26 Aralık 2015 Cumartesi

Gılgamış'ın Ölümsüzlüğü Arayışı

[Tufan öyküsünden buraya geçilir. Utnapiştim, karısı ve Gılgamış arasında geçen konuşmalarla bu bölüm başlar. ]
Ur antik kentinin kalıntıları. İleride görülen büyük yapı UR Zigguratıdır.   https://en.wikipedia.org/wiki/Ur

[Utnapiştim konuşuyor:]
Şimdi sana tanrıları kim
toplayacak? Aradığın yaşamı nasıl bulacaksın? Haydi altı
gün ve yedi gece uykusuz kal!"

O, dizlerinin üstüne çömeldiği yerde, uyku ona, sis
gibi yavaş yavaş soluğunu verdi (121).

  Utnapiştim ona, karısına dedi:
 "Adama bak! Yaşamı istiyordu. Uyku ona sis gibi,
yavaş yavaş soluk verdi!"
 Karısı ona, Utnapiştim'e dedi:
 "Sen onu elle de, adam uyansın! O, geldiği yoldan
esenliğe geri dönsün. O, çıktığı kent kapısından ülkesine
varsın!"
 Utnapiştim ona, karısına dedi:
 "İnsanoğlu kötüdür. Ve o, sana kötülük eder. Haydi
onun günlük ekmeklerini pişir ve her gün başucuna
koy! Uyuduğu günleri de duvara çiz!"
  
O, onun günlük ekmeklerini pişirdi ve her gün onun
başı ucuna koydu.

Uyuduğu günleri de ona imledi.

Birinci ekmeği kupkuruydu. İkincisi büzülmüştü.
Üçüncüsü yaştı. Dördüncü ekmeğin kabuğu ağarmıştı.
Beşinci ekmek küflenmişti. Altıncı ekmek pişmişti. Yedinci
-- bu anda adamı elledi ve o, uykusundan irkilip
uyandı.
 Gılgamış ona, uzaktaki Utnapiştim'e dedi:
 "Beni uyku basar basmaz, sen durmadan beni elledin
ve sen beni uyandırdın."

Utnapiştim ona, Gılgamış'a dedi:
  "Haydi Gılgamış, günlük ekmeklerini say! Ve işte
şu duvar, sana uyuduğun günlerin sayısını göstersin! Birinci
ekmeğin kupkurudur. İkincisi büzülmüştür. Üçüncüsü
yaştır. Dördüncü ekmeğin kabuğu ağarmıştır. Beşinci
ekmek küflenmiştir. Altıncısı pişmiştir. Yedinci
-- bu anda sen uykudan irkilip uyandın!"

  Gılgamış ona, Utnapiştim'e dedi:
 "Bana yardımcı kal! Nereye gideyim? Bütün organlarımı
kötü ruhlar kapladı! Yatak odasında ölüm bekliyor;
neye baksam, o, ölümdür (122)."

 Utnapiştim ona, gemici Urşanabi'ye dedi:
 "Urşanabi, denizin rıhtımı seni aldatsın. İki kıyı
arasında gidip gelen gemi senden nefret etsin! Her zaman,
erişmek istediğin denizin kıyısından her seferinde
yoksun kal (123)!
 Buraya getirdiğin adamın gövdesi kirden kabuk
bağlamıştır. Giydiği post, bedeninin güzelliğini bitirmiştir.
Urşanabi, onu alıp yıkanacak yere götür. Kutsal
bir rahibin yıkanması gibi, onun kabuk bağlayan kirini
suyla yıka! O, sırtındaki postu atsın ve deniz onu götürsün.
Onun güzel bedeni parlasın! Yepyeni olsun başındaki
külah. Bir kaftan giymiş olsun. Görkemli bir giysi!
O, ülkesine giderken, yürüdüğü yol boyunca, yurduna
varıncaya dek, kaftanı tiftiklenmeyip yepyeni kalsın
(124)".
 
MÖ 3000'de Ninova'dan Ur'a kadar olan bölgede Mezoptamya şehir devletlerinin coğrafi konumları. Doğudaki nehir  Dicle (Tigris), batıdaki Fırat'tır (Euphrates). Bu harita günümüzün coğrafi durumunu göstermektedir. Eski çağlarda bu iki nehir, Basra Körfezi'ne dökülmeden önce buradaki gibi birleşerek akmıyordu. https://en.wikipedia.org/wiki/Ur
Urşanabi onu alıp yıkanma yerine götürdü. Kutsal
bir rahibin yıkanması gibi, onun kabuk bağlayan kirini
suyla yıkadı. O, sırtındaki postu attı ve deniz onu götürdü.
Onun güzel bedeni parladı. Yepyeni oldu başındaki
külah, bir kaftan giymiş oldu. Görkemli bir giysi. O, ülkesine
giderken, yürüdüğü yol boyunca, yurduna varıncaya
dek kaftanı tiftiklenmeyip yepyeni kaldı.

Gılgamış ve Urşanabi gemiye bindiler. Gemiyi dalgaya
kaptırarak sürüp gittiler.

 Karısı ona, uzaktaki Utnapiştim'e dedi:
 "Gılgamış geldi, yoruldu, güçlük çekti. Ona ne verdin
ki o yurda dönüyor?"

Fakat o, Gılgamış, geminin küreğini kaldırdı ve gemiyi
kıyıya yanaştırdı (125).

Utnapiştim ona, Gılgamış'a dedi:
 "Ey Gılgamış, geldin, yoruldun, güçlük çektin. Sana
ne verdim ki yurduna dönüyorsun?
 Gılgamış, sana gizli bir şey açayım. Ve hiç kimsenin
bilmediği biricik otun yerini sana söyleyeyim: Bu
ot, tıpkı deve dikenine benzer, ama dikenleri gül dikeni
gibi keskindir; yaklaşana batar. Sen bu otu eline geçirmek
istersen, eline batacağından korkma!"

Gılgamış bunu duyar duymaz derin bir kuyu kazdı.
Ve ayaklarına ağır taşlar bağlayıp kuyuya indi. Ayağına
bağladığı taşlar onu yerin altındaki tatlı su denizinin
dibine kadar batırdı. Ama o, otu aldı ve dikenleri ellerine
battı. Bundan sonra Gılgamış, ağır taşları kesip
yukarı fırladı. Kuyunun suyu onu fırlatıp denizin kıyısına
attı.
 Gılgamış ona, gemici Urşanabi'ye dedi:
  "Urşanabi, bu ot büyülü bir ottur; insan bununla
gençliği kazanır. Bu ota, "yaşlı genç olur" denir. Bunu
Uruk'a yanımda götürmek istiyorum. Onu sevdiklerime
yediririm. Ve onu parça parça doğrayayım. Sonra da
kendim yiyip tam çocukluğuma döneyim."

İki kez yirmi saatten sonra biraz yemek yediler. İki
kez otuz saatten sonra kendilerini akşam dinlenmesine
bıraktılar. Gılgamış burada suyu soğuk bir kuyu gördü.
Suda yıkanmak için aşağı indi. Bir yılan otun kokusunu
aldı. Ve taşların yarığından yukarı çıkıp otu götürdü
(126). Gılgamış geri döndüğü sırada yılan gömleğini atmıştı!

Bu anda Gılgamış yere oturmuş ağlıyordu. O, gemici
Urşanabi'ye dedi:
 "Urşanabi kollarım kimin için yoruldu? Kimin için
yüreğimden kanlar boşandı? Kendime iyi bir şey kazandım.
Yer aslanı (127) için iyilik yapmış oldum. Şimdi
denizin kabarması, beni iki kez yirmi saat, o yere geri
götürse bile, gereçler kuyuyu kazdığım zaman içine düşmüştü.
Burada işime yarayacak olan gereçleri nasıl bulabilirim?
Olmaz! Yurduma geri dönmeliyim."

Gerçekten Gılgamış gemiyi kıyıda bıraktı. İki kez
yirmi saatten sonra biraz yemek yediler. İki kez otuz saatten
sonra kendilerini akşam dinlenmesine bıraktılar.

Onlar Uruk pazarına geldiklerinde, Gılgamış ona,
gemici Urşanabi'ye dedi:
 "Urşanabi, Uruk duvarının üstüne çık! İleri yürü!
Temeli gözden geçir! Tuğla duvarı gözden geçir! Acaba
bunun tuğlaları pişmiş değil midir? Temeli yedi bilge
kurmamış mıdır? 3600 dönüm kent. 3600 dönüm
hurma bahçesi, 3600 dönüm kerpiç kuyu. Üstelik İştar
tapınağının çukuru. Bunların topu üç kez 3600 dönüm.
Ve işte bunların hepsi Uruk'tur."
Uruk antik kentinin 2008 yılında çekilmiş fotoğrafı. https://en.wikipedia.org/wiki/Uruk
 "MEB yayınları, Dünya Klasikleri"nden Gılgamış Destanı'nın, Cumhuriyet Gazetesi tarafından Cumhuriyet'in 75. yılı nedeniyle tekrar yayımladığı kitaptan alınmıştır. Çeviren: Muzaffer Ramazanoğlu

Bu destanın farklı versiyonları da vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder