Duyular Karşısında Bilgi
En çok bilinen metinlerinden biri olan Devlet'te Platon insan algısının, kimse İdeaların varlığının farkında olmasa bile nasıl var olduğunu ve doğru bilginin nasıl sadece felsefe aracılığıyla kazanıldığını ispat etmeye girişir. Duyular aracılığıyla bilgi edinilmez, sadece fikir edinilir.
Mağara Kinayesi* Sokrates ile Platon'un erkek kardeşi Glaukon arasında bir konuşma olarak geçer. Diyalogda Sokrates, Glaukon'dan yanılsamanın sanki gerçekmiş gibi algılandığı bir dünya tasavvur etmesini ister. Konuya daha bir açıklık kazandırmak için şu örneği kurgular: içinde bir grup mahkumun doğduklarından beri kapalı tutulduğu bir mağara vardır. Mahkumlar hareket edemezler. Boyunları ve bacakları hareket ettiremeyecekleri ya da döndüremeyecekleri şekilde zincirlenmiştir ve ancak önlerinde bulunan bir taş duvara bakabilmektedirler. Mahkumların arkasında, yüksekçe bir yerde yanan bir ateş ve ateş ile mahkumlar arasında ise birtakım kişilerin başlarında taşıdıkları şeylerle yürüdükleri bir duvar vardır. Ateşin ışığı, mahkumların önündeki duvara nesnelerin gölgelerini düşürmektedir. Mahkumların görebildikleri tek şey bu gölgelerdir. İşittikleri sesler sadece mağaranın yankılarından ibarettir.
Dolayısıyla, bu mahkumlar gerçek nesnelerle hiç karşılaşmadıkları ve tüm yaşamları boyunca yalnızca gölgelere tanık oldukları için, bu gölgeleri gerçekliğin kendisi sanmaktadırlar. Mağaranın yankıları, onlara göre, gölgelerin yarattığı gürültülerdir. Söz gelişi, bir kitabın gölgesi belirecek olsaydı, bu mahkumlar kitap gördüklerini iddia ederlerdi. Mahkumların gerçekliğinde gölge diye bir şey bilinmediği için, onlar bunun bir kitabın gölgesi olduğunu söylemezlerdi. En sonunda, mahkumlardan biri bu dünyanın mahiyetini anlardı ve bir sonraki gölgenin hangisi olduğunu kestirebilirdi, böylelikle diğer mahkumların övgüsünü ve takdirini kazanırdı.
Şimdi diyelim ki, mahkumlardan biri serbest kalır. Birileri o mahkuma gerçek bir kitap gösterecek olsa, mahkum o nesneyi tanıyamaz. Mahkumun gözünde kitap, duvara vuran gölgedir. Bir kitabın yansısı, kitabın kendisinden daha gerçek görünür.
Sokrates sözlerini sürdürerek, özgür kalan adam sonra dönüp ateşe baksa ne olacağı konusunda fikir yürütür. Mahkum kesinlikle o kadar parlak ışıktan başını çevirir ve daha gerçek sandığı karanlık gölgelere geri dönerdi. Peki, durum bir adım daha ileriye götürülerek mahkum dışarıya çıkmak zorunda bırakılsa ne olurdu? Mahkum öfkelenirdi, gerginleşirdi ve önündeki gerçekliği göremezdi, çünkü ışık gözlerini kamaştırıp kör ederdi.
Yaygın Kültürde Platon'un Mağara Kinayesi
Eğer bu öykü size belli belirsiz tanıdık geliyorsa, bunun sebebi başka bir çeşitlemesini daha önce görmüş olmanız olabilir. Gişe rekorları kıran 1999 tarihli Matrix adlı film, geniş anlamda Platon'un Mağara Kinayesi'ne dayanmaktadır. Keanu Reeves'in canlandırdığı Neo karakterinin deyişiyle, "Vay be."
Bununla birlikte, mahkum kısa süre sonra uyum sağlar ve mağaradaki gerçekliğin yanlış olduğunu anlardı. Güneşe doğru bakıp mevsimleri, yılları ve bu dünyada görülebilen her şeyi yaratanın bu varlık olduğunu (hatta kendisinin ve mahkum arkadaşlarının mağarada gördüklerine de belirli bir ölçüde onun neden olduğunu) kavrardı. Mahkum, mağarada geçirdiği günlere hoş anılarla dönüp bakmazdı; çünkü önceki algısının aslında gerçeklik olmadığını artık anlardı. Özgürleşen mahkum, ondan sonra mağaraya dönmeye ve diğerlerini de serbest bırakmaya karar verir. Mahkum geri döndüğü zaman, mağaranın karanlığına uyum sağlamak için cebelleşir.
Diğer mahkumlar bu davranışı ürkütücü bulurlar (çünkü mağaranın karanlığı hala onların tek gerçekliğidir) ve övgüde bulunmak yerine, özgürleşen mahkumu aptal yerine koyarlar, onun söylediklerine inanmazlar. Mahkumlar, kendilerini serbest bırakırsa onu öldürecekleri tehdidini savururlar.