Georges Dumiezil
Hazar Denizi ile Karadeniz arasında uzanan ve Kafkasya'yı oluşturan dağlık dar kara parçasında çok sayıda değişik halk grupları yaşamaktadır. Kimileri burada eskiden beri yaşarken, kimileri de değişik zamanlarda çıktıkları seferler sırasında ya da kuzeyde ve güneyde uzanan ovaları işgal edenlerin önünden kaçarken buralara gelmişlerdir. Ne var ki sıradağların iki yamacı; ırklar ve kültürler açısından belirgin bir farka sahiptir. Bunlar, dağların Karadeniz'e bakan tarafında ve merkeze yakın bazı bölgelerde, 19. yüzyılda Vladikavkaz ve Tifüs arasında ulaşımı sağlayan meşhur Gürcü askeri yolunun geçtiği bölgelerde az çok birbiriyle karışmaktadır.
Kafkasya'nın kuzeyi 19. yüzyılın ikinci yarısında Rusya tarafından ilhak edilinceye kadar, ilk başta kapsamlı bir Çerkez halkları birliğinin yurdu olmuştu. Bu birliğin üyesi olanlar, batıdan doğuya doğu Abhazlar (Abxaz), Abazalar, Karadeniz kıyısındaki Ubıhlar (Ubix) ve bir de iç bölgede Dağıstan'ın kuzeyine kadar uzanan bölgede yaşayan gerçek Çerkezlerdir) (ya da Adiğeler). Çerkezler, çok sayıda kavmin (Abaza, Şapsuğ, Natuhay, K'emirgoy, Bjeduh vs.) oluşturduğu Batı Çerkezleri ve Doğu Çerkezleri (Besleney, Kaberdey) olmak üzere kendi içinde iki büyük gruba ayrılmaktadır. 1864 yılından sorıra Batı Çerkezlerinin büyük çoğunluğunu oluşturan Ubıhlar ile Besleneylerin neredeyse tamamı, pek çok Abhaz ve Kaberdey Hıristiyan fatihin saldırılarından korunmak için Türkiye'ye, özellikle Anadolu'ya göç etmişlerdir. Çerkezler, yeni yurtlarında henüz tam olarak asimile olmamışlardır. Abhazca, Ubıhça ve Çerkezce birbirinden çok farklı, fakat yine de birbiriyle yakın akraba dillerdir. Bunlar, belli ölçüde Çeçence ve Dağıstan dilleriyle uzaktan akraba da sayılırlar. Bu dillerin yapısı ile Bask dilinin yapısı arasında garip bir benzerlik vardır ve üstelik aralarında akrabalık olduğuna dair bir kanıt da yoktur.
EK 1: Osetler veya Alanlar
Kafkasya'nın tam ortasında küçücük bir halk yaşar: Oslar veya Osetler. Alacalı bulacalı Kuzey Kafkasya halkları içinde bir benzeri daha olmayan bu kavim, bir Hint-Avrupa dili konuşur ve Herodotos ile antikçağ tarihçilerinin veya coğrafyacılarının İskitler ya da Sarmatlar adını verdikleri, büyük istilalar döneminde Allenler [Alanlar] adıyla bütün Avrupa'yı katedip Fransa'ya kadar gelmiş etnik toplulukların Kafkasya'ya sığınarak hayatta kalmış son temsilcileridir. "Avrupa İranileri"nin son ardılları olan bu dağlılar, hepsi birden "Nartlar Hakkında Efsaneler" veya "Nart Efsaneleri" ortak adıyla bilinen geniş bir epik efsane külliyatını günümüze dek aktarmışlardır. Bir buçuk yüzyıldan bu yana bilim adamları bu anlatıları derleyip yayımlamaya başlamışlardır. Adları "kahraman" anlamına gelen ve Sanskritçe ile İran dilindeki nar -"adam, savaşçı" kelimesine bağlanan Nartlar, çok eski devirlerden çıkagelen masalsı varlıklardır: İnsanlardan önce yaşamaya başlayan Nartlar, büyük düşmanları olan devlerle aynı devri paylaşmışlar ve onları yenmişlerdi.
...
Mit ve Destan 1, içindeki giriş bölümü, Joel H. Grisward, YKY Yayınları, 2012
EK 2: Kuzey Kafkasya
Kuzey Kafkasya ve onun Karadeniz kıyısına ulaşıp Güney'e doğru epey ilerlemesini sağlayan harika
sahil, yeryüzünde varlıklarını sürdürmüş halklar ve diller açısından en ilginç koruma alanlarından biridir; burası aynı zamanda binbir baht dönüşümünün yaşandığı uzun bir tarihin de dekorudur; bu tarih hakkında antik Yunanlar, Bizanslılar, Araplar bize çok az bilgi vermiş olsalar da, sonuçlar gözlerimizin önünde durmaktadır: Şu dağlılardan bazıları, Yunan coğrafyacıların devrinde de oradaydılar; ötekiler, çeşitli çağlarda güçlü orduların veya büyük devletlerin baskısı sonucunda Kuzey ovalarını boşaltıp oraya sığındılar; bazıları da uzak diyarlardan gelip oraya bir kez yerleşip alınması olanaksız bir vadide tutunduktan sonra, yörenin yerlileri gibi davranan istilacıların gözüpek öncülerini temsil ediyorlar. Birçok küçük topluluğun kırılgan bir varoluşu yüzyıllar boyunca sürdürmek gibi bir aykırılığı gerçek kıldığı bu insan mozaiğinin en ilginç yanı şu: Köken çeşitliliğine, ardı arkası kesilmeyen savaşlara karşın, uzun bir iç içeliğini doğal çerçevenin, hükümdar soyları arasındaki birleşmelerin, özellikle de bir gururun sonucunda bu bölgede bir aile havası hüküm sürer. Sözü edilen gurur çoğunlukla gerçek bir vatanseverlik biçimine evrilmese de, "Kuzey Kafkasyalı"yı dünyanın geri kalanından farklılaştırmaya yetmiştir.
Mit ve Destan 1, Georges Dumezil, YKY Yayınları, 2012, s. 455
Aşağıdaki lejanta bakarak inceleyiniz age |
Hazar Denizi ile Karadeniz arasında uzanan ve Kafkasya'yı oluşturan dağlık dar kara parçasında çok sayıda değişik halk grupları yaşamaktadır. Kimileri burada eskiden beri yaşarken, kimileri de değişik zamanlarda çıktıkları seferler sırasında ya da kuzeyde ve güneyde uzanan ovaları işgal edenlerin önünden kaçarken buralara gelmişlerdir. Ne var ki sıradağların iki yamacı; ırklar ve kültürler açısından belirgin bir farka sahiptir. Bunlar, dağların Karadeniz'e bakan tarafında ve merkeze yakın bazı bölgelerde, 19. yüzyılda Vladikavkaz ve Tifüs arasında ulaşımı sağlayan meşhur Gürcü askeri yolunun geçtiği bölgelerde az çok birbiriyle karışmaktadır.
Kafkasya'nın kuzeyi 19. yüzyılın ikinci yarısında Rusya tarafından ilhak edilinceye kadar, ilk başta kapsamlı bir Çerkez halkları birliğinin yurdu olmuştu. Bu birliğin üyesi olanlar, batıdan doğuya doğu Abhazlar (Abxaz), Abazalar, Karadeniz kıyısındaki Ubıhlar (Ubix) ve bir de iç bölgede Dağıstan'ın kuzeyine kadar uzanan bölgede yaşayan gerçek Çerkezlerdir) (ya da Adiğeler). Çerkezler, çok sayıda kavmin (Abaza, Şapsuğ, Natuhay, K'emirgoy, Bjeduh vs.) oluşturduğu Batı Çerkezleri ve Doğu Çerkezleri (Besleney, Kaberdey) olmak üzere kendi içinde iki büyük gruba ayrılmaktadır. 1864 yılından sorıra Batı Çerkezlerinin büyük çoğunluğunu oluşturan Ubıhlar ile Besleneylerin neredeyse tamamı, pek çok Abhaz ve Kaberdey Hıristiyan fatihin saldırılarından korunmak için Türkiye'ye, özellikle Anadolu'ya göç etmişlerdir. Çerkezler, yeni yurtlarında henüz tam olarak asimile olmamışlardır. Abhazca, Ubıhça ve Çerkezce birbirinden çok farklı, fakat yine de birbiriyle yakın akraba dillerdir. Bunlar, belli ölçüde Çeçence ve Dağıstan dilleriyle uzaktan akraba da sayılırlar. Bu dillerin yapısı ile Bask dilinin yapısı arasında garip bir benzerlik vardır ve üstelik aralarında akrabalık olduğuna dair bir kanıt da yoktur.
age |
Bu dil grubu en eski coğrafyacıların zamanlarında da yerleşik düzene geçmişti. Kısaca bu grup, bugünkü Rusya'nın güneyinde bulunan geniş bir bölgeye yayılmıştır. Diğer bir etnografik grubu ise
Çeçenler ve (Gürcistan'ın - dağlık bölgesindeki özerk Bac da dahil olmak üzere) İnguşlar oluşturmaktadır. İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra neredeyse hepsi Sibirya'ya sürülmüştür. Ancak daha sonra, hayatta kalanların geri dönmesine izin verilmiştir.
Türkiye'de, Anadolu'da da Çeçen göçmenlerin yaşadığı birkaç köy bulunmaktadır. İnguşların ülkesinin
güneyinde, (Digorlar ve İronlar olmak üzere ikiye ayrılan) çok ilginç bir kavme, Osetlere rastlamaktayız. Osetler, ortaçağdaki Alanların son temsilcisidirler. Bunlar da yine, İskit-Sarmat halkları birliğine mensupturlar. Osetler İran dillerinden birini konuşurlar ve pek çok eski sözlü geleneği korumuşlardır. İşte bu gelenekler sayesinde bugün, Hint-İranlıların İskit kolu hakkında geniş bir bilgiye sahibiz. İskitler, büyük istila sırasında Afganistan'dan Orta Avrupa'ya kadar yayılmış, ancak daha sonra tarih sahnesinden silinmişlerdir.
Dağıstan'ın sarp dağları arasında uzanan erişilmesi zor vadilerin soyutlanmışlığı içinde, çok renkli bir halklar mozaiği yaşamını sürdürmektedir. Bu halkların dilleri (Avarca, Andice, Diçlovs; Lakça; Tabasaranca; Kürice; Rut'ulca vs.) birbirleriyle ve belli ölçüde Çeçence-İnguşça ile akrabadır, ancak birçoğu henüz pek incelenmemiştir. Türkiye'de, Anadolu'da birkaç Oset ve Dağıstan köyü (özellikle Küri) bulunmaktadır. Son Tatar saldırıları neticesinde Kafkasya'da Kumuk, Karaçay, Balkar gibi bazı özerk bölgeler oluşmuştur. 1944 yılından sonra, aynı şekilde bu bölgelerde yaşayan nüfusun da bir kısmı sürülmüştür.
Bölgeye dışarıdan en son gelen bu [Tatar kökenli toplulukları] bir kenara bırakacak olursak, bütün bu halklar uzun bir süre boyunca pagan kalmışlardır. Bizans İmparatorluğu döneminde Çerkezler ve aynı şekilde Osetlerin mutlaka Hıristiyanlık alemi ile temasları olmuş olmalı. Üstelik bunlar, sürekli olarak Hıristiyan Gürcistan'ın nüfuzu altında yaşamaktaydılar.
Ancak Bizans'ın düşmesinden sonra karma bir din oluşmuş ve bu arada Hıristiyanlıktaki tasavvurlar pagan bir dönüşüm geçirmiştir. İslam dini ancak 17. yüzyılda, özellikle de 18. yüzyılda Kırım Tatarları aracılığıyla bu bölgeye ulaşabilmiştir. Osetlerin Hıristiyan kalmaya devam eden bir bölümü dışında, Kuzey Kafkasyalılar çok kısa bir süre içinde fanatik ve örnek birer Müslüman oluverirler. İşte Rus istilasından sonra 1864 yılında kitleler halinde göç etmelerinin nedeni de budur.
Bütün bu kavimlerin halk dinine özgü tasavvurları ancak 19. yüzyılda toplanmış ve kayda geçirilebilmiştir. Önce seyahatnamelerde (Beli, Taitbout de Marigny ve -Çerkezler konusunda- Dubois de Montperreux) ve ardından Yeni Düzene geçildikten sonra Tiflis'te yayımlanan iki büyük etnoğrafya dergisinde: Sbornik Svedenij o Kavkazskix gorcax ("Kafkas Dağ Halklarına İlişkin Haberler Derlemesi") 10 cilt, 1868-1881, bundan böyle SSKG olarak anılacaktır; Sbornik Materialov dlja Orisanija Mestnosteji Plemen Kavkaza ("Kafkasya'nın Coğrafyası ve Etnoğrafyası Konusunda Bilgiler Derlemesi"), 44 cilt, 1881- 1915. SSCB'nin kurulmasından sonra (ancak Kafkasya'da konuşulan dillerin çoğu o dönemde bir alfabeye ve yazılı bir geleneğe kavuştuktan sonra) değerli, fakat genelde kısa ömürlü halkbilim ve etnoğrafya dergileri çıkarılmış ve kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Osetçe'nin
İran grubuna dahil olduğunu kanıtlayan Rus bilimci Vs. Miller, Osetler konusunda, özellikle de Osetinskije Etjudy adlı üç yayınında (Moskova 1882-1887) eşsiz bilgiler sunmaktadır.
Kafkasya'nın güneyi ve Türkiye ile Ermenistan sınırındaki dağlara kadar uzanan hemen bitişikteki ovada, büyük ölçüde birbirine benzer kavimler yaşamaktadır. Bu kavimler, birbiriyle yakın akraba olan dilleri konuşurlar, ancak aralarından yalnız asıl Gürcü dili (Kartuliena) oldukça eski bir dönemde yazı dili olma özelliğini kazanmıştır. Gürcü dilinin büyük farklılıklar içermeyen lehçeleri ise dağlık bölgede Khevsurlar, Pschavlar ve Tuchlar, ovadaysa İngilo, İmeretiyalılar ve Guriyalılar tarafından konuşulmaktadır.
Mingrelyalılar ile (bütünüyle ve tam anlamıyla Müslüman olan) Lazlar, Karadeniz kıyısına ve iç bölgelere yerleşmişlerdir. Dilleri oldukça farklı olan Svanlar, Mingrelyalıların kuzeyinde dağlarda yaşarlar, gelenek görenekleri ve karakterleri açısından kabadırlar ve Hıristiyanlıklarında da paganlık ağır basmaktadır. Gürcü kavimleri ilkçağdan beri -ki o dönemde Yunan ve Latin yazarlar bu kavimleri değişik, kısmen de bugünkü adlarını çağrıştıran isimler altında tanımaktaydılar coğrafi konumlarından ötürü Anadolu, İran ve Kuzey Kafkasya'dan gelen birbirinden değişik siyasi ve kültürel etkiye maruz kalmışlardı. Özellikle Ermenistan aracılığıyla değişik dönemlerde Gürcü kültürüne damgasını vurmuş olan ülke, İran'dı: "Ulusal" paganlığın tanrıları arasında, Arm az önde gelen bir konuma sahipti: Bütün itirazlara rağmen, bu tanrı Ahura Mazda'dır. 5. yüzyılda Azize Nino ve Kral Wakhtang Gurgaslan (446-499) zamanında, yerine Hıristiyanlığın geçtiği bu din hakkında çok az ve de kesin olmayan bilgilere sahibiz. Bu din üzerine yapılan çalışmaları içeren bibliyografya pek kapsamlı değildir. Bu bibliyografyada N. Marr, Bogi jazyceskoj Gruzii ("Pagan Gürcistan'daki Tanrılar") Zap. Vostocn. Otd. İmp. Russk. Arxeol. Obscestva, XIV (1902); O.G. von Wesendonck, "Über georgisches Heidentum" (Gürcü Paganlığı Üzerine), Leipzig 1924; I. Javaxisvili, Kartveli erisistaria ("Gürcü Halkının Tarihi"), I, Tifüs 1928; M. Tseretheli, The Asianic Elementsin National Georgian Paganism (Ulusal Gürcü Paganlığında Asya Ögeleri), Georgica, Ekim 1935, s. 28-66. Bkz. K. Kekelidze, Gürcistan'ın Hıristiyanlığı Benimsemesi (Morgenland, 18. sayı, 1928). Gürcü kültürü, tekil kavim ve bölgelerinde mevcut olan gelenek ve göreneklerinde, günümüzde de, kökeni Hıristiyanlık öncesine dayanmakla birlikte, Hıristiyanlığa uyarlanmış pek çok ögeyi muhafaza etmektedir. Bunlar SSKG ve SMG adlı Rus dergilerinde ve özel Gürci dergilerinde toplanmıştır.
Türkiye'de, Anadolu'da da Çeçen göçmenlerin yaşadığı birkaç köy bulunmaktadır. İnguşların ülkesinin
güneyinde, (Digorlar ve İronlar olmak üzere ikiye ayrılan) çok ilginç bir kavme, Osetlere rastlamaktayız. Osetler, ortaçağdaki Alanların son temsilcisidirler. Bunlar da yine, İskit-Sarmat halkları birliğine mensupturlar. Osetler İran dillerinden birini konuşurlar ve pek çok eski sözlü geleneği korumuşlardır. İşte bu gelenekler sayesinde bugün, Hint-İranlıların İskit kolu hakkında geniş bir bilgiye sahibiz. İskitler, büyük istila sırasında Afganistan'dan Orta Avrupa'ya kadar yayılmış, ancak daha sonra tarih sahnesinden silinmişlerdir.
Günümüzdeki etnik ve dil dağılımını gösteren harita |
Dağıstan'ın sarp dağları arasında uzanan erişilmesi zor vadilerin soyutlanmışlığı içinde, çok renkli bir halklar mozaiği yaşamını sürdürmektedir. Bu halkların dilleri (Avarca, Andice, Diçlovs; Lakça; Tabasaranca; Kürice; Rut'ulca vs.) birbirleriyle ve belli ölçüde Çeçence-İnguşça ile akrabadır, ancak birçoğu henüz pek incelenmemiştir. Türkiye'de, Anadolu'da birkaç Oset ve Dağıstan köyü (özellikle Küri) bulunmaktadır. Son Tatar saldırıları neticesinde Kafkasya'da Kumuk, Karaçay, Balkar gibi bazı özerk bölgeler oluşmuştur. 1944 yılından sonra, aynı şekilde bu bölgelerde yaşayan nüfusun da bir kısmı sürülmüştür.
Bölgeye dışarıdan en son gelen bu [Tatar kökenli toplulukları] bir kenara bırakacak olursak, bütün bu halklar uzun bir süre boyunca pagan kalmışlardır. Bizans İmparatorluğu döneminde Çerkezler ve aynı şekilde Osetlerin mutlaka Hıristiyanlık alemi ile temasları olmuş olmalı. Üstelik bunlar, sürekli olarak Hıristiyan Gürcistan'ın nüfuzu altında yaşamaktaydılar.
Ancak Bizans'ın düşmesinden sonra karma bir din oluşmuş ve bu arada Hıristiyanlıktaki tasavvurlar pagan bir dönüşüm geçirmiştir. İslam dini ancak 17. yüzyılda, özellikle de 18. yüzyılda Kırım Tatarları aracılığıyla bu bölgeye ulaşabilmiştir. Osetlerin Hıristiyan kalmaya devam eden bir bölümü dışında, Kuzey Kafkasyalılar çok kısa bir süre içinde fanatik ve örnek birer Müslüman oluverirler. İşte Rus istilasından sonra 1864 yılında kitleler halinde göç etmelerinin nedeni de budur.
Bütün bu kavimlerin halk dinine özgü tasavvurları ancak 19. yüzyılda toplanmış ve kayda geçirilebilmiştir. Önce seyahatnamelerde (Beli, Taitbout de Marigny ve -Çerkezler konusunda- Dubois de Montperreux) ve ardından Yeni Düzene geçildikten sonra Tiflis'te yayımlanan iki büyük etnoğrafya dergisinde: Sbornik Svedenij o Kavkazskix gorcax ("Kafkas Dağ Halklarına İlişkin Haberler Derlemesi") 10 cilt, 1868-1881, bundan böyle SSKG olarak anılacaktır; Sbornik Materialov dlja Orisanija Mestnosteji Plemen Kavkaza ("Kafkasya'nın Coğrafyası ve Etnoğrafyası Konusunda Bilgiler Derlemesi"), 44 cilt, 1881- 1915. SSCB'nin kurulmasından sonra (ancak Kafkasya'da konuşulan dillerin çoğu o dönemde bir alfabeye ve yazılı bir geleneğe kavuştuktan sonra) değerli, fakat genelde kısa ömürlü halkbilim ve etnoğrafya dergileri çıkarılmış ve kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Osetçe'nin
İran grubuna dahil olduğunu kanıtlayan Rus bilimci Vs. Miller, Osetler konusunda, özellikle de Osetinskije Etjudy adlı üç yayınında (Moskova 1882-1887) eşsiz bilgiler sunmaktadır.
Kafkasya'nın güneyi ve Türkiye ile Ermenistan sınırındaki dağlara kadar uzanan hemen bitişikteki ovada, büyük ölçüde birbirine benzer kavimler yaşamaktadır. Bu kavimler, birbiriyle yakın akraba olan dilleri konuşurlar, ancak aralarından yalnız asıl Gürcü dili (Kartuliena) oldukça eski bir dönemde yazı dili olma özelliğini kazanmıştır. Gürcü dilinin büyük farklılıklar içermeyen lehçeleri ise dağlık bölgede Khevsurlar, Pschavlar ve Tuchlar, ovadaysa İngilo, İmeretiyalılar ve Guriyalılar tarafından konuşulmaktadır.
Mingrelyalılar ile (bütünüyle ve tam anlamıyla Müslüman olan) Lazlar, Karadeniz kıyısına ve iç bölgelere yerleşmişlerdir. Dilleri oldukça farklı olan Svanlar, Mingrelyalıların kuzeyinde dağlarda yaşarlar, gelenek görenekleri ve karakterleri açısından kabadırlar ve Hıristiyanlıklarında da paganlık ağır basmaktadır. Gürcü kavimleri ilkçağdan beri -ki o dönemde Yunan ve Latin yazarlar bu kavimleri değişik, kısmen de bugünkü adlarını çağrıştıran isimler altında tanımaktaydılar coğrafi konumlarından ötürü Anadolu, İran ve Kuzey Kafkasya'dan gelen birbirinden değişik siyasi ve kültürel etkiye maruz kalmışlardı. Özellikle Ermenistan aracılığıyla değişik dönemlerde Gürcü kültürüne damgasını vurmuş olan ülke, İran'dı: "Ulusal" paganlığın tanrıları arasında, Arm az önde gelen bir konuma sahipti: Bütün itirazlara rağmen, bu tanrı Ahura Mazda'dır. 5. yüzyılda Azize Nino ve Kral Wakhtang Gurgaslan (446-499) zamanında, yerine Hıristiyanlığın geçtiği bu din hakkında çok az ve de kesin olmayan bilgilere sahibiz. Bu din üzerine yapılan çalışmaları içeren bibliyografya pek kapsamlı değildir. Bu bibliyografyada N. Marr, Bogi jazyceskoj Gruzii ("Pagan Gürcistan'daki Tanrılar") Zap. Vostocn. Otd. İmp. Russk. Arxeol. Obscestva, XIV (1902); O.G. von Wesendonck, "Über georgisches Heidentum" (Gürcü Paganlığı Üzerine), Leipzig 1924; I. Javaxisvili, Kartveli erisistaria ("Gürcü Halkının Tarihi"), I, Tifüs 1928; M. Tseretheli, The Asianic Elementsin National Georgian Paganism (Ulusal Gürcü Paganlığında Asya Ögeleri), Georgica, Ekim 1935, s. 28-66. Bkz. K. Kekelidze, Gürcistan'ın Hıristiyanlığı Benimsemesi (Morgenland, 18. sayı, 1928). Gürcü kültürü, tekil kavim ve bölgelerinde mevcut olan gelenek ve göreneklerinde, günümüzde de, kökeni Hıristiyanlık öncesine dayanmakla birlikte, Hıristiyanlığa uyarlanmış pek çok ögeyi muhafaza etmektedir. Bunlar SSKG ve SMG adlı Rus dergilerinde ve özel Gürci dergilerinde toplanmıştır.
Kafkas Halkları Mitolojisi, (Mythologie dar Kaukasischen Völker), Georges Dumiezil, Ayraç Yayınevi, 2000, s. 30-35
EK 1: Osetler veya Alanlar
Kafkasya'nın tam ortasında küçücük bir halk yaşar: Oslar veya Osetler. Alacalı bulacalı Kuzey Kafkasya halkları içinde bir benzeri daha olmayan bu kavim, bir Hint-Avrupa dili konuşur ve Herodotos ile antikçağ tarihçilerinin veya coğrafyacılarının İskitler ya da Sarmatlar adını verdikleri, büyük istilalar döneminde Allenler [Alanlar] adıyla bütün Avrupa'yı katedip Fransa'ya kadar gelmiş etnik toplulukların Kafkasya'ya sığınarak hayatta kalmış son temsilcileridir. "Avrupa İranileri"nin son ardılları olan bu dağlılar, hepsi birden "Nartlar Hakkında Efsaneler" veya "Nart Efsaneleri" ortak adıyla bilinen geniş bir epik efsane külliyatını günümüze dek aktarmışlardır. Bir buçuk yüzyıldan bu yana bilim adamları bu anlatıları derleyip yayımlamaya başlamışlardır. Adları "kahraman" anlamına gelen ve Sanskritçe ile İran dilindeki nar -"adam, savaşçı" kelimesine bağlanan Nartlar, çok eski devirlerden çıkagelen masalsı varlıklardır: İnsanlardan önce yaşamaya başlayan Nartlar, büyük düşmanları olan devlerle aynı devri paylaşmışlar ve onları yenmişlerdi.
...
Mit ve Destan 1, içindeki giriş bölümü, Joel H. Grisward, YKY Yayınları, 2012
EK 2: Kuzey Kafkasya
Kuzey Kafkasya ve onun Karadeniz kıyısına ulaşıp Güney'e doğru epey ilerlemesini sağlayan harika
sahil, yeryüzünde varlıklarını sürdürmüş halklar ve diller açısından en ilginç koruma alanlarından biridir; burası aynı zamanda binbir baht dönüşümünün yaşandığı uzun bir tarihin de dekorudur; bu tarih hakkında antik Yunanlar, Bizanslılar, Araplar bize çok az bilgi vermiş olsalar da, sonuçlar gözlerimizin önünde durmaktadır: Şu dağlılardan bazıları, Yunan coğrafyacıların devrinde de oradaydılar; ötekiler, çeşitli çağlarda güçlü orduların veya büyük devletlerin baskısı sonucunda Kuzey ovalarını boşaltıp oraya sığındılar; bazıları da uzak diyarlardan gelip oraya bir kez yerleşip alınması olanaksız bir vadide tutunduktan sonra, yörenin yerlileri gibi davranan istilacıların gözüpek öncülerini temsil ediyorlar. Birçok küçük topluluğun kırılgan bir varoluşu yüzyıllar boyunca sürdürmek gibi bir aykırılığı gerçek kıldığı bu insan mozaiğinin en ilginç yanı şu: Köken çeşitliliğine, ardı arkası kesilmeyen savaşlara karşın, uzun bir iç içeliğini doğal çerçevenin, hükümdar soyları arasındaki birleşmelerin, özellikle de bir gururun sonucunda bu bölgede bir aile havası hüküm sürer. Sözü edilen gurur çoğunlukla gerçek bir vatanseverlik biçimine evrilmese de, "Kuzey Kafkasyalı"yı dünyanın geri kalanından farklılaştırmaya yetmiştir.
Mit ve Destan 1, Georges Dumezil, YKY Yayınları, 2012, s. 455
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder