4 Şubat 2019 Pazartesi

Johnson Mektubu

Hikmet Özdemir


Türk hükümetleri dış politika alanında 1960’lı ve 1970’li yılların en büyük iki bunalımını NATO içindeki yakın komşusu  Yunanistan  ile  ve  Kıbrıs  sorunu  yüzünden ittifakın  lideri  ABD  yönetimi ile  yaşamıştır.  1964'de,  Londra ve Zürih Antlaşmalarına göre  Kıbrıs Türklerinin  haklarını korumak için  garantör  devlet sıfatıyla  ada­ya  asker  göndermek  isteyen  Türkiye'nin  müdahale  kararına  ABD Başkanı Johnson'un,  zamanın Türkiye Başbakanı İsmet İnönü'ye 1964 Haziranında  gönderdiği  mektup,  Türk  Hariciyesi  açısından  yeni  bir dönemin  başladığına  açık bir  kanıttır.
Johnson  Mektubu,  ABD  resmi  çevrelerindeki  Türkiye  görünümünün  her  iki  taraf  propagandacıları  tarafından  yayılanın  aksine, hiç  de olumlu olmadığını  ortaya çıkartmıştır. 
Mektubun  diğer önemli  yanı,  NATO'ya  ABD'nin  bakışım  göstermesidir.  Şöyle denilmektedir:

«Bay  Başbakan   [İsmet  İnönü'ye  hitap  ediliyor.]   NATO vecibelerine  de  dikkat  nazarınızı  çekmek  mecburiyetindeyim.  Kıbrıs'a  vaki  olacak  Türk  müdahalesinin  Türk­ Yunan  kuvvetleri  arasında  askeri  bir  çatışmaya  müncer olacağı  hususunda zihninizde  en  ufak  bir  tereddüt  olmamalıdır. 
Dışişleri   Bakanı   Rusk,   Lahey'de   yapılan   son NATO  Bakanlar Konseyi toplantısında  Türkiye  ile  Yunanistan  arasında  bir  harbin  'kelimenin  tam  manasiyle  düşünülemez'  olarak  telakki  edilmesi  gerektiğini  beyan  etmişti.  NATO'ya  iltihak  esası  icabı olarak,  NATO  memleketlerinin birbirleriyle harp etmeyeceklerini  kabul etmek demektir. Almanya ve Fransa,  NATO'da  müttefik olmakla  yüzyıllık  husumet  ve   düşmanlıklarını   gömmüşlerdir; aynı şeyin  Yunanistan ve Türkiye'den de beklenmesi gerekir.  Ayrıca  Türkiye  tarafından  Kıbrıs'a  yapılacak  askeri  bir  müdahale  Sovyetler  Birliğinin  meseleye  doğrudan  doğruya  karışmasına yol  açabilir.  NATO  müttefiklerimizin  tam  rıza  ve  muvafakatları  olmadan  Türkiye'nin girişeceği  bir hareket neticesinde ortaya  çıkacak bir  Sovyet  müdahalesine  karşı  Türkiye'yi  müdafaa  etmek  mükellefiyetleri  olup  olmadığını  müzakere  etmek  fırsatını bulmamış   olduklarını  takdir  buyuracağınız  kanaatindeyim.»
2 Temmuz 1964
Başkan Johnson, Medeni Haklar Yasasını imzalarken görülüyor,
hemen arkasında Martin Luther King var.
ABD Başkanı Johnson'un mektubunda da açıkça ifade  edildiği gibi  ABD'ye  göre   SSCB   dışında  bir   'düşman'   bulunmamaktadır; NATO  ittifakı  içinde  üyelerin  hükümranlık  hakları  yalnızca  Sovyetler  tarafından  ihlal  edilebilecektir.  Başka  bir  devlet,  Türkiye'nin  haklarına  saldırıda  bulunursa,  bu  devletin  NATO  üyesi  olması durumunda  Türk  Hükumetinin  kendi  gücü  ile  ona  karşı  koyması mümkün değildir.

ABD'nin  baskısından  çok,  deniz  ve  havadan  askeri  bir  harekat için  yeterli  teknik  güce  sahip  olamadığından  Kıbrıs'a  1964'de  müdahalede  bulunamayan Türkiye,  1974'te,  Ada  Türklerinin  haklarını korumak  için  ABD  ve  NATO'dan  bağımsız  tavır  geliştirmekte  tereddüt  etmemiştir.
Bununla  birlikte,  Kıbrıs'a  yapılan  müdahalenin  Türkiyeyi  dış politikada kesin  bir  yalnızlığa ittiği  de  bir başka  gerçektir.  Her ne kadar  Türkiye,  1965'den  sonra  başta  SSCB  olmak  üzere,  Bloksuz ülkelere,  özellikle  1973  petrol bunalımından sonra İslam  ülkelerine  yönelik bir dostluk ve işbirliği  politikası  izlemiş;  bunda  başarılı olmuşsa da, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve öteki uluslararası forumlarda  Kıbrıs'taki  askeri  harekatlardan  ve  1975'te  Kıbrıs  Türk Federe  Devletinin  kurulmasından  sonra  yükselen  karşı-propagandayı  etkisiz  hale  getirememiştir.  Bu  arada  1974-78  yıllarında  ABD Türkiye'ye  karşı  silah  ambargosu  uygulamıştır.

Çağdaş Türkiye Tarihi, 4. cilt, Cem Yayınevi, 1989, s. 252-53

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder