Didem Demiralp
Çorum İncesu Kanyonu'ndaki Kibele kabartması. https://www.flickr.com/photos/yasnhkan/14443754692 |
Tabiatın insanoğluna sunduğu sayısız
nimetten söz ederken; “Doğa ananın bize verdikleri”diyoruz. Kullandığımız fosil
yakıtlar ve tükettiğimiz pek çok kimyasalın “tabiat ana”yaverdiği zararlardan
bahsediyoruz. Ama “Doğa ana” ya da “tabiat ana” kavramının İlkçağ Anadolu’sunun
Frigya’lı tanrıçası Kybele ile ilişkili olduğunun kaçımız farkındayız?
Antik
Çağ’da Anadolu’nun Frigya adıyla bilinen bölgesi; batıda Mysia, Lydia ve
Karia, doğuda Galatia ve Lyakonia, kuzeyde Bithynia, güneyde Pisidia ve Lykia
ile sınırlanmıştı. Frigya; yalnız Frig Uygarlığı’na beşik olmakla kalmamış, ev
sahipliğini yaptığı Kybele inancını hem o çağdaki komşularına hem de sonraki
dönemlerde Yunanistan ve Roma’ya armağan ederek din alanında da etkili olmuştu.
Lidya’da Kybebe, Mısır’da İsis, Efes’te Artemis, Girit’te Rhea, Yunanistan’da
Demeter ve Roma’da Magna Mater isimleriyle anılan tanrıçalar Frigya’lı
Kybele’nin değişik isimler altındaki yansımasından ibarettir.
Kybele bir tabiat
tanrıçası olarak doğadaki düzenden sorumludur. Ama öncelikle toprağın
bereketini simgeler. Tarımın koruyucusu olması onu aynı zamanda toplumsal
ilerlemenin, uygarlığın ve kentlerin kurucusu olarak görmeyi de mümkün kılar.
Tanrıçanın tasvirlerinde başındaki diadem (taç) üzerinde yer alan kule
figürleri onun bu niteliğine vurgu yapar. Frigya’nın ana tanrıçasına özellikle
dağlarda tapınılırdı. Onun adlarından biri olan Dindyme, tanrıçaya bölgedeki
Dindymos dağında ibadet edilmesiyle ilgilidir. İlkçağ Anadolu’sunda bu isimle
anılan üç dağ vardır ki hepsi de Frigya bölgesi civarındadır. Bunlardan biri;
Kybele kültünün merkezi olup Sangarios (Sakarya) ırmağı üzerinde yer alan
Pessinus (Ballıhisar) kenti civarındaki Günyüzü dağıdır. Tanrıçanın ilk tasviri
olan bir göktaşına da ev sahipliği yapan ilk tapınağı da buradaydı.Yine Dindymos
dağı üzerinde yer alıp kutsal olduğuna inanılan ve Agdus adıyla bilinen bir
kayadan da tanrıçanın bir başka adı olan Agdistis türemiştir. Onun Pessinus
kaynaklı söylencesinde de ismi Agdistis olarak geçer.
Kybele Söylencesi
Efsaneye
göre; Tanrı Zeus bir rüya görüp tohumlarını bir kaya üzerine dökmüş ve
bundan çift cinsiyetli (hermafrodit) bir varlık ortaya çıkmış. Tanrılar,
Agdistis isimli bu varlığın erkeklik organını kesmişler. Uzvunun toprağa
düşmesiyle beraber buradan bir badem ağacı çıkmış. Sangarios ırmağının kızı Nana
ağaçtan bir badem koparıp göğsüne saklamış. Bu meyveden hamile kalmış ve Attis
isimli bir erkek çocuk dünyaya gelmiş. Güzel bir delikanlı olduğu vakit,
Agdistis bu gence tutulmuş. Ama o; Pessinus kralının kızıyla evlenmeye karar
vermiş. Düğün günü çıkıp gelen Agdistis, gencin delirmesine, kendini hadım
etmesine ve ölmesine neden olmuş. Kral da kendini iğdiş etmiş.Hikâyenin bir
diğer şeklinde ise; Zeus, tanrıça Kybele’nin bir tezahürü olan ve Agdus olarak
bilinen taşın üzerine tohumlarını döker. Agdistis doğar. Tanrı Diyonizos onu
sarhoş edince kendinden geçer ve erkeklik organını keser. Uzvundan da bir badem
ağacı çıkar. Sangarios nehrinin kızı Nana bu ağaçtan kopardığı bir bademi
göğsünde saklar ve gebekalır. Attis doğar. Delikanlılık çağına geldiğinde hem
Kybele hem de Agdistis ona âşık olur. Frigya kralı Midas ise bu genci kendi
kızıyla evlendirmek ister. Agdistis, delikanlının aklını kaçırmasına neden olur
ve o da bir çam ağacının altında kendini iğdiş eder ve ölür. Kybele onu gömer.
Kanıyla sulanan çam ağacının dibinde ise menekşeler çıkar. Midas’ın kızı da
intihar eder. Tanrıça onu da gömer. Mezarının üzerinde menekşelerle birlikte
bir de badem ağacı büyür. Agdistis Zeus’tan, Attis’in bedeninin bozulmamasını
dileyince, tanrı, yalnızca saçının uzamasına ve bir parmağının oynamaya devam
etmesine izin verir. Agdistis de sevdiğinin bedenini Pessinus’a götürerek gömer
ve anısına bir bayram düzenler.
Attis’in bir yaban domuzu tarafından öldürülmüş
olduğu da rivayet edilir ve özellikle Pessinus halkının domuz eti yemekten
kaçınması da bu söylence ile ilişkilendirilir.Toprağın bereketini -içerdiği
unsurlarla- simgesel bir dille anlatan Kybele-Attis söylencesi ile ilgili olarak
vurgulanması gereken bir husus da; öykünün, Babil mitolojisinde İştar-Tammuz ve
Suriye mitolojisinde de Astarte-Adonis efsaneleriyle benzer oluşudur.
Kybele Tapısı ve Kybele Bayramları
Frigya’lı
tanrıça için düzenlenen törenlerin yapıldığı Pessinus’taki kült merkezinin
başında iki başrahip bulunurdu. Attis ve Megabyzos olarak adlandırılan ve
tanrıçanın hizmetine girdiklerinde kendilerini hadım eden bu din adamları aynı
zamanda tapı merkezinin yöneticileri durumundaydı.Tanrıça onuruna düzenlenen
törenler, toprağın uyanıp filizlerin fışkırmaya başladığı bahar mevsiminde
gerçekleştirilir ve beş gün sürerdi.
Kutlamaların ilk gününde Attis için
yas tutulurdu. Kutsal kabul edilen bir çam ağacının gövdesi yün kumaş
parçalarıyla sarılır ve sokaklarda dolaştırılırdı. İkinci gün; Gallos olarak
anılan Kybele’nin diğer rahipleri davul, tef ve zil gibi müzik aletlerinin
eşliğinde kendilerinden geçerek dans ederlerdi. Tıpkı söylencede; ellerinde
meşalelerle, kırlarda tanrıçanın peşinde dolaşıp, müzik eşliğinde çılgınca
dans eden “Korybant’lar” gibi. Üçüncü gün ise; kanlı törenlere ayrılmıştı.
Ayine katılanlar vücutlarını keser, kan akıtırlardı. Dördüncü günde neşeli
danslarla Attis’in dirilmesi kutlanır, son gün de dinlenmeyle geçerdi.
Kybele
tapısı; Frigya’nın gezgin rahipleri tarafından tüm Ege’ye ve Akdeniz’e
yayılmıştır. Kıta Yunanistan’ın inanç sisteminde hatırı sayılır öneme sahip olan
tanrıçalardan Rhea, Artemis ve Demeter’in kişiliklerinde ve söylencelerinde
Kybele’nin nitelikleri de dilegelir. En büyük benzerlik ise Demeter’le olandır.
O da öncelikle bir toprak tanrıçasıdır. Buğdayın koruyucusu, ürünün güvencesidir.
Roma’da
Magna Mater (Büyük Ana) olarak bilinen tanrıça, Kybele’nin kendisidir.Kültünün
Roma’ya girişi İ.Ö 205-204 senesinde Kartaca ile süren savaş
sırasında gerçekleşir. Kentte bir gök taşı yağmuru olur. Korkan halk, Jüpiter
tapınağında muhafaza edilen ve tanrı Apollon’un rahibesinin kehânetlerini içeren
Sibylla kitaplarına başvurur. Buna göre; Frigya’nın Kybele tapısı kente
getirilirse Kartaca ordusu İtalya’dan sürülecektir. Bir grup elçi Anadolu’ya
gider ve kral Attalos’tan tanrıçanın Pessinus’taki ilk tezahürü olan siyah taşı
alır. Taş; Roma şehrinin Palatine tepesindeki Zafer tapınağına yerleştirilir.
Savaşın kazanılmasının ardından da (İ.Ö 202) burada tanrıça için bir tapınak
inşa ettirilir. Magna Mater adını alan tanrıça onuruna her sene 4-9 Nisan tarihleri
arasında Megalensia isimli bayramlar tertiplenir. İlginç olan nokta; Roma’daki
kutlamaları da Frigya’dan gelen bir Kybele rahibinin yönetmesidir. Yine
Frigya’lı bir rahibe ve hadım rahipler de (Galloi) tören sırasında bir alay
halinde kent içinden geçerlerdi. Yurttaşların kutlamalara katılması yasaktı.
Sadece bir grup önde gelen Roma’lı aristokrat kendi aralarında eğlenerek bayram
neşesine ortak oluyordu.
Frigya’lı tanrıçanın Roma’daki öyküsü; imparatorluğun
erken dönemlerinde farklı bir görünüm alır ve Kybele-Attis inancı başka bir
bayramın doğuşuna vesile olur. Bir grup din adamının (quindecimviri) yanı sıra
tüm kadınların ve erkeklerin de katılabildiği törenler;yine ilkbaharda 15-27
Mart arasında gerçekleştirilirdi. İlk gün; “kanofori” olarak anılan kamış
taşıyıcı rahipler, kesilmiş ağaç kamışlarını tanrıçanın tapınağına taşırlardı.
Yedi gün sonra “dendrofi” ya da ağaç taşıyıcı rahipler, ormandan kesilmiş bir
çam ağacını getirirdi. Ağacın gövdesi ceset gibi şeritlerle sarılır ve ortasına
bir Attis tasviri bağlanırdı. Ağaç, ölmüş tanrıyı temsil etmekteydi. 24 Mart
“dies sanguinis” ya da kan gününde hadımrahipler (galloi) ve erginlenme
adayları, flüt, zil ve teflerin eşliğinde vahşi bir dansa başlar, sırtlarını
kanatıncaya kadar kamçılar, bıçaklarla kollarında kesikler açarlardı.
Çılgınlığın doruk noktasında bazı adaylar erkeklik organlarını keser ve onları
tanrıçaya sunarlardı. 24 Mart’ı 25 Mart’a bağlayan geceyi dolduran ölüm
ağıtlarının yerini, ertesi sabah tanrının dirildiği haberiyle gelen ani bir neşe
patlaması alırdı. O gün “hilaria” neşe günüydü. Bir günlük dinlenmenin ardından
27 Mart’ta büyük ayin alayı düzenlenerek nehre gidilir ve orada Kybele’nin
heykeli suya sokulurdu (lavatio).
İ.S 2.yüzyıldan itibaren erginlenme adayları
bir boğa veya koçun kanıyla (taurobolium veya criobolium)
arındırılıyordu.Tanrıçaya da kendi erkeklik organları yerine bu hayvanınkini
sunuyorlardı.Bu kurban törenlerinin imparatorluk çağında sadece bireysel
erginlenme için değil ama hükümdarlığın selâmeti için de her mevsim düzenlenmiş
olması; Frigya’lı ana tanrıçanın Roma’daki saygınlığına işaret eder.Ünlü Roma’lı
şair, hatip ve düşünür Apuleius; “Başkalaşımlar” ya da “Asinus Aureus”
adlı romanında, Frigyalı’yı kendi ağzından ne de güzel tanıtmış:
“Ben, doğanın anası, bütün öğelerin efendisi, çağların ilk çocuğu, tanrıların en yücesi, ölülerin kraliçesi, göksel varlıkların kılavuzu, tanrıların ve tanrıçaların bütün biçimlerini bir tek kendinde toplayan ben… Bir baş sallayışımla göğün bütün parlak doruklarını, denizin sağlık estiren rüzgârlarını ve yeraltının hüzün dolu sessizliğini yönetirim. Benim tanrısallığım biriciktir. Bütün dünya çok çeşitli biçimlerime tapar benim. Değişik törenlerle ve türlü türlü adlarla. İnsanlığın ilk soyu olan Frigyalı’lar tanrıların Pessinus’lu anası derler bana. Attika’nın topraktan türemiş halkı Kekrops’un Minerva’sı diye çağırır. Paphos’lu Venüs der denizlerin dövdüğü Kyproslu’lar. Yanlarından sadaklarını hiç ayırmayan Creteli’ler bana Diktynna Diana olarak yakarırlar. Üç dil konuşan Sicilialı’lar, bana Styx’in Proserpina’sıderler. Eleusis’in eski halkı beni Attika’lı Ceres olarak bilir. Bazıları Juno derler adıma, bazıları Bellona. Kimileri Hekate, kimileri Rhamnusia… Eski inançlarına bağlı Mısırlı’lar Tanrıça İsis olarak çağırırlar…”“Frigya’lı tanrıça kimdir?” sorusunu bundan daha güzel yanıtlayacak bir söz var mı ki?
KAYNAKÇA
Eliade, Mircea, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, II.cilt, Kabalcı Yayınları, çev: Ali Berktay, İstanbul,
2003.
Erhat, Azra,Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1984.
Frazer,
James G, Altın Dal-Din ve Folklorun Kökenleri, I.cilt, Payel Yayınları, çev:Mehmet H.
Doğan, İstanbul, 2004.
Graves, Robert,New Larousse Encyclopedia of Mythology, The Hamlyn Publishing,London,
1959.
Seyffert, Oscar, A Dictionary of Classical Antiquities, George Allen&Unwin Ltd.,London,
1957.
Speake, Graham,Dictionary of Ancient History,
Penguin Books, London, 1994.
eskisehir.gov.tr/eskiyeni/aralik09/
eski bir yazım..
YanıtlaSil