Dilara Kahyaoğlu
Mısır hemen
her zaman Avrupalıların sürekli ilgisini çekmiş ve 6. yüzyılda Miletos'ta yaşayan
Yunanlı Hekataios'dan[1]
(kitabı kaybolmuştur) günümüze kadar birçok yazara ilham kaynağı olmuştur. Geç
Roma Döneminde Mısır uygarlığının sona ermesi çağdaş çalışmaların da sonu
olmuş, ancak Orta Çağ boyunca anıtları, özellikle de piramitleri ile
hatırlanmıştır. Kutsal topraklara yolu düşen hacılar daha çok İsa'nın orada
kaldığı yerle ilgili bölgeleri görmek için Mısır'ı ziyaret etmişlerdir. Hatta piramitlerin bile
Kutsal Kitap'ta yer alan "Hz. Yusuf'un tahıl ambarları"nın tasviri
olduğuna inanılmıştır.
16.
yüzyılın eski çağ meraklıları bu dönemlere ait maddi kalıntılara
eskisinden fazla önem vermeye
Geç 16. ve erken 17. yüzyıllarda ilk eski eser koleksiyoncularının Mısır'ı ziyaretleri başlamıştır. Pietro della Valle[6] (1586-1652) bütün Doğu Akdeniz'i dolaşarak 1614'ten 1626'ya kadar Doğu'da kalmış, Mısır mumyaları ve önemli Kıpti elyazmalarından oluşan bir koleksiyonla İtalya'ya dönmüştür. Bu yazmalar Mısır dilinin en son şekliyle ve Yunan harfleriyle yazılmışlardı ve bu dil Mısır Kıpti papazlarınca düzenli olarak öğrenilerek bugüne kadar Mısır Kıpti kilisesi ayinlerinde kullanıla gelmiştlr. Dolayısıyla Arapça bilenler bu yazmaları inceleyebilirlerdi, zira Kıpti dilinin alfabesi Arapça yazılmıştı. İki yüzyıl sonra Kıpti dili hiyeroglif yazısının şifresini çözmeye temel oluşturacaktı. Mısır üzerine birçok çalışması olan ve hiyeroglifleri çözmeye ilk çaba gösterenlerden çok yönlü bilgin Athanasius Kircher'in[7](1602-80) ilk çalışması da Kıpti dili üzerineydi.
Napoleon'un seferine katılan bir grup
bilim insanı, Mısır'ın eski ve yeni her boyutunu incelemek ve
Bundan başka, Mısır'da bu yüzyılda birkaç kral gömülü veya mezarlığı daha bulunmuştur. Reisner'in 1925'te Gize'de ortaya çıkardığı Heteferes'in mezarı, Eski Krallığa ait tek mücevher ve eşya aynağıdır. Ahşap aksamı tümüyle çürümüş olan eşyanın şekillerinin belirlenmesi büyük özenle gerçekleştirilmiştir. 1940'lı yıllarda Pierre Montel (1885-1966) Tanis'de 21 ve 22. Hanedan Kralları ve ailelerine ait bozulmamış bir dizi mezarı açmış ve günümüze pek az buluntu bırakmış olan bu dönemde çok ender rastlanan değerli malzemeden yapılmış sanat eserlerini gün ışığına çıkarmıştır.
Metinde Geçen Konularla İlgili Diğer Resimler
Video ve fotoğraflar için linkler
*Mısır'da kısa bir tur. Çok güzel çekim. https://www.youtube.com/watch?v=Dtw2vfKihXA
*Immortal Egypt: Chaos (Ancient Egypt Documentary) | Timeline
https://www.youtube.com/watch?v=k3QiW0gEpYM (1)
* Eski fotoğraf/belge arşivi: http://www.griffith.ox.ac.uk/archive/
*Piramit Bölgesini Google Earth'ten inceleyiniz.
Norman ve Nina Davis, Nakht Mezarı'nı bu şekilde resmetmişler Mezar; MÖ 15. Yüzyıl ait Fotoğraf, Ocak 1907'de çekilmiş |
İlk Evreler
Rönesans'la
birlikte eski çağlara karşı ilgi ve ona ilişkin bilgiler canlanmış olup 15. yüzyılda
gün ışığına çıkarılan ilk klasik metinler arasında, İ.S.
4. yüzyıla ait bir metin olan Horapollo'nun[2]
Hieroglyphica'sı bunlardan biridir. Mısır
kaynaklı olduğu öne
sürülen eserde hiyeroglif yazısından bazı harflerin anlamları
verilmektedir. Diğeri ise Corpus Hermeticus[3] (Keşiş
Külliyatı)'tur. İsa’dan sonraki ilk
yüzyıllara ait olan bu felsefe
risaleleri muhtemelen Mısır'da yazılmış ve bazı gerçek Mısır düşüncelerini Yeni Platoncu[4]
ve diğer malzemeyle yoğurmaktadır. Bu ikinci türden metinler, kökeni eski Yunan düşünürlerine uzanan ve
Mısır'ın bütün bilginin kaynağı olduğu varsayımına dayanan düşünceyi desteklemektedirler.
Aynı düşünce, resim harflerinin derin düşüncelerin özünü oluşturduğunu iddia
eden Hieroglyphica için de geçerlidir.
Kanatlı bir melek olarak İsis Philae Tapınağı |
başlamış ve
araştırma merkezleri olan Roma'da Mısır kalıntılarıyla karşılaşmışlardır. Bunların
çoğu Roma İmparatorluğu'nun ilk
dönemlerinde pek moda olan İsis kültü[5]
zamanında Roma'ya getirilen Mısır eserleriydi. Bunlar eski çağa ait ilk
yayınlarda görülür ve halen Roma'nın çarpıcı görüntülerinden olan dikili taşlarla birlikte klasik çağ yazarlarının
verdiği bilgiler ışığında incelenmişlerdir. O dönemin tasvircileri kendi tasvir
biçimleriyle eski Mısır tasvir biçimi arasında bir fark görmedikleri için onların
reprodüksiyonları gerçeklerine çok az benzer.
Geç 16. ve erken 17. yüzyıllarda ilk eski eser koleksiyoncularının Mısır'ı ziyaretleri başlamıştır. Pietro della Valle[6] (1586-1652) bütün Doğu Akdeniz'i dolaşarak 1614'ten 1626'ya kadar Doğu'da kalmış, Mısır mumyaları ve önemli Kıpti elyazmalarından oluşan bir koleksiyonla İtalya'ya dönmüştür. Bu yazmalar Mısır dilinin en son şekliyle ve Yunan harfleriyle yazılmışlardı ve bu dil Mısır Kıpti papazlarınca düzenli olarak öğrenilerek bugüne kadar Mısır Kıpti kilisesi ayinlerinde kullanıla gelmiştlr. Dolayısıyla Arapça bilenler bu yazmaları inceleyebilirlerdi, zira Kıpti dilinin alfabesi Arapça yazılmıştı. İki yüzyıl sonra Kıpti dili hiyeroglif yazısının şifresini çözmeye temel oluşturacaktı. Mısır üzerine birçok çalışması olan ve hiyeroglifleri çözmeye ilk çaba gösterenlerden çok yönlü bilgin Athanasius Kircher'in[7](1602-80) ilk çalışması da Kıpti dili üzerineydi.
Mısır üzerine
Avrupalıların bilgisinin nasıl arttığının ilginç bir örneği de, 1589'da
Yukarı Mısır'ı dolaşan ve Aşağı
Nubya'da güneydeki ed-Derr'e kadar inen adı bilinmeyen bir Venedikli'nin seyahatini anlatan
elyazmalarında ortaya çıkar. Yazar herhangi bir yarar amacıyla seyahat
etmediğini, yalnızca çok sayıda harikulade
anıt, kilise, heykel, dev heykel, dikilitaş ve sütun görmek istediğini
yazmış. Ama, şöyle devam ediyor: "Çok
uzak mesafeler kat ettiğim halde gördüğüm binalardan hiçbiri takdire şayan değildi, birisi
hariç, Magribilerin Oçsur dedikleri." (Burada Karnak ve
Luksor'u birlikte alıyordu). Bu yargı, 250 yıl kadar sonra Luksor bir turizm
merkezi haline geldiğinde geçerli olacaktı. Karnak hakkında da şunları
söylüyor: "Bu devasa binanın
dünyanın yedi harikasından üstün olup olmadığına siz karar verin. Bunlardan
biri halen ayaktadır. Firavun piramitlerinden biridir; ama bu yapıyla
karşılaştırıldığında küçük bir şeydir. Bu anıtı görmek isteyeni dünyanın öbür
ucuna göndermiyorum, Kahire'den sadece on günlük yoldur ve oraya oldukça ucuza
ulaşılabilir." Bu şaşırtıcı çalışma, 20. yüzyıla kadar yayınlanmamıştır
ve başka yazarlar üzerinde de
etkili olmamışa benzer.
Bir sonraki
yüzyılda buna en çok benzeyen ve ikincil kaynaklardan öğrenilen iki Fransisken rahibin 1668'de Luksor ve
Esna'yı ziyaretlerinin öyküsüdür. Bunlar "insanların
hatırlayabildiğinden beri hiçbir Fransızın
gitmediği" yerlere gitmiş olduklarını yazmışlardır. Onların da
bir önceki yüzyıldaki Venedikli gibi zamanları azdı, buna rağmen Teb'de nehrin
batı kıyısına geçip Edildiklerinin kaçırdığı turistleri çeken Krallar Vadisi'ni görebilmişlerdir.
Harita birinci çavlandan aşağısını gösteriyor. Haritaları Erik Hornung'un Mısır kitabından aldım |
Gezginler ve arkeologlar
Yukarıda
anlatılan türden keşif gezilerine arkeolajik araştırma denemez. Ancak 1646'da Piramidographia veya Mısır Piramitleri
Üzerine Bir Tez adlı eserini yayınlayan İngiliz gökbilimcisi John Greaves'in (1602-52) çalışmalarına
arkeoloji tanımı uygun düşer. Greaves, Gize'yi 1638-39'da iki kez ziyaret etmiş
ve piramitleri dikkatle inceleyerek ölçümlerini yapmış ve onlarla ilgili eski
yazı eserlerin eleştirel bir analizini yapmıştır; ayrıca Sakkara'ya da gitmiştir.
Ortaya çıkan çalışma o zamanın en üstün çalışmasıdır; dikkate değer bir boyutu
da Orta Çağ Arap kaynaklarının zikredilmesidir. Greaves Rönesans'ın hümanist
bilimsel geleneğini Mısır'da uygulamıştır ama onun yöntemleri Mısır'a uygulama
biçimi başkaları tarafından pek taklit edilmemiştir.
17. yüzyılın sonlarından başlayarak
Mısır'a giden gezgin sayısı yavaş yavaş artmış ve yazdıklarının
yanısıra
anıtların kullanılabilir çizimleri de ortaya çıkmıştır. Bu konudaki en önemli
bilgisel ilerleme Fransız Krallığı tarafından Mısır'daki eski anıtları araştırmakla görevlendirilen Cizvit
papazı Claude Sicard (1677-1 726) tarafından
gerçekleştirilmiştir. Sicard'ın mektuplarından ancak bazıları günümüze kadar korunabilmiştir.
Yukarı Mısır'ı dört kez ziyaret etmiştir ve Teb bölgesini, Mennon heykeliyle
Krallar Vadisi'ni klasik çağ tariflerine dayanarak açıklayan ilk çağdaş
gezgindir. Onun en önemli takipçisi Danimarkalı
bilgin Frederik Ludwig Norden[8] (1708-42)
olmuştur. 1737- 38 arasında Mısır'ı
ziyaret eden Norden'in ölümünden sonra yayınlanan gezi yazıları kendi
çizimleriyle en güzel şekilde resimlendirilmiş olup 1751'den 18. yüzyıl sonuna
kadar defalarca basılmıştır.
Mısır'ı
ziyaret edenlerin artmasıyla, Mısır ile ilgili konuların ve bütün eski çağ ile
egzotik kültürlerin işlendiği çalışmaların düzeyi 18. yüzyıl eserlerinde yükselmiştir.
Bu çalışmaların iki ünlü örneği, Bernard
de Montfaucon (1719-24 arası yayınlanmış) ve Baron de Caylus'ün (1752-64) yapıtlarıdır. Bunların ikisi de, Mısır'dan çıkan parçalara şaşılacak kadar yer ayırmışlar
ve başka yerlerden gelen birçok parçayı da Mısır'a atfetmişlerdir. Önemli eski
eser koleksiyonları oluşmuş ve hatta
bazıları İngiliz Başpiskopos
Laud'un 1630'lardaki koleksiyonunda olduğu gibi sahte parçaları da
içerir olmuşlardır.
Hiyeroglif yazısının çözülmesi
18. yüzyıl
boyunca hiyeroglif yazısı ile ilgili araştırmalar sürmüş, ancak çözüme doğru
fazla yol
alınmamıştır.
Eski eser merakıyla linguistik kaygılar Georg
Zeoga'nın {1755-1 809) çalışmalarında
bir
araya gelmiştir. Zoega'nın iki en değerli
çalışmasından biri, dikilitaşlar üzerindeki hiyerogliflerleri ele alır, diğeri ise
Vatikan koleksiyonundaki Kıpti elyazmalar kataloğudur. Dikilitaşlar üzerine
çalışmanın tarihi {1797) Napoleon'un
1798 Mısır seferinden önceki
Fransız Mısır incelemelerinin sonuncusu olduğu için anlamlıdır. İki dilin birlikte kullanıldığı yazıtlar
bulunmasaydı da, hiyeroglifler kuşkusuz çözülebilirdi ve çözüleceklerdi. Ancak bildiğimiz şekliyle Ejiptoloji, Napoleon'un seferinin, Rozetta taşının bulunmasının,
bunun yarattığı genel Mısır merakının ve Batı Avrupa'da değişen düşünce ortamının ürünüdür.
Description de L'Egypte'ten bir görsel |
kaydetmekle
görevlendirilmişti. Rosetta taşı kısa sürede İngilizlerin eline geçti, ama
bu bilim
insanları, Mısır biliminin temel kaynaklarından olan ve 1809-30 arasında yayınlanan hacimli
Description de L'Egypte'i [9]
(Mısır"ın Tasviri) ortaya çıkardılar. Bu çalışma, yazının 1 822-24
yıllarında Jean Francois Champollion le
Jeune (1790-1832) tarafından çözülerek, Egyptolojinin bağımsız bir dal
haline gelmesinden önceki en son ve türünün en önemli çalışmasıdır. Champollion
ve Pisalı İtalyan Ippolito Rossellini
(1800-43) Mısır anıtlarını incelemek
için ortak bir araştırma gezisi düzenleyip 1820'lerde Mısır'a
vardıklarında geç kalmışlardı bile. Son 20 yıl zarfında birçok gezgin Mısır'ı
ve Aşağı Nubya'yı ziyaret etmiş, bölgeyi eski eserler uğruna talan etmiş veya
kitap yazmışlar, bazen de bu iki uğraşı birlikte sürdürmüşlerdi. Bunların
başlıcaları, Napoleon'un konsüllerinden Anastasi,
d'Athanasi, Drowetti ve Saet, İtalyan'ın güçlü adamı Belzoni, Fransız heykeltraş
Rifaud ve İsviçreli
gezginler Gau ile Burcklard'dır.
Gize'nin ilk fotğraflarından biri Sfenksin sadece başı toprak üstünde. 1880 |
Bu kişilerce
bir araya getirilen koleksiyonlar Londra'da British
Museum, Paris'te Louvre Müzesi, Leiden'de Rijksmuseum Van Oudehen ve
Torino'da Museo Egizio'nun Mısır
koleksiyonlarının çekirdeğini
oluşturdu. (Kahire'de 1850'lerin sonlarına kadar bir Mısır müzesi yoktu.) 19. yüzyılın ilk yarısında Mısır'daki
kazılarda esas amaç, eski eser edinmek olmuştur. Bilgi edinmeye,
eser toplamaktan çok daha az
ağırlık verilmiştir.
Champollion
1832'de ölmeden önce Mısır dilini anlamada ileri adımlar atmış ve Mısır
kültürüyle
tarihini
ortaya çıkarabilmiştir, ama çalışmalarının yayınlanmasındaki gecikmeler ve
bunların
tümüyle akademik
nitelikte olmaları ürünlerinin fazla
etkili olmamasına yol açmıştır. 1840'lara
gelindiğinde
ilk nesil Ejiptologlar ölmüştü ve konu Fransa'da Vicomte Emmanuel de Rouge (1811-72), Hollanda'da Conrad Leemans (1809-93)
ve özellikle Prusya'da
Carl Richard Lepsius
(1810·84)
sayesinde varlığını sürdürebilmiştir.
Carl Richard Lepsius’un eliyle tuttuğu notlar ve kendi çizdiği görseller Denkmaeler aus Aegypten und Aethiopien |
ÖzeIlikle
Lepsius'un 12 ciltlik Denkmaeler aus
Aegypten und Aethiopien[10] (Mısır
ve Etyopya'daki
Anıtlar,
1849-1859) adlı eseri yazarın 1842-45 yılları arasında Nil üzerinde kuzeye
Meroe'ya kadar
yaptığı
araştırmaları içerir ve anıtlarla ilgili en eski güvenilir bilgilerini
korumaktadır. Öncü insan Wilkinson’a daha
ilerde değinilecektir.
Ejiptoloji'nin gelişmesi
Yüzyılın
ortalarında Lepsius ve genç çağdaşı Heinrich
Brugsch (1827-94) ve diğer birkaç bilim
İnsanı konuyu
geliştirmeyi sürdürmüşlerdir. Bu arada 1850'de Louvre müzesince Kıpti
elyazmalarını
toplamak üzere
Mısır'a gönderilen Auguste Mariette
(1821-81) araştırmalarına ara vermeden devam
etmiştir.
1858'de Mısır Hidivi Said'in hizmetine giren Mariette, o tarihten önce ve sonra
Mısır'da
birçok
bölgede kazı başlatmış, ayrıca Mısır Müzesi'ni ve Eski Eserler Dairesi'ni kurmuştur.
Bu kurumun görevi anıtları korumak ve kaydetmek, kazı yapmak ve müzeyi
yönetmekti. 1952 Mısır Devrimi'ne kadar müdürleri Avrupalı olan bu kurumun
yöneticilerinden en ünlüsü, Mariette'in halefi Gaston Maspero'dur (1846-1916).
Mısır'da
bilimsel Kazıların amaçları ilk kez 1862'de İskoçyalı Alexander Rhind (1833-63) tarafından
tanımlanmış,
ancak bunlar W.M.F. Petrie'nin[11]
(1853-1942) çalışmalarına kadar gerçekleşmemiştir.
Petrie, Mısır'a
ilk kez 1880'de Büyük Piramit’in ölçülerini almak üzere gitmiştir. Daha sonra
Mısır'da birçok bölgede kazı yapmış ve bir evvelki kışın kazı sonuçlarını her
yıl yayınlamıştır. Yaptığı kazıların bazılarınnda çarpıcı buluntular ortaya
koymuşsa da, bu araştırıcının gerçek katkısı Mısır tarihinin değişik dönemleri
hakkında oluşturduğu bilgi birikimidir.
Bu birikim çoğu kez başkalarınca üstünkörü bir biçimde kazılmış bölgeleri
tekrar ele almasıyla oluşmuştur. Petrie'nin ölçütleri, daha sağlığında
Amerikalı G.A. Reisner (1867- 1942) tarafından aşılmış, ancak bu
araştırıcının buluntularının çok azını yayınlaması onların değerini eksiltmiştir.
Ebu Simbel Fotoğraf 1878'den önce çekilmiş |
1880'den 1914'e kadar Mısır yoğun arkeolojik
araştırmalara sahne olmuş, özellikle ilk Asvan Barajı'nın yapılışı
(1902-1907) çalışmalara hız kazandırmış ve ilgiyi Nubya'daki
alanlara kaydırmıştır. 19. yüzyılın sonlarında Mısır dili ve
kronolojisi konusunda, Berlin'de Adolf
Erman (1854-1937) ve Edward Meyer'in(1855-1930)
çalışmalarıyla ilerleme kaydedilmiştir. Ayrıca bu yıllarda tüm tarihsel
dönemlerden özellikle Nakada döneminden önemli buluntular ortaya çıkmıştır. O
zamandan beri Ejiptoloji çalışmaları birçok alanda geniş bilgiler sağlamışsa
da, temel çerçeve bu alanların pek azında köklü değişikliklere uğramıştır. 19.
yüzyıl sürekli değişimin yaşandığı bir devir olmuştu. Yaklaşık 1870'e kadar Ejiptolojik bilgilerin çoğu
Mısır uygarlığının son dönemleriyle ilgili olmuş, maddi kalıntıların ve Mısır
dilinin dönemlere ayrılması düzenli biçimde yapılmamıştır. Zamanla bu durum değişerek
Mısır kalıntılarının ve dilinin daha erken "klasik" çağlarına duyulan
ilgi artmıştır.
20.
Yüzyılda kazılar
Bu yüzyılda
kazılar birkaç çarpıcı buluşa sahne olmuş, Nubya'da birinci Asvan Barajı'nın yükseltilmesi ve Büyük
Asvan Barajı'nın yapımı yoğun kurtarma
kazısı faaliyetlerine neden olmuştur. Düzenli bir tarama yapılmamış olmakla
birlikte, giderek artan sayıda bölge araştırılmıştır. Kazıları bütünlenmesi
açısından kazının kendisi kadar önemli olan mevcut anıtların kaydedilme ve
bulguların yayınlanması uğraşı ancak 1900 yılı civarında yeterli düzene ulaşabilmiştir.
Bu uğraşların kazının kendisi kadar çekici olm yışı, onların çoğu kez kazılardan
daha az ilgi çekmesine ve daha az destek görmesine neden olmuştur.
Tutankamonun ölüm maskesi |
En çok ilgi çeken araştırma Teb'de Krallar
Vadisi araştırmasıdır. Burada Mısır krallarına ait ilk buluntular, 1870'de
Kurnalı Abdürresul ailesi tarafından Yeni Krallık dönemi krallarının çoğunun
mumyalarının bulunduğu toplu mezardan elde edilmiştir. Bu mumyalar 21. Hanedan
devrinde güvenlik gerekçesiyle asıl mezarlarından çıkarılmış ve Deyrü'l-Bahri
bölgesine gömülmüşlerdir. En önemli
buluntuların birçoğunda olduğu
gibi, bunda da buluntuları sistematik bilimsel kazılar değil, yerel halkın kar
amacı güden kazıları ortaya çıkarmıştır.
Ejiptologların, neden olduları
büyük ilgi kaybından
ötürü bu tür
girişimlere haklı olarak karşı çıkmalarına karşın, birçok buluntunun da
düzenli kazılarla hiçbir zaman ortaya çıkarılamayacağı bir gerçektir.
1898'de yine
Krallar Vadisi'nde Victor Loret (1 859-
1946) II. Amenofis'in mezarını bulmuş ve bunda yukarıda sözü edilen mezarda
bulunamayan birçok kralın mumyasının yer aldığı görülmüştü. 1932'ye kadar
vadideki çalışmalar hemen hemen kesintisiz olarak sürdürülmüştür. Bu
çalışmaların içinde en düzenlisi Carnarvon
Dükü adına çalışan
Howard Carter[12] (1874-1939)
tarafından yapılmıştır. Carter'ın
tabii ki en önemli keşfi, 1922'de bulduğu ve
üzerinde on yıl neredeyse kesintisiz çalıştığı Tutankamon mezarıdır.
Yakındoğu'da başka el değmemiş mezarların bulunmuş olmasına
karşın, bu buluntu
ortaya çıkardığı eserlerin benzersizliği bakımından eşi
görülmemiş zenginliktedir.
Eski bir resimde Tutankamon'un mezar girişi |
Carter mezar odasına bakıyor Dünyaca ünlü bu fotoğrafı Harry Burton çekmiş.1925 Fotoğraf o ilk keşif anından sonra çekilmiş |
Bundan başka, Mısır'da bu yüzyılda birkaç kral gömülü veya mezarlığı daha bulunmuştur. Reisner'in 1925'te Gize'de ortaya çıkardığı Heteferes'in mezarı, Eski Krallığa ait tek mücevher ve eşya aynağıdır. Ahşap aksamı tümüyle çürümüş olan eşyanın şekillerinin belirlenmesi büyük özenle gerçekleştirilmiştir. 1940'lı yıllarda Pierre Montel (1885-1966) Tanis'de 21 ve 22. Hanedan Kralları ve ailelerine ait bozulmamış bir dizi mezarı açmış ve günümüze pek az buluntu bırakmış olan bu dönemde çok ender rastlanan değerli malzemeden yapılmış sanat eserlerini gün ışığına çıkarmıştır.
Kazılmış en
önemli yerleşim alanları
olan el Amarna ve Deyrü'l-Medine farklı birçok araştırmaya sahne
olmuşlardır. Bu bölgede 1880'lerde gizli kapaklı yürüttüğü araştırmalarla
çiviyazısı el-Amarna tabletlerini
bulan Urbain-Bouriant (1849-1903)
burada çalışmalarını sürdürmüş ve Tel el Amarna'da
İki Günlük Kazı başlığıyla buluntularını yayınlamıştır. Onu kısa süreli bir
çalışmayla (1891-92) birçok değerli buluşu yapan Petrie izlemiş, ancak Petrie'yi de Alman Ludwig Borchardt (1863-1938) 1913-14
yılları arasında yaptığı ve heykeltraş
Tutmos'un evini ortaya çıkardığı kazısıyla
gölgede bırakmıştır.
Bu kazı Nefertiti'nin dünyaca ünlü büstünü
ve daha başka birkaç şaheseri
ortaya
çıkarmıştır. 1920'ler ve 1930'larda birkaç mevsim çalışan ingiliz kazı
ekipleri 18. Hanedan'ın tarihini aydınlatan
ve kısa ömürlü başkentlerini açıklayan katkılarda
bulunmuşlardır, yakın zamanlarda bu bölgede yeniden çalışılmaya başlanmıştır.
Deyrü'l-Medine 19. yüzyıl boyunca
buluntulara sahne olmuş ve yüzyılın sonunda bir İtalyan ekibi orada çalışmış
ve bunu 1911 ve
1913 yıllarında Georg Möller'in (1876-1921) yönetiminde
bir Alman ekip izlemiştir. 1917'de
Kahire'deki Fransız Doğu Arkeoloji Enstitüsü bu
bölgede çalışmalarına başlamış
ve bu çalışmalar kesintilerle günümüze kadar sürmüş, işçilerin köyü ve
onun yanındaki ölüler kenti hemen hemen tümüyle ortaya çıkarılmıştır.
Burada
Mısırlı Ejiptologların ve Mısır
Eski Eserler Dairesi'nin etkinliklerine de değinmek yerinde olacaktır.
Daire'nin Mariette tarafından kuruluşundan sonra Mısırlı ilk görevlisi Ahmed Kemal (1849-1932), Kahire Müzesi'nde çalıştığı
yıllarda birçok bölgede kazılar yürütmüştür. Bu yüzyılın başından itibaren,
Daire'nin personeline giderek daha fazla Mısırlı katılmış ve Mısırlılar Kahire
Üniversitesi'nde Ejiptoloji dersleri vermişlerdir. 1952'den
beri Daire'nin ve Kahire
Üniversitesi'nin personeli tümüyle Mısırlılardan oluşmaktadır. Mısır Eski
Eserler Dairesi bütün diğer yerli ve yabancı kurumlardan daha fazla kazı yapmış
ve Kahire Müzesi'ndeki birçok
malzemeyi ve halen
İskenderiye, Minya, Mallawi, Luksor ve Asvan'da bulunan birçok eser bu kazılardan
çıkarılmıştır. Mısırlılarca gerçekleştirilen en çarpıcı buluntular muhtemelen Tuna el-Cebel'den çıkmış olan hayvan
ölüleri kenti ve Yunan-Mısır ölüler kenti ile Ahmed Fahri'nin (1905-73)
batı çölü vahalarındaki öncü çalışmışlarıdır.
Araştırmalar ve yayınlar
Nubya'nın
Dal şelalesine kadar uzanan bölgesi birçok araştırmalara sahne olmuş ve Aşağı
Nubya
belki de
dünyanın üzerinde en çok arkeoloji çalışması yapılmış bölgesi olmuştur.
Yükselen baraj
sularının üzerinde
bir tek İbrlm Kasrı kalmıştır ve bu halen kazılmaktadır. Nubya araştırmalarının
artması ve Eski Taş devrinden 19. yüzyıla kadar uzanan buluntuların ortaya çıkması
ayrı bir araştırma dalı yaratmıştır.
Anıtların
bir bütün halinde dökümünün yapılması Maxence
de Rochemonteix (1849-91) ile
johannes
Dümichen (1833-94) tarafından
başlatılmışsa da, her ikisi de çalışmalarını bitiremeden ölmüşlerdir. Onların
ölümlerini izleyen yıllarda Mısır
Keşifleri Vakfı (sonra Derneği olmuştur).
"Mısır'ın Arkeolojisi" çalışmasını başlatmış ve halen ayakta
bulunan anıtların katalogunu çıkarmayı amaç
edinmiştir. Aynı zamanda Jacques de Morgan (1857-1924) Anıtlar Kataloğu'nu başlatmış ve bunun
kapsamına, Kom Ombo mabedinin
bütününü almıştır. Bu iki çalışmada hedeflerini fazla yüksek tutmuşlardır
ama Arkeolajik Araştırma Mısır
mezarlarının en büyük çizimcisi N. de. G
Davies'in[13]
(1865-1941) çalışmalarına zemin hazırlamıştır. Davies'in salt mezarlar üzerine
25 cilt çalışması vardır ve mezarların bütün iç dekorasyonunu vermektedir.
Ayrıca karısı Nina ve yardımcıları seçilmiş sahnelerin ayrıntılı renkli
reprodüksiyonlarını yapmışlardır. Yakın
zamanlara kadar anıtların renkli resimlerini içeren yayınlar
yapılmamıştı ama, yapılanlar tam
anlamıyla yeterli değildirler.
Mısır anıtlarının hızla kaybolan renk
mirasının etkin bir işi
halen gerçekleşmemiştir.
Davies'den
sonra en önemli yazıt çalışmaları girişimi Chicago Üniversitesi'nin Doğu incelemeleri
Enstitüsü'nce
1924'te Luksor'da Üniversitenin arazi araştırma
üssü olarak Chicago House'un
kurulmasıdır.
Enstitü Amerikan Ejiptoloisinin kurucusu
Ejiptolog James. H. Breasted'in
(1865-1935) eseridir. Chicago House projesi için john. D. Rockefeller'ın desteği
sağlanmıştır. Chicago araştırması büyük bir Mısır tapınağının geniş tek
tıpkıbasımını gerçekleştirmiş (Medinet
Habu, 1930-70) ve diğer bazı
çalışmalarını yayınlamıştır. Aynı düzeye ulaşan bir diğer çalışma ise,
gene Rockefeller'ın mali destek sağladığı Abidos'da
Sethos tapınağının iç kısımlarının A.M.
Calverley (1896- 1959) ve M.F.
Broome tarafından yayınlanışıdır. Bir duraklama süresinden sonra yayın
etkinlikleri son zamanlarda tekrar canlanmıştır.
Mısır dışında Ejiptoloji
Vazgeçilmez
olmakla birlikte, Mısır'daki Ejiptoloji
etkinlikleri yapılan çalışmaların ancak küçük
bir parçasıdır ve alan çalışmalarıyla akademik araştırmalar arasında
şaşırtıcı denecek kadar az bağantı olmaktadır.
Akademik Ejiptologlar arasında bir liste oluşturmak arazi araştırıcılarından
çok daha zordur, ama dengeli bir
tablo çizmek için gereklidir.
Ejiptologların birinci amacı her zaman için dili anlamak
olmuştur. Bu yüzyılın başlarında P.L.L.
Griffith (1862-1934) ve Wilhelm Spielberg (1870-1930) Geç Dönem
ve Yunan-Roma Döneminin halka özgü (demotik) yazısı, el (kursiv)
yazısı ve dili konusunda büyük ilerlemeler kaydederken, Adolf
Erman daha erken dönem Mısır
dili üzerine buluşlarını
sürdürüyordu. 1927'de Sir Alan
Gardiner'in (1879-1963) kendi buluşlarıyla Battiscombe Gunn'un
(1883-1950) çalışmalarını içeren Orta Krallık Mısırca’sı grameri halen aşılamamıştır.
Ejiptolojinin bugünkü en yaşlı önderi, H.J.
Polotsky, 1944'te Mısır ve Kıpti dilleri gramerinde bu diller
konusunda ve diğer dönemlerin dilleri üzerine son 30 yıl içinde yaptığı
çalışmalarla bu konularda bildiklerimizi kökten değiştirecek eserini
yayınlamıştır. Ancak Mısır diliyle ilgili bütün sorunların çözümlendiği gün,
henüz çok uzaktadır. Bu bağlamda Adolf Erman
ile Hermann Grapow'un (1885-1967) 1926 ile 1953
arasında yayınladıkları 11 ciltlik
sözlük, Heinrich Brugsch'un bu alandaki
öncü çalışmasının üzerine çok şey katmakla birlikte, gene de Mısırca
sözcüklerin anlamı üzerine çalışmaların
sonu olmaktan çok başıdır.
Anıtlardan
uzakta yürütülen bu tür çalışmalar için Ejiptologların anıtlar üzerine yapılan yayınlara, hiyeroglif,
hiyeratik ve demotik- metinler üzerinde daha ayrıntılı çalışmalara ve başka
bazı kaynaklara ihtiyaçları vardır. Bu alanlarda Kurt Sethe (1869-1934) öncü bilim insanı sayılabilir. Gramerci olarak
başlayan Sethe her alanda katkılarda bulunmuş, metin yayıncıları içinde en verimlisi
olmuş; bugünün ve gelecek nesillerin,
çalışmalarından yararlanacağı bir araştırıcı olarak yerini almıştır. Sir Alan Gardiner papirüs metinlerin
en önemli yayıncısı olmuş ve papirüs
metinlerin düzenlenmesinde
ve derlenmesinde yeni ölçütler
oluşturmuştur. Jaroslav
Cemy (1898- 1970) de özellikle
Deyrü'l-Medlne bölgesinden çıkan metinler üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan
bir uzmandı.
En son daha genel kapsamlı
Ejiptoloji çalışmalarına örnek
olarak, alanda köklü değişliklere yol açmış iki araştırıcıya değinmek gerekmektedir,
dlğer isimlere bibliyografyamızda yer verilecektir. Bunlardan ilki Heinrich Schafer'in (1886-1957) Mısır
sanatı üzerine temel bir eser niteliğindeki,
Mısırlıların doğada gördükleri cisim ve şekilleri nasıl sanata
aktardıklarını inceleyen çalışmasıdır. Benzer bir çalışma da, Gerhard Fecht'in Mısır metinlerine
bakış açımızı değiştiren çalışmasıdır. Fecht,
Mısır metinlerinin çoğunluğunun
belirli ve düzgün bir vezine göre
yazıldığını, yazının genellikle "düzyazı" olmaktan ziyade "dize"lerden
oluştuğunu ortaya çıkarmış, böylelikle Mısır metinlerini düzenleyenlerin yazı
yazabilmek için şiirsel yeteneklere sahip olmaları gerektiğini savunmuştu. Bu
bilim insanlarının ikisi de Mısır sanat ve yazısının çağdaş gözlere yabancı gelen
yönlerini aydınlatmışlar ve eski kaynakların tam anlamıyla değerlendirilmesi
için zorunlu önkoşulları belirlemişlerdir.
Ejiptoloji'nin her alanında yapılan her çalışma, yapılabilecek başka bir
çalışmaya önsöz oluşturmaktadır.
Bugün
Ejiptoloji geleneksel bir bilim dalıdır
ve 20'den fazla ülkede üniversite, müze ve enstitülerde üzerinde çalışmalar
yürütülmektedir. 300 kadar Ejiptolog
dil, edebiyat, tarih, din,
sanat gibi modem dünyada ayrı ayrı ele alınacak alanların bütünü üzerine
çalışmaktadırlar. Bu durumun genel perspektifi geniş tutması açısından yararlı
olmakla beraber, sözlük yazımı gibi ayrıntılı çalışmalar için sorunlara yol açabildiği
görülmüştür. Üzücü olan Ejiptolojide özgün çalışmaların artık tümüyle akademik
bir uğraş haline gelmiş olmasıdır.
Metin: Atlaslı Uygarlıklar Ansk. Mısır, İletişim Yayınları, s. 18-25
Dipnotlar (DK)
[2] Horapollo milattan sonra 5. yüzyılın sonları ve 6. yüzyılın başlarında yaşamış bir geç antik çağ filozofu. Horapollo aynı zamanda 5. yüzyıla tarihlenen Mısır hiyeroglifleri hakkında yazılan ancak günümüze yalnızca Yunanca çevirisinin ulaştığı Hieroglyphica adlı eserin yazarıdır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSG9yYXBvbGxv
[3] Corpus Hermeticus : Mısır ve Yunan bilgelik metinleri. 2. Yüzyıldan kalmadır. Metinler Hermetizm’in temelini oluşturur. İçinde; evren, zihin, doğa, ilahiyat vb. üzerinde tartışmalar vardır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSGVybWV0aWNh
[4] Yeni Platonculuk: Platon ve Aristoteles öğretilerini uzlaştırarak oluşturulmuş felsefi akım. Platonizm'in bu türü doğasında mistik veya dini unsurlarla tanımlanmaktadır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvWWVuaV9QbGF0b25jdWx1aw
[5] İsis Kültü: Aslında bir Mısır tanrıçası olan İsis, İsa'dan sonraki yüzyıllarda Yunan-Roma dünyasına girmiş ve kişiliğinde birçok dişi tanrıları toplayarak bir süre tek tanrıça olarak tapım görmüştür.
[6] Pietro Della Valle: “İtalya’da Modena kenti arşivlerinde bulunan ve onyedinci yüzyıl gezgini Pietro Della Valle’ye ait olan bir not defteri, bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır. Defter, 1586-1652 yılları arasında yaşayan ve Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Hindistan’a yolculuk eden Roma kökenli şair ve gezgin della Valle’nin ilişki kurduğu çevreler ve ilgilendiği konulara işaret etmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Yazarın yaptığı yolculukları anlattığı mektupları ile ‘Divan’ olarak nitelendirilebilecek, şiir ve düz yazılardan oluşan bir yapıtı vardır. Çokdilliliğin hakim olduğu not defteri, gezginin engin kültürü ve bilimsel titizliği konusunda bilgi vermektedir. Not defterinde sözcüklerin kökeni üzerinde duran della Valle, örneklendirme yönteminden sıkça faydalanmış ve olabildiğince kolay anlaşılabilir ifadeler kullanmayı yeğlemiştir. Yaşadığı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Hindistan ile ilgili çok değerli bilgileri birinci elden güzel betimlemeler ve önemli ayrıntılar ile nakleden gezginin bu çalışması, onun dil konusundaki kabiliyetini ve bilimsel merakını ortaya koymakta ve onyedinci yüzyılın bu ilginç kişisini farklı bir yönüyle okuyucunun karşısına çıkarmaktadır.” http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/1318/922
[7] Athanasius Kircher (2 Mayıs 1601, Almanya - 27 Kasım 1680; Roma, İtalya) Alman bilim insanı. Henüz 17 yaşındayken Cizvitler'e katılan Kircher, birden fazla konuyla ilgilenmiş üniversitede ders vermiştir. Hiyeroglifler üzerinde çalışmasından dolayı öncü-Mısırolog (ejiptolog) olarak değerlendirilmiş, bu konuda attığı adımlar, kurduğu doğru bağlantılar ileride hiyeroflifleri deşifre etmeyi başaran Champollion'a büyük katkı sağlamıştır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvQXRoYW5hc2l1c19LaXJjaGVy
Athanasius Kircher, Atlantis ile ilgili araştırmaları ve haritasıyla da bilinir. Hatta çoğu kişi bu bilgini esas olarak bu çalışmasıyla tanımıştır. Harita aşağıda gösterilmiştir.
[9]Description de L'Egypte: Kitapta yer alan olağanüstü görseller için bkz. (ikinci cildin 2. Baskısı, Antikalar) İkinci linkte görselleri barındıran diğer ciltler de mevcuttur. https://www.wdl.org/en/item/520/view/1/1/
https://www.wdl.org/en/item/520/
[12] Tutankamon ile ilgili kaynağa bkz. https://oi.uchicago.edu/sites/oi.uchicago.edu/files/uploads/shared/docs/nn190.pdf
[1] Hekataios: “Tarih bir yönüyle araştırma
ve incelemeye, diğer yönüyle ise anlatıya, dolayısıyla bir anlatı metnine
dayanmaktadır. İnsan topluluklarının geçmişini nesnel olarak araştırma, insan
eylemlerini anlatma girişimi, bilindiği gibi, ilk olarak çoğu Batı Anadolulu Yunan tarihçileri ile
başlamıştır. Bunlardan ilki olan Miletoslu Hekataios hem düzyazıyla yazmanın
hem de evreni eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmenin ortaya çıktığı İonia’dandır. Hekataios, büyük
ailelerin geçmişlerini söylencelere dayandırarak anlattığı ve günümüze yalnızca
35 fragmanı kalan Genealogia (Soyağaçları) yazmıştır. Onun, çeşitli ülkelerin
tasvirleri ve doğu tarihi ile ilgili bilgileri içeren Periegesis (Yeryüzünün
Tasviri) adını taşıyan eserinden günümüze 335 fragman kalmıştır. Hekataios,
geniş bilgisi ve uyanık eleştirelliğiyle dönemin dünya haritasını tamamlayıp
düzeltmiştir.” Yazının tamamı için bkz. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/940/11704.pdf
[2] Horapollo milattan sonra 5. yüzyılın sonları ve 6. yüzyılın başlarında yaşamış bir geç antik çağ filozofu. Horapollo aynı zamanda 5. yüzyıla tarihlenen Mısır hiyeroglifleri hakkında yazılan ancak günümüze yalnızca Yunanca çevirisinin ulaştığı Hieroglyphica adlı eserin yazarıdır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSG9yYXBvbGxv
[3] Corpus Hermeticus : Mısır ve Yunan bilgelik metinleri. 2. Yüzyıldan kalmadır. Metinler Hermetizm’in temelini oluşturur. İçinde; evren, zihin, doğa, ilahiyat vb. üzerinde tartışmalar vardır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSGVybWV0aWNh
[4] Yeni Platonculuk: Platon ve Aristoteles öğretilerini uzlaştırarak oluşturulmuş felsefi akım. Platonizm'in bu türü doğasında mistik veya dini unsurlarla tanımlanmaktadır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvWWVuaV9QbGF0b25jdWx1aw
[5] İsis Kültü: Aslında bir Mısır tanrıçası olan İsis, İsa'dan sonraki yüzyıllarda Yunan-Roma dünyasına girmiş ve kişiliğinde birçok dişi tanrıları toplayarak bir süre tek tanrıça olarak tapım görmüştür.
Mısır efsanesine göre İsis kral tanrı Osiris'in kız
kardeşi ve karısı, güneş tanrı Horus'un anasıdır. Karanlıklar tanrısı Set (Yun.
Typhon) Osiris'i öldürünce İsis kocasını aramaya çıkar, bulur ve oğluna öcünü
aldırtır (Osiris). Bu efsane ile Yunan mythos'unda mevsimleri simgeleyen
Adonis-Attis, ya da Demeter-Kore efsaneleri arasında benzerlik olduğu gibi,
başında ay taşıyan bir inek biçiminde imgelenen İsis'le İo arasında da bir
ilişki kurulmuş, böylece zamanla İsis Yunan-Roma pantheon'unda çok önemli bir
yer almıştır. Yunanistan'ın İskender'den sonra, Roma'nın da Augustus zamanında
Mısır'a açılması, puta taparlığın son demlerinde tek tanrıya ve özellikle tek
bir ana ve bereket tanrıçasına mistik bir eğilimin baş göstermesiyle İsis,
tıpkı Ana Tanrıça tipini simgeleyen Artemis-Hekate ya da Kybele gibi, toprak,
toprak ürünleri, deniz ve yeraltı ülkesine egemen olup yaşamla ölümü elinde
tutan, ayrıca büyü yoluyla doğa güçlerini yöneten bir tanrıça oluvermiştir.
İsis'e özellikle Anadolu'da tapınıldığı Efes ve Bergama'da adını taşıyan
tapınakların kalıntılarından da anlaşılmaktadır. https://www.arkeolojikhaber.com/haber-isis-veya-isis-isis-9024/
[6] Pietro Della Valle: “İtalya’da Modena kenti arşivlerinde bulunan ve onyedinci yüzyıl gezgini Pietro Della Valle’ye ait olan bir not defteri, bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır. Defter, 1586-1652 yılları arasında yaşayan ve Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Hindistan’a yolculuk eden Roma kökenli şair ve gezgin della Valle’nin ilişki kurduğu çevreler ve ilgilendiği konulara işaret etmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Yazarın yaptığı yolculukları anlattığı mektupları ile ‘Divan’ olarak nitelendirilebilecek, şiir ve düz yazılardan oluşan bir yapıtı vardır. Çokdilliliğin hakim olduğu not defteri, gezginin engin kültürü ve bilimsel titizliği konusunda bilgi vermektedir. Not defterinde sözcüklerin kökeni üzerinde duran della Valle, örneklendirme yönteminden sıkça faydalanmış ve olabildiğince kolay anlaşılabilir ifadeler kullanmayı yeğlemiştir. Yaşadığı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Hindistan ile ilgili çok değerli bilgileri birinci elden güzel betimlemeler ve önemli ayrıntılar ile nakleden gezginin bu çalışması, onun dil konusundaki kabiliyetini ve bilimsel merakını ortaya koymakta ve onyedinci yüzyılın bu ilginç kişisini farklı bir yönüyle okuyucunun karşısına çıkarmaktadır.” http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/1318/922
[7] Athanasius Kircher (2 Mayıs 1601, Almanya - 27 Kasım 1680; Roma, İtalya) Alman bilim insanı. Henüz 17 yaşındayken Cizvitler'e katılan Kircher, birden fazla konuyla ilgilenmiş üniversitede ders vermiştir. Hiyeroglifler üzerinde çalışmasından dolayı öncü-Mısırolog (ejiptolog) olarak değerlendirilmiş, bu konuda attığı adımlar, kurduğu doğru bağlantılar ileride hiyeroflifleri deşifre etmeyi başaran Champollion'a büyük katkı sağlamıştır. http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvQXRoYW5hc2l1c19LaXJjaGVy
Athanasius Kircher, Atlantis ile ilgili araştırmaları ve haritasıyla da bilinir. Hatta çoğu kişi bu bilgini esas olarak bu çalışmasıyla tanımıştır. Harita aşağıda gösterilmiştir.
Athanasius Kircher'ın Platon'un yazdıklarını göre çizdiği Atlantis haritası Amsterdam'da yayınlanan Mundus Subterraneus içindedir. Harita ters yapılmıştır. Kuzey aşağıdadır. y. 1669 |
[8] Norden’in Kitabı ve çizimler için bkz. https://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=gri.ark:/13960/t3gx90q1k;view=1up;seq=17
[9]Description de L'Egypte: Kitapta yer alan olağanüstü görseller için bkz. (ikinci cildin 2. Baskısı, Antikalar) İkinci linkte görselleri barındıran diğer ciltler de mevcuttur. https://www.wdl.org/en/item/520/view/1/1/
https://www.wdl.org/en/item/520/
Denkmaeler aus
Aegypten und Aethiopien :
http://dlib.nyu.edu/awdl/sites/dl-pa.home.nyu.edu.awdl/files/denkmaelerausaeg12leps/denkmaelerausaeg12leps.pdf
http://dlib.nyu.edu/awdl/sites/dl-pa.home.nyu.edu.awdl/files/denkmaelerausaeg12leps/denkmaelerausaeg12leps.pdf
Türk tarihinde yakından bilinen Johannes Lepsius, burada adı geçen ejiptolog’un en küçük oğludur.
[12] Tutankamon ile ilgili kaynağa bkz. https://oi.uchicago.edu/sites/oi.uchicago.edu/files/uploads/shared/docs/nn190.pdf
Metinde Geçen Konularla İlgili Diğer Resimler
Kutsal Anne olarak İsis, Oğlu Horus'u emziriyor. Roma'da da ortaya çıkan İsis Kültü Hristiyanlıkla birlikte Meryem Ana tapıncına dönüşmüştür Bu eser Louvre Müzesi'nde. Metinde de anlatılan gelişmeler sonucu bir çok kıymetli Mısır eseri bugün dünya müzelerine dağılmış durumdadır. Kaynak |
Piramitler Bölgesi. Gize, Mısır. Gize Piramitleri diye bilinir çünkü başka yerlerde de piramitler vardır ama diğerleri bunlar kadar görkemli değildir. Sağdan sola: Keops (uzakta olan), Kefren ve Mikerinos'un piramitleri. Ortadaki Kefren piramidi bu açıdan bakınca en büyük piramit gibi görünmektedir. Tepesinde hala dökülmemiş dış kaplamalar var. Bu Kefren'in piramidi. Bir çok yerde yanlış olarak Keops Piramidi olarak gösteriliyor. Aslında yükseklik açısından Keops'tan çok da farkı yok. Yüzlerce yıl sonra bile ayakta kalan piramitler sayesinde ve elbette hemen bulunabilecek coğrafi konumu sayesinde Eski Mısır unutulmadı. Avrupalı araştırmacıları, Mısır'ın keşfine yönelten en gizemli yapılar bunlardı. Aşağıda bu bölgenin ayrıntılı bir planı var. |
Sfenks Yüzlerce yıl toprak içinde kaldı. Bazı tarihi kaynaklarda sadece sfenksin başından bahsedilir. Mısır'ı gezen bazı seyyahlar ise ondan hiç bahsetmemiştir. Muhtemelen dönem dönem tamamen toprak altında kalıyor hiç görülmüyordu. Belki de bu sayede yok olmaktan kurtulmuştur. Sfenks, Kefren Piramidi önündedir. |
Kufu'nun Gemisi (Keops) Bu gemi büyük piramidin altında bulunduğu için (demonte olarak bulunmuş sonradan birleştirilmiştir) Kufu'nun Gemisi olarak adlandırılmıştır. Khufu'nun gemisi, eskiden kalma en eski, en büyük ve en iyi korunmuş gemilerden biridir. 43,6 m uzunluğunda ve 5,9 m genişliğindedir, dolayısıyla gerçek bir gemidir. Bazı uzmanlar bunun suda gitmesi için yapılmamış olduğunu söylese de suda kullanılmış olduğuna dair bazı işaretler taşımaktadır. Görsel kaynak |
Sakkara Basamaklı Piramidi (kaynak) MÖ 2630 Gize'nin güneyinde kalan Sakkara bölgesi gerçekte büyük bir komplekstir. Basamaklı Piramit olarak bilinen bu piramit Firavun Zoser'e aittir. Zoser, Mısır tarihinde mimari yapılar açısından başlangıç olarak kabul edilir çünkü bu piramidi yaptırarak yeni bir çığır açmıştır. Dolayısıyla bu piramit dünyanın bilinen ilk piramididir. Mimarı dünyada ismi bilinen ilk mimar olan İmhotep'tir. Basamaklı olarak başlayan inşa üslubu giderek gelişmiş ve Keops, Kefren ve Mikerinos'ta zirveye ulaşmıştır. Aşağıda Sakkara bölgesinin bir haritası var, tıklayınca büyüyor. |
Karnak 356'da Konstantius II , Mısır'ıdaki pagan tapınaklarının kapatılmasını emretti . Bu zamana kadar zaten terk edilmiş olan Karnak harabeleri arasına Hristiyan kiliseleri kuruldu. |
Karnak Karnak tapınağı kompleksi ilk olarak 1589 yılında bilinmeyen bir Venedikli tarafından tanımlanmıştır. Burada bulunan Akhenaten'in (Amenhotep IV) tapınağı, firavunun ölümünden sonra yarattığı dini yok etmek isteyenler tarafından bilinçli olarak yok edilmiştir. |
Karnak ilk keşfedildiğinde böyle bir yerdi |
Luksor Orijinal halinin böyle olduğu düşünülmüş |
Tutankamon'un mezar buluntuları Avrupa'ya götürülüyor |
Video ve fotoğraflar için linkler
*Mısır'da kısa bir tur. Çok güzel çekim. https://www.youtube.com/watch?v=Dtw2vfKihXA
Fotoğrafların bir kısmını bu kaynaktan aldım. Resimlerin altyazılarında nereden alındıkları belirtilmiştir.
*Immortal Egypt: Chaos (Ancient Egypt Documentary) | Timeline
https://www.youtube.com/watch?v=k3QiW0gEpYM (1)
*İçinde keşiflere dair eski görüntüler de var: https://www.youtube.com/watch?v=LwXfvfPy6fc
*Piramit Bölgesini Google Earth'ten inceleyiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder