29 Aralık 2015 Salı

Lozan: " Dilediği bir dili kullanma ..."

00:01 | 01 Aralık 2005

Semih İDİZ

Lozan tartışmasında uzman görüşü

http://turkey.nlembassy.org/news/2013/10/90th-anniversary-of-the-lausanne-peace-treaty.html
"Lozan Barış Antlaşması'nın en çok tartışılan hükümlerinin [Kesim III (mad. 37-45)] objektif olarak ve Lozan Barış Konferansı Tutanaklarının ışığında değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında yarar bulunmaktadır.Çok önemli bir husus antlaşmanın 44'üncü maddesinin birinci cümlesidir. ['Türkiye, bu kesimin bundan önceki maddelerindeki hükümlerin, Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslararası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altına konulmalarını kabul eder...'.] 

Lozan ile ilgili son yazıma aldığım tepkiler üzerine Bilkent Üniversitesi'nden konunun uzmanı Prof. Dr. Yüksel İnan'ı aradım. Kendisi de sağ olsun bizi kırmayıp şu bilgileri sundu: 
Kanımca bu hüküm ülkemizde yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudi kökenli vatandaşlarımızı kapsamaktadır ve esasen bu husus, en sonunda, Lord Curzon (İngiliz) tarafından da Lozan Barış Konferansı sırasında ifade edilmiştir. Türkiye'nin, ülkemizdeki azınlıkları yalnızca 'Müslüman olmayan' vatandaşlarımızla sınırlı tutması yönündeki görüşü, Lozan Barış Antlaşması hükümleri, mad. 42 ve Lozan görüşmelerine uygundur. Öte yandan, en fazla tartışılan hususlardan biri, Lozan Barış Antlaşması mad. 37 kapsamında da açıkça yer alan, mad. 39/4 ['Herhangi bir Türk uyruğun, gerek özel gerekse ticari ilişkilerinde, din, basın, ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.'] hükmüdür. Lord Curzon da ifade etti Azınlıklar Alt Komisyonu'nun 18 Aralık 1922 tarihli oturumunda, Müttefik devletler temsilcileri 'Azınlıkların Korunması'na yönelik 15 Aralık 1922 tarihli bir tasarıyı Komisyon'a sunmuşlardı. Türk Temsil Heyeti de bu tasarıya 18 Aralık 1922'de bir karşı tasarıyla cevap vermiş ve sonuçta, Türk tasarısının mad. III/4 ve 5 hükümleri, Lozan Barış Antlaşması'nın mad. 39/4 ve 5 hükümlerini oluşturmuştur. 
Bu husus, Müttefik devletler adına 'Türkiye'ye verilmiş tavizler' olarak değerlendirilmiştir. Çünkü, Batılılar, konferans süresince, Türkiye'de yaşayan ve Türk kökeninden olmayan kişileri de (Kürt, Çerkez, Arap gibi) Türkiye'ye azınlık olarak kabul ettirebilme çabası içinde bulunmuşlardır. 

Kabul ettirme çabaları Türk heyeti, Lozan Konferansı sırasında bu başarıyı gösterememiş ve Türkiye'deki azınlıkları 'din' esasına dayandıramamış olsaydı, Lozan Barış Antlaşması mad. 39 hükmü kapsamına giren/girecek olan Türk vatandaşları acaba bugün hangi madde kapsamı içine girecekler ve mad. 44 kapsamına da dahil olacaklar mıydı? 

Bunun cevabını Lord Curzon 9.1.1923 tarihli oturumda vermekte ve bunların mad. 39/4 nedeniyle, Türkiye tarafından belirtilen görüşleri (Türkiye'de gayrimüslimler dışında azınlık yoktur yönündeki görüşleri ve uygulamaları) bir güvence olarak kabul ettiklerini belirterek, bunların antlaşmanın öngördüğü uluslararası güvencelerin kapsamı dışında kaldıklarını vurgulamaktadır. 

Hangi kapsama girecekler? 

Bu nedenle, mad. 39/4'te ifadesini bulan 'Herhangi bir Türk uyruğu' kavramını, günümüz dünyasının gelişen koşullarını göz ardı etmeden, kelimeleri/kavramları mutat anlamlarıyla değerlendirmemizde, yorumlamamızda ve uygulamamızda, ülkemiz açısından sayılamayacak kadar büyük yararlar bulunmaktadır."Bunlar, hukukçu olmayanların kolay anlayamayacağı bilgilerdir. 

"Hocam şunu sokaktaki adamın diline indirebilir miyiz? Madde 39/4'ü sadece Rum, Ermeni ve Yahudileri kapsıyor şeklinde mi yorumlamalıyız?" diye sorduğumuzda Yüksel Hoca'nın yanıtı netti:"Bu madde ister Çerkez, ister Abaza, ister Nesturi ister başkası olsun herhangi bir Türk vatandaşını kapsar."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder