15 Mayıs 2019 Çarşamba

Eski Mısır'ın Keşfi, Gezginler, Arkeologlar ve Ejiptolojinin Doğuşu

Dilara Kahyaoğlu
Norman ve Nina Davis, Nakht Mezarı'nı bu şekilde resmetmişler
Mezar; MÖ 15. Yüzyıl ait
Fotoğraf, Ocak 1907'de çekilmiş
Mısır hemen her zaman Avrupalıların sürekli ilgisini çekmiş ve 6. yüzyılda Miletos'ta yaşayan Yunanlı Hekataios'dan[1] (kitabı kaybolmuştur) günümüze kadar birçok yazara ilham kaynağı olmuştur. Geç Roma Döneminde Mısır uygarlığının sona ermesi çağdaş çalışmaların da sonu olmuş, ancak Orta Çağ boyunca anıtları, özellikle de piramitleri ile hatırlanmıştır. Kutsal topraklara yolu düşen hacılar daha çok İsa'nın orada kaldığı yerle ilgili bölgeleri görmek için Mısır'ı  ziyaret etmişlerdir. Hatta piramitlerin bile Kutsal Kitap'ta yer alan "Hz. Yusuf'un tahıl ambarları"nın tasviri olduğuna inanılmıştır.

İlk Evreler
Rönesans'la birlikte eski çağlara karşı ilgi ve ona ilişkin bilgiler canlanmış olup 15. yüzyılda gün ışığına çıkarılan ilk klasik metinler arasında,  İ.S.  4. yüzyıla ait bir metin olan Horapollo'nun[2] Hieroglyphica'sı bunlardan biridir.  Mısır kaynaklı  olduğu  öne  sürülen eserde hiyeroglif yazısından bazı harflerin anlamları verilmektedir. Diğeri ise Corpus Hermeticus[3] (Keşiş Külliyatı)'tur.  İsa’dan sonraki ilk yüzyıllara ait olan bu felsefe risaleleri muhtemelen Mısır'da yazılmış ve bazı gerçek Mısır düşüncelerini Yeni Platoncu[4] ve diğer malzemeyle yoğurmaktadır. Bu ikinci türden metinler,  kökeni eski Yunan düşünürlerine uzanan ve Mısır'ın bütün bilginin kaynağı olduğu varsayımına dayanan düşünceyi desteklemektedirler. Aynı düşünce, resim harflerinin derin düşüncelerin özünü oluşturduğunu iddia eden Hieroglyphica için de geçerlidir.
Kanatlı bir melek olarak İsis
Philae Tapınağı
16.  yüzyılın eski çağ meraklıları bu dönemlere ait maddi kalıntılara eskisinden fazla önem vermeye
başlamış ve araştırma merkezleri olan Roma'da Mısır kalıntılarıyla  karşılaşmışlardır.  Bunların  çoğu  Roma İmparatorluğu'nun ilk dönemlerinde pek moda olan İsis kültü[5] zamanında Roma'ya getirilen Mısır eserleriydi. Bunlar eski çağa ait ilk yayınlarda görülür ve halen Roma'nın çarpıcı görüntülerinden olan dikili  taşlarla birlikte klasik çağ yazarlarının verdiği bilgiler ışığında incelenmişlerdir. O dönemin tasvircileri kendi tasvir biçimleriyle eski Mısır tasvir biçimi arasında bir fark görmedikleri için onların reprodüksiyonları  gerçeklerine  çok az benzer.


Geç 16. ve erken 17. yüzyıllarda ilk eski eser koleksiyoncularının  Mısır'ı ziyaretleri başlamıştır.  Pietro della Valle[6] (1586-1652) bütün Doğu Akdeniz'i dolaşarak  1614'ten  1626'ya  kadar  Doğu'da  kalmış,  Mısır mumyaları ve önemli Kıpti elyazmalarından oluşan bir koleksiyonla İtalya'ya  dönmüştür.  Bu yazmalar Mısır dilinin en son şekliyle ve Yunan harfleriyle yazılmışlardı ve bu dil Mısır Kıpti papazlarınca düzenli olarak öğrenilerek bugüne kadar Mısır Kıpti kilisesi ayinlerinde kullanıla gelmiştlr. Dolayısıyla Arapça bilenler bu yazmaları inceleyebilirlerdi, zira Kıpti dilinin alfabesi Arapça yazılmıştı. İki yüzyıl sonra Kıpti  dili  hiyeroglif  yazısının  şifresini  çözmeye  temel oluşturacaktı. Mısır üzerine birçok çalışması olan ve hiyeroglifleri  çözmeye ilk çaba  gösterenlerden  çok yönlü bilgin Athanasius Kircher'in[7](1602-80) ilk çalışması da Kıpti  dili  üzerineydi.
Eski Mısır'ın en önemli kalıntılarının bulunduğu yerler haritada gösterilmiş
Harita, I. Çavlayan'da bitmiş gibi görünse de  devamı vardır (aşağıdaki haritaya bkz). Mısırlılar Nil boyunca beşinci çavlayana kadar alan tüm alanları  kullanmış buralara çeşitli tapınak ve mezar kompleksleri yapmışlardır. 
Mısır üzerine Avrupalıların bilgisinin nasıl arttığının ilginç bir örneği de,  1589'da Yukarı Mısır'ı dolaşan  ve  Aşağı  Nubya'da  güneydeki  ed-Derr'e  kadar inen adı bilinmeyen bir Venedikli'nin seyahatini anlatan elyazmalarında ortaya çıkar. Yazar herhangi bir yarar amacıyla seyahat etmediğini, yalnızca çok sayıda harikulade  anıt, kilise, heykel, dev heykel, dikilitaş ve sütun görmek istediğini yazmış. Ama, şöyle devam ediyor: "Çok uzak mesafeler kat ettiğim halde gördüğüm binalardan  hiçbiri takdire şayan değildi, birisi hariç,  Magribilerin  Oçsur dedikleri." (Burada Karnak ve Luksor'u birlikte alıyordu). Bu yargı, 250 yıl kadar sonra Luksor bir turizm merkezi haline geldiğinde geçerli olacaktı. Karnak hakkında da şunları söylüyor: "Bu devasa binanın dünyanın yedi harikasından üstün olup olmadığına siz karar verin. Bunlardan biri halen ayaktadır. Firavun piramitlerinden biridir; ama bu yapıyla karşılaştırıldığında küçük bir şeydir. Bu anıtı görmek isteyeni dünyanın öbür ucuna göndermiyorum, Kahire'den sadece on günlük yoldur ve oraya oldukça ucuza ulaşılabilir." Bu şaşırtıcı çalışma, 20. yüzyıla kadar yayınlanmamıştır ve başka yazarlar  üzerinde  de  etkili  olmamışa benzer.

Bir sonraki yüzyılda buna en çok benzeyen ve ikincil kaynaklardan öğrenilen iki Fransisken rahibin 1668'de Luksor ve Esna'yı ziyaretlerinin öyküsüdür. Bunlar  "insanların hatırlayabildiğinden beri hiçbir Fransızın  gitmediği"  yerlere  gitmiş olduklarını yazmışlardır. Onların da bir önceki yüzyıldaki Venedikli gibi zamanları azdı, buna rağmen Teb'de nehrin batı kıyısına geçip Edildiklerinin kaçırdığı turistleri çeken  Krallar Vadisi'ni görebilmişlerdir.
Harita birinci çavlandan aşağısını gösteriyor.
Haritaları Erik Hornung'un Mısır kitabından aldım

Gezginler ve arkeologlar
Yukarıda anlatılan türden keşif gezilerine arkeolajik araştırma denemez. Ancak 1646'da Piramidographia veya Mısır Piramitleri Üzerine Bir Tez adlı eserini yayınlayan İngiliz gökbilimcisi John Greaves'in (1602-52) çalışmalarına arkeoloji tanımı uygun düşer. Greaves, Gize'yi 1638-39'da iki kez ziyaret etmiş ve piramitleri dikkatle inceleyerek ölçümlerini yapmış ve onlarla ilgili eski yazı eserlerin eleştirel bir analizini yapmıştır; ayrıca Sakkara'ya da gitmiştir. Ortaya çıkan çalışma o zamanın en üstün çalışmasıdır; dikkate değer bir boyutu da Orta Çağ Arap kaynaklarının zikredilmesidir. Greaves Rönesans'ın hümanist bilimsel geleneğini Mısır'da uygulamıştır ama onun yöntemleri Mısır'a uygulama biçimi başkaları tarafından pek taklit edilmemiştir.

17. yüzyılın sonlarından başlayarak Mısır'a giden gezgin sayısı yavaş yavaş artmış ve yazdıklarının
yanısıra anıtların kullanılabilir çizimleri de ortaya çıkmıştır. Bu konudaki en önemli bilgisel ilerleme Fransız Krallığı tarafından Mısır'daki eski anıtları araştırmakla  görevlendirilen  Cizvit papazı  Claude  Sicard (1677-1 726) tarafından gerçekleştirilmiştir. Sicard'ın mektuplarından ancak bazıları günümüze kadar korunabilmiştir. Yukarı Mısır'ı dört kez ziyaret etmiştir ve Teb bölgesini, Mennon heykeliyle Krallar Vadisi'ni klasik çağ tariflerine dayanarak açıklayan ilk çağdaş gezgindir. Onun en önemli takipçisi Danimarkalı bilgin Frederik Ludwig Norden[8] (1708-42) olmuştur. 1737- 38 arasında  Mısır'ı ziyaret eden Norden'in ölümünden sonra yayınlanan gezi yazıları kendi çizimleriyle en güzel şekilde resimlendirilmiş olup 1751'den 18. yüzyıl sonuna kadar defalarca basılmıştır.

Mısır'ı ziyaret edenlerin artmasıyla, Mısır ile ilgili konuların ve bütün eski çağ ile egzotik kültürlerin işlendiği çalışmaların düzeyi 18. yüzyıl eserlerinde yükselmiştir. Bu çalışmaların iki ünlü örneği, Bernard de Montfaucon (1719-24 arası yayınlanmış) ve Baron de Caylus'ün (1752-64) yapıtlarıdır. Bunların ikisi de, Mısır'dan  çıkan parçalara şaşılacak kadar yer ayırmışlar ve başka yerlerden gelen birçok parçayı da Mısır'a atfetmişlerdir. Önemli eski eser koleksiyonları oluşmuş  ve  hatta  bazıları  İngiliz  Başpiskopos  Laud'un 1630'lardaki koleksiyonunda olduğu gibi sahte parçaları da içerir olmuşlardır.

Hiyeroglif yazısının çözülmesi
18. yüzyıl boyunca hiyeroglif yazısı ile ilgili araştırmalar sürmüş, ancak çözüme doğru fazla yol
alınmamıştır. Eski eser merakıyla linguistik kaygılar Georg Zeoga'nın {1755-1 809) çalışmalarında
bir araya  gelmiştir. Zoega'nın iki en değerli çalışmasından biri, dikilitaşlar üzerindeki hiyerogliflerleri ele alır, diğeri ise Vatikan koleksiyonundaki Kıpti elyazmalar kataloğudur. Dikilitaşlar üzerine çalışmanın tarihi {1797) Napoleon'un  1798 Mısır  seferinden önceki Fransız Mısır incelemelerinin sonuncusu olduğu için anlamlıdır. İki dilin birlikte kullanıldığı yazıtlar bulunmasaydı da, hiyeroglifler kuşkusuz çözülebilirdi ve çözüleceklerdi.  Ancak bildiğimiz şekliyle  Ejiptoloji,  Napoleon'un seferinin, Rozetta taşının bulunmasının, bunun yarattığı genel Mısır merakının ve Batı Avrupa'da  değişen düşünce  ortamının ürünüdür.
Description de L'Egypte'ten bir görsel

 Napoleon'un seferine katılan bir grup bilim insanı, Mısır'ın eski ve yeni her boyutunu incelemek ve
kaydetmekle görevlendirilmişti.  Rosetta taşı  kısa sürede İngilizlerin eline geçti, ama bu  bilim  insanları, Mısır biliminin temel kaynaklarından olan ve 1809-30  arasında yayınlanan hacimli
Description de L'Egypte'i [9] (Mısır"ın Tasviri) ortaya çıkardılar. Bu çalışma, yazının 1 822-24 yıllarında Jean Francois Champollion le Jeune (1790-1832) tarafından çözülerek, Egyptolojinin bağımsız bir dal haline gelmesinden önceki en son ve türünün en önemli çalışmasıdır. Champollion ve Pisalı İtalyan Ippolito Rossellini (1800-43) Mısır anıtlarını incelemek  için ortak bir araştırma gezisi düzenleyip 1820'lerde Mısır'a vardıklarında geç kalmışlardı bile. Son 20 yıl zarfında birçok gezgin Mısır'ı ve Aşağı Nubya'yı ziyaret etmiş, bölgeyi eski eserler uğruna talan etmiş veya kitap yazmışlar, bazen de bu iki uğraşı birlikte sürdürmüşlerdi. Bunların başlıcaları, Napoleon'un  konsüllerinden  Anastasi,  d'Athanasi, Drowetti ve Saet, İtalyan'ın güçlü adamı Belzoni, Fransız  heykeltraş  Rifaud  ve  İsviçreli  gezginler  Gau  ile Burcklard'dır.
Gize'nin ilk fotğraflarından biri
Sfenksin sadece başı toprak üstünde.  1880

Bu kişilerce bir araya getirilen koleksiyonlar Londra'da   British  Museum, Paris'te Louvre Müzesi, Leiden'de Rijksmuseum Van Oudehen ve Torino'da Museo  Egizio'nun  Mısır  koleksiyonlarının  çekirdeğini oluşturdu.  (Kahire'de  1850'lerin sonlarına  kadar bir Mısır müzesi yoktu.)  19. yüzyılın ilk yarısında Mısır'daki kazılarda esas amaç, eski eser edinmek olmuştur. Bilgi  edinmeye,  eser toplamaktan  çok daha az ağırlık verilmiştir.

Champollion 1832'de ölmeden önce Mısır dilini anlamada ileri adımlar atmış ve Mısır kültürüyle
tarihini ortaya çıkarabilmiştir, ama çalışmalarının yayınlanmasındaki  gecikmeler ve  bunların 
tümüyle akademik nitelikte  olmaları ürünlerinin fazla etkili olmamasına yol açmıştır. 1840'lara
gelindiğinde ilk nesil Ejiptologlar ölmüştü ve konu Fransa'da Vicomte Emmanuel de Rouge (1811-72), Hollanda'da Conrad Leemans  (1809-93)  ve  özellikle  Prusya'da  Carl  Richard Lepsius
(1810·84) sayesinde varlığını sürdürebilmiştir.
Carl Richard Lepsius’un eliyle tuttuğu notlar ve kendi çizdiği görseller
Denkmaeler aus Aegypten und Aethiopien

ÖzeIlikle Lepsius'un 12 ciltlik Denkmaeler aus Aegypten und Aethiopien[10] (Mısır ve  Etyopya'daki 
Anıtlar, 1849-1859) adlı eseri yazarın 1842-45 yılları arasında Nil üzerinde kuzeye Meroe'ya kadar
yaptığı araştırmaları içerir ve anıtlarla ilgili en eski güvenilir bilgilerini korumaktadır. Öncü insan Wilkinson’a  daha  ilerde değinilecektir.

Ejiptoloji'nin gelişmesi
Yüzyılın ortalarında Lepsius ve genç çağdaşı Heinrich Brugsch (1827-94) ve diğer birkaç bilim
İnsanı konuyu geliştirmeyi sürdürmüşlerdir. Bu arada 1850'de Louvre müzesince Kıpti elyazmalarını
toplamak üzere Mısır'a gönderilen Auguste Mariette (1821-81) araştırmalarına ara vermeden devam
etmiştir. 1858'de Mısır Hidivi Said'in hizmetine giren Mariette, o tarihten önce ve sonra Mısır'da
birçok bölgede kazı başlatmış, ayrıca Mısır Müzesi'ni ve Eski Eserler Dairesi'ni kurmuştur. Bu kurumun görevi anıtları korumak ve kaydetmek, kazı yapmak ve müzeyi yönetmekti. 1952 Mısır Devrimi'ne kadar müdürleri Avrupalı olan bu kurumun yöneticilerinden en ünlüsü, Mariette'in halefi Gaston Maspero'dur (1846-1916).

Mısır'da bilimsel Kazıların amaçları ilk kez 1862'de İskoçyalı Alexander Rhind (1833-63) tarafından
tanımlanmış, ancak bunlar W.M.F. Petrie'nin[11] (1853-1942) çalışmalarına kadar gerçekleşmemiştir.
Petrie, Mısır'a ilk kez 1880'de Büyük Piramit’in ölçülerini almak üzere gitmiştir. Daha sonra Mısır'da birçok bölgede kazı yapmış ve bir evvelki kışın kazı sonuçlarını her yıl yayınlamıştır. Yaptığı kazıların bazılarınnda çarpıcı buluntular ortaya koymuşsa da, bu araştırıcının gerçek katkısı Mısır tarihinin değişik dönemleri hakkında oluşturduğu bilgi birikimidir.  Bu birikim çoğu kez başkalarınca üstünkörü bir biçimde kazılmış bölgeleri tekrar ele almasıyla oluşmuştur. Petrie'nin ölçütleri,  daha  sağlığında Amerikalı  G.A.  Reisner  (1867- 1942) tarafından aşılmış, ancak bu araştırıcının buluntularının çok azını yayınlaması onların  değerini eksiltmiştir.
Ebu Simbel
Fotoğraf 1878'den önce çekilmiş 

1880'den 1914'e kadar Mısır yoğun arkeolojik araştırmalara sahne olmuş, özellikle ilk Asvan Barajı'nın yapılışı (1902-1907) çalışmalara hız kazandırmış ve ilgiyi  Nubya'daki  alanlara  kaydırmıştır.  19. yüzyılın sonlarında Mısır dili ve kronolojisi konusunda, Berlin'de Adolf Erman (1854-1937) ve Edward Meyer'in(1855-1930) çalışmalarıyla ilerleme kaydedilmiştir. Ayrıca bu yıllarda tüm tarihsel dönemlerden özellikle Nakada döneminden önemli buluntular ortaya çıkmıştır. O zamandan beri Ejiptoloji çalışmaları birçok alanda geniş bilgiler sağlamışsa da, temel çerçeve bu alanların pek azında köklü değişikliklere uğramıştır. 19. yüzyıl sürekli değişimin yaşandığı bir devir olmuştu.  Yaklaşık 1870'e kadar Ejiptolojik bilgilerin çoğu Mısır uygarlığının son dönemleriyle ilgili olmuş, maddi kalıntıların ve Mısır dilinin dönemlere ayrılması düzenli biçimde yapılmamıştır. Zamanla bu durum değişerek Mısır kalıntılarının ve dilinin daha erken "klasik" çağlarına duyulan ilgi artmıştır.

20.  Yüzyılda kazılar
Bu yüzyılda kazılar birkaç çarpıcı buluşa sahne olmuş, Nubya'da birinci Asvan Barajı'nın yükseltilmesi ve Büyük Asvan Barajı'nın yapımı  yoğun kurtarma kazısı faaliyetlerine neden olmuştur. Düzenli bir tarama yapılmamış olmakla birlikte, giderek artan sayıda bölge araştırılmıştır. Kazıları bütünlenmesi açısından kazının kendisi kadar önemli olan mevcut anıtların kaydedilme ve bulguların yayınlanması uğraşı ancak 1900 yılı civarında yeterli düzene ulaşabilmiştir. Bu uğraşların kazının kendisi kadar çekici olm yışı, onların çoğu kez kazılardan daha az ilgi çekmesine ve daha az destek görmesine neden olmuştur.
Tutankamonun ölüm maskesi 

En çok ilgi çeken araştırma Teb'de Krallar Vadisi araştırmasıdır. Burada Mısır krallarına ait ilk buluntular, 1870'de Kurnalı Abdürresul ailesi tarafından Yeni Krallık dönemi krallarının çoğunun mumyalarının bulunduğu toplu mezardan elde edilmiştir. Bu mumyalar 21. Hanedan devrinde güvenlik gerekçesiyle asıl mezarlarından çıkarılmış ve Deyrü'l-Bahri bölgesine gömülmüşlerdir. En önemli  buluntuların  birçoğunda olduğu gibi, bunda da buluntuları sistematik bilimsel kazılar değil, yerel halkın kar amacı güden kazıları ortaya çıkarmıştır.  Ejiptologların, neden olduları  büyük  ilgi  kaybından  ötürü  bu  tür  girişimlere haklı olarak karşı çıkmalarına karşın, birçok buluntunun da düzenli kazılarla hiçbir zaman ortaya çıkarılamayacağı bir gerçektir.

1898'de yine Krallar Vadisi'nde  Victor Loret (1 859- 1946) II. Amenofis'in mezarını bulmuş ve bunda yukarıda sözü edilen mezarda bulunamayan birçok kralın mumyasının yer aldığı görülmüştü. 1932'ye kadar vadideki çalışmalar hemen hemen kesintisiz olarak sürdürülmüştür. Bu çalışmaların içinde en düzenlisi   Carnarvon  Dükü  adına  çalışan  Howard  Carter[12] (1874-1939) tarafından yapılmıştır.  Carter'ın  tabii ki en  önemli  keşfi, 1922'de bulduğu  ve  üzerinde on yıl neredeyse kesintisiz çalıştığı Tutankamon mezarıdır. Yakındoğu'da başka el değmemiş mezarların bulunmuş  olmasına  karşın,  bu  buluntu  ortaya  çıkardığı eserlerin  benzersizliği bakımından  eşi  görülmemiş zenginliktedir.
Eski bir resimde Tutankamon'un mezar girişi

 
Carter mezar odasına bakıyor
Dünyaca ünlü bu fotoğrafı Harry Burton çekmiş.1925
Fotoğraf o ilk keşif anından sonra çekilmiş


Bundan başka, Mısır'da bu yüzyılda birkaç kral gömülü veya mezarlığı daha bulunmuştur.  Reisner'in 1925'te Gize'de ortaya çıkardığı Heteferes'in mezarı, Eski Krallığa ait tek mücevher ve eşya aynağıdır. Ahşap aksamı tümüyle çürümüş olan eşyanın şekillerinin belirlenmesi büyük özenle gerçekleştirilmiştir.  1940'lı yıllarda Pierre Montel (1885-1966) Tanis'de 21 ve 22. Hanedan Kralları ve ailelerine ait bozulmamış bir dizi mezarı açmış ve günümüze pek az buluntu bırakmış  olan bu dönemde çok ender rastlanan değerli malzemeden yapılmış  sanat  eserlerini gün  ışığına  çıkarmıştır.

Kazılmış   en   önemli   yerleşim   alanları   olan   el­ Amarna ve Deyrü'l-Medine farklı birçok araştırmaya sahne olmuşlardır. Bu bölgede 1880'lerde gizli kapaklı yürüttüğü araştırmalarla çiviyazısı el-Amarna tabletlerini bulan Urbain-Bouriant (1849-1903) burada çalışmalarını sürdürmüş ve Tel el Amarna'da İki Günlük Kazı başlığıyla buluntularını yayınlamıştır. Onu kısa süreli bir çalışmayla (1891-92) birçok değerli buluşu yapan Petrie  izlemiş, ancak Petrie'yi de Alman Ludwig Borchardt (1863-1938) 1913-14 yılları arasında yaptığı ve heykeltraş Tutmos'un evini ortaya çıkardığı kazısıyla 
gölgede bırakmıştır. Bu kazı Nefertiti'nin dünyaca ünlü büstünü ve daha başka birkaç şaheseri
ortaya çıkarmıştır.  1920'ler ve  1930'larda birkaç mevsim çalışan ingiliz kazı ekipleri 18. Hanedan'ın  tarihini  aydınlatan  ve kısa  ömürlü  başkentlerini açıklayan katkılarda bulunmuşlardır, yakın zamanlarda bu bölgede yeniden çalışılmaya başlanmıştır. Deyrü'l-Medine  19. yüzyıl boyunca buluntulara sahne olmuş ve yüzyılın sonunda bir İtalyan ekibi orada  çalışmış  ve bunu  1911  ve  1913  yıllarında Georg Möller'in (1876-1921) yönetiminde bir Alman ekip izlemiştir.  1917'de Kahire'deki Fransız Doğu Arkeoloji Enstitüsü bu  bölgede  çalışmalarına  başlamış  ve bu çalışmalar kesintilerle günümüze kadar sürmüş, işçilerin köyü ve onun yanındaki ölüler kenti hemen hemen tümüyle ortaya çıkarılmıştır.

Burada Mısırlı  Ejiptologların  ve Mısır Eski Eserler Dairesi'nin etkinliklerine de değinmek yerinde olacaktır. Daire'nin Mariette tarafından kuruluşundan sonra Mısırlı  ilk görevlisi Ahmed  Kemal  (1849-1932), Kahire Müzesi'nde çalıştığı yıllarda birçok bölgede kazılar yürütmüştür. Bu yüzyılın başından itibaren, Daire'nin personeline giderek daha fazla Mısırlı katılmış ve Mısırlılar Kahire Üniversitesi'nde  Ejiptoloji  dersleri vermişlerdir.  1952'den  beri Daire'nin ve  Kahire Üniversitesi'nin personeli tümüyle Mısırlılardan oluşmaktadır. Mısır Eski Eserler Dairesi bütün diğer yerli ve yabancı kurumlardan daha fazla kazı yapmış ve Kahire  Müzesi'ndeki  birçok  malzemeyi  ve  halen  İskenderiye, Minya, Mallawi, Luksor ve Asvan'da bulunan birçok eser bu kazılardan çıkarılmıştır. Mısırlılarca gerçekleştirilen en çarpıcı buluntular muhtemelen Tuna el-Cebel'den çıkmış olan hayvan ölüleri kenti ve Yunan-Mısır ölüler kenti ile Ahmed Fahri'nin  (1905-73)  batı çölü vahalarındaki öncü çalışmışlarıdır.

Araştırmalar ve yayınlar
Nubya'nın Dal şelalesine kadar uzanan bölgesi birçok araştırmalara sahne olmuş ve Aşağı Nubya
belki de dünyanın üzerinde en çok arkeoloji çalışması yapılmış bölgesi olmuştur. Yükselen baraj
sularının üzerinde bir tek İbrlm Kasrı kalmıştır ve bu halen kazılmaktadır. Nubya araştırmalarının artması ve Eski Taş devrinden 19. yüzyıla kadar uzanan buluntuların ortaya  çıkması  ayrı bir araştırma  dalı  yaratmıştır.

Anıtların bir bütün halinde dökümünün yapılması Maxence de Rochemonteix (1849-91) ile johannes
Dümichen (1833-94) tarafından başlatılmışsa da, her ikisi de çalışmalarını bitiremeden ölmüşlerdir. Onların ölümlerini izleyen yıllarda Mısır Keşifleri Vakfı (sonra  Derneği  olmuştur).  "Mısır'ın Arkeolojisi" çalışmasını başlatmış ve halen ayakta bulunan anıtların katalogunu çıkarmayı amaç  edinmiştir.  Aynı zamanda Jacques de Morgan (1857-1924) Anıtlar Kataloğu'nu başlatmış ve bunun kapsamına, Kom Ombo mabedinin bütününü almıştır. Bu iki çalışmada hedeflerini fazla yüksek tutmuşlardır ama  Arkeolajik Araştırma Mısır mezarlarının en büyük çizimcisi N. de. G Davies'in[13] (1865-1941) çalışmalarına zemin hazırlamıştır. Davies'in salt mezarlar üzerine 25 cilt çalışması vardır ve mezarların bütün iç dekorasyonunu vermektedir. Ayrıca karısı Nina ve yardımcıları seçilmiş sahnelerin ayrıntılı renkli reprodüksiyonlarını  yapmışlardır.  Yakın  zamanlara  kadar  anıtların renkli resimlerini içeren yayınlar yapılmamıştı  ama, yapılanlar  tam  anlamıyla  yeterli  değildirler.  Mısır anıtlarının hızla kaybolan renk  mirasının  etkin  bir işi  halen  gerçekleşmemiştir.

Davies'den sonra en önemli yazıt çalışmaları girişimi Chicago Üniversitesi'nin Doğu incelemeleri
Enstitüsü'nce 1924'te Luksor'da Üniversitenin arazi araştırma  üssü  olarak  Chicago  House'un 
kurulmasıdır. Enstitü Amerikan   Ejiptoloisinin   kurucusu   Ejiptolog James. H. Breasted'in (1865-1935) eseridir. Chicago House projesi için john. D. Rockefeller'ın desteği sağlanmıştır. Chicago araştırması büyük bir Mısır tapınağının geniş tek tıpkıbasımını gerçekleştirmiş (Medinet Habu,  1930-70) ve  diğer bazı  çalışmalarını yayınlamıştır. Aynı düzeye ulaşan bir diğer çalışma ise, gene Rockefeller'ın mali destek sağladığı  Abidos'da Sethos tapınağının iç  kısımlarının A.M.  Calverley (1896- 1959) ve M.F. Broome tarafından yayınlanışıdır. Bir duraklama süresinden sonra yayın etkinlikleri son zamanlarda tekrar canlanmıştır.

Mısır dışında  Ejiptoloji
Vazgeçilmez olmakla birlikte, Mısır'daki   Ejiptoloji etkinlikleri yapılan çalışmaların  ancak küçük bir parçasıdır ve alan çalışmalarıyla akademik araştırmalar  arasında  şaşırtıcı denecek kadar az  bağantı  olmaktadır.  Akademik   Ejiptologlar  arasında bir liste oluşturmak arazi araştırıcılarından çok daha zordur, ama  dengeli  bir  tablo  çizmek için  gereklidir.

Ejiptologların  birinci amacı her zaman için dili anlamak olmuştur. Bu yüzyılın başlarında P.L.L.
Griffith (1862-1934) ve Wilhelm Spielberg (1870-1930) Geç Dönem ve Yunan-Roma  Döneminin  halka özgü (demotik) yazısı, el (kursiv) yazısı ve dili konusunda büyük ilerlemeler kaydederken, Adolf
Erman daha erken dönem  Mısır  dili  üzerine  buluşlarını  sürdürüyordu. 1927'de Sir Alan Gardiner'in (1879-1963) kendi buluşlarıyla Battiscombe  Gunn'un (1883-1950) çalışmalarını içeren Orta Krallık Mısırca’sı grameri halen aşılamamıştır. Ejiptolojinin bugünkü en yaşlı önderi, H.J. Polotsky,  1944'te  Mısır ve Kıpti dilleri gramerinde bu diller konusunda ve diğer dönemlerin dilleri üzerine son 30 yıl içinde yaptığı çalışmalarla bu konularda bildiklerimizi kökten değiştirecek eserini yayınlamıştır. Ancak Mısır diliyle ilgili bütün sorunların çözümlendiği gün, henüz çok uzaktadır. Bu bağlamda Adolf Erman ile   Hermann   Grapow'un (1885-1967) 1926 ile 1953 arasında yayınladıkları 11 ciltlik  sözlük,  Heinrich Brugsch'un bu alandaki  öncü çalışmasının üzerine çok şey katmakla birlikte, gene de Mısırca sözcüklerin anlamı üzerine çalışmaların  sonu olmaktan çok  başıdır.

Anıtlardan uzakta yürütülen bu tür çalışmalar için Ejiptologların  anıtlar üzerine yapılan yayınlara, hiyeroglif, hiyeratik ve demotik- metinler üzerinde daha ayrıntılı çalışmalara ve başka bazı kaynaklara ihtiyaçları vardır. Bu alanlarda Kurt Sethe (1869-1934) öncü bilim insanı sayılabilir. Gramerci olarak başlayan Sethe her alanda katkılarda bulunmuş, metin yayıncıları içinde en verimlisi olmuş;  bugünün ve gelecek  nesillerin,  çalışmalarından  yararlanacağı  bir araştırıcı olarak yerini almıştır. Sir Alan Gardiner papirüs metinlerin en önemli yayıncısı olmuş ve papirüs  metinlerin  düzenlenmesinde ve  derlenmesinde yeni  ölçütler  oluşturmuştur.  Jaroslav  Cemy  (1898- 1970) de özellikle Deyrü'l-Medlne bölgesinden çıkan metinler üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir uzmandı.

En son daha genel kapsamlı  Ejiptoloji  çalışmalarına örnek olarak, alanda köklü değişliklere yol açmış iki araştırıcıya değinmek gerekmektedir, dlğer isimlere bibliyografyamızda yer verilecektir. Bunlardan ilki Heinrich Schafer'in (1886-1957) Mısır sanatı üzerine temel bir eser niteliğindeki,  Mısırlıların doğada gördükleri cisim ve şekilleri nasıl sanata aktardıklarını inceleyen çalışmasıdır. Benzer bir çalışma da, Gerhard Fecht'in Mısır metinlerine bakış açımızı değiştiren çalışmasıdır. Fecht,  Mısır metinlerinin çoğunluğunun  belirli ve düzgün bir vezine  göre yazıldığını, yazının genellikle "düzyazı" olmaktan ziyade "dize"lerden oluştuğunu ortaya çıkarmış, böylelikle Mısır metinlerini düzenleyenlerin yazı yazabilmek için şiirsel yeteneklere sahip olmaları gerektiğini savunmuştu. Bu bilim insanlarının ikisi de Mısır sanat ve yazısının çağdaş gözlere yabancı gelen yönlerini aydınlatmışlar ve eski kaynakların tam anlamıyla değerlendirilmesi için zorunlu önkoşulları belirlemişlerdir.   Ejiptoloji'nin her alanında yapılan her çalışma, yapılabilecek başka bir çalışmaya önsöz oluşturmaktadır.

Bugün Ejiptoloji  geleneksel bir bilim dalıdır ve 20'den fazla ülkede üniversite, müze ve enstitülerde üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. 300 kadar  Ejiptolog dil,  edebiyat, tarih,  din,  sanat gibi modem dünyada ayrı ayrı ele alınacak alanların bütünü üzerine çalışmaktadırlar. Bu durumun genel perspektifi geniş tutması açısından yararlı olmakla beraber, sözlük yazımı gibi ayrıntılı çalışmalar için sorunlara yol açabildiği görülmüştür. Üzücü olan Ejiptolojide özgün çalışmaların artık tümüyle akademik bir uğraş haline gelmiş olmasıdır.

Metin: Atlaslı Uygarlıklar Ansk. Mısır, İletişim Yayınları, s. 18-25


Dipnotlar (DK)


[1] Hekataios: “Tarih bir yönüyle araştırma ve incelemeye, diğer yönüyle ise anlatıya, dolayısıyla bir anlatı metnine dayanmaktadır. İnsan topluluklarının geçmişini nesnel olarak araştırma, insan eylemlerini anlatma girişimi, bilindiği gibi, ilk olarak çoğu Batı Anadolulu Yunan tarihçileri ile başlamıştır. Bunlardan ilki olan Miletoslu Hekataios hem düzyazıyla yazmanın hem de evreni eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmenin ortaya çıktığı İonia’dandır. Hekataios, büyük ailelerin geçmişlerini söylencelere dayandırarak anlattığı ve günümüze yalnızca 35 fragmanı kalan Genealogia (Soyağaçları) yazmıştır. Onun, çeşitli ülkelerin tasvirleri ve doğu tarihi ile ilgili bilgileri içeren Periegesis (Yeryüzünün Tasviri) adını taşıyan eserinden günümüze 335 fragman kalmıştır. Hekataios, geniş bilgisi ve uyanık eleştirelliğiyle dönemin dünya haritasını tamamlayıp düzeltmiştir.” Yazının tamamı için bkz. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/940/11704.pdf

[2] Horapollo milattan sonra 5. yüzyılın sonları ve 6. yüzyılın başlarında yaşamış bir geç antik çağ filozofu. Horapollo aynı zamanda 5. yüzyıla tarihlenen Mısır hiyeroglifleri hakkında yazılan ancak günümüze yalnızca Yunanca çevirisinin ulaştığı Hieroglyphica adlı eserin yazarıdır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSG9yYXBvbGxv

[3] Corpus Hermeticus : Mısır ve Yunan bilgelik metinleri. 2. Yüzyıldan kalmadır. Metinler Hermetizm’in temelini oluşturur. İçinde; evren, zihin, doğa, ilahiyat vb. üzerinde tartışmalar vardır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSGVybWV0aWNh

[4] Yeni Platonculuk: Platon ve Aristoteles öğretilerini uzlaştırarak oluşturulmuş felsefi akım. Platonizm'in bu türü doğasında mistik veya dini unsurlarla tanımlanmaktadır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvWWVuaV9QbGF0b25jdWx1aw

[5] İsis Kültü: Aslında bir Mısır tanrıçası olan İsis, İsa'dan sonraki yüzyıllarda Yunan-Roma dünyasına girmiş ve kişiliğinde birçok dişi tanrıları toplayarak bir süre tek tanrıça olarak tapım görmüştür.
Mısır efsanesine göre İsis kral tanrı Osiris'in kız kardeşi ve karısı, güneş tanrı Horus'un anasıdır. Karanlıklar tanrısı Set (Yun. Typhon) Osiris'i öldürünce İsis kocasını aramaya çıkar, bulur ve oğluna öcünü aldırtır (Osiris). Bu efsane ile Yunan mythos'unda mevsimleri simgeleyen Adonis-Attis, ya da Demeter-Kore efsaneleri arasında benzerlik olduğu gibi, başında ay taşıyan bir inek biçiminde imgelenen İsis'le İo arasında da bir ilişki kurulmuş, böylece zamanla İsis Yunan-Roma pantheon'unda çok önemli bir yer almıştır. Yunanistan'ın İskender'den sonra, Roma'nın da Augustus zamanında Mısır'a açılması, puta taparlığın son demlerinde tek tanrıya ve özellikle tek bir ana ve bereket tanrıçasına mistik bir eğilimin baş göstermesiyle İsis, tıpkı Ana Tanrıça tipini simgeleyen Artemis-Hekate ya da Kybele gibi, toprak, toprak ürünleri, deniz ve yeraltı ülkesine egemen olup yaşamla ölümü elinde tutan, ayrıca büyü yoluyla doğa güçlerini yöneten bir tanrıça oluvermiştir. İsis'e özellikle Anadolu'da tapınıldığı Efes ve Bergama'da adını taşıyan tapınakların kalıntılarından da anlaşılmaktadır. https://www.arkeolojikhaber.com/haber-isis-veya-isis-isis-9024/

[6] Pietro Della Valle: “İtalya’da Modena kenti arşivlerinde bulunan ve onyedinci yüzyıl gezgini Pietro Della Valle’ye ait olan bir not defteri, bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır. Defter, 1586-1652 yılları arasında yaşayan ve Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Hindistan’a yolculuk eden Roma kökenli şair ve gezgin della Valle’nin ilişki kurduğu çevreler ve ilgilendiği konulara işaret etmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.  Yazarın yaptığı yolculukları anlattığı mektupları ile ‘Divan’ olarak nitelendirilebilecek, şiir ve düz yazılardan oluşan bir yapıtı vardır. Çokdilliliğin hakim olduğu not defteri, gezginin engin kültürü ve bilimsel titizliği konusunda  bilgi vermektedir. Not defterinde sözcüklerin kökeni üzerinde duran della Valle, örneklendirme yönteminden sıkça faydalanmış  ve olabildiğince kolay anlaşılabilir ifadeler kullanmayı yeğlemiştir.  Yaşadığı yüzyılda Osmanlı  İmparatorluğu, İran ve Hindistan ile ilgili çok değerli bilgileri birinci elden güzel betimlemeler ve önemli ayrıntılar  ile nakleden gezginin bu çalışması, onun dil konusundaki kabiliyetini ve bilimsel merakını ortaya koymakta ve onyedinci yüzyılın bu ilginç kişisini farklı bir yönüyle okuyucunun karşısına çıkarmaktadır.” http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/1318/922

[7] Athanasius Kircher (2 Mayıs 1601, Almanya - 27 Kasım 1680; Roma, İtalya) Alman bilim insanı. Henüz 17 yaşındayken Cizvitler'e katılan Kircher, birden fazla konuyla ilgilenmiş üniversitede ders vermiştir. Hiyeroglifler üzerinde çalışmasından dolayı öncü-Mısırolog (ejiptolog) olarak değerlendirilmiş, bu konuda attığı adımlar, kurduğu doğru bağlantılar ileride hiyeroflifleri deşifre etmeyi başaran Champollion'a büyük katkı sağlamıştır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvQXRoYW5hc2l1c19LaXJjaGVy
Athanasius Kircher, Atlantis ile ilgili araştırmaları ve haritasıyla da bilinir. Hatta çoğu kişi bu bilgini esas olarak bu çalışmasıyla tanımıştır. Harita aşağıda gösterilmiştir. 
Athanasius Kircher'ın Platon'un yazdıklarını göre çizdiği Atlantis harita
 Amsterdam'da yayınlanan Mundus Subterraneus içindedir.
Harita ters yapılmıştır. Kuzey aşağıdadır. y. 1669

[9]Description de L'Egypte: Kitapta yer alan olağanüstü görseller için bkz. (ikinci cildin 2. Baskısı, Antikalar)  İkinci  linkte görselleri barındıran diğer ciltler de mevcuttur. https://www.wdl.org/en/item/520/view/1/1/
https://www.wdl.org/en/item/520/

[10] Carl  Richard Lepsius’un eliyle tuttuğu notlara ve kendi çizdiği görsellere bkz.
Türk tarihinde yakından bilinen Johannes Lepsius, burada adı geçen ejiptolog’un en küçük oğludur.  


Metinde Geçen Konularla İlgili Diğer Resimler

Kutsal Anne olarak İsis, Oğlu Horus'u emziriyor.
Roma'da da ortaya çıkan İsis Kültü Hristiyanlıkla birlikte Meryem Ana tapıncına dönüşmüştür
Bu eser Louvre Müzesi'nde. Metinde de anlatılan gelişmeler sonucu bir çok kıymetli Mısır eseri bugün dünya müzelerine dağılmış durumdadır.  Kaynak

Piramitler Bölgesi. Gize, Mısır.
Gize Piramitleri diye bilinir çünkü başka yerlerde de piramitler vardır ama diğerleri bunlar kadar görkemli değildir. 

Sağdan sola: Keops (uzakta olan), Kefren ve Mikerinos'un piramitleri. 
Ortadaki Kefren piramidi bu açıdan bakınca en büyük piramit gibi görünmektedir. 
Tepesinde hala dökülmemiş dış kaplamalar var. Bu Kefren'in piramidi. Bir çok yerde yanlış olarak 
Keops Piramidi olarak gösteriliyor. Aslında yükseklik açısından Keops'tan çok da farkı yok. 
Yüzlerce yıl sonra bile ayakta kalan piramitler sayesinde ve elbette hemen bulunabilecek coğrafi konumu
sayesinde Eski Mısır unutulmadı. Avrupalı araştırmacıları, Mısır'ın keşfine yönelten en gizemli yapılar bunlardı. 

Aşağıda bu bölgenin ayrıntılı bir planı var. 


Sfenks
Yüzlerce yıl toprak içinde kaldı. Bazı  tarihi kaynaklarda sadece sfenksin başından bahsedilir. Mısır'ı gezen bazı
seyyahlar ise ondan hiç bahsetmemiştir. Muhtemelen dönem dönem tamamen toprak altında kalıyor
hiç görülmüyordu. Belki de bu sayede yok olmaktan kurtulmuştur. Sfenks, Kefren Piramidi önündedir.
Kufu'nun Gemisi (Keops)
 Bu gemi  büyük piramidin altında bulunduğu için (demonte olarak bulunmuş sonradan birleştirilmiştir) Kufu'nun Gemisi olarak adlandırılmıştır. Khufu'nun gemisi, eskiden kalma en eski, en büyük ve en iyi korunmuş gemilerden biridir.  43,6 m  uzunluğunda ve 5,9 m  genişliğindedir, dolayısıyla gerçek bir gemidir. Bazı uzmanlar bunun suda gitmesi için yapılmamış olduğunu söylese de suda kullanılmış olduğuna dair bazı işaretler taşımaktadır.  Görsel kaynak
Sakkara Basamaklı Piramidi (kaynak) MÖ 2630
Gize'nin güneyinde kalan Sakkara bölgesi gerçekte büyük bir komplekstir. Basamaklı Piramit olarak
 bilinen bu piramit Firavun Zoser'e aittir. Zoser, Mısır tarihinde mimari yapılar açısından başlangıç olarak kabul edilir çünkü bu piramidi yaptırarak yeni bir çığır açmıştır. Dolayısıyla bu piramit dünyanın bilinen ilk piramididir. Mimarı dünyada ismi bilinen ilk mimar olan İmhotep'tir. Basamaklı olarak başlayan inşa üslubu giderek gelişmiş ve
Keops, Kefren ve Mikerinos'ta zirveye ulaşmıştır.
Aşağıda Sakkara bölgesinin bir haritası var, tıklayınca büyüyor.


Karnak
356'da Konstantius II , Mısır'ıdaki pagan tapınaklarının kapatılmasını emretti . Bu zamana kadar zaten terk edilmiş olan Karnak harabeleri arasına Hristiyan kiliseleri kuruldu. 

Karnak
Karnak tapınağı kompleksi ilk olarak 1589 yılında bilinmeyen bir Venedikli tarafından tanımlanmıştır. Burada bulunan Akhenaten'in (Amenhotep IV) tapınağı, firavunun ölümünden sonra yarattığı dini yok etmek isteyenler tarafından bilinçli olarak yok edilmiştir. 



Karnak ilk keşfedildiğinde böyle bir yerdi

Luksor
Orijinal halinin böyle olduğu düşünülmüş
Tutankamon'un mezar buluntuları Avrupa'ya götürülüyor

Video ve fotoğraflar için linkler

*Mısır'da kısa bir tur. Çok güzel çekim. https://www.youtube.com/watch?v=Dtw2vfKihXA
Fotoğrafların bir kısmını bu kaynaktan aldım. Resimlerin altyazılarında nereden alındıkları belirtilmiştir. 

*Immortal Egypt: Chaos (Ancient Egypt Documentary) | Timeline
https://www.youtube.com/watch?v=k3QiW0gEpYM (1)


*İçinde keşiflere dair eski görüntüler de var: https://www.youtube.com/watch?v=LwXfvfPy6fc

* Eski fotoğraf/belge arşivihttp://www.griffith.ox.ac.uk/archive/

*Piramit Bölgesini Google Earth'ten inceleyiniz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder