır. (İlk iki sınıfta doğrudan doğruya tarih
yoktur. Ancak,
1.Sınıftaki "Musahabat-ı Ahlâkiye[14]
ve Medeniye" dersi ile
II. sınıftaki "İslâm ve Türk Büyükleri" dersi, bir çeşit giriş
olacaktır)
III ve IV’te "Muhtasar Tarih-i Osmanî",
V ve Vl'da "Muhtasar
Tarih-i Medeniyet".
Meşrutiyet'te orta öğretimdeki durumu ise, dilerseniz 1911 tarihli bir müfredat programından izleyelim.
Maarif-i Umumiye
Nezareti Mekâtib-i İdadiyede Tedris Olunan Ulûm ve Fünunun Müfredat Programı:
1325-1326 sene-i tedrisiyesine mahsus olmak üzere erbab-ı ihtisastan müteşekkil
komisyonlar tarafından mekâtib-i idadiye tedrisatı için tertip edilip Meclis-i
Maarifçe Berâyı tetkik[15]
kabul olunan Müfredat Programıdır.[16]
Yedi yıl, haftada iki ders [olarak].
Birinci Sene:
"Tarih-i Enbiya ve Tarih-i İslâm" Hazret-i Âdem... Hz. İsa muhtasaran
kıssalarının beyanı.
İkinci Sene;
"Muhtasar Tarih-i Osmanî"
Üçüncü Sene:
"Tarih-i Umumî" 1. Kurun-u Evvel, 2. Kurun-u Vusta, 3. Kurun-u
Cedide, 4. Asr-ı Hâzır
Dördüncü Sene:
"Tarih-i Umumî : Mısrîler, Asuriler ile Babillîler, İbranîler,
Finikeliler, îranîler, Yunanîler, Makedonyalılar, Romalılar,
K. Vusta, Şarkî Roma...
Beşinci Sene:
"Tarih-i Umumî" - İslâm Tarihi
Altıncı Sene:
"Tarih-i Umumî" - Osmanlılar
Yedinci Sene:
'Tarih-i Umumi": Devlet-i Aliyye-i
Osmaniye ve Asr-ı Hâzır
Görüldüğü gibi, yeni idadilerin bugünkü ortaokullara
karşılık olan ilk üç yılında alaturka,
bugünkü liselere karşılık olan sonraki dört yılında ise alafranga bir tarih öğretim programı vardır.
Sekiz yıllık Sultanîlerde ise, elimdeki 1922 tarihli
müfredata göre, orta okulun birinci bölümü sayabileceğimiz ilk üç sınıfta hiç
tarih dersi olmamakla birlikte, dördüncü yılda yine eski usul
"Tarih-i Enbiya ve Tarih-i İslâm" girişi yapılmakta, ancak beşinci
sınıftaki "Tarih-i Osmanî" konusu, çağdaş bir yaklaşımla
incelenmektedir. Sultanîlerin VI, VII ve VIII. sınıflarında, tarih en başından
büyük Fransız Devrimi'ne kadar yeniden tekrarlanmaktadır.
Cumhuriyet döneminde ilk
ve ortaokullarla liselerdeki tarih eğitiminin envanterini, izninizle, bu okul
türlerine göre ayrı ayrı yapmaya çalışacağım. 1924 programına göre, tarih dersleri ilk mekteplerin üçüncü
sınıfında, "daha ziyade bir kıraat ve musahabe" şeklinde başlamakta,
IV ve V. sınıflarda ise genel tarih ve Türk tarihi karışık olarak
okutulmaktadır. Bir yıl denendikten sonra, 1927-28 ders yılından itibaren
uygulanan 1926 programında, ilk üç
sınıftaki Hayat Bilgisi derslerinin bazı konularıyla bir tür tarihe hazırlık
olacağı düşünülmüş, IV ve V. sınıflarda ise doğrudan doğruya tarih dersleri
konulmuştur: IV’te İlk ve Orta Çağlar, V'te Yeni ve Yakın Çağlar.
Artık, içerikte, Tarihi Enbiya ve Tarihi İslâm'dan iz
kalmamıştır... Osmanlı tarihi de, hanedana bir övgü olmaktan çıkarılmış,
özellikle son sultanlara karşı çoğu kez haksız bir yergi halini almıştır. Özde,
Meşrutiyet tarih tedrisatından başka
bir farkı yoktur.
Atatürkçü,
"bütün eski uygarlıklar Orta Asya kökenlidir ve Türk'tür"
tezini yansıtan -ki bu tezi daha ileride tartışacağım-1936 programından sonra tarih derslerine bağımsız olarak yer veren
son müfredata, 1948 programına
bakalım.
Buna göre, ilkokulların IV ve V.
sınıflarında haftada iki saat (yirmialtı saatte iki saat) tarih okutulmaktadır.
Temel, Türk tarihidir; başka uluslar, Türk tarihiyle ilgileri derecesinde
incelenmektedir.
IV. Sınıfta işlenen
başlıklar şöyle:
1. İlk insanların yaşayışı ve
tarihten önceki devirler
2. Türk uygarlığı ve yayılması
3. Müslümanlık
4. Türklerin Müslüman oluşu
(Selçukluların sonuna kadar.)
V. sınıfta da
Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi okutulmakta, yalnız dünya tarihinden iki saptama
olarak, biri Osmanlı Gerileme ve Islahat dönemlerinin arasında "Avrupa'da Önemli Değişiklikler",
öteki en sonda "İkinci Dünya Savaşı"
konularına yer verilmektedir.
Bugün ilkokullarda uygulanan 1968 tarihli programda bağımsız bir tarih dersi yoktur. IV. ve V.
sınıflarda, Tarih, Coğrafya ve Yurttaşlık Bilgisiyle birleştirilerek bir "Sosyal Bilgiler" dersi meydana
getirilmiştir. Hemen söyleyelim ki, Sosyal
Bilgiler adı altında toplanan bu üç disiplin arasında organik bir bütünleşme
sağlanabilmiş değildir. Tarih, Coğrafya ve Yurttaşlık Bilgisinin ayrı ayrı
okutulmasının ne gibi sakıncaları olduğunu, itiraf ederim ki, bilmiyorum.
Herhalde geçmiş uygulamalarda birtakım sakıncalar görüldüğü için bu
birleştirmeye gidilmiş olmalı. Fakat yeni program uyarınca yazılmış, yamalı
bohça görünümündeki çeşitli ilkokul Sosyal Bilgiler kitaplarında, eskisine
oranla herhangi bir yarar göremediğimi de açıklamak isterim.
Müfredata göre, IV.
sınıftaki Sosyal Bilgiler dersinin
ilk ünitesi
"İlimiz ve Bölgemiz"dir. Tarih konularına ilkin bu ünitede
"ilimizin ve bölgemizin tarihi" dolayısıyla değinilmekte, ama
"yazının bulunması, tarih çağları, milât, takvim" gibi kavramlar
aralara saplanmaktadır,
Asıl tarih,
"Yurdumuz" ünitesinde
"Yurdumuzda Yaşayan İlk İnsanlar" ve "Türklerin Anadolu'ya
Yerleşmesi" diye başlıyor. Programa göre, bu konuların,
birincisinde "Etiler ve Sonraki Uygarlıklar"
-yani "Urartu, Frigya, Lidya, İonia, Roma, Bizans"- işlenecektir.
İkinci konuda ise, Türklerin Anayurdu Orta Asya'dan göçler,
Anadolu'nun dışındaki Mezopotamya ve
Mısır uygarlıkları ele alınacak;
sonra İslâmlık, Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları ve Türklerin özellikleri anlatılacaktır.
Türlü çelişkilere gebe görünen bu
müfredatın okul kitaplarına nasıl yansıdığını, isterseniz ilkokullar İçin
Sosyal Bilgiler adını taşıyan kitapların en iyilerinden birini açıp, kısaca
araştıralım. Elimdeki kitabın yazarı müfredat programının ikinci ünitesindeki
yukarıda anladığım iki konuyu, ilkinde beş tarih bölümü olmak üzere Üç ayrı
ünite halinde ele almayı uygun görmüş. Şöyle ki:
Ünite II Konu 7. Yurdumuzda ve Dünyada ilk İnsanlar. Bu bölümde yazar, Tarih Öncesi-Tarih ayırımını
yapıyor: birincisini Yontmataş, Cilalıtaş, Maden, ikincisini İlk, Orta, Yeni ve
Yakın Çağlara bölüyor.
("İlk" demenin yanlışlığı, belki "Eski" Çağ demenin
daha uygun olacağı yıllardır söylenir; ama bir türlü okul kitaplarına geçmez-
burada ona şöyle bir değineyim. Bir de, sırası gelmişken, "Yakın"
çağı niçin ille de 1789 devrimiyle başlatırız- Fransız kitaplarını örnek
aldığımız için herhalde-, niçin İngiliz Burjuva Devrimi'ni görmezlikten
geliriz, XVIII. Yüzyıl sonu yerine XVII. Yüzyılın ortasından başlatmayız,
bilmiyorum; onu da söylemiş olayım.)
Konu 8. Türklerin Anayurdu ve Türkiye'ye Gelmeleri (Dikkat
edilirse, yazar programın iç çelişkisinden bir ölçüde sıyrılmak için "yerleşme" demiyor.
Yerleşmeyi, "İslâmlık ve Türklerin İslâmlığı
Kabulü" konusunu işleyeceği IV, Üniteden sonraki, V. Üniteye, Selçuklular
dönemine bırakıyor.)
İşte bu konuda, Atatürk'ün Önayak olduğu ünlü "Millî
Tarih" efsanemizin anlatıldığını görüyoruz: "Tarih öncesinin ilk devirlerinde"(!) Orta Asya'da iç
denizler, göller, ırmaklar vardı. Su bol, iklim ılıman, toprak verimliydi; her
taraf yemyeşil. Bu ortamda sırasıyla hayvancılık, tarım, madencilik gelişti.
Kentler kuruldu. İlk uygarlık doğdu. Ama zamanla (!) Orta Asya'da iklim
değişti. Yaşam zorlaştı. Göçler başladı. Onlarla birlikte, uygarlık bu ortak
beşikten çıkarak Çin'e, Hint'e, Güney Rusya'ya, Orta Avrupa'ya, Mezopotamya'ya,
Anadolu'ya, Mısır'a, Ege'ye yayıldı.”
Burada işler biraz karışmaktadır. Yazar, elinden gelse Çin,
Hint, Mezopotamya, Mısır, Ege uygarlıklarının Asya kökenli halklarca
yaratıldığı varsayımını savunmakla, Türklerin de Asya kökenli olduğunu
söylemekle yetinecek, böylelikle, hem resmî tarih tezini açıkça reddetmemiş,
hem de bilinen gerçeklerle düpedüz çelişmemiş olacak. Ancak, bu ince noktada
durmak mümkün olmuyor. Daha doğrusu, millî
tarih tezimizin gerekleri bununla doyum bulmuyor. Çocuklarımız hemen bütün
eski uygarlıkların, özellikle Anadolu'daki eski uygarlıkların Türklerce
kurulmuş olduğu gibi, içinde binlerce yıllık anakronizmler taşıyan bir yanlışı belliyorlar.
Konu 9. Göçlerden Sonra Anayurtta Kalan Türkler. Bunlar, sırasıyla Hunlar (!), Göktürkler ve
Uygurlardır.
Göktürkler, ayrıca Konu 10'da geniş olarak işlenmektedir.
Konu 11. Eti (Hitit) Uygarlığı-Mezopotamya
ve Mısır Uygarlıkları. Göktürklerden sonra, birkaç bin yıl geriye dönmek,
kolayca anlaşılabileceği gibi, öğrencileri yukarıda değindiğim kutsal yalana
kandırmanın bir gereğidir herhalde. Aynı konuda Okuma Parçası olarak.
"Etilerden sonra Anadolu Uygarlıkları" anlatılıyor. Bunlar, programda
sıralandığı gibi, Frigya, Lidya, İonia, Roma ve Bizans'tır. Yazarın, vatanperverlik gayretiyle
"Yunanlı" dememeye itina ettiği, hep "İyonlar"dan söz
ettiği de, dikkati çekiyor.
Kitapta, Ünite IV: "İslâmlık ve Türklerin İslâmlığı kabulü"
Ünite V: "Türklerin Anadolu'ya Yerleşmeleri" yani
Selçuklulardır.
Merak ederseniz, Programın anlatılmasını emrettiği,
Türklerin özelliklerini de aynı kitaptan sayayım: Cesurluk, Konukseverlik,
Doğruluk, Yardımseverlik, Temizlik, Hoşgörürlük ve Büyüklere Saygı, Küçüklere
Şefkat. Türkleri birbirine bağlayan bağlar ise, tarih birliği, yurt birliği,
dil birliği, kültür birliği, ekonomi birliği ve ülkü birliğidir. Bir ders
kitabında ilkokul IV. sınıf Sosyal Bilimlerinin tarih müfredatının nasıl
yansıtıldığını göstermek için açtığım parantezi burada kapatarak, yürürlükteki
programda
V. sınıf Sosyal
Bilgiler dersinin içeriğine geçiyorum. Bu derste dört ünite vardır:
I. Yurdumuz ve Komşuları
II. Osmanlı İmparatorluğu
III. Cumhuriyetimiz
IV. Dünyamız
Ünitelerin ortadaki ikisi açıkça tarih konuları olduktan
başka, coğrafyanın ağır bastığı birinci ve dördüncü ünitelere de tarih
bilgileri serpiştirilmiştir. Az önce baktığımız kitabın devamından bir örnek:
Çin hakkında şöyle deniyor -her ne kadar "Adı Halk Cumhuriyeti ise de,
yönetim şeklinin cumhuriyet ve demokrasi ile ilgisi yoktur."
Ortaokulların müfredat
programları 1973 yılında, 1968 tarihli ilkokul programına paralel olarak
yeniden düzenlenmiş: yani, Tarih-Coğrafya-Yurttaşlık Bilgisi "Sosyal
Bilgiler" adı altında toplanmıştır. Bu ders, birinci ve ikinci
sınıflarda haftada beş, üçüncü sınıfta dört saat okutulmaktadır (29 ya da 32'de
beş ve dört saat.)
Ortaokul Birinci Sınıf
Sosyal Bilgiler'inin IV, V ve Vl. üniteleri tarihle ilgilidir;
IV. Yurdumuzda Bizden Önce Kimler
Nasıl Yaşamışlardır?
V. Apenin Yarımadası (ki
bu ünitenin yarısı
coğrafya oluyor) ve Roma İmparatorluğu
VI. Orta Çağda Avrupa ve Doğu
Roma
İlkokul için söylediklerim, burada da aynen geçerli.
Nitekim, bu ders kitabında resmi görüş şu inciyle anlatımını buluyor: "Orta Asya'da Türkler, Cilâlı Taş
Çağına ve Maden Çağına çoğu toplumlardan önce girmişlerdir."
Ortaokul II. sınıfta
Sosyal Bilgiler programının ilk yarısı silme tarihtir:
Ünite I: Ortaçağ'da İslâmlıktan
önce başlıca Türk devlet ve uygarlıkları.
Ünite II: İslâmlık- Doğum ve
Yayılma
Ünite III: Müslüman Türk
Devletleri
Ünite IV: X. Yüzyıldan sonra
Anadolu A. Anadolu Selçuk Devleti
B. Osmanlı Devleti
Ünite V: Yeni Bir Çağ Başlıyor
Ünite VI: Osmanlı Yükselme Devri (araya bir coğrafya ünitesi girer)
Ünite VIII: Duraklama ve Gerileme
Devirleri
Böylelikle XVIII. Yüzyılın sonuna kadar gelinmiş oluyor.
Ortaokul Üçüncü sınıf
Sosyal Bilgiler Programının
II. Ünitesi, hikâyeyi kaldığı
yerden itibaren sürdürerek XIX. ve XX. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun
yıkılmasını ve başlıca dünya olaylarını kapsamaktadır.
III. Ünite ise, "Yeni Türk
Devleti'nin kurulması"na ayrılmıştır. Bu sınıf programının ders
kitaplarına yansıtılmasından da, isterseniz, ulusçu duygularla gerçeklerin
saptırılmasına bir örnek verebilirim.
Bir Üçüncü sınıf kitabı, Birinci Dünya Savaşı'ndaki Çanakkale
Zaferimizi ballandıra ballandıra anlattıktan sonra, Mondros Silah
Bırakışması'na gidişimizi şu sözlerle açıklamaktadır:
Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Zaferi: "... öteki cephelerimizde
genellikle böyle büyük başarılar olmadı... Sarıkamış'ta Türk ordusunu Rus
ordusundan çok, kış aylarının soğuğu yendi. Güneyde ise Sina çölü Türk
ordusunun Süveyş Kanalı'nı aşmasına... engel oldu... İngilizlerin Bağdat
üzerine yürüyüşlerini Kut-ül Amare'de durdurdular. Burada bir İngiliz ordusunu
olduğu gibi tutsak aldılar. Ama, bu sırada Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan
Almanya, kendi cephelerinde yenilgiye uğrayınca teslim olmuştu. Onu da
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Bulgaristan izlemişti. Türkiye, Rus
Çarlığı aradan çekilmekle beraber, İngiltere ve Fransa gibi iki zorlu düşmanla
karşı karşıya kalmıştı. Dört yıldan beri süren savaş bütün varı yoğu götürmüş,
Anadolu'da askere alınacak er bile kalmamıştı. Bu durumda tek başına savaşmak
gücü kalmayan Türkiye de barış istedi."
Lise Müfredat Programlarında ise, henüz Sosyal Bilgiler
birleştirmesi yapılmamıştır. (İleride yapılacak mı, onu da bilmiyorum.) Şimdi yürürlükteki program 1957 tarihlidir.
(Yani Tevfik İleri'nin bakanlığı dönemi!) Bağımsız tarih dersleri haftada
ikişer saat okutulmakta, -son sınıf edebiyat şubesi üç saat-, bütün sınıflarda
iki haftada bir saat "Türkiye Cumhuriyeti ve İnkılâbı Tarihi"ne
ayrılmaktadır. Bunun dışında,
Lise 1 tarihinin konusu "İlk
Çağ",
II’ninki "Orta Çağ",
III’ünkü "Yeni ve Yakın
Çağlar"dır.
(Ayrıca Lise II Edebiyat
şubelerinde okunan bir "Genel Sanat Tarihi" dersi ile Lise II. sınıf
Edebiyat ve Fen şubeleri için ortak bir 'Türk ve İslâm Sanat Tarihi" dersi
de vardır. Ama bunların üstünde durarak konuyu genişletmek istemiyorum)
Şunu da hatırlatayım ki, bir ara
(1950'lerin ilk yıllarında) Lise oniki sınıf olunca, IV. sınıf Edebiyat
şubelerinde "Yeni ve Yakınçağ Tarihinden Seçilmiş Siyasî ve İçtimaî
Meseleler" okutulmuştu. Fakat, bu sorunsal yaklaşım pek başarılı olmadı.
Daha çok, XVI-XIX. yüzyıl Osmanlı ve Batı tarihinden bazı bölümlerin tekrarıyla
derinleştirilmesi gibi bir durum ortaya çıktı.
Lise programlarını, bir de ders kitaplarından izlemek
isterseniz, daha önceki öğretim basamaklarında değindiğim, "İlk
uygarlıkları kuranlar Türklerdi" efsanesinin bu düzeyde daha dikkatle
sınırlandırıldığını, Orta Asya kökenlilığin Türklükle özdeş tutulmadığını;
örneğin (Niyazi Akşit ve Emin Oktay tarafından yazılmış) bir kitapta, en
eskileri şöyle dursun, bunlardan başka hiçbir eskice halka açıkça Türk
denmediğini gözlemleyebiliriz. Ortaokul kitaplarından verdiğim örneğin ise, bir
Lise III tarih kitabında şöylece düzeltildiğini görüyoruz: "Batı cephesinde Almanlar yenildiler. Avusturya-Macaristan ve
Bulgaristan cepheleri de çöktü. İyi yönetilmeyen Osmanlı orduları da hak, Hicaz
ve Suriye'de müttefikler tarafından yenildiler. Bunun üzerine İttifak
devletleri mütareke istemek zorunda kaldılar.Bu arada Osmanlılar da Mondros
mütarekesini imzalayarak savaştan çekildiler."
Bu envanterden sonra, şimdi şu soruları sormak istiyorum: İlk ve orta öğretim düzeyinde tarih
eğitiminde ne yapılıyor, niçin yapılıyor, nasıl yapılıyor?
Biraz zoraki bir ayrımla -gerçekte iç içe olarak- yapılan,
galiba şudur: Çocuğa birtakım bilgiler
vermek, bazı duyguları aşılamak, bir düşünce biçimi kazandırmak.
Bunları kendi başlarına tartışmayacağım, Tarih eğitimi
-eksik ve yanlışları da olsa- birtakım bilgiler vermekte, -aralarında
beğenmediğimiz türden olanları da bulunsa- bazı duygular aşılamakta, -hatalı,
hatta zararlı da saysanız- bir düşünme biçimi kazandırmaktadır. Aslında, bu
aksaklıklar, birbirleriyle sıkı sıkıya ilişkilidir.
Onun için, amaçlara geçelim; niçin tarih eğitimi sorusuna. Bunları
belki şöyle sayabiliriz:
- Çocuğun geçmiş'i ve
bugün'ü anlamasına yardımcı olmak,
- Onda, bütün insan etkinliklerine karşı bir duygudaşlık
uyandırmak, böylelikle yetişmesinin ufuklarını da genişletmek,
- Kendisini bir zaman
boyutunun, sürekli bir akışın içinde görmesini sağlamak,
- İnsan soyunun bir
üyesi sıfatıyla geçmişe neler borçlu olduğunu ve geleceğe karşı ödevlerini
-bilinç ve misyonunu-kavratmak,
- Evrenin hep böyle
olagelmediğini anlamasını ve geçmiş deneylerin çeşitliliğine bakarak, gelecekte
de ne geniş olanaklar bulunduğunu düşünmesine yol açmak,
- Olayları neden ve sonuçlarıyla birlikte görüp açıklamaya
alıştırmak; görünüşte ve gerçek nedenleri ayırmayı (bu arada, siyasal gelişmelerin
toplumsal tabanlarını araştırmayı) öğretmek; dolayısıyla kafaca oluşumuna
yardımcı olmak,
- Toplum ve birey
ilişkisini -doğru örneklerle- kavramasına; sonul amacın gerçekten özgür kişiler
yaratmak olduğunu, fakat bu amaca ancak iyi kurulmuş, âdil bir ortamda
erişilebileceğini anlamasına yardım etmek,
- Yüksek insan değerlerini benimsemesine çalışmak
(yurtseverlik de bunların arasındadır, bence); asıl, dünyanın her neresinde,
her ne zaman, her kime karşı bir haksızlık yapılmışsa, kendisine yapılmışçasına
ona isyan etmesini, her kim değerli bir iş yapmış, insana bir şey katmışsa, ona
gönülce bir yakınlık duymasını sağlamak.
Aklıma ne güzel lâflar geliyor, ama bu edebî listeyi daha
genişletmek istemiyorum. Fakat son maddeyi biraz açmak gerek. Çünkü, bu
tehlikeli bir nokta. Tarihin propagandif amaçları olabileceğine birçokları
karşı çıkarlar. Oysa ben, böyle bir aşılayıcılık, yayıcılık işlevine toptan
karşı değilim. Değer'ine bakar, bu. Neyin propagandası, nelerin yayılmasıdır
söz konusu olan? Çoğu kez, değer diye aşılanmak istenen kimi görüşler,
korkarım, değer falan değil, zararlı birtakım önyargılardır.
Bu gibi amaçların ışığında, bizdeki ilk ve orta düzeyde
tarih eğitiminin halen nasıl yapılmakta olduğuna gelince, eleştirilecek pek çok
nokta bulunduğunu sanıyorum. Önce, ulusal değerler adına, tarihe karşı işlenen
günahları hatırlayalım. Bir kere, Atatürk'ün başlattığı "Millî Tarih"
tezinin yoğunluk ve coşkusu yarım yüzyıldır giderek azalmakla birlikte, etkileri
bugün de sürüyor. İlkokuldan liseye doğru çıktıkça, resmî görüşün
yumuşatıldığını, tevil edilmeye çalışıldığını gösterdim. Bu görüşün, ilk ortaya
atıldığı zaman ne gibi siyasal kaygı ve gereksinimlerden esinlendiği herkesçe
bilinmektedir. Ama, günümüzde tevil çabalarını bir yana bırakıp, bu efsaneye
artık kesin bir son vermenin zorunlu olduğu inancındayım.
Sonra, daha genel olarak, çocuklara, "biz her zaman
şöyle büyüktük, böyle büyüktük, tarihte herkesi dövdük, savaşlarda hiç
yenilmedik" diyerek bir üstünlük kompleksi vermek, bunun bir örneği, benim
de dikkatimi çekmişti, Öğle arasında sayın Ahmet Mumcu hatırlattı: Meselâ Napoleon'u
Akkâ'da perişan etmemiz. Napoleon'a biz çok fena bir mağlubiyet tattırmışız;
hayatındaki tek mağlubiyeti. Adamı bizim orada durdurabilmemiz böyle abartılır.
Napoleon'u tarihte mağlup edenler Türklerdi efsanesi çocuklara böyle bir
üstünlük kompleksi vermek, büyüyüp de akılları erince, düpedüz geri kalmış bir
ulus olduğumuzu öğrendikleri zaman, onulmaz bir aşağılık duygusuna kapılmalarından
başka bir işe yaramamaktadır.
Bu şovenlik saplantılarının dışında, ilk ve orta
eğitimimizin, biraz önce güzel güzel saydığım amaçları yerine getirmekten uzak
kalışı, bana öyle geliyor ki, geniş
ölçüde tarih kitabı yazarlarının -ve müfredat programı düzenleyenlerin-
yaptıkları iş hakkında doğru bir fikre sahip olmayışlarındandır.
Basitçe söylendikte,
tarih ders kitaplarımız dogmatik edalı "kesin" bilgilerle dolu. Oysa,
tarih şöyle dursun, dinden başka herhangi bir alanda bu tür bilgi olamaz.
Tarihte, üstüne üstlük, hemen her konu az çok kuşkulu
kaynaklara dayanıyor.
Böyle bir alan, genç kafaları göreci ve eleştirici yönde
düşünmeye alıştırmak için son derece elverişlidir. Tarihsel bir olayın
dayanakları ve onun öyle olmadığı yolundaki karşı kanıtlar ortaya konulsa,
okuyucu ya da öğrencinin bu yargılamaya katılması sağlansa, ancak o zaman bir
bilgi yükleme yerine, bir "eğitme"
sürecinden söz edilebilir. Hem böylesi, historia
sözünün en baştaki anlamına da uygun düşer.
Bu terim, Homeros'ta "yasal bir anlaşmazlıkta
kanıtların incelenmesi"ne ilişkin olarak kullanılmaktadır. Bury'nin
Ancient Greek Historians kitabında okuduğuma göre, bu bağlamda historia "yetenekli, akıllı bir kimsenin önüne
getirilen bir davada ileri sürülen olguları araştırarak, hangilerinin doğru
olduğuna karar vermesi" demekmiş. Aynı sözcük, giderek, Önce doğruyu
ortaya koymak için girişilen böyle bir araştırma, sonra da herhangi bir konuda
böylece edinilen bilgi anlamını kazanmış. Buradaki "doğru",
objektivist bir hayalcilikle, "tarihte nasıl olmuşsa, onun doğrusu"
diye anlaşılmaz da, günümüzün düşünsel gereklerine ve benimsediğimiz değerler
sistemine uygunluk anlamında kabul edilirse, benim için böylesi bir anlayış
tarih eğitimine kılavuzluk edecek en önemli ilkedir.
Eleştirel Tarih Yazıları,
Mete Tunçay, Liberte Yayınları, 244-256
[1] Bu
konuşmanın yer aldığı ilk kaynak. Felsefe
Kurumu Seminerleri, [1975], s. 276-285. Mete Tunçay
[2] Saffet Paşa: https://islamansiklopedisi.org.tr/saffet-mehmed-esad-pasa
[4] Sıbyan Mektepleri: Osmanlı İmparatorluğu'nda ilköğretim
kurumlarına verilen genel ad. https://tr.wikipedia.org/wiki/S%C4%B1byan_mektebi
[5] Muhtasar: Özet. Burada giriş/başlangıç niteliğinde bir dersten, konulardan söz ediliyor.
[7] Biblical History: İncil Tarihi. İncili
temel alan din tarihi.
[9] “Bütün Osmanlı padişahlarının; doğum, tahta
çıkma ve ölüm tarihlerini gösteren bir liste/çizelge”
[10] “Olaylar, hakikate göre tarafsız yazılmalı
ama vatan sevgisi açısından yüceltme ve övgüyle hatırlanmalı”
[12]
İlköğretim Geçici Kanunu
[13] İlköğretim
[14] Ahlak
Sohbetleri.
[15]
İncelenerek
[16] İstanbul-Matbaa-i
Âmire 1327 Tarih (s. 79-98)
Dipnotlar, vurgular bana aittir DK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder