Ümit Kardaş
21 Haziran 2007
[yazının tamamı için aşağıdaki linke bkz.]
21 Haziran 2007
[yazının tamamı için aşağıdaki linke bkz.]
https://www.linkedin.com/pulse/icons-peace-equality-made-children-sacha-guppy Barışın ve Eşitliğin İkonları |
Hukukun önemli bir işlevi de barışı sağlayacak bir ortamın yaratılmasıdır. Toplumun barış içinde yaşayabilmesi, barış sever bir hukuk düzeninin kurulmasına bağlıdır. Bu nedenle hukuk düzeni değişik inanç ve düşüncelere sahip bireylerin bir arada yaşayabilmelerine olanak sağlayacak nitelikte olmalıdır. Kimlik farklılıklarına saygıyı oluşturacak bir hukuk düzeni oluşturmak zorunluluktur.
William Connoly'nin "Kimlik ve Farklılık" isimli yapıtındaki saptamaları önemlidir. "Her kimlik bir dizi farklılıkla bağlantılı olarak ve bu farklılıklardan bazılarının da kötü, anormal veya akıl dışı, özetle "öteki" tanımlaması üzerine kurulur.
Öteki sırf varlığıyla bile kimliğin kesinliğini, doğruluğunu, normalliğini, akılcılığını kuşkulu kılar. Bu yüzden de öteki tarih boyunca hep "doğru" kimliği benimsemeye davet edilmiş, olmuyorsa üzerinde baskı kurulup susturulmuş; fethedilmiş, o da olmuyorsa yok edilmiştir." Yine Connoly, demokratik kimlik siyasetinin ne anlama geldiğini "Demokratik bir kimlik siyaseti, aşkın gerçeğe sahip olduğunu iddia eden bir komuta etiğine karşıdır. Kendisinin ve dünyanın belirsizliğinin farkında olan, tartışmaya açık, bu yüzden de kendisine belli bir mesafe ve ironiyle bakan, ötekine özen gösteren ve yaşamın zenginliğine saygı duyan bir etiğe dayanır." şeklinde açıklamaktadır. William James de "İnsan ruhu, kendisinin, ister kolaylık uğruna, ister amaçlı olarak kategorilere göre sınıflandırılmasından nefret eder, buna meydan okur. Kısa yaşamımızı aşan, yalnızca benzersizliğimiz, özel kimliğimizdir. Bu nedenle onu her zaman korumamıza gerek var." saptamasında bulunmaktadır. Bu nedenlerle adalet ve eşitlik gibi etik değerlere dayanan ve bu değerlere ulaşmayı hedefleyen hukukun bu anlamda barışın ahlakiliğini sağlaması görevidir. Bunun sağlanamadığı yerde barış tehlikededir. Ve bireyi hiçe sayan bir hukuk düzeni hukuk adını taşımaya hak kazanamaz.
Öteki sırf varlığıyla bile kimliğin kesinliğini, doğruluğunu, normalliğini, akılcılığını kuşkulu kılar. Bu yüzden de öteki tarih boyunca hep "doğru" kimliği benimsemeye davet edilmiş, olmuyorsa üzerinde baskı kurulup susturulmuş; fethedilmiş, o da olmuyorsa yok edilmiştir." Yine Connoly, demokratik kimlik siyasetinin ne anlama geldiğini "Demokratik bir kimlik siyaseti, aşkın gerçeğe sahip olduğunu iddia eden bir komuta etiğine karşıdır. Kendisinin ve dünyanın belirsizliğinin farkında olan, tartışmaya açık, bu yüzden de kendisine belli bir mesafe ve ironiyle bakan, ötekine özen gösteren ve yaşamın zenginliğine saygı duyan bir etiğe dayanır." şeklinde açıklamaktadır. William James de "İnsan ruhu, kendisinin, ister kolaylık uğruna, ister amaçlı olarak kategorilere göre sınıflandırılmasından nefret eder, buna meydan okur. Kısa yaşamımızı aşan, yalnızca benzersizliğimiz, özel kimliğimizdir. Bu nedenle onu her zaman korumamıza gerek var." saptamasında bulunmaktadır. Bu nedenlerle adalet ve eşitlik gibi etik değerlere dayanan ve bu değerlere ulaşmayı hedefleyen hukukun bu anlamda barışın ahlakiliğini sağlaması görevidir. Bunun sağlanamadığı yerde barış tehlikededir. Ve bireyi hiçe sayan bir hukuk düzeni hukuk adını taşımaya hak kazanamaz.
Toplum içinde barışın sağlanmasının temelini oluşturan, barışı ahlaki bir esasa dayandıran diğer bir nitelik hukukun eşitliği sağlayan bir düzen getirmesidir. Eşitliğin olmadığı yerde barış tehlikeye girer. Bu nedenle yasa önünde eşitlik ilkesi evrenseldir. Hukuk her şeyden önce herkese eşit mesafede duran genel bir eşitliğin güvencesi olmalıdır. Hukuk ırk, sınıf, zümre, etnik kimlik, inanç ayırımı gözetmemelidir. Ancak bu anlamda her konuda genel bir eşitlik anlayışı eşitsizlik yaratır. Bireyler tüm ilişkilerinde çok genel ve hiçbir ayırım gözetilmeksizin bir işleme tabi tutulurlarsa bu da bireyin tek başına kalması demektir.
DEVLET DEĞİL, BİREY ÖNCELENMELİ
Somut durumlarda bireylerin ve ilişkilerinin eşitlenmesi diğer bir deyişle eşit olan ilişki ve durumların eşit işleme tabi tutulması zorunludur. Zaten eşitlik düşüncesi somut durumlarda ayırımı gerektirir özelliklerin göz önüne alınmasını gerektirir. Erich Fromm'un deyişiyle eşitlik her insanın kendine özgü bir tarzda gelişmesinin şartıdır. Oysa bugünkü eşitlik anlayışı bireyselliğin yadsınması anlamına gelmektedir.
Hukukun önemli bir işlevi ve boyutu da özgürlükçü olmasıdır. Hukuk, bireyin akıl ve vicdanına uygun olarak aldığı kararları dış dünyada gerçekleştirmek isterken karşısına çıkabilecek engelleri önleyip, ortadan kaldırabilecek önlemleri almalıdır. Hukukun bireyin özgürlüğünü güvence altına alması öncelikli görevidir. İnsan öz benliğini ancak özgürlük ortamında ortaya çıkarabilir ve birey olarak kendisini yaratabilir. Bu nedenle Emile Brehier'in belirttiği gibi keyfiliğe dayanan baskı yönetimi (istibdad) sorunu siyasî değil, ahlakî bir sorun olabilir. Çünkü insana bir araç, bir eşya muamelesi yapılamaz. (Aral- a.g.e ) Bir toplumun gelişmesi özgür bireylerin varlığına bağlıdır. Korku ve baskıyla sindirilmiş, özgürlükleri kullandırılmayan, bir otoriteye bağlı kılınmış, birey olamamış insanların oluşturduğu oluşuma toplum denemez. İçindeki değerleri gerçekleştirerek kendisini tanıyan ve seven, birey olabilen insan bu şekilde başkalarına karşı sevgi ve saygı değerini algılayarak hem birey olduğunu hissedecek hem de toplumsallaşacaktır.
Hukukun özgürlükçü niteliğinin en önemli boyutu ifade özgürlüğü alanında kendisini gösterir. Bilmek tek hakikat olduğunu iddia edip, onu tartışılmaz kılmak değildir. Hakikate tam olarak ulaşabilmek hiçbir zaman olanaklı değildir. Tüm değer yargıları hakikat olduğu iddiasını taşır. Asıl olan sürekli eleştirip, araştırarak hakikate yaklaşma çabası göstermektir. Gelişme de buna bağlıdır. Bu nedenle düşüncelerin özgürce açıklanması ve tartışılması zorunludur. Sorunlar hiçbir zaman çözüme ulaşamaz. Her çözüm yeni sorunları da birlikte getirmektedir.
Başlığı ben yazdım, görseli ben yerleştirdim. DK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder