23 Kasım 2015 Pazartesi

Kafkas Cephesinden bir Osmanlı Subayının Anıları

Minevert’e  (bir yer adı) geldikten sonra subaylara ve askerlere bir küskünlük geldi. Bir iki günlük dinlenme onlara açlığı hatırlattı. Asker ne bulursa yemeğe başladı. Köylüden satın aldıkları koyun, keçi, kuzu ve oğlak kesilir kesilmez işkembe ve bağırsaklarına varıncaya kadar her organ, karavanalarda üstünkörü pişiriliyor, çiğnenmeden yutuluyordu. Ekmek yerine buğday verildiği için bunu ya kavuruyor, ya da haşlıyorlar, bazı atların arpa içmesi gibi çiğnemeyip bunları âdeta içiyorlardı. Küskün subaylar, zorla, azarlamayla işe giden erlerin bu hallerine engel olamıyor, yahut çok ileri gidemiyorlardı. Askerin hakkı vardı. Yiyeceklerini veremiyorduk. Zorladığımızda, "Açlıktan ölelim mi? Karnımızı doyurun, istihkakımızı verin, bakın ki istemediğiniz hareketleri yapar mıyız!" sözlerini açık açık söyleyemiyorlardı, ama homurtularıyla belli ediyorlardı. Öğütlerimiz hiç kulaklarına girmiyordu.
Dayak ve zorlamanın da bir etkisi yoktu. Devriyeler gezdiriyor, bağırsakları, işkembeleri, ayak ve kelleleri temizleyip kıldan arındırmadan yemek pişirenleri dövüyor,  yaptıkları yemekleri döküyorduk. Bu davranışlarımızın yine de yararı görülmüyordu. [...] Pislik ve sefalet o dereceye varmıştı ki askerlerin yanına yaklaşılmıyordu. Pis kokmayan er yok gibiydi. Bu sefalet yüzünden taburların mevcudu 300’e kadar düşmüştü. Verdiğimiz genel yoklamalarda hasta sayısının çokluğu, er mevcudunun azlığı üst makamların dikkatini çekmiş ve nedenini sormuşlardı. Nedenler açıkça anlatılınca da hiçbir ses çıkmamıştı.

Tuğgeneral Ziya Yergök’ün Anıları: Sarıkamış’tan Esarete (İstanbul, 2005)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder