Sansürün
keyfiliği ve sınırları
Yabancı basını ve yayınları da kontrol etmek Matbuat Müdürlüğü’nün
göreviydi.
"Muzır" olduğuna karar verilenleri, bazen telgrafla, bazen
mumluda çoğaltarak ilgililere, vilâyetlere, mutasarrıflıklara yolluyor,
bölgelerinde bunların yasaklanmasını istiyordu. Birçoğunu çözmekte bizim de
zorlandığımız yabancı isimleri içeren listeleri alan memurların, bir düzineyi halkın
dildeki bu yayınları bilmesi, tanıması olanaksızdı. Dolayısıyla içinde
bulunduğu korku rejiminde en akıllı şey, ayrıntısına bakmadan her önüne geleni
yasaklamak oluyordu. Bu listelerden bazılarının ise insanı aptala çevirecek
kadar ayrıntılı olduğuna da işaret etmeliyiz.
Elimizde bulunan 1904 yılına ait bir listede 129 isim altındaki yayının,
239 sayısının yasaklanmasına dair bilgi vardır. Yabancı isimlerin Arap
harfleriyle yazılmasındaki zorluğun yanı ısıra, zavallı bir zabıta memurunun
bunu anlamasını beklemek insafsızlık olurdu. Bu yüzdendir ki, sansür memurları,
rejimin gereğine uyarak her şeyden önce kendilerini güvence altına almaya çalışmışlardır.
Vilayetlerde sansür olayında mektupçunun kişiliği önemli bir rol oynuyordu.
Eğer evvelce gazetecilik yapmış ya da çoğu kez olduğu gibi, vilayetin resmî
gazetesini kendisi çıkarıyorsa işi kolaylaşıyordu; bu alanda bilgisi yoksa keyfilik
artıyordu. Eski örnekler de geçerli bir yöntem olmuyordu. Bir mektupçunun yasakladığını
öbürünün hoşgörüyle karşılamasına çok rastlanıyordu. Anadili Türkçe olmayan
bölgelerde ise mektupçunun bu konudaki bilgisinin derecesi de son derece önemliydi.
Orhan Koloğlu,
"II. Abdülhamit Sansürü",
Tarih ve Toplum, sayı 38 (1987).
(ayrıca bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_sans%C3%BCr)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder