28 Aralık 2015 Pazartesi

Thukidides:Atina-Melos İttifak Müzakeresi



Devletlerarası İlişkiler Hangi Kurala Tabidir?
Savaş ilerledikçe şehir devletler Atina ve Sparta’nın müttefikleri olarak sürecin içine çekildiler. Ege adalarında yerleşik birçok şehir-devlet Atina’ya tabiydi ve sahip oldukları deniz gücü, Sparta ve Sparta’nın müttefiklerinin sahip olduğu deniz gücünden çok daha üstündü. Ege adalarındaki bu şehir devletlerinden, sadece Milos tarafsız kalmıştı. Atina, Milos’u teslim olmaya çağırdı, ama Miloslu yöneticiler bunu kabul etmedi. Thukidides, bu olayı izleyen müzakereleri, aşağıdaki şekilde nakleder.
www.pennebianche.com

Peleponnes Savaş Tarihi 2
Thukidides
… Atinalı temsilciler şöyle konuşur:
Atinalılar: Müzakereler halkın önünde yapılmayacağına göre, sözümüz kesilmeden dosdoğru konuşup kalabalıkları aksi ispat edilemeyecek baştan çıkarıcı argümanlarla kandırmayalım diye -çünkü birkaç kişinin, yani azınlığın önüne oturtulmuş olmamızın bu anlama geldiğini biliyoruz- siz orada oturanlar, ya daha ihtiyatlı bir yöntem uygularsanız?! Sizler de basmakalıp nutuklar atmayın; müzakereyi istediğiniz/beğenmediğiniz yerde kesip o konuyu karara bağladıktan sonra devam edin. Önce söyleyin bakalım, bu önerimiz sizler için uygun mu?
Meloslu kurul üyeleri şöyle cevap verir:
Meloslular: Birbirimizi sükûnetle yönlendirmenin adaleti adına önerinizin karşı çıkılacak bir yanı yok; ama askeri hazırlıklar itibariyle öylesi ileri bir durumdasınız ki kabul edemeyiz. Gördüğümüz kadarıyla kendi davanızın yargıçları olarak buradasınız ve bu müzakereden bekleyebileceğimiz tek şey (anlaşılabileceği üzere) ya savaş ya da eğer haklı taraf olduğumuzu kanıtlar ve teslim olmayı reddedersek, esaret.
Atinalılar: Geleceği akıldan ziyade önseziyle karşılamak istiyor ya da gözünüzün önündeki gerçeklere rağmen devletinizin selametine dair istişarede bulunmak istemiyorsanız müzakereyi keseriz; aksi söz konusuysa devam ederiz.
Meloslular: Bizim durumumuzdaki insanlar için hem düşünce hem ifadede birden çok yola başvurulması anlaşılabilir ve doğaldır. Ne var ki, bu görüşmenin konusu, dediğiniz gibi, ülkemizin selametidir ve şayet sizin için de uygunsa, tartışma önerdiğiniz şekilde devam edebilir.
Atinalılar: Bize yanlış yaptığınız için saldırmak üzere olduğumuzu veya Medleri yendiğimize göre imparatorluğumuzun buna hakkı olduğunu söyleyerek, ki inandırıcı olmayacaktır, sizleri tedirgin etmeyeceğiz. Karşılığında, onların kolonisi olduğunuz halde Lakonyalılara52 katılmadığınızı söyleyerek veya makul olanı hedefleyip karşılıklı hissiyatımızı da dikkate almak suretiyle bize yanlış yaptığınızı ikrar edeceğinizi umuyoruz. Sizler de biliyorsunuz ki, bu dünya ortamında güçlüler yaptıklarını yapar, güçsüzler acı çekerken, hak, güçlerin eşit olduğu yerde söz konusudur.
Meloslular: Düşününce, yine de doğru olan -haktan söz etmemizi men edip sadece çıkardan söz etmemizi istediğinize göre- savunma ortaklığımızı bozmamanız, tehlike anında haklı ve doğru olana başvurma hakkımızı korumamız, hatta göz ardı edilebilir ve çok da katı olmayan argümanlardan kazançlı çıkmamıza izin vermenizdir. Bu, herhangi biri kadar sizleri de ilgilendirmekte, çünkü çöküşünüz ağır bir intikam sembolü olacak ve tüm dünya için üstünde düşünülmesi gereken bir örnek teşkil edecektir.
Atinalılar: İmparatorluğumuzun çöküşü, eğer çökecekse, bizi korkutmuyor: Gerçek hasmımız Lakonya olsaydı bile, Lakonya gibi rakip bir hükümdarlığın tebaasının yenik düşmesi, onların kendi yöneticilerini saldırmak suretiyle devirmelerinden daha kötü olmazdı. Ne ki, bu bizim göze alabileceğimiz bir risk. Şimdi size imparatorluğumuzun çıkarları adına burada bulunduğumuzu izah etmeye devam edeceğiz. Çünkü imparatorluğunuzu sorunsuz yaşatmak ve onu her iki tarafın da iyiliği için korumak zorundayız.
Meloslular: Söyleyin lütfen, sizin yönetiminiz altında olmak nasıl bizim iyiliğimize olabilir?
Atinalılar: Sizler için başınıza en kötüsü gelmeden bize teslim olmak suretiyle; bizler için de sizi yok etmeksizin kazanmak suretiyle.
Meloslular: Bu demek oluyor ki, tarafsız kalmamıza, düşman yerine dost ama her iki tarafın da müttefiki olmamıza razı olmayacaksınız.
Atinalılar: Hayır, çünkü düşmanlığınız bizlere dostluğunuz kadar zarar veremez. Bu argüman yurttaşlarımız nezdinde bizim zaafımızın, sizin husumetinizin delili olacaktır.
Meloslular: Tebaanızın hakkaniyet anlayışı bu mu? Sizinle hiçbir ilgisi olmayan insanları, çoğu koloniniz olan -bazıları da ele geçirilen asiler- insanlarla bir tutmak mı?
Atinalılar: Hak söz konusu olunca, tebaamız bunun herkeste eşit miktarda olduğunu; eğer biri özgürlüğünü koruyabiliyorsa güçlü olduğu için koruyabildiğini; eğer kendimize rağmen ona bir şey yapmıyorsak korktuğumuz için yapmadığımızı düşünür. Oysa imparatorluğumuzu büyütürken bize tabi olmanız, bizler için bir güvenlik unsuru olabilmelidir. Adalı ve herkesten daha zayıf olduğunuz gerçeği, denizlerin efendilerini yanıltacak durumda olmamanızı, bunu başaramamanızı icap ettirir.
Meloslular: Dile getirdiğimiz politikanın size güvence vermediğini mi söylüyorsunuz? Siz, burada bile bize haktan bahsetmeyi yasaklarken ve bizi çıkarlarınıza hizmet etmeye davet ederken, biz de kendi çıkarlarımızı açıklayıp şayet örtüşüyorsa, sizi ikna etmeliyiz. Bizim durumumuzdan ders çıkarıp bir gün kendilerine de saldırabileceğinizi düşünecek olan tarafsızları kendinize düşman etmekten nasıl kaçınabilirsiniz? Bu, mevcut düşmanlarınıza yenilerini eklemek, düşmanlık yapmayı aklına getirmeyenleri bile kendinize düşman etmek değildir de nedir?
Atinalılar: Acaba neden ana kıtadakiler genellikle bizi korkutmuyor? Sahip oldukları özgürlük, daha uzun bir süre bize karşı tedbirli olmalarını gerektirmeyecektir. Açıktır ki, bizleri tehlikeye sokan daha ziyade sizler gibi imparatorluk dışındaki adalıların ve boyunduruk altında acı çeken tebaanın düşüncesizce hareket etmeleri ve dolayısıyla kendilerini de tehlikeye atmalarıdır.
Meloslular: Bunca riski imparatorluğunuzu korumak ve tebaanızın ondan kurtulması için göze alıyorsanız, o zaman buyruğunuz altına girmeden önce yapılabilecek her şeyi yapmayı denemekte hâlâ özgür olan bizler için bu büyük bir soysuzluk ve korkaklık olurdu.
https://en.wikipedia.org/wiki
/Peloponnesian_War
Atinalılar: Şayet iyi düşünürseniz, hayır. Ödülü şeref, cezası utanç, amacı kendinden çok daha güçlü olana direnmek değil, kendini savunmak olan bu yarışma eşitler arasında yapılmıyor.
Meloslular: Ama biliyoruz ki, savaşta şans bazen düşünülenin aksine, sayısal oranlardan bağımsızdır. Teslim olmak bizi umutsuzluğa sevk edecektir. Oysa savaşmak ayakta kalabileceğimize dair bir umuttur.
Atinalılar: Umut tehlikenin tesellisidir. Umuda, kaybetmese bile az zararla çıkmak üzere, bol kaynağa sahip olanlar teslim olur; ne ki umudun doğasında savurganlık vardır. Her şeyini umuda bağlayacak kadar ileri gidenler, onun gerçek rengini, mahvolunca görürler; bu keşif ancak onları tedbirli olmaya yöneltirse bir kusur olarak görülmez. Böylesi bir durumun sizler için söz konusu olmasına izin vermeyin; zayıfsınız ve kefenin bir gözüne asılısınız. Mevcut umutların had safhada umutsuzluğa düşürdüğü insanların gözle görünmeyene -kehanetlere, vahiye ve insanları umutla kandırıp mahva götüren benzeri icatlara- sarıldığı kaba saba insanlar gibi olmayın.
Meloslular: Emin olabilirsiniz ki, şartlar eşit olmadığına göre, sizin gücünüzle ve servetinizle mücadelenin zor olduğunun bizler de farkındayız. Ama tanrıların bize de sizler kadar şans bahşedeceğine inanıyoruz, çünkü bizler, sadece haksızlık karşısında savaşan insanlarız. Muhtaç olduğumuz gücü, başka hiçbir nedenle olmasa bile, utançtan yardımımıza koşmak zorunda olan müttefikimiz Lakonya’dan alacağız. Dolayısıyla, kendimize güvenimiz o kadar da temelsiz değil!
Atinalılar: Tanrıların size arka çıkacaklarından, iyilik yapacaklarından bahsediyorsunuz; biz, kendimiz de bunu umut edebiliriz; tanrılara inancımız ve inancımızın icabını yerine getirişimiz, öne sürdüğümüz iddialarla ve tutumumuzla ters düşmemektedir. Tanrılara inanır, insanları tanırız/biliriz; doğaları gereği hükmedicidirler. Bu yasayı biz yapmadık ya da bu yasaya göre hareket eden ilk biz değiliz: onu hazır bulduk, bizden önce de vardı, bizden sonra da ve sonsuza dek var olacak. Bizim bütün yaptığımız, bu yasadan yararlanmak ve biliyoruz ki, bizimle aynı güce sahip olan herkes böyle yapardı. Dolayısıyla tanrılardan korkmamız için bir neden yok. Lakonyalılara dair görüşlerinize gelince: Onların size utanç saikiyle yardım edeceğine olan inancınızı saflık olarak değerlendiriyor, safiyetinizi kutsuyor ama asla kıskanmıyoruz. Lakonyalılar, çıkarlarının veya yasalarının söz konusu olduğu yerde, en değerli insanlardır; başkalarına davranışları hakkında çok şey söylenebilir ama en net biçimde, kısaca diyebiliriz ki, tanıdığımız/bildiğimiz insanlar arasında makul, şerefli ve sadece menfaatçi olarak telakki edilen vasıflar itibariyle en dikkat çekici olanlardır. Böyle bir düşünce tarzı, halen mantıksızca beklediğiniz korumayı/güvenliği vaat etmediği gibi sağlamaz da.
Meloslular: Zaten tam da bu nedenle çıkarcı olmalarının Meloslulara, yani kendi kolonilerine ihanet etmelerini engelleyeceğine; düşmanla işbirliği yapmak suretiyle Hellas’taki dostlarının güvenini kaybetmek istemeyeceklerine inanıyoruz.
Atinalılar: Adalet ve şeref tehlikeden bağımsız olamazken, güvenlikle çıkarcılığın örtüştüğü görüşünü benimsemiyorsunuz demek. Tehlike, Lakonyalıların nadiren göze aldıkları bir şeydir.
Meloslular: Ama diğer kolonilerine kıyasla, bizim için tehlikeyi bile göze alabileceklerine inanıyoruz, çünkü Peloponnes’e yakın olmamız harekâtı kolaylaştıracak, aynı kandan olmamız ise sadakatin teminatı olacaktır.
Atinalılar: Evet, ama bir müttefikin güveneceği şey, kendisinden yardım isteyenin iyi niyeti değil, harekât için üstün ve kararlı bir gücün mevcudiyetidir ve Lakonyalılar buna herkesten çok önem verir. Komşularına birkaç müttefikle birlikte saldırdıklarına göre, en azından kendi kaynaklarına güvenemedikleri açık. Üstelik denizler bizim hâkimiyetimizdeyken denizi geçip bir adaya çıkacaklar.
Meloslular: Ama başkalarını da gönderebileceklerdir. Girit denizi büyük/geniş bir deniz. Bu denize hâkim olanların denizin üstündekileri bulup yakalamaları, onları güvenli bir biçimde atlatmak isteyenlerin işinden çok daha zor olacaktır. Lakonyalılar bunu başaramazlarsa sizin topraklarınıza ve Brasidas’ın erişemediği müttefiklerinizden kalan (topraklara) düşecek; sizler ise size ait olmayan yerler yerine, kendi topraklarınız ve kendi konfederasyonunuz için savaşmak zorunda kalacaksınız.
Atinalılar: Bahsettiğiniz türden bir şaşırtmacayla bir gün siz de karşılaşabilir; Atinalıların bugüne kadar hiçbir kuşatmadan korku nedeniyle vazgeçmediğini, diğerleri gibi, siz de öğrenirsiniz. Ne var ki, şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız: Ülkenizin güvenliği için müzakereye oturmak istediğinizi söylediğiniz halde, bu müzakere süresince insanın güvenebileceği ve korunursa/kurtulursa iyi olur diyebileceği hiçbir şey söylemediniz. En güçlü argümanlarınız umuda ve geleceğe temelleniyor ve bu savaştan zaferle çıkabilmeniz için gereken kendinize ait kaynaklar, karşı saftaki kaynaklarından çok daha az. Bu yüzden, şayet -bizler kalktıktan sonra- daha sağduyulu bir danışman bulmazsanız, büyük bir muhakeme hatası yapmış olursunuz. Küçük düşerek rezil olma düşüncesine -ki tehlike anında bu bir rezillik olduğu kadar kaçınılamaz ve ölümcüldür- kapılmayacağınız umulur. Çünkü olaylara hiç düşünmeden, aceleyle ve bile göre dalan insanlardır ki, salt çekici bir ismin etkisiyle, küçük düşme veya rezillik denilen şeyin kendilerini esir almasına izin vererek talihsizlikten ziyade, yapılan yanlışın refakatçisi ve sonucu olarak daha da büyük bir küçük düşüşe, rezilliğe maruz kalırlar. İyi düşünüp ihtiyatlı davranmanız halinde kendinizi bundan sakınabilirsiniz. Hellas53’daki en büyük şehir, sizlere, size ait olan ülkeden vazgeçmeksizin bağımlı müttefiki olmayı önerdiği zaman, ona boyun eğmeyi onursuzluk olarak düşünmeyeceksiniz; sizlere savaş ile güvenlik arasında seçim yapma şansı verildiği zaman da daha kötü olanı seçecek kadar kör olmayacaksınız. Şu kesin: Eşitlerine baş eğmeyenler, üstleriyle uyumlu çalışıp madunlara iyi davrananlar, çoğu kez en başarılı olanlardır. Bu bakımdan, bizler kalktıktan sonra, tekrar düşünün ve biricik ülkeniz için müzakere ettiğinizi, ülkenizin refahı veya mahvoluşunun buna bağlı olduğunu bir kez daha hatırlayın.
* Thucydides, The Peloponnesian War The Bodley Head, 1954.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder