Sümerlere ait bir silindir mühürde yer alan, tanrılarla ilgili semboller |
Tanrılar Arasında Görev Paylaşımı
Tufan efsanesinin
değişkelerinden [versiyon] biri olan ve tufanda sağ kalan kişinin adı ile anılan
Atrahasis mitinin giriş kısmında, tanrıların da insanlar gibi güçlüklerle karşı
karşıya kaldığı zamanlarda tanrısal dünyanın durumu tarif edilir. Aslında bu
dönemde bile, toplumda bir tabakalaşma söz konusudur. Yedi büyük Anunnaki tanrıları aylak ve hakim tabakayı oluştururken,
İgigi tanrıları emekçiler gibi bender inşa etmek ve onların efendileri olan
tanrıların [büyük] yeryüzündeki yiyeceklerini yetiştirmek için gece gündüz toprağı
kazmakta idiler. Anunnakiler arasında babaları Anu kral (sarru), kahraman Enlil
de onların maliku yani danışman idi. Böylece yeryüzündeki bir modele göre
tasavvur edilen küçük saray, bir de savaşçı genç tanrı olan Ninurta'nın
üstlendiği komuta (guzalu) görevini içine almaktaydı. Nihayet Ennugi de gözeticiydi
(gallu). İdari ve İcra işlevi ihtiva
eden görevler, evrenin yetki alanlarına bölünmesiyle birlikte oluşmuştur. Bu
yetki alanları, tanrıların büyük üçlüsüne yani Anu, Enlil ve Enki-Ea'ya [Sümerce metinlerin Enki, Akatça metinlerin ise Ea diye adlandırdığı tanrı] Bölüşme kaderin çekilişiyle yapılır: "Zarlar
(isqam iddu) atıldı ve ayrıldılar". Ancak daha önceleri bir törensel
davranış yerine getiriliyor ki, bu davranışın, kaderin tayin ettiğini kabul
etme simgesi olarak el sıkışmayla eşdeğer olduğu görülüyor. Anu'ya gök, Enlil'e yeryüzü düşmüştür.
Enki-Ea'ya gelince, ona yeraltı sularının önünü kesen kaya bırakılmıştır.
Tanrılardan her biri kendi alanını ele almıştır: Anu göğe çıkıyor, Ea ise Apsu'ya, evine iniyor. Üçlüdeki her
tanrının taşıdığı unvan bu durumda öğretici mahiyettedir. Sarru terimi kral,
Anu'yu nitelendirmekte olup problem yaratmamaktadır. Krallık görevi verilen
kişiyi adlandırmak için en sık kullanılan terimdir. Göğün krallıkla olan
bağları açıktır. Üstün yetkiyi ifade eden terimin gösterdiği üzere, soyut
türemiş niteliğine sahip anutu Sümercede göğün adı olan An ve Sümerce ile
Akadcada Gök tanrısının ismi olan An, Anu'dan neşet etmiştir. Etena miti anlatmaktadır ki, tanrılar
insanlar için yeniyıl bayramını belirlediğinde, insanları yönetecek kral tayin
etmemiştir. "Bu zamanlarda ne
türban, ne taç giyinilmiş, ne asalar lapisle süslenmiş, ne de tahtlar henüz
kurulmuştur. Taç, türban ve asa göklerde Anu'nun önüne konulmuşlardı. Onun
(İştar)'ın halkının hükumeti yoktu. O zaman krallık göklerden indi."
(Etana, I. levha, ı4-ı 6. satırlar). Böylece krallığı simgeleyen eşyalar,
yeryüzünde bir üstün yetkinin yaratılmasından önce varolmuştur.
Enlil'e gelince, onu niteleyen ve tanrıların Danışmanı
olarak tercüme edilen malku veya malik-ili terimi, tarihsel olarak teyid edilen bir görev manasına gelmektedir.
Ancak bu terim, daha sonra göreceğimiz gibi, Enlil'in mitte yerine getirdiği
görevi tarihsel gerçek çerçevesinde tam olarak kapsamamaktadır. Ea'nın taşıdığı unvan, güç ve nadir
rastlanan bir terim olan ve reis veya prens anlamına gelen naşşiku ve
nişşiku'dur. Onun tanrısal kişiliğinin özelliği, mitin başında tasvir
edilen toplumsal hayatın organizasyonunda, üçlüdeki diğer tanrıların aksine
görev almamasından kaynaklanmaktadır. O, ifade ettiği ögeye derinden bağlı olan
ve onun bütün özelliklerini taşıyan bir varlıktır. Diğerleri gibi bu mitte
merkezi bir rol oynaması da bundandır. Çünkü o esnekliği sayesinde, bütün zor
durumlara -ki çoğu kez bunlar sorumlusu olmadığı durumlardır- uyum sağlayabilmekte
ve uygun çözümler getirebilmektedir.
Öte yandan Ea'nın
yetkisi sınırsızdır ve Mezopotamya'daki birbiri ardından gelen toplumların uzun
tarihi boyunca, başından sonuna dek yerden fışkıran suyun yani uygarlığın temel
ögesinin tanrısı olarak kalmıştır.
Baştaki toplumsal-siyasal açıklamadan sonra mit, kırk yıldan
beri İgigilerin tabi bulunduğu zorlu çalışmayı ve sefaletlerinin temel sebebi olarak
gördükleri Enlil' e karşı duydukları kızgınlığı tasvir etmektedir.
Tanrıların Üzerine Yüklenen Yükün Adaletsiz Paylaşımı
Yükün tanrı kategorileri arasında adaletsiz paylaşımı
konusu, Sümer mitinde de yer almaktadır. Enki ve Ninmah gibi tanrılar, kanallar
kazmaya ve bentler inşa etmeye uğraşan tanrıların işini sadece denetliyorlardı.
Zorluk çeken tanrılar hayat şartlarından şikayet etmekte ve bunun sorumlusu
olan tanrıya karşı homurdanmaktadırlar. Tepkiyi çeken tanrı ise "üstün
yetenekli tanrı" ve O, suyun aktığı Engur'da bulunan ve hiçbir tanrının
göremeyeceği tapınağının derinliklerinde yeralan yatağı üzerinde uzanmış
vaziyette, yarattığı tanrıların şikayetini dikkate bile almadan sessizce uyumaktadır.
(13. satır ve sonrası) Enki'yi, tanrılara yardımcı olması için kinsi
"vekil" olarak adlandırılan bir varlık-ki tanrılar işlerini onun
üzerine yıkabilsin- yaratmaya ve böylece bilgi ve maharetini kanıtlamaya teşvik
eden annesi tanrıça Nammu olacaktır.
Atrahasis mitinde, emekçi tanrılar ile Enlil'i birbirine
düşüren çatışma daha ayrıntılı ele alınmış ve biçimlenmiştir. Her şeyden önce,
İgigilerin Enlil'e karşı olan isteklerinin gittikçe belirginleştiği
görülmektedir. Başlangıçta, ne istediklerinden emin değildirler ve işlerini
hafifleten kumandan (guzalu) Ninurta'ya dahi göz dikmişlerdir. "Enlil'i
yerinden etme" kararını sonra alırlar (I. levha, 44 satır). İsmi bir
boşluktan dolayı bilinmeyen İgigilerden bir tanrı, dikilir ve Enlil'e savaş
ilan edilmesi için kardeşlerine çağrıda bulunur. Tanrılar onun çağrısına iş
aletlerini, çapa ve sepetlerini (marru, tupşikku) ateşe vererek cevaplandırırlar.
Savaş açıldığında kesin bir adım atılmış olur. Mitin, gerçekçi bir şekilde
tasvir ettiği sahne, tarihte vuku bulan buna benzer köylü ayaklanmalarından
biridir.
Yanmakta olan bütün bu tarım aletlerinden gelen kızıl ışıklar
tarafından henüz aydınlanan gecede, tanrılar "birbirine tutunup Enlil'in
tapınağının önüne gelirler" (I. levha, 68-69. satırlar). Ortak düşman
karşısında İgigileri birleştiren dayanışma, elele Enlil'in evine, Ekur
Tapınağı'na doğru yapılan bu gece gezisinin etkisinde ve sadeliğinde ifade
bulmaktadır. Tapınak hemen kuşatılır. Ancak tanrı hiçbir şeyin farkında
değildir. Buna karşılık Ekur'un kapıcısı Kalkal geceyi beklemektedir. O,
Enlil'in habercisi Nuşku'yu uyandırmaya koşar. Nuşku da hemen ayaklanmadan
habersiz sessizce uyuyan tanrının odasına doğru yönelir. Destanın metni, uyuyan
tanrı olaylardan haberdar edilmeden, iki kez kuşatma yapıldığında ısrar
etmektedir. Bu ısrarın tesadüfi olmaması mümkündür. Çünkü o, bir taraftan metinde
bahsedilen "gece gündüz işi yüklenmiş olan" (dullam izbilu muşi u
urri) emekçi tanrıların durumu ile hakim tanrının dinlenmesi olayı arasındaki
çatışmayı; diğer taraftan da her şeyi bilen ve hiçbirşeyi gözden kaçırmayan
üstün tanrının bulunduğu vaziyeti gözler önüne serme eğilimindedir. Kölelik
yapan ve kaderlerinden yakınan tanrılar ile uyuyan tanrı taslağının, yukarıda
zikrettiğimiz Sümerlerin Enki ve Ninmah mitinde de görüldüğü bir gerçektir.
Yine de iki durum arasında farklılıklar vardır.
Emekçi Tanrıların (İgigiler) Enlil'e Karşı Ayaklanması
Enlil'in aksine
Enki-Ea her şeyi gördüğü için değil, düşündüğü için bilmektedir. Enlil'inkine
karşılık, onun bilgisi gök ışıklarına ve hava gücüne özgü oida-video tipinde
değildir. Bu, Enki'nin evinin bulunduğu Apsu'nun yeraltı durgun suyuna mahsus
ışık geçirmez bir bilgidir. Diğer taraftan, farklı dillerde yazılmalarına
karşın biri Sümer, diğeri Babil kaynaklı olan iki mit arasında ortak noktalar
fazladır. Atrahasis mitinde İgigiler ve hakim tanrı arasındaki çatışma, Enki ve
Ninmah'ın hikayesinde görülmeyen önem ve yoğunluk kazanmaktadır. Bu hikayede
Enki, annesi Nammu'ya, emekçi tanrıların yerine geçecek olan bir varlığın
yaratılması fikrini uygulamaya koyması için yardım edecektir. Atrahasis mitinde
ise tanrı Enlil, emekçi tanrıların gelişinden dolayı şaşırmış ve hayrete
düşmüştür. Savaşın kapısının önünde olduğu haber verilince, Enlil'in verdiği
emir son derece manidardır "Nuşku kapını kapat, silahlarını al ve ön
tarafıma geç" (I. levha, satır 87-88. satırlar). Görüldüğü gibi, Enlil'in
şaşkınlığı sürmektedir. Nuşku'nun cevabı çarpıcıdır: "Efendim, sizin kendi
çocuklarınız söz konusudur. (kelimesi kelimesine: Çocuklar, sizin
çocuklarınızdır.) Neden çocuklarınızdan korkuyorsunuz?" (I. kez
tekrarlanan ve asi tanrılar ile Enlil'i birbirine bağlayan kan bağı bile onu
teskin edemiyor. Enlil, öncelikle habercisi Nuiliku'nun verdiği tavsiyeye
uyarak, yardımlarını rica etmek üzere Anu'yu gökten indirmek istiyor ve
Apsu'nun da Ea'yı çıkarma [? çeviri den mi] önerisine uyuyor. Meclis (puhrum), Gök tanrısı Anu ve
Apsu'nun kralı Enki dışında bütün Anunnakileri toplar. Enlil durumu büyük tanrılara
anlatmak üzere söz alır. Her şeyin kendisine yönelik olmasından ve savaşın
kendi kapısı önünde vuku bulmasından hala şaşkındır. Anu, Nuşku'ya İgigilerden
bu şekilde davranmalarının sebebini sorup öğrenmesini telkin eder. Enlil ise
tam aksine, Nuşku'yu silahlanmış bir şekilde asi tanrıların toplantısına
katılmak ve savaşın teşvikçisini belirlemekle görevlendirmiştir. Anu 'nun
önerisi ile Enlil' in Nuşku aracılığıyla İgigilere gönderdiği mesaj arasındaki
farklılık, durum değerlendirilmesindeki temel ayrılığı göstermektedir. Anu,
hoşnutsuzluğun sebebini anlamaya çalışmakta, Enlil ise İgigileri isyana iten
hususları sorgulamadan sadece muhtemel suçlunun bulunmasıyla ilgilenmektedir.
Çözüm getirmek için huzursuzluğun sebeplerini öğrenmek isteyen Anu, yasal
yetkiyi temsil ederken, yürütücü gücün temsilcisi olan Enlil ise sadece ceza
vermeye çalışmaktadır.
İgigilerin cevabı açıktır. Olanlardan tek kişi değil, savaşı [?] ilan eden bütün tanrılar sorumludur. "Aşırı çalışma bizi öldürmekte,
işimiz ağır, acımız büyüktür." (I. levha, 162- 163. satırlar). Enlil bu
sözlere beklenmedik bir tepki gösterir. Ağlamaya başlar ve sonra da Anu'dan tanrısal
görevi yanında götürmesini (parsam-tabal) (I. l evha, 170-171. satırlar) ve
savaş dolayısıyla tehlikeye düşen yetkisini kendi üzerine almasını ister. Aynı
zamanda, Enlil, Anu'ya isyancılardan birini Anunnakilerin yanına çağırmasını ve
ibret olsun diye öldürmesini de ister. İşte burada yine Enlil ile Anu ve Ea
arasındaki farklılık kendisini göstermektedir. Anu, daha sonra da Ea'nın, işten
bitkin düşen ve iniltileri tanrılar tarafından bile duyulabilen İgigileri
savunduğu görülür.
Ama yine de biri, ibret için olmasa da kurban edilecektir.
Gerçi Enki, bilge olan ve aynı zamanda Belet-ili ve Nintu (doğuran hanım) diye
adlandırılan tanrıların ebesinden, tanrıların yerine zinciri taşısın diye bir
canlı varlık, bir lullu yaratmasını teklif eder. Tanrıça,
görevi her şeyi arıtmak olan Enki- Ea'dan işe koyulabilmesi için kil ister.
Atrahasis mitinde insanın doğuşunun başlangıç noktasını, eril unsurla dişil
unsurun birleşmesi oluşturduğu için, unsurlardan hiçbiri tek başına böyle bir
işe girişmek istemez (I. Levha, 1 89-203. satırlar). Mitin biyolojik açıdan
bize sunduğu çevrimyazı son derece zengin ve karışıktır. İnsanın yaratılması
bir dizi faaliyetler arasında gelişmektedir. Bu faaliyetler kah tanrı Ea, kah tanrıça
Belet-ili tarafından yapılmaktadır.
İki tanrı arasında bir çeşit diyalog kurulmuş gibi bir manzara vardır ve bu
diyalog her iki tanrıya da özel bir hareket alanı sağlamıştır. İki veya üç
girişimden sonra, diğer Anunnaki tanrıları grup halinde tiyatro oyununa
katıldıklarında, iki başoyuncunun jest ve kelimelerini kuvvetlendiren ve onaylayan
bir koro görüntüsü oluştururlar.
Yazılı metinler, bazen önemli noktalarda büyük eksiklikler
gösterebilirler. Buna rağmen bunları, insanın yaratılışına yol açan mitik
gelişmeyi sunuş biçimlerine göre ikiye ayırabiliriz.
Enki İnsanı Yaratıyor
Tanrı Ea tarafından sağlanan ve temel elemanı oluşturan kilden
hareketle, mitik gelişmenin ilk kısmı, ceninin elde edileceği esas maddenin
yaratılmasına (prima materies) kadar gelmektedir. Bunun da evreleri vardır: İlk
aşama, ayın on yedinci ve on beşinci günü, tanrı Enki-Ea'nın hazırladığı arıtma
banyosu ile başka yerlerde bilinmeyen We ya da We-ila adında bir tanrının
öldürülmesidir. We ya da We-ila tanrısının adı, insan anlamına gelen (a) welum
teriminden kaynaklanan bir kelime oyunu da olabilir. Tanrıça Nintu, etemmu'ya sahip canlı maddeyi yaratır.
Öldükten sonra geri dönmeyen ve toz olmayan ölümsüz unsur,
varlığını sürdürmeye ve canlılardan dua ve bağış istemeye devam etmektedir. Enuma
eliş'te bu ölümsüz unsur, tanrı Kingu tarafından insanın yaratılışı sırasında
verilmiştir. Ancak Gılgameş Destanı'nda (I. Ievha, 33-35. satırlar), Aruru'nun
Enkidu'yu yarattığı zaman diliminde yoktur. Bu durum aynı tanrının teodike'sinin pasajında geçen eserini
zikretmektedir. (XXIV (B), 258. satır).
Hamuru yoğuran ve hazırlayan kişinin Nintu (doğuran hanım)
adını taşıyan tanrıça olması, kadın unsurunun, dışarıdan sağlanan maddelerle
canlı varlığın ortaya çıkacağı malzemeyi yarattığı anlamına gelmektedir.
İgigi tanrıları, bu şekilde elde edilen hamur üzerine
tükürürler (I. Ievha, 233-234. satırlar). Emekçi tanrıların bu davranışını
açıklamak için Lambert-Millard ve Lambat'ın önerdiği gibi, çömlekçinin tekniğine
değinmemizin uygun olduğunu sanmıyorum. Gerçekten de, Mezopotamya'daki
çömlekçiler, şekil verecekleri topağı koparmadan evvel hamurun üzerine tükürür.
Biz bunu sadece Gılgameş Destanı'ndaki (I. levha, 34. satır) pasajdan
değil; tanrıça Belet-ili'nin hamurun üzerine nasıl tükürdüğünü anlatan, Atrahasis
şiirinin Neo-Asur pasajından da öğreniyoruz. (Lambert Millard, s. XI, 5 satır:
771-771-ta [ta-at]-ta-di eli ti-it-ti şa; tanrıça hazırladığı kilin üzerine tükürüyor).
Her şeyden önce, İgigi tanrıları genel olarak çömlekçinin sanatı ile ilgili
hiçbir şey yapmamışlardır. Özellikle burada kazma ve küfeyi kullanan kişiler
olarak görünmektedirler. Çömlekçinin hareketleri ise yalnızca teknisyenlik
görevini üstlenen Ea ve Belet-ili tanrılarına mahsustur. İgigilerin kil üzerine
tükürmesi, işçi tanrıların önceki durumu üzerlerinden atmaları anlamına gelmektedir.
İgigilerin konumunu, bundan böyle zincire boyun eğen ve küfeyi taşımak zorunda kalan
insan üstlenecektir. Kırk yıl toprak üzerinde acı çeken İgigiler, kilin üzerine
tükürerek açıkça geçmişleri ile olan kopuşu ifade etmektedirler. Yorumcuların
dikkatini çekmiş görünmeyen önemli bir ayrıntı da şudur: Destanın başından
itibaren ilk defa bu pasajda, kil üzerine tüküren İgigiler "Büyük
tanrı" olarak nitelendirilmiştir (ilani rabuti, I. levha, 233 satır). Bu
da artık onların Anunnakiler gibi, bütün haklara sahip tanrılar oldukları
anlamına gelmektedir.
Şiirin ilk kısmı tanrıça Mami'nin** bir konuşması ile biter.
Mami tanrılar tarafından kendine verilen görevi yerine getirdiğini beyan eder.
Tanrılar, tanrıçadan insanı yaratmasını istemişlerdir. Tanrıça, onları kurtarır
ve bağımsızlığı tesis eder. Geriye Enki-Ea'nın tasarladığı ve ilk malzemeleri
(prima materies) hazır olan tasarıyı gerçekleştirmek kalıyordu.
İkinci kısımda olaylar, bit-şimti'ye "kaderin
belirlediği yer"e taşınıyor. Gerçekten bu andan itibaren, ana rahminde
oluşan ceninin gelişmesine ve doğum sırasında dışarı çıkışına ilişkin çeşitli
süreçler söz konusudur. Ea ve Mami 'nin bit-şimti'de yaptığı hareketler, şiirin
ilk kısmında olduğu gibi birbirine uyumlu görünmektedir.
Tanrı Ea, çömlekçi marifetine mahsus bir iş yapmaya başlamıştır.
O, tanrıça Mami'nin önünde toprağı "işliyordur". Ancak bu olay sadece
teknik bir ilgi değildir (bkz. M.-Th. Barrelet, Figurines et relieft en terre
cuite du Musee du Louvre, s. 32). Bunun altında başka bir mana yatmaktadır.
Toprağın işlenmesi dölyatakları sassurati'nin (ki bunlardan daha önce
bahsedilmemektedir) toplanmasından (I. levha, 25 l satır) yani ceninleri almaya
hazır hale gelmesinden sonra olmuştur. Çiğneme işlemi, toprak malzemesinden
hava kabarcıklarını çıkarmak üzere yapılan teknik bir çalışmadır ve burada
cinsel simgecilik görmemek mümkün değildir. Tanrı, toprak üzerine ayağının
izini bırakmak suretiyle, tanrıça Mami kadar kendi eseri de olan bu canlı
maddeyi bir şekilde damgalamaktadır. İgigilerin tükürme meselesinde olduğu
gibi, olay her zaman teknik ve simgesel olmak üzere iki planda oynanmaktadır.
Bundan sonra Mami'nin dua okuduğunu ve Ea'nın yardım ettiğini anlatan iki satır
dışında (254 satır), tanrı Ea insanın yaratılışına müdahale etmeyecektir. Artık
her şey Mami'nin eseridir. Sanki erkeğin yaratıcı gücünün doruk noktasına
ulaştığı hissettirilmek istenmektedir. Tanrıça Mami, duasını bitirdikten sonra
hamurdan on dört topak koparıp yedisini sağ, yedisini de sol tarafına
yerleştirir. Ortaya da bir kalıp koyar ve anlamı henüz bilinmeyen bir işlem
yapar. Takip eden olaylar, bir Yeni-Asur parçasında muhafaza edilmiştir:
Kaderin yaratıcısı Ana tanrıça, burada "iffet ve bilgi dolu" dölyataklannı
zorluyordur. Yedisi erkek, yedisi de kız olmak üzere on dört çocuk
doğuracaktır. Bu pasaj, hamurdan koparılan on dört topağın, 25 1. satırda
bahsedilen dölyataklarına yerleştirildiğini göstermektedir. Bu dölyatakları,
anlama yeteneğine sahiptir. Çünkü insanlığın neşet edeceği yedi çift ana örneği
yaratma amacı güden tanrıça Mami'nin emirlerini yerine getirebilmektedir.
Son satır (Asur değişkesi, l4 satır) ise olanları ve
olacakları zikretmektedir: "İşte Mami'nin insan ırkı için tasarladığı
kurallar buradadır". Bunlar hem hamile kadının, hem de lohusanın uyması
gereken kurallardır.
Eski Babil metni, bir boşluktan sonra olayları tekrar
ele aldığında, genç kızlarda göğüslerin gelişmesi ile ergenlerin (272- 273.
satırlar) yanaklarında sakalların çıkması arasında bağlantı kurar. Bu demektir
ki, Nintu olarak adlandırılan tanrıça biraraya getirilen dölyataklarının
başında oturmuş ayları saymaktadır.
Doğum zamanı geldiğinde başını örten tanrıça, neşeli bir
şekilde bir ebe kadın gibi davranır. Hayır duasını ederken de beline bir kuşak
bağlayacaktır. Arkasından da, lohusanın evinde dokuz gün kalacak olan unla bir
figür çizer ve bir de tuğla koyar. Bu, insanın yaratılış hikayesinin sonudur.
Takip eden satırlar ise evlilik kurumu ile ilgilidir. Destanın metninde,
evlilik kutlamalarının da dokuz gün süreceği belirtilmiştir. Lohusalık dönemi
(Levitik, XII, 2) ile düğünün gün sayısı arasındaki koşutluk, Eski İsrail'de de
vardı (Tekvin, XIX, 27; Yargıçları, XIV, 1 2, 1 7).
Tanrılar, Enki'nin Yarattığı İnsanı Yok Etmek İstiyor: TUFAN
Tanrı Enki-Ea'nın, insanın yaratılışında oynadığı üstün
rol, Atrahasis şiirinin tamamında ve özellikle Enlil ve diğer tanrılar
insanlığı tufan yolu ile yok etmeye karar verdiklerinde, onun insanlara olan
ilgisini açıklamaktadır. Şiirin bütünü incelendiğinde, Enki-Ea ve Belet-ili'nin
davranışlarında, insanın yaratılışı ile sonuçlanan ortak çalışmalar boyunca
sergilenen farklılığı görmek mümkündür. Enki-Ea, Enlil tarafından tehdit edilen
insanlara Atrahasis 'in yardım etmesini sağlamaya çalışır. Geminin (eleppu)
(lll. levha, 22 satır) icad edildiği ana kadar da zekâsını kullanmaktan asla
vazgeçmez. Gemi, Atrahasis'i tufandan kurtarmak için, Enki-Ea tarafından toprak
üzerine çizilmiştir. Belet-ili (Nintu), tanrılar tarafından insanlara karşı
alınan kararlan öngörecek durumda olmadığından bu kararları kabul etmektedir.
Öyle ki, halkının büyük tanrılar tarafından boğdurulduğuna inandığından, Anu'ya
karşı bile öfkesini dile getirmemektedir. Belet-ili 'nin rolü, bir dölyatağı
olarak programlanmış ve her zaman edilgen ve sabit kılınmıştır. Ea ise şekilleri biçimlendiren ve kaderi
tayin eden yaratıcı tanrı olarak kendini göstermektedir.
İkinci kısımda kavga yeniden alevlenir. Ancak bu kez tanrı
Enlil, demografik artışın dayanılmaz bir şeklini hubris oluşturan insanlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Kısacası,
insanlığın nüfus artışı karşısında bütün araçlarla savaşa girişen Enlil olduğu
halde, tanrısal üstünlük bir başarısızlık ya da yan-başarısızlık sergileyecektir.
İnsanlar, Enlil'in kararlaştırdığı tufanla yok edilemeyecektir. Enki-Ea
tarafından kendisine bahşedilen ölümsüzlük sayesinde, hakim tanrı onurunu
kurtarır ve dört ayağı üstüne düşer. Enlil'in yeryüzünde sahip olduğu saray,
önemsiz bir olayın başlangıç noktasını oluşturmasına rağmen, Enlil'in otoritesini
sarsan kavganın anlamı ve önemi bambaşkadır.
Mitolojiler Sözlüğü, Dost Yayınları, s. 1054-1057
*Ana başlığı ve ara başlıkları ben yazdım. Koyulaştırmayı ben yaptım. Tarihteki ilk ayaklanma derken; tarihteki kelimesini tırnak içine alarak yazdığımı hatırlatayım. Sümer tabletlerinde yazılanlara bir göndermedir ve bu tabletler (yazılı kaynaklar, belgeler) mitolojinin bir parçası olarak görünse de (bu yüzden tırnak içinde) tarihteki ilk kayıtlardır. Bundan öncesini bilmiyoruz. Sümer tarihi (ve genel anlamda tarih) bunlarla başlıyor. DK
** Mami; tanrıça Ninhursag'tır
Şunlara da bkz.
İlahi Savaş Sanatı
Sümer Yaratılış Mitosları
*Ana başlığı ve ara başlıkları ben yazdım. Koyulaştırmayı ben yaptım. Tarihteki ilk ayaklanma derken; tarihteki kelimesini tırnak içine alarak yazdığımı hatırlatayım. Sümer tabletlerinde yazılanlara bir göndermedir ve bu tabletler (yazılı kaynaklar, belgeler) mitolojinin bir parçası olarak görünse de (bu yüzden tırnak içinde) tarihteki ilk kayıtlardır. Bundan öncesini bilmiyoruz. Sümer tarihi (ve genel anlamda tarih) bunlarla başlıyor. DK
** Mami; tanrıça Ninhursag'tır
Şunlara da bkz.
İlahi Savaş Sanatı
Sümer Yaratılış Mitosları
Nibiru Gezegeni'nden Enki'nin Hikayesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder