İki Dereceli
Seçimler
Türkiye'de 1945'e kadar iki dereceli
seçimler yapıyordu. Anlayacağınız seçmenler milletvekillerini doğrudan
kendileri seçmezlerdi; önce halk ikinci seçmenleri seçer, onlar da daha sonra
milletvekillerini seçerlerdi. Bu sistem
1876'dan 1946 seçimlerine kadar uygulandı. İlk defa 1946 genel seçimleri
öncesinde bu sistem kaldırılarak tek dereceli seçim sistemi getirildi ve bu seçimlerde
halk doğrudan temsilcilerini seçebildi. O günden beri seçimler tek dereceli
yapılmaktadır.
Tek parti döneminde yapılan seçimler gerçek
anlamda bir seçim değildir. Adayların seçilmeme gibi bir tehlikeyle
karşılaşmaları söz konusu değildi. Çünkü ikinci seçmenlerin hepsi CHP’liydi.
Yani birinci seçmenler CHP’li olan ikinci seçmenleri seçer ve ilan edilmiş olan
CHP’li adaylara oy verirlerdi. İkinci
seçmenlerin CHP’li olmayan adaylara -ki bunlar başka parti olmadığı için
bağımsız adaylardı- oy vermesi parti tüzüğüne göre suçtu.
...
1923 Seçimleri
1923
seçimlerinin, tek parti dönemindeki diğer seçimlere göre daha özgür bir ortamda
geçtiğini söyleyebiliriz. Anadolu Rumeli Müdafaa Hukuk Cemiyeti temeline
dayanan Birinci Grup’un, yine aynı temele dayanan İkinci Grup’u tasfiye ettiği
bu seçimlerde; bazı illerde gerekenden fazla aday gösterildi. Ancak gösterilen adayların hepsi de Birinci
Grup’a mensuptu. Seçimlerden sonra ARMHCemiyeti Halk Fırkası adı altında
yeniden tanımlandı. Bu seçimlerde en fazla oyu Rauf Orbay almıştır.
Bu
seçimlerde Musul da seçim bölgesi olarak kabul edilmiş ve nüfusa göre beş
milletvekili çıkaracağı hesaplanarak adaylar bile belirlenmişti. Musul’un
Türkiye’de kalmayacağı kesinleşince
burada seçimler yapılmamıştır ama bu tutum başlangıçta Hükümetin Musul
üzerindeki iddialarının ciddiyetini göstermesi bakımından dikkate değerdir.
Bu
seçimlerde İstanbul’dan 16 kişi bağımsız olarak adaylığını koydu ama bunlardan
hiç biri seçilemedi..
....
“Köylü Aday
Aranıyor!”
M.
Kemal 20 Nisan 1931 yılında yayımladığı bildiride Türkiye’de ayrı ayrı
sınıfların olmadığını, işbölümü itibarıyla farklı işler yapanların bulunduğunu
söyledi. 1931 seçimlerinde CHP köylü milletvekillerinin seçilmesine önem vermiş
hatta Fahrettin Altay’dan bir milletvekili adayı bulması istenmiş aranan
özellikler şöyle sıralanmıştı (aşağıdaki maddeler özettir).
1.
Aday, azınlıklardan (Gayri Müslim) olmamalı, kimsenin adamı bulunmamalıdır.
2. Azçok arazi, çift çubuk sahibi olmalıdır.
3.
Aday seçildikten sonra çiftçi kalacak meslekine sadık olacak, hayatını
değiştirmeyecektir.
4.
CHF’ye tam olarak sadık olacak, mutaasıp (muhafazakar, tutucu) olmayacaktır.
5.
Yeni harflerle az çok okur yazar olacak, eksikliği varsa tamamlayacaktır.
6.
Milli Mücadele açısından bir lekesi olmamalıdır. Milli mücadeleye hizmet
edenler tercih edilir ama en azından karşı olmayan biri olmalıdır.
...
“Milletvekillerinin
İsyanı”
Tek parti döneminin milletvekili
adayı ilan etme
usulü,
seçilecek milletvekili kadar aday ilan etme
şeklindedir. İlk kez 1943 seçimlerinde CHP, seçime yine tek
parti olarak katılmakla birlikte birçok
ildeki adayların sayısını artırır ve ikinci seçmenlere bunlardan
birini tercih etme şansı tanır.
Seçmenle
hiç ilişki kurmadan, aday gösterilmekle
seçilmeleri garanti olan dönemin
milletvekillerinin ve siyasal elitinin buna
tepkisi hayli ilginçtir.
Bunlardan biri ve 20 yıldır Balıkesir milletvekili
olan Osman
Niyazi, İsmet İnönü’yü şu cümlelerle eleştirecektir:
“Harekâtımda daima İnkılâbı ve Şeflerimi
düşündüm. Bana şimdi git halktan oy iste
demek, beni satılığa çıkarmaktır.
Şef (İnönü) eğer beni satacaksa dellal (tellal) eline vermeğe lüzum yoktur.”
Bir diğer milletvekili Sadri Artım ise şöyle yakınır:
“Ben bir gazeteciyim. Şef (İnönü) son
seyahatinde, Bursa’daki nutuklarında halkın yiyecek politikası konusunda cumhuriyet
hükümetlerine gereken yardımı yapmadığını söylemişti. Benim ne yazdığımı tahmin
edersiniz. Şimdi bana O halktan oy
alacaksınız demek ve beni onun takdirine sunmak
doğru olur mu?
Toplumsal Tarih, sayı.64;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder