18 Haziran 2019 Salı

Kafkas Halkları

Georges Dumiezil
Aşağıdaki lejanta bakarak inceleyiniz
age


Hazar Denizi ile Karadeniz arasında uzanan ve Kafkas­ya'yı oluşturan dağlık dar kara parçasında çok sayıda de­ğişik halk grupları yaşamaktadır. Kimileri burada eski­den beri yaşarken, kimileri de değişik zamanlarda çıktık­ları seferler sırasında ya da kuzeyde ve güneyde uzanan ovaları işgal edenlerin önünden kaçarken buralara gel­mişlerdir. Ne var ki sıradağların iki yamacı; ırklar ve kültürler açısından belirgin bir farka sahiptir. Bunlar, dağla­rın Karadeniz'e bakan tarafında ve merkeze yakın bazı bölgelerde, 19. yüzyılda Vladikavkaz ve Tifüs arasında ulaşımı sağlayan meşhur Gürcü askeri yolunun geçtiği bölgelerde az çok birbiriyle karışmaktadır.

Kafkasya'nın kuzeyi 19. yüzyılın ikinci yarısında Rusya tarafından ilhak edilinceye kadar, ilk başta kapsamlı bir Çerkez halkları birliğinin yurdu olmuştu. Bu birliğin üye­si  olanlar, batıdan doğuya doğu Abhazlar (Abxaz), Abazalar, Karadeniz kıyısındaki Ubıhlar (Ubix) ve bir de iç bölgede Dağıstan'ın kuzeyine kadar uzanan bölgede ya­şayan gerçek Çerkezlerdir) (ya da Adiğeler). Çerkezler, çok sayıda kavmin (Abaza, Şapsuğ, Natuhay, K'emirgoy, Bjeduh vs.) oluşturduğu Batı Çerkezleri ve Doğu Çerkezleri (Besleney, Kaberdey) olmak üzere kendi içinde iki büyük gruba ayrılmaktadır. 1864 yılından sorıra Batı Çer­kezlerinin büyük çoğunluğunu oluşturan Ubıhlar ile Besleneylerin neredeyse tamamı, pek çok Abhaz ve Kaber­dey Hıristiyan fatihin saldırılarından korunmak için Tür­kiye'ye, özellikle Anadolu'ya göç etmişlerdir. Çerkezler, yeni yurtlarında henüz tam olarak asimile olmamışlardır. Abhazca, Ubıhça ve Çerkezce birbirinden çok farklı, fa­kat yine de birbiriyle yakın akraba dillerdir. Bunlar, belli ölçüde Çeçence ve Dağıstan dilleriyle uzaktan akraba da sayılırlar. Bu dillerin yapısı ile Bask dilinin yapısı arasın­da garip bir benzerlik vardır ve üstelik aralarında akrabalık olduğuna dair bir kanıt da yoktur.
age
Bu dil grubu en es­ki coğrafyacıların zamanlarında da yerleşik düzene geçmişti. Kısaca bu grup, bugünkü Rusya'nın güneyinde bulunan geniş bir bölgeye yayılmıştır. Diğer bir etnografik grubu ise 
Çeçenler ve (Gürcistan'ın - dağlık bölgesindeki özerk Bac da dahil olmak üzere) İnguşlar oluşturmakta­dır. İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra neredeyse hepsi Sibirya'ya sürülmüştür. Ancak daha sonra, hayatta kalanların geri dönmesine izin verilmiştir.

Türkiye'de, Anadolu'da da Çeçen göçmenlerin yaşadığı birkaç köy bulunmaktadır. İnguşların ülkesinin
güneyinde, (Digorlar ve İronlar olmak üzere ikiye ayrılan) çok ilginç bir kavme, Osetlere rastlamaktayız. Osetler, ortaçağdaki Alanların son temsilcisidirler. Bunlar da yine, İskit-Sarmat halkları birliğine mensupturlar. Osetler İran dillerinden birini konuşurlar ve pek çok eski sözlü geleneği koru­muşlardır. İşte bu gelenekler sayesinde bugün, Hint-İran­lıların İskit kolu hakkında geniş bir bilgiye sahibiz. İskit­ler, büyük istila sırasında Afganistan'dan Orta Avrupa'ya kadar yayılmış, ancak daha sonra tarih sahnesinden silinmişlerdir.
Günümüzdeki etnik ve dil dağılımını gösteren harita

Dağıstan'ın sarp dağları arasında uzanan erişilmesi zor vadilerin soyutlanmışlığı içinde, çok renkli bir halklar mozaiği yaşamını sürdürmektedir. Bu halkların dilleri (Avarca, Andice, Diçlovs; Lakça; Tabasaranca; Kürice; Rut'ulca vs.) birbirleriyle ve belli ölçüde Çeçence-İnguşça ile akrabadır, ancak birçoğu henüz pek incelenmemiş­tir. Türkiye'de, Anadolu'da birkaç Oset ve Dağıstan köyü (özellikle Küri) bulunmaktadır. Son Tatar saldırıları neti­cesinde Kafkasya'da Kumuk, Karaçay, Balkar gibi bazı özerk bölgeler oluşmuştur. 1944 yılından sonra, aynı şekilde bu bölgelerde yaşayan nüfusun da bir kısmı sürül­müştür.

Bölgeye dışarıdan en son gelen bu [Tatar kökenli toplulukları] bir kenara bırakacak olursak, bütün bu halklar uzun bir süre boyunca pagan kalmışlardır. Bizans İmpa­ratorluğu döneminde Çerkezler ve aynı şekilde Osetlerin mutlaka Hıristiyanlık alemi ile temasları olmuş olmalı. Üstelik bunlar, sürekli olarak Hıristiyan Gürcistan'ın nüfuzu altında yaşamaktaydılar.

Ancak Bizans'ın düşmesin­den sonra karma bir din oluşmuş ve bu arada Hıristiyan­lıktaki tasavvurlar pagan bir dönüşüm geçirmiştir. İslam dini ancak 17. yüzyılda, özellikle de 18. yüzyılda Kırım Tatarları aracılığıyla bu bölgeye ulaşabilmiştir. Osetlerin Hıristiyan kalmaya devam eden bir bölümü dışında, Ku­zey Kafkasyalılar çok kısa bir süre içinde fanatik ve ör­nek birer Müslüman oluverirler. İşte Rus istilasından son­ra 1864 yılında kitleler halinde göç etmelerinin nedeni de budur.

Bütün bu kavimlerin halk dinine özgü tasavvurları ancak 19. yüzyılda toplanmış ve kayda geçirilebilmiştir. Önce seyahatnamelerde (Beli, Taitbout de Marigny ve -Çerkez­ler konusunda- Dubois de Montperreux) ve ardından Ye­ni Düzene geçildikten sonra Tiflis'te yayımlanan iki büyük etnoğrafya dergisinde: Sbornik Svedenij o Kavkazs­kix gorcax ("Kafkas Dağ Halklarına İlişkin Haberler Derlemesi") 10 cilt, 1868-1881, bundan böyle SSKG olarak anılacaktır; Sbornik Materialov dlja Orisanija Mestnosteji Plemen Kavkaza ("Kafkasya'nın Coğrafyası ve Etnoğ­rafyası Konusunda Bilgiler Derlemesi"), 44 cilt, 1881- 1915. SSCB'nin kurulmasından sonra (ancak Kafkasya'da konuşulan dillerin çoğu o dönemde bir alfabeye ve yazı­lı bir geleneğe kavuştuktan sonra) değerli, fakat genelde kısa ömürlü halkbilim ve etnoğrafya dergileri çıkarılmış ve kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Osetçe'nin
İran grubuna dahil olduğunu kanıtlayan Rus bilimci Vs. Miller, Osetler konusunda, özellikle de Osetinskije Etjudy adlı üç yayınında (Moskova 1882-1887) eşsiz bilgiler sunmaktadır.

Kafkasya'nın güneyi ve Türkiye ile Ermenistan sınırında­ki dağlara kadar uzanan hemen bitişikteki ovada, büyük ölçüde birbirine benzer kavimler yaşamaktadır. Bu ka­vimler, birbiriyle yakın akraba olan dilleri konuşurlar, an­cak aralarından yalnız asıl Gürcü dili  (Kartuliena) ol­dukça eski bir dönemde yazı dili olma özelliğini kazan­mıştır. Gürcü dilinin büyük farklılıklar içermeyen lehçeleri ise dağlık bölgede Khevsurlar, Pschavlar ve Tuchlar, ovadaysa İngilo, İmeretiyalılar ve Guriyalılar tarafından konuşulmaktadır.

Mingrelyalılar ile (bütünüyle ve tam anlamıyla Müslüman olan) Lazlar, Karadeniz kıyısına ve iç bölgelere yerleşmişlerdir. Dilleri oldukça farklı olan Svanlar, Mingrelyalıların kuzeyinde dağlarda yaşarlar, gelenek görenekleri ve karakterleri açısından kabadırlar ve Hıristiyanlıklarında da paganlık ağır basmaktadır. Gürcü kavimleri  ilkçağdan beri -ki o dönemde Yunan ve Latin yazarlar bu kavimleri değişik, kısmen de bugünkü adlarını çağrıştıran isimler altında tanımaktaydılar­ coğrafi konumlarından ötürü Anadolu, İran ve Kuzey Kafkasya'dan gelen birbirinden değişik siyasi ve kültürel etkiye maruz kalmışlardı. Özellikle Ermenistan aracılığıy­la değişik dönemlerde  Gürcü kültürüne damgasını vur­muş olan ülke, İran'dı: "Ulusal" paganlığın tanrıları ara­sında, Arm az önde gelen bir konuma sahipti: Bütün iti­razlara rağmen, bu tanrı Ahura Mazda'dır.  5. yüzyılda Azize Nino ve Kral Wakhtang Gurgaslan (446-499) zamanında, yerine Hıristiyanlığın geçtiği bu din hakkında çok az ve de kesin olmayan bilgilere sahibiz. Bu din üzerine yapılan çalışmaları içeren bibliyografya pek kapsamlı de­ğildir. Bu bibliyografyada N. Marr, Bogi jazyceskoj Gruzii ("Pagan Gürcistan'daki Tanrılar") Zap. Vostocn. Otd. İmp. Russk. Arxeol. Obscestva, XIV (1902); O.G. von Wesendonck, "Über georgisches Heidentum" (Gürcü Pa­ganlığı Üzerine), Leipzig 1924; I. Javaxisvili, Kartveli erisistaria ("Gürcü Halkının Tarihi"), I, Tifüs 1928; M.  Tse­retheli, The Asianic Elementsin National Georgian Paga­nism (Ulusal Gürcü Paganlığında Asya Ögeleri), Georgi­ca, Ekim 1935, s. 28-66. Bkz. K. Kekelidze, Gürcistan'ın Hıristiyanlığı Benimsemesi (Morgenland, 18. sayı, 1928). Gürcü kültürü, tekil kavim ve bölgelerinde mevcut olan gelenek ve göreneklerinde, günümüzde de, kökeni Hı­ristiyanlık öncesine dayanmakla birlikte, Hıristiyanlığa uyarlanmış pek çok ögeyi muhafaza etmektedir. Bunlar SSKG ve SMG adlı Rus dergilerinde ve özel Gürci dergi­lerinde toplanmıştır.
Kafkas Halkları Mitolojisi, (Mythologie dar Kaukasischen Völker), Georges Dumiezil, Ayraç Yayınevi, 2000, s. 30-35

EK 1: Osetler veya Alanlar
Kafkasya'nın tam ortasında küçücük bir halk yaşar: Oslar veya Oset­ler.  Alacalı bulacalı Kuzey Kafkasya  halkları içinde bir benzeri  daha  ol­mayan bu kavim, bir Hint-Avrupa dili konuşur ve Herodotos ile antikçağ tarihçilerinin veya coğrafyacılarının İskitler ya da Sarmatlar adını verdik­leri, büyük istilalar döneminde Allenler [Alanlar] adıyla bütün Avrupa'yı katedip Fransa'ya kadar gelmiş etnik toplulukların Kafkasya'ya sığınarak hayatta kalmış son temsilcileridir. "Avrupa İranileri"nin son ardılları olan bu dağlılar,  hepsi birden  "Nartlar  Hakkında Efsaneler"  veya  "Nart Efsaneleri" ortak adıyla bilinen geniş bir epik efsane külliyatını günümüze dek aktar­mışlardır. Bir buçuk yüzyıldan bu yana bilim adamları bu anlatıları der­leyip yayımlamaya başlamışlardır. Adları "kahraman" anlamına gelen ve Sanskritçe ile İran dilindeki nar -"adam, savaşçı" keli­mesine bağlanan Nartlar, çok eski devirlerden çıkagelen masalsı varlıklar­dır: İnsanlardan önce yaşamaya başlayan Nartlar, büyük düşmanları olan devlerle aynı devri paylaşmışlar ve onları yenmişlerdi.
...
Mit ve Destan 1, içindeki giriş bölümü, Joel H. Grisward, YKY Yayınları, 2012


EK 2: Kuzey Kafkasya
Kuzey Kafkasya ve onun Karadeniz kıyısına ulaşıp Güney'e doğru epey ilerlemesini sağlayan harika
sahil, yeryüzünde varlıklarını sürdürmüş halklar ve diller açısından en ilginç koruma alanlarından biridir;  burası aynı za­manda binbir baht dönüşümünün yaşandığı uzun bir tarihin de dekorudur; bu  tarih hakkında antik Yunanlar, Bizanslılar, Araplar bize çok az bilgi ver­miş olsalar da, sonuçlar  gözlerimizin önünde durmaktadır: Şu dağlılardan bazıları, Yunan coğrafyacıların devrinde de oradaydılar; ötekiler, çeşitli çağ­larda güçlü orduların veya büyük devletlerin baskısı sonucunda Kuzey ova­larını boşaltıp oraya sığındılar; bazıları da uzak diyarlardan gelip oraya bir kez yerleşip alınması olanaksız bir vadide tutunduktan sonra, yörenin yer­lileri gibi davranan istilacıların gözüpek öncülerini temsil ediyorlar. Birçok küçük topluluğun kırılgan bir varoluşu yüzyıllar boyunca sürdürmek gibi bir aykırılığı gerçek kıldığı bu insan mozaiğinin en ilginç yanı şu: Köken çe­şitliliğine, ardı arkası kesilmeyen savaşlara karşın, uzun bir iç içeliğini do­ğal çerçevenin, hükümdar soyları arasındaki birleşmelerin, özellikle de bir gururun sonucunda bu bölgede bir aile havası hüküm sürer. Sözü edilen gurur çoğunlukla gerçek bir vatanseverlik biçimine evrilmese de, "Kuzey Kafkasyalı"yı dünyanın geri kalanından farklılaştırmaya yetmiştir.

Mit ve Destan 1,  Georges Dumezil, YKY Yayınları, 2012, s. 455

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder