Bir rivayete
göre, Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır’ı fethetmesi üzerine İstanbul’da
Ayasofya Camii’nde yapılan bir törenle Abbasî Halifesi el-Mütevekkil Hilafet’in
bütün haklarını resmen Sultan Selim’e devretti. Ne var ki, Selim’in
el-Mütevekkil’den hilafeti devraldığına
yahut devraldığını iddia ettiğine dair o devre ait hiçbir kayıt mevcut
değildir. Öyle görünüyor ki, muayyen siyasi gayeleri desteklemek üzere bu rivayet
çok daha sonra 18. yüzyılda ihdas edilmiştir. Hakikatte, ne Selim ne de oğlu
Süleyman İslam dünyasındaki üstünlük iddialarının böyle bir hak devrini icap
ettirdiğini hissetmiş olamazlar. Tarihen sabit olan, Selim’in o zaman
"Hadimü’l-Haremeyn" (Mekke ve Medine’nine hizmetkârı) unvanını almış
olduğudur. Üstünlük iddia eden bir padişah için o devirde en yüce unvandı bu.
[Öte yandan]
14. yüzyılın sonlarında ibn Haldun halifenin işlevinin birbirinden büyük ölçüde
uzak ülkelerin sultanları tarafından yerine getirilebileceğini kabul ediyordu. Böylelikle
herhangi bir bağımsız Müslüman hükümdarın halife unvanını taşıyabilme
uygulaması yaygın hale geldi. 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı padişahları da
bağımsız birer Müslüman
hükümdar olduklarına delalet etmek üzere halife unvanını kullanıyorlardı.
Halil İnalcık,
“Osmanlı İmparatorluğu’nda İslam”, Dergâh, sayı 30 (1993).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder