Devletlerarası İlişkiler Hangi Kurala Tabidir?
Savaş
ilerledikçe şehir devletler Atina ve Sparta’nın müttefikleri olarak sürecin
içine çekildiler. Ege adalarında yerleşik birçok şehir-devlet Atina’ya tabiydi
ve sahip oldukları deniz gücü, Sparta ve Sparta’nın müttefiklerinin sahip olduğu
deniz gücünden çok daha üstündü. Ege adalarındaki bu şehir devletlerinden,
sadece Milos tarafsız kalmıştı. Atina, Milos’u teslim olmaya çağırdı, ama
Miloslu yöneticiler bunu kabul etmedi. Thukidides, bu olayı izleyen müzakereleri,
aşağıdaki şekilde nakleder.
Peleponnes Savaş Tarihi 2
Thukidides
Atinalılar: Müzakereler
halkın önünde yapılmayacağına göre, sözümüz kesilmeden dosdoğru konuşup kalabalıkları
aksi ispat edilemeyecek baştan çıkarıcı argümanlarla kandırmayalım diye -çünkü
birkaç kişinin, yani azınlığın önüne oturtulmuş olmamızın bu anlama geldiğini
biliyoruz- siz orada oturanlar, ya daha ihtiyatlı bir yöntem uygularsanız?!
Sizler de basmakalıp nutuklar atmayın; müzakereyi istediğiniz/beğenmediğiniz
yerde kesip o konuyu karara bağladıktan sonra devam edin. Önce söyleyin bakalım,
bu önerimiz sizler için uygun mu?
Meloslu
kurul üyeleri şöyle cevap verir:
Meloslular: Birbirimizi
sükûnetle yönlendirmenin adaleti adına önerinizin karşı çıkılacak bir yanı yok;
ama askeri hazırlıklar itibariyle öylesi ileri bir durumdasınız ki kabul
edemeyiz. Gördüğümüz kadarıyla kendi
davanızın yargıçları olarak buradasınız ve bu müzakereden bekleyebileceğimiz
tek şey (anlaşılabileceği üzere) ya savaş ya da eğer haklı taraf olduğumuzu kanıtlar
ve teslim olmayı reddedersek, esaret.
Atinalılar: Geleceği akıldan
ziyade önseziyle karşılamak istiyor ya da gözünüzün önündeki gerçeklere rağmen
devletinizin selametine dair istişarede bulunmak istemiyorsanız müzakereyi
keseriz; aksi söz konusuysa devam ederiz.
Meloslular: Bizim
durumumuzdaki insanlar için hem düşünce hem ifadede birden çok yola başvurulması
anlaşılabilir ve doğaldır. Ne var ki, bu görüşmenin konusu, dediğiniz gibi,
ülkemizin selametidir ve şayet sizin için de uygunsa, tartışma önerdiğiniz şekilde
devam edebilir.
Atinalılar: Bize yanlış
yaptığınız için saldırmak üzere olduğumuzu veya Medleri yendiğimize göre
imparatorluğumuzun buna hakkı olduğunu söyleyerek, ki inandırıcı olmayacaktır,
sizleri tedirgin etmeyeceğiz. Karşılığında, onların kolonisi olduğunuz halde
Lakonyalılara52 katılmadığınızı
söyleyerek veya makul olanı hedefleyip karşılıklı hissiyatımızı da dikkate
almak suretiyle bize yanlış yaptığınızı ikrar edeceğinizi umuyoruz. Sizler de biliyorsunuz ki, bu dünya ortamında
güçlüler yaptıklarını yapar, güçsüzler acı çekerken, hak, güçlerin eşit olduğu
yerde söz konusudur.
Meloslular: Düşününce, yine
de doğru olan -haktan söz etmemizi men edip sadece çıkardan söz etmemizi istediğinize
göre- savunma ortaklığımızı bozmamanız, tehlike anında haklı ve doğru olana başvurma
hakkımızı korumamız, hatta göz ardı edilebilir ve çok da katı olmayan
argümanlardan kazançlı çıkmamıza izin vermenizdir. Bu, herhangi biri kadar sizleri
de ilgilendirmekte, çünkü çöküşünüz ağır
bir intikam sembolü olacak ve tüm dünya için üstünde düşünülmesi gereken bir
örnek teşkil edecektir.
Atinalılar: İmparatorluğumuzun
çöküşü, eğer çökecekse, bizi korkutmuyor: Gerçek hasmımız Lakonya olsaydı bile,
Lakonya gibi rakip bir hükümdarlığın tebaasının yenik düşmesi, onların kendi
yöneticilerini saldırmak suretiyle devirmelerinden daha kötü olmazdı. Ne ki, bu
bizim göze alabileceğimiz bir risk. Şimdi size imparatorluğumuzun çıkarları adına
burada bulunduğumuzu izah etmeye devam edeceğiz. Çünkü imparatorluğunuzu
sorunsuz yaşatmak ve onu her iki tarafın da iyiliği için korumak zorundayız.
Meloslular: Söyleyin
lütfen, sizin yönetiminiz altında olmak nasıl bizim iyiliğimize olabilir?
Atinalılar: Sizler için başınıza
en kötüsü gelmeden bize teslim olmak suretiyle; bizler için de sizi yok
etmeksizin kazanmak suretiyle.
Meloslular: Bu demek oluyor ki, tarafsız kalmamıza, düşman
yerine dost ama her iki tarafın da müttefiki olmamıza razı olmayacaksınız.
Atinalılar: Hayır, çünkü düşmanlığınız
bizlere dostluğunuz kadar zarar veremez. Bu argüman yurttaşlarımız nezdinde
bizim zaafımızın, sizin husumetinizin delili olacaktır.
Meloslular: Tebaanızın
hakkaniyet anlayışı bu mu? Sizinle hiçbir ilgisi olmayan insanları, çoğu
koloniniz olan -bazıları da ele geçirilen asiler- insanlarla bir tutmak mı?
Atinalılar: Hak söz konusu
olunca, tebaamız bunun herkeste eşit miktarda olduğunu; eğer biri özgürlüğünü
koruyabiliyorsa güçlü olduğu için koruyabildiğini; eğer kendimize rağmen ona
bir şey yapmıyorsak korktuğumuz için yapmadığımızı düşünür. Oysa imparatorluğumuzu büyütürken bize tabi olmanız, bizler için bir
güvenlik unsuru olabilmelidir. Adalı ve herkesten daha zayıf olduğunuz gerçeği,
denizlerin efendilerini yanıltacak durumda olmamanızı, bunu başaramamanızı icap
ettirir.
Meloslular: Dile getirdiğimiz
politikanın size güvence vermediğini mi söylüyorsunuz? Siz, burada bile bize
haktan bahsetmeyi yasaklarken ve bizi çıkarlarınıza hizmet etmeye davet
ederken, biz de kendi çıkarlarımızı açıklayıp şayet örtüşüyorsa, sizi ikna
etmeliyiz. Bizim durumumuzdan ders çıkarıp bir gün kendilerine de saldırabileceğinizi
düşünecek olan tarafsızları kendinize düşman etmekten nasıl kaçınabilirsiniz? Bu, mevcut düşmanlarınıza yenilerini
eklemek, düşmanlık yapmayı aklına getirmeyenleri bile kendinize düşman etmek değildir
de nedir?
Atinalılar: Acaba neden ana
kıtadakiler genellikle bizi korkutmuyor? Sahip oldukları özgürlük, daha uzun
bir süre bize karşı tedbirli olmalarını gerektirmeyecektir. Açıktır ki, bizleri
tehlikeye sokan daha ziyade sizler gibi imparatorluk dışındaki adalıların ve
boyunduruk altında acı çeken tebaanın düşüncesizce hareket etmeleri ve dolayısıyla
kendilerini de tehlikeye atmalarıdır.
Meloslular: Bunca riski
imparatorluğunuzu korumak ve tebaanızın ondan kurtulması için göze alıyorsanız,
o zaman buyruğunuz altına girmeden önce yapılabilecek her şeyi yapmayı
denemekte hâlâ özgür olan bizler için bu büyük bir soysuzluk ve korkaklık
olurdu.
https://en.wikipedia.org/wiki /Peloponnesian_War |
Atinalılar: Şayet iyi düşünürseniz,
hayır. Ödülü şeref, cezası utanç, amacı kendinden çok daha güçlü olana direnmek
değil, kendini savunmak olan bu yarışma eşitler arasında yapılmıyor.
Meloslular: Ama biliyoruz
ki, savaşta şans bazen düşünülenin aksine, sayısal oranlardan bağımsızdır.
Teslim olmak bizi umutsuzluğa sevk edecektir. Oysa savaşmak ayakta kalabileceğimize
dair bir umuttur.
Atinalılar: Umut tehlikenin
tesellisidir. Umuda, kaybetmese bile az zararla çıkmak üzere, bol kaynağa sahip
olanlar teslim olur; ne ki umudun doğasında savurganlık vardır. Her şeyini
umuda bağlayacak kadar ileri gidenler, onun gerçek rengini, mahvolunca
görürler; bu keşif ancak onları tedbirli olmaya yöneltirse bir kusur olarak
görülmez. Böylesi bir durumun sizler için söz konusu olmasına izin vermeyin;
zayıfsınız ve kefenin bir gözüne asılısınız. Mevcut umutların had safhada
umutsuzluğa düşürdüğü insanların gözle görünmeyene -kehanetlere, vahiye ve
insanları umutla kandırıp mahva götüren benzeri icatlara- sarıldığı kaba saba
insanlar gibi olmayın.
Meloslular: Emin olabilirsiniz
ki, şartlar eşit olmadığına göre, sizin gücünüzle ve servetinizle mücadelenin
zor olduğunun bizler de farkındayız. Ama tanrıların bize de sizler kadar şans
bahşedeceğine inanıyoruz, çünkü bizler, sadece haksızlık karşısında savaşan
insanlarız. Muhtaç olduğumuz gücü, başka hiçbir nedenle olmasa bile, utançtan
yardımımıza koşmak zorunda olan müttefikimiz Lakonya’dan alacağız. Dolayısıyla,
kendimize güvenimiz o kadar da temelsiz değil!
Atinalılar: Tanrıların size
arka çıkacaklarından, iyilik yapacaklarından bahsediyorsunuz; biz, kendimiz de
bunu umut edebiliriz; tanrılara inancımız ve inancımızın icabını yerine getirişimiz,
öne sürdüğümüz iddialarla ve tutumumuzla ters düşmemektedir. Tanrılara inanır,
insanları tanırız/biliriz; doğaları gereği hükmedicidirler. Bu yasayı biz
yapmadık ya da bu yasaya göre hareket eden ilk biz değiliz: onu hazır bulduk,
bizden önce de vardı, bizden sonra da ve sonsuza dek var olacak. Bizim bütün
yaptığımız, bu yasadan yararlanmak ve biliyoruz ki, bizimle aynı güce sahip
olan herkes böyle yapardı. Dolayısıyla tanrılardan korkmamız için bir neden
yok. Lakonyalılara dair görüşlerinize gelince: Onların size utanç saikiyle yardım edeceğine olan inancınızı saflık
olarak değerlendiriyor, safiyetinizi kutsuyor ama asla kıskanmıyoruz.
Lakonyalılar, çıkarlarının veya yasalarının söz konusu olduğu yerde, en değerli
insanlardır; başkalarına davranışları hakkında çok şey söylenebilir ama en net
biçimde, kısaca diyebiliriz ki, tanıdığımız/bildiğimiz insanlar arasında makul,
şerefli ve sadece menfaatçi olarak telakki edilen vasıflar itibariyle en dikkat
çekici olanlardır. Böyle bir düşünce tarzı, halen mantıksızca beklediğiniz
korumayı/güvenliği vaat etmediği gibi sağlamaz da.
Meloslular: Zaten tam da bu
nedenle çıkarcı olmalarının Meloslulara, yani kendi kolonilerine ihanet
etmelerini engelleyeceğine; düşmanla işbirliği yapmak suretiyle Hellas’taki
dostlarının güvenini kaybetmek istemeyeceklerine inanıyoruz.
Atinalılar: Adalet ve şeref
tehlikeden bağımsız olamazken, güvenlikle çıkarcılığın örtüştüğü görüşünü
benimsemiyorsunuz demek. Tehlike, Lakonyalıların nadiren göze aldıkları bir şeydir.
Meloslular: Ama diğer
kolonilerine kıyasla, bizim için tehlikeyi bile göze alabileceklerine inanıyoruz,
çünkü Peloponnes’e yakın olmamız harekâtı kolaylaştıracak, aynı kandan olmamız
ise sadakatin teminatı olacaktır.
Atinalılar: Evet, ama bir
müttefikin güveneceği şey, kendisinden yardım isteyenin iyi niyeti değil,
harekât için üstün ve kararlı bir gücün mevcudiyetidir ve Lakonyalılar buna
herkesten çok önem verir. Komşularına birkaç müttefikle birlikte saldırdıklarına
göre, en azından kendi kaynaklarına güvenemedikleri açık. Üstelik denizler
bizim hâkimiyetimizdeyken denizi geçip bir adaya çıkacaklar.
Meloslular: Ama başkalarını
da gönderebileceklerdir. Girit denizi büyük/geniş bir deniz. Bu denize hâkim
olanların denizin üstündekileri bulup yakalamaları, onları güvenli bir biçimde
atlatmak isteyenlerin işinden çok daha zor olacaktır. Lakonyalılar bunu başaramazlarsa
sizin topraklarınıza ve Brasidas’ın erişemediği müttefiklerinizden kalan
(topraklara) düşecek; sizler ise size
ait olmayan yerler yerine, kendi topraklarınız ve kendi konfederasyonunuz için
savaşmak zorunda kalacaksınız.
Atinalılar: Bahsettiğiniz
türden bir şaşırtmacayla bir gün siz de karşılaşabilir; Atinalıların bugüne
kadar hiçbir kuşatmadan korku nedeniyle vazgeçmediğini, diğerleri gibi, siz de
öğrenirsiniz. Ne var ki, şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız: Ülkenizin güvenliği
için müzakereye oturmak istediğinizi söylediğiniz halde, bu müzakere süresince
insanın güvenebileceği ve korunursa/kurtulursa iyi olur diyebileceği hiçbir şey
söylemediniz. En güçlü argümanlarınız umuda ve geleceğe temelleniyor ve bu savaştan
zaferle çıkabilmeniz için gereken kendinize ait kaynaklar, karşı saftaki
kaynaklarından çok daha az. Bu yüzden, şayet -bizler kalktıktan sonra- daha sağduyulu
bir danışman bulmazsanız, büyük bir muhakeme hatası yapmış olursunuz. Küçük düşerek
rezil olma düşüncesine -ki tehlike anında bu bir rezillik olduğu kadar kaçınılamaz
ve ölümcüldür- kapılmayacağınız umulur. Çünkü
olaylara hiç düşünmeden, aceleyle ve bile göre dalan insanlardır ki, salt
çekici bir ismin etkisiyle, küçük düşme veya rezillik denilen şeyin kendilerini
esir almasına izin vererek talihsizlikten ziyade, yapılan yanlışın refakatçisi
ve sonucu olarak daha da büyük bir küçük düşüşe, rezilliğe maruz kalırlar. İyi
düşünüp ihtiyatlı davranmanız halinde kendinizi bundan sakınabilirsiniz. Hellas53’daki en büyük şehir,
sizlere, size ait olan ülkeden vazgeçmeksizin bağımlı müttefiki olmayı önerdiği
zaman, ona boyun eğmeyi onursuzluk olarak düşünmeyeceksiniz; sizlere savaş ile
güvenlik arasında seçim yapma şansı verildiği zaman da daha kötü olanı seçecek
kadar kör olmayacaksınız. Şu kesin: Eşitlerine baş eğmeyenler, üstleriyle
uyumlu çalışıp madunlara iyi davrananlar, çoğu kez en başarılı olanlardır. Bu
bakımdan, bizler kalktıktan sonra, tekrar düşünün ve biricik ülkeniz için
müzakere ettiğinizi, ülkenizin refahı veya mahvoluşunun buna bağlı olduğunu bir
kez daha hatırlayın.
*
Thucydides, The Peloponnesian War The Bodley Head, 1954.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder