5 Mayıs 2019 Pazar

Mami ve Enki'nin İnsanı Yaratışı ve "Tarihteki" İlk Ayaklanma

Sümerlere ait bir silindir mühürde yer alan, tanrılarla ilgili semboller
Tanrılar Arasında Görev Paylaşımı
Tufan efsanesinin değişkelerinden [versiyon] biri olan ve tufanda sağ kalan kişinin adı ile anılan Atrahasis mitinin giriş kısmında, tanrıların da insanlar gibi güçlüklerle karşı karşıya kaldığı zamanlarda tanrısal dünyanın durumu tarif edilir. Aslında bu dönemde bile, toplumda bir tabakalaşma söz konusudur. Yedi büyük Anunnaki tanrıları aylak ve hakim tabakayı oluştururken, İgigi tanrıları emekçiler gibi bender inşa etmek ve onların efendileri olan tanrıların [büyük] yeryüzündeki yiyeceklerini yetiştirmek için gece gündüz toprağı kazmakta idiler. Anunnakiler arasında babaları Anu kral (sarru), kahraman Enlil de onların maliku yani danışman idi. Böylece yeryüzündeki bir modele göre tasavvur edilen küçük saray, bir de savaşçı genç tanrı olan Ninurta'nın üstlendiği komuta (guzalu) görevini içine almaktaydı. Nihayet Ennugi de gözeticiydi (gallu). İdari ve İcra işlevi ihtiva eden görevler, evrenin yetki alanlarına bölünmesiyle birlikte oluşmuştur. Bu yetki alanları, tanrıların büyük üçlüsüne yani Anu, Enlil ve Enki-Ea'ya [Sümerce metinlerin Enki, Akatça metinlerin ise Ea diye adlandırdığı tanrı] Bölüşme kaderin çekilişiyle yapılır: "Zarlar (isqam iddu) atıldı ve ayrıldılar". Ancak daha önceleri bir törensel davranış yerine getiriliyor ki, bu davranışın, kaderin tayin ettiğini kabul etme simgesi olarak el sıkışmayla eşdeğer olduğu görülüyor. Anu'ya gök, Enlil'e yeryüzü düşmüştür. Enki-Ea'ya gelince, ona yeraltı sularının önünü kesen kaya bırakılmıştır. Tanrılardan her biri kendi alanını ele almıştır: Anu göğe çıkıyor, Ea ise Apsu'ya, evine iniyor. Üçlüdeki her tanrının taşıdığı unvan bu durumda öğretici mahiyettedir. Sarru terimi kral, Anu'yu nitelendirmekte olup problem yaratmamaktadır. Krallık görevi verilen kişiyi adlandırmak için en sık kullanılan terimdir. Göğün krallıkla olan bağları açıktır. Üstün yetkiyi ifade eden terimin gösterdiği üzere, soyut türemiş niteliğine sahip anutu Sümercede göğün adı olan An ve Sümerce ile Akadcada Gök tanrısının ismi olan An­, Anu'dan neşet etmiştir. Etena miti anlatmaktadır ki, tanrılar insanlar için yeniyıl bayramını belirlediğinde, insanları yönetecek kral tayin etmemiştir. "Bu zamanlarda ne türban, ne taç giyinilmiş, ne asalar lapisle süslenmiş, ne de tahtlar henüz kurulmuştur. Taç, türban ve asa göklerde Anu'nun önüne konulmuşlardı. Onun (İştar)'ın halkının hükumeti yoktu. O zaman krallık göklerden indi." (Etana, I. levha, ı4-ı 6. satırlar). Böylece krallığı simgeleyen eşyalar, yeryüzünde bir üstün yetkinin yaratılmasından önce varolmuştur.

Enlil'e gelince, onu niteleyen ve tanrıların Danışmanı olarak tercüme edilen malku veya malik-ili terimi, tarihsel olarak teyid edilen bir görev manasına gelmektedir. Ancak bu terim, daha sonra göreceğimiz gibi, Enlil'in mitte yerine getirdiği görevi tarihsel gerçek çerçevesinde tam olarak kapsamamaktadır. Ea'nın taşıdığı unvan, güç ve nadir rastlanan bir terim olan ve reis veya prens anlamına gelen naşşiku ve nişşiku'dur. Onun tanrısal kişiliğinin özelliği, mitin başında tasvir edilen toplumsal hayatın organizasyonunda, üçlüdeki diğer tanrıların aksine görev almamasından kaynaklanmaktadır. O, ifade ettiği ögeye derinden bağlı olan ve onun bütün özelliklerini taşıyan bir varlıktır. Diğerleri gibi bu mitte merkezi bir rol oynaması da bundandır. Çünkü o esnekliği sayesinde, bütün zor durumlara -ki çoğu kez bunlar sorumlusu olmadığı durumlardır- uyum sağlayabilmekte ve uygun çözümler getirebilmektedir.

Öte yandan Ea'nın yetkisi sınırsızdır ve Mezopotamya'daki birbiri ardından gelen toplumların uzun tarihi boyunca, başından sonuna dek yerden fışkıran suyun yani uygarlığın temel ögesinin tanrısı olarak kalmıştır.

Baştaki toplumsal-siyasal açıklamadan sonra mit, kırk yıldan beri İgigilerin tabi bulunduğu zorlu çalışmayı ve sefaletlerinin temel sebebi olarak gördükleri Enlil' e karşı duydukları kızgınlığı tasvir etmektedir.

Tanrıların Üzerine Yüklenen Yükün Adaletsiz Paylaşımı
Yükün tanrı kategorileri arasında adaletsiz paylaşımı konusu, Sümer mitinde de yer almaktadır. Enki ve Ninmah gibi tanrılar, kanallar kazmaya ve bentler inşa etmeye uğraşan tanrıların işini sadece denetliyorlardı. Zorluk çeken tanrılar hayat şartlarından şikayet etmekte ve bunun sorumlusu olan tanrıya karşı homurdanmaktadırlar. Tepkiyi çeken tanrı ise "üstün yetenekli tanrı" ve O, suyun aktığı Engur'da bulunan ve hiçbir tanrının göremeyeceği tapınağının derinliklerinde yeralan yatağı üzerinde uzanmış vaziyette, yarattığı tanrıların şikayetini dikkate bile almadan sessizce uyumaktadır. (13. satır ve sonrası) Enki'yi, tanrılara yardımcı olması için kinsi "vekil" olarak adlandırılan bir varlık-ki tanrılar işlerini onun üzerine yıkabilsin- yaratmaya ve böylece bilgi ve maharetini kanıtlamaya teşvik eden annesi tanrıça Nammu olacaktır.

Atrahasis mitinde, emekçi tanrılar ile Enlil'i birbirine düşüren çatışma daha ayrıntılı ele alınmış ve biçimlenmiştir. Her şeyden önce, İgigilerin Enlil'e karşı olan isteklerinin gittikçe belirginleştiği görülmektedir. Başlangıçta, ne istediklerinden emin değildirler ve işlerini hafifleten kumandan (guzalu) Ninurta'ya dahi göz dikmişlerdir. "Enlil'i yerinden etme" kararını sonra alırlar (I. levha, 44 satır). İsmi bir boşluktan dolayı bilinmeyen İgigilerden bir tanrı, dikilir ve Enlil'e savaş ilan edilmesi için kardeşlerine çağrıda bulunur. Tanrılar onun çağrısına iş aletlerini, çapa ve sepetlerini (marru, tupşikku) ateşe vererek cevaplandırırlar. Savaş açıldığında kesin bir adım atılmış olur. Mitin, gerçekçi bir şekilde tasvir ettiği sahne, tarihte vuku bulan buna benzer köylü ayaklanmalarından biridir. 

Yanmakta olan bütün bu tarım aletlerinden gelen kızıl ışıklar tarafından henüz aydınlanan gecede, tanrılar "birbirine tutunup Enlil'in tapınağının önüne gelirler" (I. levha, 68-69. satırlar). Ortak düşman karşısında İgigileri birleştiren dayanışma, elele Enlil'in evine, Ekur Tapınağı'na doğru yapılan bu gece gezisinin etkisinde ve sadeliğinde ifade bulmaktadır. Tapınak hemen kuşatılır. Ancak tanrı hiçbir şeyin farkında değildir. Buna karşılık Ekur'un kapıcısı Kalkal geceyi beklemektedir. O, Enlil'in habercisi Nuşku'yu uyandırmaya koşar. Nuşku da hemen ayaklanmadan habersiz sessizce uyuyan tanrının odasına doğru yönelir. Destanın metni, uyuyan tanrı olaylardan haberdar edilmeden, iki kez kuşatma yapıldığında ısrar etmektedir. Bu ısrarın tesadüfi olmaması mümkündür. Çünkü o, bir taraftan metinde bahsedilen "gece gündüz işi yüklenmiş olan" (dullam izbilu muşi u urri) emekçi tanrıların durumu ile hakim tanrının dinlenmesi olayı arasındaki çatışmayı; diğer taraftan da her şeyi bilen ve hiçbirşeyi gözden kaçırmayan üstün tanrının bulunduğu vaziyeti gözler önüne serme eğilimindedir. Kölelik yapan ve kaderlerinden yakınan tanrılar ile uyuyan tanrı taslağının, yukarıda zikrettiğimiz Sümerlerin Enki ve Ninmah mitinde de görüldüğü bir gerçektir. Yine de iki durum arasında farklılıklar vardır.

Emekçi Tanrıların (İgigiler) Enlil'e Karşı Ayaklanması
Enlil'in aksine Enki-Ea her şeyi gördüğü için değil, düşündüğü için bilmektedir. Enlil'inkine karşılık, onun bilgisi gök ışıklarına ve hava gücüne özgü oida-video tipinde değildir. Bu, Enki'nin evinin bulunduğu Apsu'nun yeraltı durgun suyuna mahsus ışık geçirmez bir bilgidir. Diğer taraftan, farklı dillerde yazılmalarına karşın biri Sümer, diğeri Babil kaynaklı olan iki mit arasında ortak noktalar fazladır. Atrahasis mitinde İgigiler ve hakim tanrı arasındaki çatışma, Enki ve Ninmah'ın hikayesinde görülmeyen önem ve yoğunluk kazanmaktadır. Bu hikayede Enki, annesi Nammu'ya, emekçi tanrıların yerine geçecek olan bir varlığın yaratılması fikrini uygulamaya koyması için yardım edecektir. Atrahasis mitinde ise tanrı Enlil, emekçi tanrıların gelişinden dolayı şaşırmış ve hayrete düşmüştür. Savaşın kapısının önünde olduğu haber verilince, Enlil'in verdiği emir son derece manidardır "Nuşku kapını kapat, silahlarını al ve ön tarafıma geç" (I. levha, satır 87-88. satırlar). Görüldüğü gibi, Enlil'in şaşkınlığı sürmektedir. Nuşku'nun cevabı çarpıcıdır: "Efendim, sizin kendi çocuklarınız söz konusudur. (kelimesi kelimesine: Çocuklar, sizin çocuklarınızdır.) Neden çocuklarınızdan korkuyorsunuz?" (I. kez tekrarlanan ve asi tanrılar ile Enlil'i birbirine bağlayan kan bağı bile onu teskin edemiyor. Enlil, öncelikle habercisi Nuiliku'nun verdiği tavsiyeye uyarak, yardımlarını rica etmek üzere Anu'yu gökten indirmek istiyor ve Apsu'nun da Ea'yı çıkarma [? çeviri den mi] önerisine uyuyor. Meclis (puhrum), Gök tanrısı Anu ve Apsu'nun kralı Enki dışında bütün Anunnakileri toplar. Enlil durumu büyük tanrılara anlatmak üzere söz alır. Her şeyin kendisine yönelik olmasından ve savaşın kendi kapısı önünde vuku bulmasından hala şaşkındır. Anu, Nuşku'ya İgigilerden bu şekilde davranmalarının sebebini sorup öğrenmesini telkin eder. Enlil ise tam aksine, Nuşku'yu silahlanmış bir şekilde asi tanrıların toplantısına katılmak ve savaşın teşvikçisini belirlemekle görevlendirmiştir. Anu 'nun önerisi ile Enlil' in Nuşku aracılığıyla İgigilere gönderdiği mesaj arasındaki farklılık, durum değerlendirilmesindeki temel ayrılığı göstermektedir. Anu, hoşnutsuzluğun sebebini anlamaya çalışmakta, Enlil ise İgigileri isyana iten hususları sorgulamadan sadece muhtemel suçlunun bulunmasıyla ilgilenmektedir. Çözüm getirmek için huzursuzluğun sebeplerini öğrenmek isteyen Anu, yasal yetkiyi temsil ederken, yürütücü gücün temsilcisi olan Enlil ise sadece ceza vermeye çalışmaktadır.

İgigilerin cevabı açıktır. Olanlardan tek kişi değil, savaşı [?] ilan eden bütün tanrılar sorumludur. "Aşırı çalışma bizi öldürmekte, işimiz ağır, acımız büyüktür." (I. levha, 162- 163. satırlar). Enlil bu sözlere beklenmedik bir tepki gösterir. Ağlamaya başlar ve sonra da Anu'dan tanrısal görevi yanında götürmesini (parsam-tabal) (I. l evha, 170-171. satırlar) ve savaş dolayısıyla tehlikeye düşen yetkisini kendi üzerine almasını ister. Aynı zamanda, Enlil, Anu'ya isyancılardan birini Anunnakilerin yanına çağırmasını ve ibret olsun diye öldürmesini de ister. İşte burada yine Enlil ile Anu ve Ea arasındaki farklılık kendisini göstermektedir. Anu, daha sonra da Ea'nın, işten bitkin düşen ve iniltileri tanrılar tarafından bile duyulabilen İgigileri savunduğu görülür.

Ama yine de biri, ibret için olmasa da kurban edilecektir. Gerçi Enki, bilge olan ve aynı zamanda Belet-ili ve Nintu (doğuran hanım) diye adlandırılan tanrıların ebesinden, tanrıların yerine zinciri taşısın diye bir canlı varlık, bir lullu  yaratmasını teklif eder. Tanrıça, görevi her şeyi arıtmak olan Enki- Ea'dan işe koyulabilmesi için kil ister. Atrahasis mitinde insanın doğuşunun başlangıç noktasını, eril unsurla dişil unsurun birleşmesi oluşturduğu için, unsurlardan hiçbiri tek başına böyle bir işe girişmek istemez (I. Levha, 1 89-203. satırlar). Mitin biyolojik açıdan bize sunduğu çevrimyazı son derece zengin ve karışıktır. İnsanın yaratılması bir dizi faaliyetler arasında gelişmektedir. Bu faaliyetler kah tanrı Ea, kah tanrıça Belet-ili tarafından yapılmaktadır. İki tanrı arasında bir çeşit diyalog kurulmuş gibi bir manzara vardır ve bu diyalog her iki tanrıya da özel bir hareket alanı sağlamıştır. İki veya üç girişimden sonra, diğer Anunnaki tanrıları grup halinde tiyatro oyununa katıldıklarında, iki başoyuncunun jest ve kelimelerini kuvvetlendiren ve onaylayan bir koro görüntüsü oluştururlar.

Yazılı metinler, bazen önemli noktalarda büyük eksiklikler gösterebilirler. Buna rağmen bunları, insanın yaratılışına yol açan mitik gelişmeyi sunuş biçimlerine göre ikiye ayırabiliriz.

Enki İnsanı Yaratıyor
Tanrı Ea tarafından sağlanan ve temel elemanı oluşturan kilden hareketle, mitik gelişmenin ilk kısmı, ceninin elde edileceği esas maddenin yaratılmasına (prima materies) kadar gelmektedir. Bunun da evreleri vardır: İlk aşama, ayın on yedinci ve on beşinci günü, tanrı Enki-Ea'nın hazırladığı arıtma banyosu ile başka yerlerde bilinmeyen We ya da We-ila adında bir tanrının öldürülmesidir. We ya da We-ila tanrısının adı, insan anlamına gelen (a) welum teriminden kaynaklanan bir kelime oyunu da olabilir. Tanrıça Nintu, etemmu'ya sahip canlı maddeyi yaratır.

Öldükten sonra geri dönmeyen ve toz olmayan ölümsüz unsur, varlığını sürdürmeye ve canlılardan dua ve bağış istemeye devam etmektedir. Enuma eliş'te bu ölümsüz unsur, tanrı Kingu tarafından insanın yaratılışı sırasında verilmiştir. Ancak Gılgameş Destanı'nda (I. Ievha, 33-35. satırlar), Aruru'nun Enkidu'yu yarattığı zaman diliminde yoktur. Bu durum aynı tanrının teodike'sinin pasajında geçen eserini zikretmektedir. (XXIV (B), 258. satır).

Hamuru yoğuran ve hazırlayan kişinin Nintu (doğuran hanım) adını taşıyan tanrıça olması, kadın unsurunun, dışarıdan sağlanan maddelerle canlı varlığın ortaya çıkacağı malzemeyi yarattığı anlamına gelmektedir.

İgigi tanrıları, bu şekilde elde edilen hamur üzerine tükürürler (I. Ievha, 233-234. satırlar). Emekçi tanrıların bu davranışını açıklamak için Lambert-Millard ve Lambat'ın önerdiği gibi, çömlekçinin tekniğine değinmemizin uygun olduğunu sanmıyorum. Gerçekten de, Mezopotamya'daki çömlekçiler, şekil verecekleri topağı koparmadan evvel hamurun üzerine tükürür. Biz bunu sadece Gılgameş Destanı'ndaki (I. levha, 34. satır) pasajdan değil; tanrıça Belet-ili'nin hamurun üzerine nasıl tükürdüğünü anlatan, Atrahasis şiirinin Neo-Asur pasajından da öğreniyoruz. (Lambert­ Millard, s. XI, 5 satır: 771-771-ta [ta-at]-ta-di eli ti-it-ti şa;  tanrıça hazırladığı kilin üzerine tükürüyor). Her şeyden önce, İgigi tanrıları genel olarak çömlekçinin sanatı ile ilgili hiçbir şey yapmamışlardır. Özellikle burada kazma ve küfeyi kullanan kişiler olarak görünmektedirler. Çömlekçinin hareketleri ise yalnızca teknisyenlik görevini üstlenen Ea ve Belet-ili tanrılarına mahsustur. İgigilerin kil üzerine tükürmesi, işçi tanrıların önceki durumu üzerlerinden atmaları anlamına gelmektedir. İgigilerin konumunu, bundan böyle zincire boyun eğen ve küfeyi taşımak zorunda kalan insan üstlenecektir. Kırk yıl toprak üzerinde acı çeken İgigiler, kilin üzerine tükürerek açıkça geçmişleri ile olan kopuşu ifade etmektedirler. Yorumcuların dikkatini çekmiş görünmeyen önemli bir ayrıntı da şudur: Destanın başından itibaren ilk defa bu pasajda, kil üzerine tüküren İgigiler "Büyük tanrı" olarak nitelendirilmiştir (ilani rabuti, I. levha, 233 satır). Bu da artık onların Anunnakiler gibi, bütün haklara sahip tanrılar oldukları anlamına gelmektedir.

Şiirin ilk kısmı tanrıça Mami'nin** bir konuşması ile biter. Mami tanrılar tarafından kendine verilen görevi yerine getirdiğini beyan eder. Tanrılar, tanrıçadan insanı yaratmasını istemişlerdir. Tanrıça, onları kurtarır ve bağımsızlığı tesis eder. Geriye Enki-Ea'nın tasarladığı ve ilk malzemeleri (prima materies) hazır olan tasarıyı gerçekleştirmek kalıyordu.

İkinci kısımda olaylar, bit-şimti'ye "kaderin belirlediği yer"e taşınıyor. Gerçekten bu andan itibaren, ana rahminde oluşan ceninin gelişmesine ve doğum sırasında dışarı çıkışına ilişkin çeşitli süreçler söz konusudur. Ea ve Mami 'nin bit-şimti'de yaptığı hareketler, şiirin ilk kısmında olduğu gibi birbirine uyumlu görünmektedir.

Tanrı Ea, çömlekçi marifetine mahsus bir iş yapmaya başlamıştır. O, tanrıça Mami'nin önünde toprağı "işliyordur". Ancak bu olay sadece teknik bir ilgi değildir (bkz. M.-Th. Barrelet, Figurines et relieft en terre cuite du Musee du Louvre, s. 32). Bunun altında başka bir mana yatmaktadır. Toprağın işlenmesi dölyatakları sassurati'nin (ki bunlardan daha önce bahsedilmemektedir) toplanmasından (I. levha, 25 l satır) yani ceninleri almaya hazır hale gelmesinden sonra olmuştur. Çiğneme işlemi, toprak malzemesinden hava kabarcıklarını çıkarmak üzere yapılan teknik bir çalışmadır ve burada cinsel simgecilik görmemek mümkün değildir. Tanrı, toprak üzerine ayağının izini bırakmak suretiyle, tanrıça Mami kadar kendi eseri de olan bu canlı maddeyi bir şekilde damgalamaktadır. İgigilerin tükürme meselesinde olduğu gibi, olay her zaman teknik ve simgesel olmak üzere iki planda oynanmaktadır. Bundan sonra Mami'nin dua okuduğunu ve Ea'nın yardım ettiğini anlatan iki satır dışında (254 satır), tanrı Ea insanın yaratılışına müdahale etmeyecektir. Artık her şey Mami'nin eseridir. Sanki erkeğin yaratıcı gücünün doruk noktasına ulaştığı hissettirilmek istenmektedir. Tanrıça Mami, duasını bitirdikten sonra hamurdan on dört topak koparıp yedisini sağ, yedisini de sol tarafına yerleştirir. Ortaya da bir kalıp koyar ve anlamı henüz bilinmeyen bir işlem yapar. Takip eden olaylar, bir Yeni-Asur parçasında muhafaza edilmiştir: Kaderin yaratıcısı Ana tanrıça, burada "iffet ve bilgi dolu" dölyataklannı zorluyordur. Yedisi erkek, yedisi de kız olmak üzere on dört çocuk doğuracaktır. Bu pasaj, hamurdan koparılan on dört topağın, 25 1. satırda bahsedilen dölyataklarına yerleştirildiğini göstermektedir. Bu dölyatakları, anlama yeteneğine sahiptir. Çünkü insanlığın neşet edeceği yedi çift ana örneği yaratma amacı güden tanrıça Mami'nin emirlerini yerine getirebilmektedir.

Son satır (Asur değişkesi, l4 satır) ise olanları ve olacakları zikretmektedir: "İşte Mami'nin insan ırkı için tasarladığı kurallar buradadır". Bunlar hem hamile kadının, hem de lohusanın uyması gereken kurallardır.

Eski Babil metni, bir boşluktan sonra olayları tekrar ele aldığında, genç kızlarda göğüslerin gelişmesi ile ergenlerin (272- 273. satırlar) yanaklarında sakalların çıkması arasında bağlantı kurar. Bu demektir ki, Nintu olarak adlandırılan tanrıça biraraya getirilen dölyataklarının başında oturmuş ayları saymaktadır.

Doğum zamanı geldiğinde başını örten tanrıça, neşeli bir şekilde bir ebe kadın gibi davranır. Hayır duasını ederken de beline bir kuşak bağlayacaktır. Arkasından da, lohusanın evinde dokuz gün kalacak olan unla bir figür çizer ve bir de tuğla koyar. Bu, insanın yaratılış hikayesinin sonudur. Takip eden satırlar ise evlilik kurumu ile ilgilidir. Destanın metninde, evlilik kutlamalarının da dokuz gün süreceği belirtilmiştir. Lohusalık dönemi (Levitik, XII, 2) ile düğünün gün sayısı arasındaki koşutluk, Eski İsrail'de de vardı (Tekvin, XIX, 27; Yargıçları, XIV, 1 2, 1 7).

Tanrılar, Enki'nin Yarattığı İnsanı Yok Etmek İstiyor: TUFAN
Tanrı Enki-Ea'nın, insanın yaratılışında oynadığı üstün rol, Atrahasis şiirinin tamamında ve özellikle Enlil ve diğer tanrılar insanlığı tufan yolu ile yok etmeye karar verdiklerinde, onun insanlara olan ilgisini açıklamaktadır. Şiirin bütünü incelendiğinde, Enki-Ea ve Belet-ili'nin davranışlarında, insanın yaratılışı ile sonuçlanan ortak çalışmalar boyunca sergilenen farklılığı görmek mümkündür. Enki-Ea, Enlil tarafından tehdit edilen insanlara Atrahasis 'in yardım etmesini sağlamaya çalışır. Geminin (eleppu) (lll. levha, 22 satır) icad edildiği ana kadar da zekâsını kullanmaktan asla vazgeçmez. Gemi, Atrahasis'i tufandan kurtarmak için, Enki-Ea tarafından toprak üzerine çizilmiştir. Belet-ili (Nintu), tanrılar tarafından insanlara karşı alınan kararlan öngörecek durumda olmadığından bu kararları kabul etmektedir. Öyle ki, halkının büyük tanrılar tarafından boğdurulduğuna inandığından, Anu'ya karşı bile öfkesini dile getirmemektedir. Belet-ili 'nin rolü, bir dölyatağı olarak programlanmış ve her zaman edilgen ve sabit kılınmıştır. Ea ise şekilleri biçimlendiren ve kaderi tayin eden yaratıcı tanrı olarak kendini göstermektedir.

İkinci kısımda kavga yeniden alevlenir. Ancak bu kez tanrı Enlil, demografik artışın dayanılmaz bir şeklini hubris oluşturan insanlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Kısacası, insanlığın nüfus artışı karşısında bütün araçlarla savaşa girişen Enlil olduğu halde, tanrısal üstünlük bir başarısızlık ya da yan-başarısızlık sergileyecektir. İnsanlar, Enlil'in kararlaştırdığı tufanla yok edilemeyecektir. Enki-Ea tarafından kendisine bahşedilen ölümsüzlük sayesinde, hakim tanrı onurunu kurtarır ve dört ayağı üstüne düşer. Enlil'in yeryüzünde sahip olduğu saray, önemsiz bir olayın başlangıç noktasını oluşturmasına rağmen, Enlil'in otoritesini sarsan kavganın anlamı ve önemi bambaşkadır.

Mitolojiler Sözlüğü, Dost Yayınları, s. 1054-1057


*Ana başlığı ve ara başlıkları ben yazdım. Koyulaştırmayı ben yaptım. Tarihteki ilk ayaklanma derken;  tarihteki kelimesini tırnak içine alarak yazdığımı hatırlatayım. Sümer tabletlerinde yazılanlara bir göndermedir ve bu tabletler (yazılı kaynaklar, belgeler) mitolojinin bir parçası olarak görünse de (bu yüzden tırnak içinde) tarihteki ilk kayıtlardır. Bundan öncesini bilmiyoruz. Sümer tarihi (ve genel anlamda tarih) bunlarla başlıyor. DK

** Mami; tanrıça Ninhursag'tır


Şunlara da bkz. 

İlahi Savaş Sanatı

Sümer Yaratılış Mitosları

Gılgamış'ta Nuh Tufanı

Nibiru Gezegeni'nden Enki'nin Hikayesi

Sümer Silindir Mühürleri

Mezopotamya Uygarlıkları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder