Jared Diamond
1997
Öndeyiş
Yali'nin Sorusu: "Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var?"
... 1972 yılının Temmuz ayında tropik bir ada olan Yeni Gine'de deniz kıyısında yürüyordum. Bir biyolog olarak kuşların evrimini incelediğim yerdir Yeni Gine. Yali adında müthiş bir yerli siyasetçiden söz edildiğini duymuştum, o günlerde o bölgede dolaşıyormuş. Bir rastlantı sonucu o gün Yali ile ikimiz aynı yöne doğru yürümekteymişiz. Yali arkamdan yetişti. Bir saat birlikte yürüdük ve bir saat boyunca konuştuk.
Yali insanları etkileme gücü olan, enerji saçan biriydi. Gözlerinin parlaklığı gözlerinizi kamaştırırdı. Büyük bir öz güvenle kendinden söz etti ama aynı zamanda derin bir merakı yansıtan pek çok soru sordu, büyük bir dikkatle dinledi. Sohbete o günlerde Yeni Gine'de herkesin zihnini meşgul eden bir konuyla başladık -çok hızlı gelişen siyasal olaylar. O günlerde, Yali'nin ülkesinin bugünkü adını kullanırsak, Papua Yeni Gine, Birleşmiş Milletler in bir kararı uyarınca hâlâ Avustralya yönetimi altındaydı ama bağımsızlık rüzgarları esmeye başlamıştı. Yali bana yerli halkı kendi kendilerini yönetmeye hazırlamaktaki rolünü anlattı.
Bir süre sonra Yali konuyu değiştirdi ve beni sorguya çekmeye başladı. Yeni Gine'den dışarı adım atmamıştı, yüksekokuldan sonra eğitimine devam edememişti ama doymak bilmez bir merakı vardı. Önce benim Yeni Gine kuşları üzerinde nasıl bir çalışma yaptığımı öğrenmek istedi (bu iş için kaç para aldığımı sormayı da ihmal etmemişti). Farklı kuş topluluklarının milyonlarca yıllık bir süre içinde Yeni Gine'yi kendilerine nasıl yurt edindiklerini anlattım. Sonra o bana, kendi halkının atalarının son on binlerce yıl içinde Yeni Gine'ye nasıl geldiklerini ve son 200 yıl içinde beyaz Avrupalıların Yeni Gine'yi nasıl sömürgeleştirdiklerini sordu.
Yali ile benim temsil ettiğim toplumlar arasındaki gerilimi ikimiz de biliyorduk ama aramızdaki dostluk havası bozulmadan devam ediyordu. İki yüzyıl önce bütün Yeni Gineliler "hâlâ Yontma Taş Çağı'nda yaşıyorlardı". Yani Avrupa'da binlerce yıl önce yerlerini metalden yapılma aletlere bırakmış olan taştan yapılma aletleri hâlâ kullanıyorlardı, merkezi bir siyasal gücün çevresinde örgütlenmemiş olan köylerde yaşıyorlardı. Beyazlar geldiler, merkezi yönetimi getirdiler, çelik baltalardan, kibritten, ilaçtan giyim kuşama, meşrubata, şemsiyeye kadar çeşitli mallar getirdiler; Yeni Gineliler bu malların değerini hemen anladı. Yeni Gine'de bütün bu malların hepsinin toplu adı “kargo” idi.
Beyaz sömürgecilerin pek çoğu Yeni Ginelileri “ilkel” diye açıkça küçümsedi. Yeni Gine'deki beyaz “efendilerin” -1972'de hâlâ onlara “efendi” deniyordu- en işe yaramazı bile Yeni Ginelilerden, hatta Yali gibi etkili siyasetçilerden daha iyi bir hayat yaşıyordu. Ama Yali bana sorduğu gibi pek çok beyaza da sormuştu, ben de pek çok Yeni Gineliye sordum. Ben de Yali de çok iyi biliyoruz ki Yeni Gineliler ortalama olarak en az Avrupalılar kadar zekidir. Herhalde Yali o parlak gözlerini dikip sorgular gibi bana baktığında kafasından bunlar geçiyordu. “Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, bunları Yeni Gine'ye neden getirdiniz ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az?” diye sordu.
Bu basit bir soruydu ama Yali'nin tanıdığı şekliyle hayatın en can alıcı sorusuydu. Evet, ortalama bir Yeni Ginelinin hayat tarzıyla ortalama bir Avrupalının ya da Amerikalının hayat tarzı arasında hâlâ büyük farklılıklar var. Bunların dışında kalan halkların hayat tarzları da benzer farklılıklar gösteriyor. Bu büyük farklılıkların gerisinde önemli nedenler yatsa gerekir ve insan bunların çok açıkça görülebilecek nedenler olduğunu sanabilir.
Oysa Yali'nin basit gibi görünen sorusu yanıtlanması güç bir soru. O zamanlar bu sorunun yanıtını bilmiyordum. Tarih uzmanları yanıt konusunda anlaşamıyorlar; çoğu artık böyle bir soru sormuyor bile. Yali ile aramızda bu konuşmanın geçtiği günden bu yana insanlığın, tarihin ve dillerin evriminin başka yönleri üzerinde araştırmalar yaptım, yazılar yazdım. Yirmi beş yıl sonra yazılmış bu kitapla Yali'nin sorusunu yanıtlamaya çalışacağım.
Yali'nin sorusu yalnızca Yeni Ginelilerle Avrupalı beyazların hayat tarzları arasındaki farkla ilgiliydi ama çağdaş dünyadaki daha pek çok karşıtlığı kapsayacak şekilde genişletilebilir. Avrasya kökenli, özellikle şu an hâlâ Avrupa'da ve Doğu Asya'da yaşayan halklar ile Kuzey Amerika'ya göç etmiş olanlar, zenginlik ve güç bakımından dünyaya egemen olmuş durumdalar. Afrikalıların çoğu da içinde olmak üzere öteki halklar Avrupa'nın sömürgesi olmaktan kurtuldular ama zenginlik ve güç bakımından çok gerilerde kaldılar. Dahası Avustralya'nın, Kuzey, Orta ve Güney Amerika'nın, Güney Afrika'nın yerli halkları artık kendi topraklarının efendisi bile değiller, Avrupalı sömürgeciler tarafından katledildiler, boyunduruk altına alındılar hatta bazı durumlarda tamamıyla yok edildiler.
O bakımdan çağdaş dünyada görülen eşitsizliklerle ilgili soruyu şöyle sormak gerekir: Neden şu anda Avrupalı ve Asyalı halklar zenginlik ve güç sahibi de başkaları değil? Örneğin neden Amerika, Afrika ve Avustralya yerlileri gidip Avrupalıları ve Asyalıları öldüremedi, egemenlikleri altına alamadı, onların köklerini kazıyamadı?
....
O halde çağdaş dünyadaki eşitsizliklerle ilgili sorumuzu şöyle sorabiliriz: insanlar neden farklı kıtalarda farklı hızda gelişti? Tarihin seyrini oluşturan şey bu hız farklılıklarıdır ve benim kitabımın konusu da işte budur.
Dolayısıyla bu kitap sonuçta tarihle ve tarih öncesiyle ilgili ama konusu yalnızca bilimi ilgilendiren bir konu değil, aynı zamanda uygulama ve siyaset açısından son derece önemli. Çağdaş dünyayı fetihler, salgın hastalıklar ve soykırımlar yoluyla biçimleyen şey eşit olmayan halklar arasındaki karşılıklı ilişkilerin tarihidir. Bu farklılıkların yarattığı yankılanmalar, aradan pek çok yüzyıl geçmesine karşın hâlâ sona ermemiştir ve bugün dünyanın en sorunlu bölgelerinin bazılarında hâlâ sürmektedir.
Örneğin Afrika'nın pek çok yerinde hâlâ son sömürge döneminin mirasıyla boğuşuluyor. Daha başka bölgelerdeyse iç karışıklıklar ya da gerilla savaşları sürüyor, hâlâ sayıları çok olan yerli nüfuslar ülkelerini ele geçirmiş fatihlerin torunlarının yönetimleriyle kapışıyor -örneğin Orta Amerika'nın, Meksika'nın, Peru'nun, Yeni Kaledonya'nın, eski Sovyetler Birliği'nin büyük bir bölümü ile Endonezya'nın bazı bölgelerinde. Yerli nüfusların pek çoğu -örneğin Hawaii'nin, Avustralya'nın, Sibirya'nın yerli halkı, Amerika Birleşik Devletleri'nde, Kanada'da, Brezilya'da, Arjantin ve Şili'de bulunan yerliler- soykırımlar ve hastalıklar dolayısıyla sayıca öylesine azalmıştır ki istilacıların torunlarının sayısı onlarınkini kat kat aşmıştır. Bu yüzden bir iç savaşa kalkışamayacak durumda olmalarına karşın haklarını arama konusunda her gün biraz daha bilinçleniyorlar.
Halklar arasında geçmişten gelen farklılıkların günümüzdeki ekonomik ve siyasal yansımalarının yanı sıra, dilsel yansımaları da var -özellikle şu anda dünyada yaşayan 6000 dilden çoğu yok olma, yerini İngilizce, Çince ve Rusça ile son yüzyıllarda çok fazla sayıda insanın konuşur hale geldiği başka birkaç dile bırakma tehlikesiyle karşı karşıya. Çağdaş dünyadaki bütün bu sorunların kökeninde Yali'nin sorusunda gizli olan tarihsel yörüngelerin farklılığı gerçeği yatıyor.
....
Yali’nin sorusunun genel olarak kabul edilen bir yanıtı yok. Öte yandan en yakın nedenlere dayanan açıklamalar çok açık: Bazı halklar silahları, mikropları, çeliği ve kendilerine siyasal ve ekonomik güç kazandıran öteki şeyleri başka halklara göre daha erken geliştirdiler; bazı halklar bu güç kaynaklarına asla sahip olamadı. Ama en geride yatan nedenlere dayalı bir açıklama -örneğin, neden Avrasya’nın bazı bölgelerinde bronz aletler erken ortaya çıktı da Yeni Dünya da daha geç çıktı ve ancak bölgesel olarak görüldü, Avustralya yerlilerinde hiç görülmedi- bilinmiyor.
Bugün bu tür temel açıklamaların eksikliği büyük bir düşünsel boşluk yaratıyor, çünkü tarihin genel seyri böylece çizilmemiş olarak kalıyor. Bundan daha da önemlisi ahlaksal boşluğun doldurulmamış olarak kalmasıdır. Açıkça ırkçı olan ya da olmayan herkes farklı ulusların tarihte farklı geliştiğini biliyor. Bugünkü Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’nın biçimlediği bir toplum ve bu toplum Amerikan yerlilerinin elinden alınmış topraklarda yaşıyor, Afrika’dan Sahra’nın güneyinden Amerika’ya köle olarak getirilmiş milyonlarca siyah Afrikalının torunlarını içimle barındırıyor. Bugünkü Avrupa milyonlarca Amerikan yerlisini köle olarak alıp getirmiş Sahra'nın güneyindeki siyah Afrikalıların biçimlendirdiği bir toplum değil.
İlk sonuçlar alabildiğine orantısız: Amerika'nın, Avustralya'nın, Afrika'nın % 51 ini Avrupalılar fethederken, Avrupa'nın % 49'unu da Amerikan yerlileri, Avustralya yerlileri ya da Afrikalılar fethetmiş değil. Bugünkü dünya son derece orantısız sonuçlarla biçimlenmiş durumda. Bu yüzden de bu sonuçların değişmeyecek açıklamaları olmalı, kimin rastlantı sonucu hangi savaşı kazandığı, bir rastlantı sonucu birkaç bin yıl önce hangi icadı yaptığıyla ilgili ayrıntılardan daha temel nedenlere dayalı açıklamaları olmalı.
Tarihin seyrinin insanların doğuştan gelen farklılıklarını yansıttığını var saymak insana mantıklı görünüyor. Elbette başkalarının yanında bunu söylemenin hiç de kibarca olmadığını bize öğrettiler. Doğuştan gelen farklılıkları gösterme savında olan teknik araştırmalarla ilgili yazılar okuyoruz, öte yandan bu incelemelerde teknik hatalar bulunduğunu ileri süren karşı yazılar da okuyoruz. Gündelik hayatımızda fatihlere yenik düşmüş halkların, fetihlerden ya da köle dışalımından yüzyıllarca sonra toplumun alt sınıfını oluşturmaya devam ettiklerini görüyoruz. Bunun da biyolojik kusurlardan değil toplumsal engellerden ve fırsat eşitsizliğinden kaynaklandığı söyleniyor bize.
Her neyse, bu konu üzerinde düşünmek zorundayız. İnsanların durumlarındaki apaçık ve değişmez farklılıkları görüp duruyoruz. MS 1500 yılında dünyadaki eşitsizliklerle ilgili biyolojik açıklamanın kesinlikle yanlış olduğunu söylüyorlar bize, ama doğru açıklamanın ne olduğunu söylemiyorlar. Biz tarihin genel seyriyle ilgili inandırıcı, ayrıntılı, üzerinde anlaşmaya varılmış bir açıklama buluncaya kadar insanların çoğu, ırkçı biyolojik açıklamanın yine de en doğru açıklama olabileceğinden kuşkulanmaya devam edecekler. Bu beni bu kitabı yazmaya iten en güçlü neden gibi görünüyor bana.
Gazeteciler yazarlardan koca bir kitabı bir tek cümleyle özetlemesini isterler her zaman. İşte bu kitap için o cümle şu: “Tarih farklı halklar için farklı yönde gelişti ama bu çevresel farklardan dolayı böyle oldu, o halkların biyolojik farklılıklarından dolayı değil.”
Kuşkusuz çevre coğrafyasının ve biyo-coğrafyanın toplumların gelişimini etkilediği düşüncesi yeni değil, eski. Yine de şu günler tarihçilerin yüz vermedikleri bir görüş; yanlış ya da basit bulunuyor ya da çevresel belirlenimcilik olarak karikatürleştiriliyor, bu da olmazsa bütün dünyadaki farklılıkları anlamaya çalışma konusu çok güç bir konu olarak rafa kaldırılıyor. Oysa tarih üzerinde coğrafyanın bazı etkileri elbette var; yanıt verilmesi gereken soru ne oranda etkisi olduğu ve tarihin genel seyrinin coğrafyayla açıklanıp açıklanamayacağıdır.
....
Belgeselleri buradan izleyebilirsiniz. Veya CD'leri alınabilir.
ayrıca bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCfek,_Mikrop_ve_%C3%87elik
VE bu konuda yapılmış bir sınıf etkinliği için bkz. http://tarihegitimi.blogspot.com.tr/2016/02/tufek-mikrop-ve-celik-belgeseli-uzerine.html
Kaynak:
Tüfek, Mikrop ve Çelik-İnsan Topluluklarının Yazgıları, Jared Diamond,
TUBİTAK, 2010/21, s: 8-59
1997
Jared Diamond, Papua Yeni Gine'de ok atmayı deniyor. |
Yali'nin Sorusu: "Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var?"
... 1972 yılının Temmuz ayında tropik bir ada olan Yeni Gine'de deniz kıyısında yürüyordum. Bir biyolog olarak kuşların evrimini incelediğim yerdir Yeni Gine. Yali adında müthiş bir yerli siyasetçiden söz edildiğini duymuştum, o günlerde o bölgede dolaşıyormuş. Bir rastlantı sonucu o gün Yali ile ikimiz aynı yöne doğru yürümekteymişiz. Yali arkamdan yetişti. Bir saat birlikte yürüdük ve bir saat boyunca konuştuk.
Yali insanları etkileme gücü olan, enerji saçan biriydi. Gözlerinin parlaklığı gözlerinizi kamaştırırdı. Büyük bir öz güvenle kendinden söz etti ama aynı zamanda derin bir merakı yansıtan pek çok soru sordu, büyük bir dikkatle dinledi. Sohbete o günlerde Yeni Gine'de herkesin zihnini meşgul eden bir konuyla başladık -çok hızlı gelişen siyasal olaylar. O günlerde, Yali'nin ülkesinin bugünkü adını kullanırsak, Papua Yeni Gine, Birleşmiş Milletler in bir kararı uyarınca hâlâ Avustralya yönetimi altındaydı ama bağımsızlık rüzgarları esmeye başlamıştı. Yali bana yerli halkı kendi kendilerini yönetmeye hazırlamaktaki rolünü anlattı.
Bir süre sonra Yali konuyu değiştirdi ve beni sorguya çekmeye başladı. Yeni Gine'den dışarı adım atmamıştı, yüksekokuldan sonra eğitimine devam edememişti ama doymak bilmez bir merakı vardı. Önce benim Yeni Gine kuşları üzerinde nasıl bir çalışma yaptığımı öğrenmek istedi (bu iş için kaç para aldığımı sormayı da ihmal etmemişti). Farklı kuş topluluklarının milyonlarca yıllık bir süre içinde Yeni Gine'yi kendilerine nasıl yurt edindiklerini anlattım. Sonra o bana, kendi halkının atalarının son on binlerce yıl içinde Yeni Gine'ye nasıl geldiklerini ve son 200 yıl içinde beyaz Avrupalıların Yeni Gine'yi nasıl sömürgeleştirdiklerini sordu.
Yali ile benim temsil ettiğim toplumlar arasındaki gerilimi ikimiz de biliyorduk ama aramızdaki dostluk havası bozulmadan devam ediyordu. İki yüzyıl önce bütün Yeni Gineliler "hâlâ Yontma Taş Çağı'nda yaşıyorlardı". Yani Avrupa'da binlerce yıl önce yerlerini metalden yapılma aletlere bırakmış olan taştan yapılma aletleri hâlâ kullanıyorlardı, merkezi bir siyasal gücün çevresinde örgütlenmemiş olan köylerde yaşıyorlardı. Beyazlar geldiler, merkezi yönetimi getirdiler, çelik baltalardan, kibritten, ilaçtan giyim kuşama, meşrubata, şemsiyeye kadar çeşitli mallar getirdiler; Yeni Gineliler bu malların değerini hemen anladı. Yeni Gine'de bütün bu malların hepsinin toplu adı “kargo” idi.
Beyaz sömürgecilerin pek çoğu Yeni Ginelileri “ilkel” diye açıkça küçümsedi. Yeni Gine'deki beyaz “efendilerin” -1972'de hâlâ onlara “efendi” deniyordu- en işe yaramazı bile Yeni Ginelilerden, hatta Yali gibi etkili siyasetçilerden daha iyi bir hayat yaşıyordu. Ama Yali bana sorduğu gibi pek çok beyaza da sormuştu, ben de pek çok Yeni Gineliye sordum. Ben de Yali de çok iyi biliyoruz ki Yeni Gineliler ortalama olarak en az Avrupalılar kadar zekidir. Herhalde Yali o parlak gözlerini dikip sorgular gibi bana baktığında kafasından bunlar geçiyordu. “Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, bunları Yeni Gine'ye neden getirdiniz ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az?” diye sordu.
Jared Diamond, Papua Yeni Gine'de yerlilerle |
Bu basit bir soruydu ama Yali'nin tanıdığı şekliyle hayatın en can alıcı sorusuydu. Evet, ortalama bir Yeni Ginelinin hayat tarzıyla ortalama bir Avrupalının ya da Amerikalının hayat tarzı arasında hâlâ büyük farklılıklar var. Bunların dışında kalan halkların hayat tarzları da benzer farklılıklar gösteriyor. Bu büyük farklılıkların gerisinde önemli nedenler yatsa gerekir ve insan bunların çok açıkça görülebilecek nedenler olduğunu sanabilir.
Oysa Yali'nin basit gibi görünen sorusu yanıtlanması güç bir soru. O zamanlar bu sorunun yanıtını bilmiyordum. Tarih uzmanları yanıt konusunda anlaşamıyorlar; çoğu artık böyle bir soru sormuyor bile. Yali ile aramızda bu konuşmanın geçtiği günden bu yana insanlığın, tarihin ve dillerin evriminin başka yönleri üzerinde araştırmalar yaptım, yazılar yazdım. Yirmi beş yıl sonra yazılmış bu kitapla Yali'nin sorusunu yanıtlamaya çalışacağım.
Yali'nin sorusu yalnızca Yeni Ginelilerle Avrupalı beyazların hayat tarzları arasındaki farkla ilgiliydi ama çağdaş dünyadaki daha pek çok karşıtlığı kapsayacak şekilde genişletilebilir. Avrasya kökenli, özellikle şu an hâlâ Avrupa'da ve Doğu Asya'da yaşayan halklar ile Kuzey Amerika'ya göç etmiş olanlar, zenginlik ve güç bakımından dünyaya egemen olmuş durumdalar. Afrikalıların çoğu da içinde olmak üzere öteki halklar Avrupa'nın sömürgesi olmaktan kurtuldular ama zenginlik ve güç bakımından çok gerilerde kaldılar. Dahası Avustralya'nın, Kuzey, Orta ve Güney Amerika'nın, Güney Afrika'nın yerli halkları artık kendi topraklarının efendisi bile değiller, Avrupalı sömürgeciler tarafından katledildiler, boyunduruk altına alındılar hatta bazı durumlarda tamamıyla yok edildiler.
O bakımdan çağdaş dünyada görülen eşitsizliklerle ilgili soruyu şöyle sormak gerekir: Neden şu anda Avrupalı ve Asyalı halklar zenginlik ve güç sahibi de başkaları değil? Örneğin neden Amerika, Afrika ve Avustralya yerlileri gidip Avrupalıları ve Asyalıları öldüremedi, egemenlikleri altına alamadı, onların köklerini kazıyamadı?
....
O halde çağdaş dünyadaki eşitsizliklerle ilgili sorumuzu şöyle sorabiliriz: insanlar neden farklı kıtalarda farklı hızda gelişti? Tarihin seyrini oluşturan şey bu hız farklılıklarıdır ve benim kitabımın konusu da işte budur.
Dolayısıyla bu kitap sonuçta tarihle ve tarih öncesiyle ilgili ama konusu yalnızca bilimi ilgilendiren bir konu değil, aynı zamanda uygulama ve siyaset açısından son derece önemli. Çağdaş dünyayı fetihler, salgın hastalıklar ve soykırımlar yoluyla biçimleyen şey eşit olmayan halklar arasındaki karşılıklı ilişkilerin tarihidir. Bu farklılıkların yarattığı yankılanmalar, aradan pek çok yüzyıl geçmesine karşın hâlâ sona ermemiştir ve bugün dünyanın en sorunlu bölgelerinin bazılarında hâlâ sürmektedir.
Çizgilerle Jared Diamond'ın tezi özetlenmiş https://xsrv.mm.cs.sunysb.edu/future/lectures/301lectures.html |
Halklar arasında geçmişten gelen farklılıkların günümüzdeki ekonomik ve siyasal yansımalarının yanı sıra, dilsel yansımaları da var -özellikle şu anda dünyada yaşayan 6000 dilden çoğu yok olma, yerini İngilizce, Çince ve Rusça ile son yüzyıllarda çok fazla sayıda insanın konuşur hale geldiği başka birkaç dile bırakma tehlikesiyle karşı karşıya. Çağdaş dünyadaki bütün bu sorunların kökeninde Yali'nin sorusunda gizli olan tarihsel yörüngelerin farklılığı gerçeği yatıyor.
....
Yali’nin sorusunun genel olarak kabul edilen bir yanıtı yok. Öte yandan en yakın nedenlere dayanan açıklamalar çok açık: Bazı halklar silahları, mikropları, çeliği ve kendilerine siyasal ve ekonomik güç kazandıran öteki şeyleri başka halklara göre daha erken geliştirdiler; bazı halklar bu güç kaynaklarına asla sahip olamadı. Ama en geride yatan nedenlere dayalı bir açıklama -örneğin, neden Avrasya’nın bazı bölgelerinde bronz aletler erken ortaya çıktı da Yeni Dünya da daha geç çıktı ve ancak bölgesel olarak görüldü, Avustralya yerlilerinde hiç görülmedi- bilinmiyor.
Bugün bu tür temel açıklamaların eksikliği büyük bir düşünsel boşluk yaratıyor, çünkü tarihin genel seyri böylece çizilmemiş olarak kalıyor. Bundan daha da önemlisi ahlaksal boşluğun doldurulmamış olarak kalmasıdır. Açıkça ırkçı olan ya da olmayan herkes farklı ulusların tarihte farklı geliştiğini biliyor. Bugünkü Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’nın biçimlediği bir toplum ve bu toplum Amerikan yerlilerinin elinden alınmış topraklarda yaşıyor, Afrika’dan Sahra’nın güneyinden Amerika’ya köle olarak getirilmiş milyonlarca siyah Afrikalının torunlarını içimle barındırıyor. Bugünkü Avrupa milyonlarca Amerikan yerlisini köle olarak alıp getirmiş Sahra'nın güneyindeki siyah Afrikalıların biçimlendirdiği bir toplum değil.
İlk sonuçlar alabildiğine orantısız: Amerika'nın, Avustralya'nın, Afrika'nın % 51 ini Avrupalılar fethederken, Avrupa'nın % 49'unu da Amerikan yerlileri, Avustralya yerlileri ya da Afrikalılar fethetmiş değil. Bugünkü dünya son derece orantısız sonuçlarla biçimlenmiş durumda. Bu yüzden de bu sonuçların değişmeyecek açıklamaları olmalı, kimin rastlantı sonucu hangi savaşı kazandığı, bir rastlantı sonucu birkaç bin yıl önce hangi icadı yaptığıyla ilgili ayrıntılardan daha temel nedenlere dayalı açıklamaları olmalı.
Tarihin seyrinin insanların doğuştan gelen farklılıklarını yansıttığını var saymak insana mantıklı görünüyor. Elbette başkalarının yanında bunu söylemenin hiç de kibarca olmadığını bize öğrettiler. Doğuştan gelen farklılıkları gösterme savında olan teknik araştırmalarla ilgili yazılar okuyoruz, öte yandan bu incelemelerde teknik hatalar bulunduğunu ileri süren karşı yazılar da okuyoruz. Gündelik hayatımızda fatihlere yenik düşmüş halkların, fetihlerden ya da köle dışalımından yüzyıllarca sonra toplumun alt sınıfını oluşturmaya devam ettiklerini görüyoruz. Bunun da biyolojik kusurlardan değil toplumsal engellerden ve fırsat eşitsizliğinden kaynaklandığı söyleniyor bize.
Her neyse, bu konu üzerinde düşünmek zorundayız. İnsanların durumlarındaki apaçık ve değişmez farklılıkları görüp duruyoruz. MS 1500 yılında dünyadaki eşitsizliklerle ilgili biyolojik açıklamanın kesinlikle yanlış olduğunu söylüyorlar bize, ama doğru açıklamanın ne olduğunu söylemiyorlar. Biz tarihin genel seyriyle ilgili inandırıcı, ayrıntılı, üzerinde anlaşmaya varılmış bir açıklama buluncaya kadar insanların çoğu, ırkçı biyolojik açıklamanın yine de en doğru açıklama olabileceğinden kuşkulanmaya devam edecekler. Bu beni bu kitabı yazmaya iten en güçlü neden gibi görünüyor bana.
Jared Diamond'a göre şanslı enlemler
|
Kuşkusuz çevre coğrafyasının ve biyo-coğrafyanın toplumların gelişimini etkilediği düşüncesi yeni değil, eski. Yine de şu günler tarihçilerin yüz vermedikleri bir görüş; yanlış ya da basit bulunuyor ya da çevresel belirlenimcilik olarak karikatürleştiriliyor, bu da olmazsa bütün dünyadaki farklılıkları anlamaya çalışma konusu çok güç bir konu olarak rafa kaldırılıyor. Oysa tarih üzerinde coğrafyanın bazı etkileri elbette var; yanıt verilmesi gereken soru ne oranda etkisi olduğu ve tarihin genel seyrinin coğrafyayla açıklanıp açıklanamayacağıdır.
....
Belgeselleri buradan izleyebilirsiniz. Veya CD'leri alınabilir.
Tüfek, Mikrop ve Çelik Bölüm-1 (bunu seçtim kalitesi YouTube'dan daha iyi)
http://www.dailymotion.com/video/x2ozqeh
Tüfek, Mikrop ve Çelik Bölüm-2 (çözünürlük 240p)
https://www.youtube.com/watch?v=FJj0E7UpkEo
ayrıca bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCfek,_Mikrop_ve_%C3%87elik
VE bu konuda yapılmış bir sınıf etkinliği için bkz. http://tarihegitimi.blogspot.com.tr/2016/02/tufek-mikrop-ve-celik-belgeseli-uzerine.html
Kaynak:
Tüfek, Mikrop ve Çelik-İnsan Topluluklarının Yazgıları, Jared Diamond,
TUBİTAK, 2010/21, s: 8-59
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder