Hızır Tüzel
17/09/2008
Bir film düşünün ki daha ilk karede bir adam (Bunuel) usturasını bileyler, bir sanatçı duyarlılığıyla. Sonra gider bir azize gibi onu bekleyen kadının gözbebeğini kesip çıkartır. Birden perdede kadın giysileri içinde bisiklet kullanan bir adam görürüz. Arkasından avucunda oluşan karınca yuvasına bakan adam, sokak ortasında kopuk bir eli bastonuyla kurcalayan bir kadın, kuyruklu bir piyanoda eşek ölüsü filan... Lakin, Luis Bunuel’in, senaryosunu Salvador Dali’yle birlikte yazıp yönettiği manasızlıklarla dolu (olduğu izlenimi veren) bu ilk filmi, gerçeküstücü sinemanın öncüsü oldu. Gerçi bu filmden sonra Dali ile yolları ayrılacaktı ama Bunuel, bu filmin hemen sonrasında çektiği ‘L’age Dor- Altın Çağ’ ile sinemada altın bir çağa kapıyı aralamıştı. Gelelim filme.
O sıralar sıkı arkadaş olan Bunuel ve Dali’nin biraz da gördükleri acayip rüyalardan esinlenerek gerçekleştirdikleri ‘Endülüs Köpeği’, zamanında büyük yankılar uyandırdı. Bunuel bu ilk filmdeki amacını ‘Son Nefesim’ isimli biyografik kitabında (Afa Yayıncılık’tan çıktı şimdi İmge Kitapevi’nde dördüncü baskısını yaptı, reklam olmasın ama demek lazım) şöyle özetlemiş; “Dali ile senaryoyu çok basit bir kuraldan yola çıkarak bir haftada yazdık. Kural şuydu: Psikolojik, kültürel ve mantıksal hiçbir açıklamaya meydan vermeyecek düşünce ve görüntüleri benimsemek. Usa aykırı her düşünceye açık olmak. Nedenini hiç araştırmadan, sadece ilgimizi uyandıracak ve bizleri şaşırtacak görüntüleri benimsemek gibi...”
‘Son Nefesim’deki Dali Bunuel ve Dali aslında farkında olmadan sürrealiteyi ilk kez popüler kılmışlardı. Zaten, Bunuel’de kitabında, bunu “Dali’yle birlikte senaryo üstüne çalışırken kendiliğinden oluşuveren bir yazı türü kullanıyor, farkında olmadan gerçeküstü anlayışı benimsemiş oluyorduk,” diye özetlemiş. Film, zamanla burjuva düzenini eleştiren, burjuvaların favori filmi olmuştu. Saçmalık had safhada yani.
Sonra gerek siyasal, gerek sanatsal ayrılıklar bu ikilinin yollarını da ayırır. Bunuel, zamanın diktatörü Franco’ya sempati duyan Dali’ye olan dostluğunu gündüz güzeli gibi hemen yitiriverir. Yine, ‘Son Nefesim’den alıntı yapıyorum, Bunuel kendisi anlatıyor;
“Bir sürü yalan şey anlatmıştı. Oysa yalan söylemeyi hiç beceremezdi... Bir yazısında ‘Doğa Bilimleri Müzesi’ni gezerken gördüğü dinozor iskeletlerinden çok fazla etkilendiğini ve hemen oradaki bir koridorda Gala’yı halletmek arzusu duyduğunu anlatıyordu. Elbette doğru değildi bu. Ama söyledikleriyle öyle bir kendinden geçer, coşkuya kapılırdı ki, ardından da bunları gerçek sanırdı. Cinsel yaşamı hemen hemen yok gibiydi... Gerçek anlamda seviştiği ilk kadın Gala oldu. Gala kendisini tümüyle etkiledikten sonra, bedensel aşkın tüm güzelliklerini kendi usulünce bana açıklamak için altı sayfalık bir mektup yazmıştı...”
Ayrıca, ünlü şair Federico Lorca da uzun bir süre onlarlaydı, sıkı dostlardı. Sonra, sadece güzel şiirler yazdığı için Lorca kurşuna dizildi... Bu dramatik olay sonrasında Dali’nin açıklamalarını Bunuel öfkeyle şöyle anlatır kitapta;
“-Dali- alçakça, onun bir eşcinsel cinayete kurban gittiğini söylemiştir. Bu tamamen saçmadır. Şurası açıktır ki, Federico Lorca ozan olduğu için öldü.”
Sonuçta diyorum ki Salvador Dali’nin sergisini görmeden önce ya da bazı filmleri izledikten sonra ‘amma da saçmaymış’ gibi yüzeysel eleştiriler yapmayalım. Bunuel’in Dali destekli bu filmi, zaman zaman gerçek hayatta yaşadığımız saçmalıkların çok da ötesinde değil. Bazı sanatçılar bu tür filmlerle, resimlerle, edebiyatla bize yaşam boyu hep, yüz yüze geldiğimiz, ne kadar kaçsak dahi bizi rüyalarımızda yakalayan tüm saçmalıkların (belki de asıl gerçeklerin) sanatını yapmışlardır, saygı duymak lazım. Zor iş çünkü.
Bu arada Bunuel, Dali ve Lorca’nın gençlik yıllarını fantastik öğelerle süsleyen Carlos Saura’nın ‘Hz. Süleyman’ın Masası’nı izlemek de eğlenceli olabilir.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/hizir-tuzel/bunuel-daliye-neden-kizmisti-899037/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bir_End%C3%BCl%C3%BCs_K%C3%B6pe%C4%9Fi
17/09/2008
http://www.imdb.com/media/rm1215494656/tt0020530?ref_=ttmd_md_pv |
O sıralar sıkı arkadaş olan Bunuel ve Dali’nin biraz da gördükleri acayip rüyalardan esinlenerek gerçekleştirdikleri ‘Endülüs Köpeği’, zamanında büyük yankılar uyandırdı. Bunuel bu ilk filmdeki amacını ‘Son Nefesim’ isimli biyografik kitabında (Afa Yayıncılık’tan çıktı şimdi İmge Kitapevi’nde dördüncü baskısını yaptı, reklam olmasın ama demek lazım) şöyle özetlemiş; “Dali ile senaryoyu çok basit bir kuraldan yola çıkarak bir haftada yazdık. Kural şuydu: Psikolojik, kültürel ve mantıksal hiçbir açıklamaya meydan vermeyecek düşünce ve görüntüleri benimsemek. Usa aykırı her düşünceye açık olmak. Nedenini hiç araştırmadan, sadece ilgimizi uyandıracak ve bizleri şaşırtacak görüntüleri benimsemek gibi...”
‘Son Nefesim’deki Dali Bunuel ve Dali aslında farkında olmadan sürrealiteyi ilk kez popüler kılmışlardı. Zaten, Bunuel’de kitabında, bunu “Dali’yle birlikte senaryo üstüne çalışırken kendiliğinden oluşuveren bir yazı türü kullanıyor, farkında olmadan gerçeküstü anlayışı benimsemiş oluyorduk,” diye özetlemiş. Film, zamanla burjuva düzenini eleştiren, burjuvaların favori filmi olmuştu. Saçmalık had safhada yani.
Sonra gerek siyasal, gerek sanatsal ayrılıklar bu ikilinin yollarını da ayırır. Bunuel, zamanın diktatörü Franco’ya sempati duyan Dali’ye olan dostluğunu gündüz güzeli gibi hemen yitiriverir. Yine, ‘Son Nefesim’den alıntı yapıyorum, Bunuel kendisi anlatıyor;
“Bir sürü yalan şey anlatmıştı. Oysa yalan söylemeyi hiç beceremezdi... Bir yazısında ‘Doğa Bilimleri Müzesi’ni gezerken gördüğü dinozor iskeletlerinden çok fazla etkilendiğini ve hemen oradaki bir koridorda Gala’yı halletmek arzusu duyduğunu anlatıyordu. Elbette doğru değildi bu. Ama söyledikleriyle öyle bir kendinden geçer, coşkuya kapılırdı ki, ardından da bunları gerçek sanırdı. Cinsel yaşamı hemen hemen yok gibiydi... Gerçek anlamda seviştiği ilk kadın Gala oldu. Gala kendisini tümüyle etkiledikten sonra, bedensel aşkın tüm güzelliklerini kendi usulünce bana açıklamak için altı sayfalık bir mektup yazmıştı...”
Ayrıca, ünlü şair Federico Lorca da uzun bir süre onlarlaydı, sıkı dostlardı. Sonra, sadece güzel şiirler yazdığı için Lorca kurşuna dizildi... Bu dramatik olay sonrasında Dali’nin açıklamalarını Bunuel öfkeyle şöyle anlatır kitapta;
“-Dali- alçakça, onun bir eşcinsel cinayete kurban gittiğini söylemiştir. Bu tamamen saçmadır. Şurası açıktır ki, Federico Lorca ozan olduğu için öldü.”
Sonuçta diyorum ki Salvador Dali’nin sergisini görmeden önce ya da bazı filmleri izledikten sonra ‘amma da saçmaymış’ gibi yüzeysel eleştiriler yapmayalım. Bunuel’in Dali destekli bu filmi, zaman zaman gerçek hayatta yaşadığımız saçmalıkların çok da ötesinde değil. Bazı sanatçılar bu tür filmlerle, resimlerle, edebiyatla bize yaşam boyu hep, yüz yüze geldiğimiz, ne kadar kaçsak dahi bizi rüyalarımızda yakalayan tüm saçmalıkların (belki de asıl gerçeklerin) sanatını yapmışlardır, saygı duymak lazım. Zor iş çünkü.
Bu arada Bunuel, Dali ve Lorca’nın gençlik yıllarını fantastik öğelerle süsleyen Carlos Saura’nın ‘Hz. Süleyman’ın Masası’nı izlemek de eğlenceli olabilir.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/hizir-tuzel/bunuel-daliye-neden-kizmisti-899037/
Bir Endülüs Köpeği | |
---|---|
Un Chien Andalou | |
Bir Endülüs Köpeği filminin afişi
| |
Yönetmen | Luis Buñuel |
Yapımcı | Luis Buñuel |
Senarist | Luis Buñuel Salvador Dali |
Oyuncular | Pierre Batcheff Simone Mareuil Luis Buñuel Salvador Dalí Jaime Miravilles |
Görüntü yönetmeni | Albert Duverger Jimmy Berliet |
Cinsi | Sinema filmi |
Türü | Gerçeküstü, deneysel |
Renk | Siyah beyaz |
Yapım yılı | , 1928 |
Çıkış tarih(ler)i | 6 Haziran, 1929 |
Süre | 16 dakika |
Dil | Sessiz |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder