Walpurgis Gecesinde** cadılar ve ilişkili oldukları tüm "kötü" yaratıklar Brocken dağında eğlenirken gösterilmiş.
16. yüzyılda yapılmış böylesi gravür baskılar (yazılan kitaplar, verilen vaazlar), salt kötü olarak sunulan cadı ve büyücü imajını; hem yaratmış, hem varolan olumsuz algıyı daha da körüklemiş, hem de nefret tohumunu bir üst düzeye sıçratarak her seferinde yeniden inşa etmiştir. Ve bütün bunların sonucunda aşağıda anlatılan, sayıları milyonla ifade edilen kadın katliamları gerçekleşmiştir. |
Büyücü safsatası zaman zaman akıl durduracak boyutlara
erişti: 15. yüzyılın sonlarıyla 16. yüzyılın başlarında Almanya, İtalya ve
diğer birçok Avrupa ülkesinde binlerce kadın öldürüldü; çoğunda canlı canlı
odun yığınları üstünde tutuşturularak. 16. Yüzyılın ortasında bu dehşet dalgası
bütün boyutlarıyla Fransa ve İngiltereyi de büsbütün sardı.
Bir tarihçi, bu infazların belli birkaç Alman kentinde yılda
600'ü bulduğu ya da "pazar günleri dışında" gün başına iki infazın
gerçekleştirildiğini söylüyor. Werzberg bölgesinde, yalnız bir yılın içinde,
900 büyücü öldürülmüş; Como ve çevresinde bu sayı yalnızca 100'de kalabilmiş.
Ama Toulouse'da bir günün içinde 400 infaz yapılmış. 1585 Yılında Bistums
Trier'in iki köyünde yalnız bir tanecik kadın hayatta kalabilmiş. Birçok vakanuvisin
tahmininden çıkabilecek toplam infaz sayısı milyonları buluyor. O günlerdeki en
büyük kentlerin nüfusları 150-200 bini aşmıyordu. Öldürülenlerin de yüzde 85'i kadın; yaşlı kadın, genç kadın,
çocuktu...(*)
Büyücü avında erişilen bu boyut bize, tıp tarihinin
derinliklerinde gizlenmiş bir karmaşık sosyal fenomeni çağrıştırmaktadır. Bu
amansız büyücü takipleri, zamanca ve zemince, büyük sosyal yıkıntıların
yaşandığı, feodalizmin temellerinin çatırdadığı, köylü ayaklanmaları ve
komploların sürüp gittiği, Kapitalizmin başlangıcının ve Protestanlığın
doğuşunun rastladığı çağla çakışmaktadır.
Öte yandan bazı bölük pörçük kanıtlara göre (feministler bu
kanıtları iyi incelemeliler) büyücülüğe; bazı yörelerde, kadınlar tarafından
yönetilen köylü başkaldırıları olarak da bakılmıştır. Bu noktada biz, büyücü
avcılıklarının tarihsel bağlantılarını siyasal nedenlerle birlikte derinliğine
inceleyecek konumda değiliz. Ancak büyücü avcılığı üstüne erişebildiğimiz
birkaç söylentiye göre, cezalandırılan büyücüler ayaklanan köylülerle aynı
mekanı paylaşıyorlarsa ayaklanmanın sorumluluğu da büyücülere
yüklenebilmektedir.
Talihsizlik: cezalandırılan büyücüler, eğitimsiz
olduklarından, kendi tarihlerini nakledememişler. Bu yüzden, bütün tarihte olduğu
gibi, bu işi de okumuş seçkinler yürütünce, bugün dahi onların ardıllarınca da
benimsenen bir "bozguncu cadı" tipi ortaya çıkmıştır.
Büyücü avına ilişkin
yaygın kuramlardan ikisi, ağırlıklı olarak tıbbi gerekçelere dayandırılmış ve
"büyücü safsataları" başlığı altında bile açıklanması zor bir
kitlesel çılgınlığın geçerliliği bu sayede kolayca savunulmuştur. Savlardan
birine göre köylü halk, aklını kaçırmıştır. Yani büyücü fenomenine; elinde
yanan bir meşale ile simgelenen, kana susamış köylü lumpeninin kitlesel öfkesi
ve kitlesel paniğinin yarattığı bir salgın hastalık olarak bakılmalıdır. Bir
diğer psikiyatrik açıklama ise, büyücülerin kendilerinin ruhsal bunalım içinde
olduğunu söylüyor. Ünlü psikiyatri tarihçisi Gregory Zilboorg'un dediğine göre: "...Milyonlarca
büyücü, tılsımcı, çılgın ve kaçık, ağır noyrotiker ve psikopatlardan oluşan
koca bir kitle, dünyayı yıllar boyunca bir tımarhaneye döndürmüştü..."
Ama gerçekte bu büyücü safsatası içinde ne illegal bir lumpen
hareketi ne de histeriye kapılmış kadınların kitlesel intiharı görülmüştür.
Çoğu zaman her şey düzenli ve tam legal bir yörüngede seyretmiştir. Büyücülerin
kovuşturulması ise, iyi
organize edilerek kilise ve devlet tarafından koşullandırılıp finansmanı sağlamış
olan avcı birliklerince yürütülmüştür. Hem Katolik hem de Protestan büyücü
avcıları için geçerli olan Malleus
Maleficarum ya da "Büyücü Balyozu" adlı, 1484 yılında Kramer ve
Sprenger adlarındaki seçkinlerce (Papa VIII. İnnosens'in "Sevgili Oğulları")
yazılmış olan büyücü avı kılavuzu, bunun belirgin ve tartışılmaz kanıtıdır. Bu
sadist kitap, yüzyıllar boyunca her davada hakimlerin ve büyücü avcılarının vazgeçilmez dayanağı olmuştur.
Yasal kovuşturmaların açık yürütülüş biçimleri de, asıl "histeri"nin bu yoldan nasıl körüklendiğini gösteriyor.
Tabii böyle bir ortamda, bir büyücü
davasını yürütmek amacıyla bir ilanda bulunma olanağı elde eden prens ya
da prensliğin hakimi için
bu fırsat, çok önemli
bir avantaj sayılmaktadır.
"Kim ki birinin
zındık ya da büyücü olduğunu bilmektedir ya da duymuştur, ya da kim ki böyle
birinin insanlara, hayvanlara ya da tarlalardaki ürüne yönelik, devlete zarar
veren, herhangi bir uygulamasına tanık olmuştur, oniki günlük bir süre içinde
bizleri haberdar etmek zorundadır."
Büyücü ihbarında ihmali görülen herkes, kiliseden kovulmak
ya da cismani cezalardan birine çarptırılmayı göze almak zorundaydı. Eğer
yukarıdaki gibi bir tehdit ilanı, bir büyücülük olayını ortaya çıkarmaya
yararsa, açılan dava bu kez de başka büyücülerin izlenmesine bahane olarak
değerlendirilirdi. Kramer ve Sprenger, idrakleri zorlama ve suçlamaların
genişletilmesi için işkence kullanımı konusunda ayrıntılı yollar göstermişti.
Genellikle sanığın önce giysileri çıkarılmakta ve vücut tüyleri kazınmakta,
bundan sonra tırnak sökme, çarmıha germe, kemik kıran İspanyol çizmesi
giydirme, aç susuz bırakma, dayak atma gibi işkencelerle suçu itiraf
ettirilmekteydi. İşte bu durum açıkça ortada: Büyücü fenomeni kendiliğinden
'köylü halk içinde oluşmamıştır. Doğrusu bunun egemen sınıf tarafından
amaçlanmış ve programlanmış bir terör kampanyası olduğudur.
( *) Burada 17. yüzyılın İngiltere'sindeki büyücülük davalarını
gözardı ettik Bu davalar, diğerleriyle karşılaştırılınca hem daha dar kapsamlıydı
hem de Avrupa'daki büyücü avcılığından ayrı bir sosyal içeriğe sahipti
FAUST
MEFİSTOFELES
Çelimsiz bir kedi gibiyim ben ise,
Dolaşan, yangın merdivenlerinde sinsice,
Sonra sürtünen duvarlara sessizce;
Buluyorum kendimi çok erdemli,
Biraz taşkınlık, biraz da çalma zevki.
Sardı bile şimdiden her yanımı
Muhteşem Walpurgis gecesinin heyecanı.
Geliyor öbür gün yeniden:
Anlayacağız neden uykusuz sabahladığımızı.
FAUST
Sen çelişkinin ruhu! Haydi bakalım! Yol göster bana.
Düşünüyorum da, yaptığın akıllıcaydı aslında:
Tırmanıyoruz Walpurgis Gecesinde Brocken dağına,
Keyfimizce yalnız kalmak için burada!
...
Goethe, Faust, Çeviren İclal Cankorel, Doğu Batı Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder