Siyasal Düşünceler Tarihi I
Eski Yunan’da Siyasal-Sosyal-Kurumsal
Yapı, Yöntem ve Teoriye Dair
Eski
Yunanlıların siyasal örgütlenmeleri, bugünün modern dünyasından farklı olarak
ulus-devlete değil polis (şehir/site-devleti) düzenine dayanmaktaydı. Savaş
ittifakları bir yana, birden fazla polisi içine alan bir devlet kavramına sahip
değillerdi. Her polis siyasal açıdan bağımsızdı ve kendi kendini yönetirdi.
Aynı zamanda polisler otarşik
(kendine yeten) bir yapıya sahiptiler. Her ne kadar polisler bir miktar
ithalata dayanmak zorunda idiyse de bu ithalat günümüz dünyasındakilerle
kıyaslanmayacak kadar azdı. Her polis kendi temel ihtiyaçlarını karşılamaya
yetecek bir toprak parçasına sahipti. Bu topraklar polisin merkezi ile çevre
köyleri kapsayan bir alandan oluşmaktaydı. Halk polis merkezini çevreleyen bu
tarım arazilerinde gün boyu çalışır, akşamleyin de güvenlik gerekçesiyle polise
geri dönerdi (Sealey, 1976: 19).
Halkın
geçimini sağlamak için üzerinde çalıştığı bu topraklar, onlar arasında
parçalara bölünmüştü. Emlak, poliste vatandaşlık bağının kaynağıydı. Fakat
vatandaşların hayatının özü bu araziler üzerinde gösterdikleri faaliyetler
değil, siyasal, yargısal, askeri, dini alanlarda üstlendikleri rollerdi
(Foster, 1971: 28). Mayo’nun Atina polisine dair ifade ettiği gibi, esas fikir, bir vatandaş için en iyi
hayatın polisin hayatına katılmakla yaşanabileceğidir. Atina’nın en parlak
döneminde liderliğini yapan Perikles’in ifadesiyle, “aktif olarak kamu faaliyetlerine katılmayan vatandaşların sadece
lüzumsuz olmakla kalmayıp, aynı zamanda polis için de bir tehlike teşkil
ettiği” düşünülürdü. Bu anlamda vatandaşın hayatı ancak şehre hizmetle ve
onun idaresine katılmakla değer kazanırdı (Mayo, 1964: 37).
Vatandaşlara
ait topraklarda çalışanlar, kölelerdi. Eski Yunan’da kölelik vatandaşlara
siyasal ve sosyal faaliyetlere katılacak zaman ve imkânı sağladığı için doğal
bir kurum olarak kabul edilirdi. Keza, bir kişinin hayatını kazanmak ve
ailesini geçindirmek için siyasal faaliyetlere katılamayacak kadar çalışması
gerekiyorsa o kişinin özgür bir hayat sürdürmeye layık olmadığı düşünülürdü
(Foster, 1971: 28).
Öte yandan,
Eski Yunan’da var olan kölelik kurumuna ilişkin bu fikirlerin abartılı olduğunu
ileri süren görüşler de mevcuttur. Buna göre, vatandaşların çalışmayan bir
sınıf olduğu ve kölelik olmazsa demokrasinin de olamayacağı fikri yanlıştır.
Vatandaşların tüm boş vakitlerini Agora’da (Pazar yeri) toplanıp, kamu
meselelerini tartışmaya harcadığı inancı doğru değildir. Vatandaşların büyük
bir kısmı geçimini sağlamak için çalışmak zorundaydı. Bu zorunluluğun yerine
getirilmesinden sonra arta kalan zamanda da vatandaşlar kendilerini polis
meselelerine verirlerdi (Mayo, 1964: 35).
Hayatını çalışmaya gerek olmadan kazanamayan vatandaşlar ya çiftçi ya da zanaatkâr olurdu. Marangozluk, heykeltıraşlık, inşaat ustalığı, çömlekçilik en başta gelen mesleklerdendi. Tüm bu mesleklerde babadan oğula aktarılan bir devamlılık ve buna dayalı bir gelenek söz konusu idi. Atölyeler çok büyük olmayıp işler ortalama beş-altı kişi ile yürütülürdü. Kadınlar bu işlerde rol almaz, sadece ev işlerine bakarlardı. Onlar özgür olmakla beraber siyasal haklardan yoksundular (Millard, 1987: 30).
Hayatını çalışmaya gerek olmadan kazanamayan vatandaşlar ya çiftçi ya da zanaatkâr olurdu. Marangozluk, heykeltıraşlık, inşaat ustalığı, çömlekçilik en başta gelen mesleklerdendi. Tüm bu mesleklerde babadan oğula aktarılan bir devamlılık ve buna dayalı bir gelenek söz konusu idi. Atölyeler çok büyük olmayıp işler ortalama beş-altı kişi ile yürütülürdü. Kadınlar bu işlerde rol almaz, sadece ev işlerine bakarlardı. Onlar özgür olmakla beraber siyasal haklardan yoksundular (Millard, 1987: 30).
Eski Yunanda
din sosyal hayatta önemli bir yer tutardı. Dinin sosyal hayattaki önemi,
homojen bir dine sahip olan polis vatandaşlarının toplu ayinler ve
festivallerle birbirine kaynaşmalarında oynadığı pozitif rolden
kaynaklanmaktadır. Eski Yunan’da din bir polisin kendi vatandaşları arasındaki
dayanışmanın pekişmesine katkıda bulunduğu gibi, farklı polislerden gelen
farklı kabilelerin belli bir tapınak etrafında dini bir birlik oluşturmasıyla,
dolaylı olarak polisler arası dayanışmanın gelişmesine de hizmet ediyordu.
Nitekim böyle bir birliğe girişte kabile önderleri, diğer üye kabilelerinin
polislerine savaş açmayacağına ve su kaynaklarına zarar vermeyeceğine dair yemen
ediyorlardı (Sealey, 1974: 34-5).
Störig’in
deyişiyle (1993: 184), kör ama kalp gözü açık olan Homeros’un anlattıklarından
öğrendiğimiz kadarıyla, Yunanlılar pek çok tanrıya ve onlar hakkındaki yüzlerce
efsaneye inanıyorlardı. Yunanlılar tanrılarını insan şeklinde (antropomorfik),
üzülen, sevinen, sevişip birbirleriyle dövüşen, zina yapan varlıklar olarak
tasavvur ediyorlardı. Onların insanlardan farkları ölümsüz oluşlarıydı. Eski
Yunan’ın en önemli tanrıları Yunanistan’ın en yüksek dağı olan Olimpos’ta yaşarlardı.
Bu nedenle onlara Olimpianlar denmiştir. Bu tanrılar ailesinin başında,
destanlarda “tanrıların ve insanların babası” olarak gösterilen gök tanrısı
Zeus bulunmaktadır (Mansel, 1984: 134-36). Karısı Hera, bir ay tanrıçası olup
kadınların koruyuculuğunu yapar; evlenme ve doğum zamanlarında yardımlarına
koşardı. Afrodit, aşk ve güzellik tanrıçası; Ares, savaş tanrısı; Athena, zekâ
tanrıçası ve aynı zamanda şehirlerin koruyucusu; Apollon, güneş tanrısıdır.
Themis ve Dike ise “adalet” tanrıçalarıdır (Millard, 1987: 34-34). Themis aristokratik adalet anlayışının tanrıçasıdır. Yerleşmiş aristokratik değer ve kurumların (nomos) koruyucusu olarak kabul edilir. Tanrısal otoriteye dayanan Themis, adaletten çok “doğruluğu” temsil eder. Dike ise daha çok “adalet”i temsil eder. Kanun önünde eşitlik, toplumun genel kabulüne uygun olma gibi demokratik değerleri ifade eder. Polis hayatının gelişmesiyle beraber Themis önemini yitirip, Dike önem kazanmıştır (Şenel, 1968: 19-20).
Eski
Yunan’da polis düzeninin siyasi-kültürel yapısı hakkındaki bu genel
açıklamalardan sonra şimdi en önemli iki polis olan Sparta ve Atina’yı özel
olarak ele alarak Eski Yunan medeniyeti hakkındaki bilgimizi pekiştirebiliriz.
https://en.wikipedia.org/wiki/Sparta#/ |
Sparta
Sparta,
Argolis’in güneyinde, Taygetos ve Parnon dağlarıyla çevrili olup esas
itibarıyla Evrotas vadisinden ibaret olan Lakonya’da Dor’lar tarafından
kurulmuş bir polistir (Mansel, 1984: 113). İ.Ö. 1200-1000 civarlarında Trakya
yönünden gelerek Akhaların Mykene uygarlığını yıkan Dorlar demir silahlar
kullanan, ilkel, sosyal farklılaşmaya uğramamış, eşitlikçi kabilelerdi (Şenel,
1970: 173). Dorlar, işgal ettikleri Mora bölgesindeki Mykene uygarlığını
yıktıktan sonra yerleşik hayata geçerek sosyal tabakalaşmaya uğramışlardır.
Bu yeni
toplumsal düzende üç ayrı sınıf göze çarpmaktadır. Bunlar: Ele geçirdikleri
toprakları ad çekmeyle paylaşan ve esas itibarıyla Sparta şehrinde
yaşadıklarından ötürü “Spartalı”
adını taşıyan aşağı yukarı 25 000 kişiden ibaret aileler topluluğu
(Spartanlar), Lakonya’nın dağlık bölgelerinde bir takım köy ve kasabalarda
oturan, şahsen özgür ve oturdukları yerlerin idaresinde bir dereceye kadar
bağımsız, fakat askeri ve siyasi bakımdan tamamıyla Spartalı’lara tabi “Periokos”lar ve Spartalı’ların toprağa
bağlamış ve elde ettikleri ürünün yüzde altmışını kendilerine vermek zorunda
bırakmış oldukları “Helot” adını
taşıyan eski Akha köylü topluluğu idi (Mansel, 1984: 114).
Bu üçlü
tabakalanmada Spartanlar ve Periokoslar özgür kesimi oluştururken, Helotlar ise
toprağa bağlı yarı-serf konumunda idiler. Yine özgür kesimlerin içinde sadece
Spartalı’lar siyasal iktidarı ellerinde tutabiliyorlardı. Periokosların
yönetime katılması sadece yerel düzeydeki bir özerklik olarak sınırlı bir
katılım arz etmekteydi.
Sparta’nın
sosyal yapısının bu üçlü tabakalaşmasının yanı sıra siyasal yapısına
baktığımızda da üçlü bir yapılanma görürüz. Bunlar: iki başlı krallık (diarşi), Gerusia
(İhtiyarlar Meclisi) ve Apella (Halk
Meclisi) dir. İlk zamanlar Sparta devletinin başında Agiadlar hanedanından
bir kral bulunmaktaydı. Ancak daha sonra tarihi nedenleri tam olarak bilinmeyen
bir şekilde Evripontidler ailesinden ikinci bir kral birinci kralın iktidarına
ortak olmuştur. Bu iki kralın da yetkileri aynı idi. Sparta’nın ilk
zamanlarında savaşta Başkomutan, barışta rahip ve yargıç olan bu krallar
ilerleyen dönemde asaletlerini korumakla beraber basit bir devlet memuru konumuna
kadar inmişlerdir (Mansel, 1984: 115).
Peleponnes’de
yapılan fetihlerin ardından zenginleşen Sparta toplumunda bu gelişmenin bir
sonucu olarak bir aristokratlar sınıfı da ortaya çıkmıştı. Yeni doğan bu
sınıfla krallar arasındaki iktidar mücadelesinin neticesinde krallar
aristokratların gücünü tanımış ve kendileri dahil 30 üyeden oluşan Gerusia adı
verilen aristokratik bir Senato’nun kuruluşunu kabul etmişlerdi (Şenel, 1970:
175-76).
Son olarak
tarihsel gelişim süreci içerisinde halkın bu iki kuruma karşı mücadelesinin
ürünü olarak ortaya çıktığı anlaşılan, atlı ve yaya Sparta erlerinden oluşan ve
asıl hükümranlığı elinde tutan Apella (Halk Meclisi)’yı görmekteyiz. Apella,
Gerusia ve “Eforus” adını taşıyan
devlet denetçilerini seçer, barış ve ittifak gibi önemli sorunlara dair
kararlar alır ve kanunlar çıkartırdı. Bu kanunların çıkartılması sürecinde
eforuslar kanun taslaklarını hazırlar, bu taslaklar Gerusia’da görüşülür ve son
olarak Apella’nın onayına sunulurdu (Mansel, 1984: 115-16).
Sosyal
tabakalaşma ve buna bağlı olarak siyasal kurumlaşmasını özetlediğimiz
Sparta’nın sosyal yaşantısına da kısaca değinelim. Sparta’da yoğun bir polis’e
bağlılık söz konusu idi. Kişilerin varoluş nedeni adeta polis’in devamlılığını
sağlamaktı (Rostovtzeff, 1963: 77-81). Eğer
bir çocuk zayıf ya da kusurlu doğarsa, ileride polise faydalı bir vatandaş
olamayacağı düşüncesiyle ücra bir köşede ölüme terk edilirdi (Williams,
1993: 66-67). Sağlıklı erkek çocukları ise daha 7 yaşında iken “sürü” adı verilen, genç Spartanların
liderlik ettiği topluluklara verilirlerdi. Bu sürülerde çocuklar dağ-tepe
gezdirilir, idman yaptırılır, kendi yaptıkları sade yemeklerle karınlarını
doyururlardı. Bu yaşama biçimleriyle Spartalılar çocuklarının gözü pek
savaşçılar olarak yetiştiklerine inanırlardı. Bu çileli eğitimden geçen her
çocuk 20 yaşına geldiğinde orduya katılmaya hak kazanırdı. Orduda yer alan
erler ev-bark sahibi olabilirlerdi ancak onlar evlerine nadiren giderlerdi.
Bunun yerine asker arkadaşlarıyla kışlalarda kalıp yaptıkları sade yemekleri
yiyip yavan bir hayat sürdürürlerdi.
Sparta’da temel amaç hayatta kalmak
ve polisin devamlılığını sağlamak olduğu için her türlü lüksten kaçınılır;
sanat, felsefe ve müzik hor görülürdü. Ticaret ve zenginliğin toplumun içinde
ayrılık ve tembellik yarattığı düşünülür ve bu işler aşağılanırdı (Mansel, 1984: 116-17). Bu nedenle,
ticareti ve onun yozlaştırıcı etkilerini ortadan kaldırmak için efsanevi
Spartalı kanun koyucu Lykurgus’un tedavülden değerli altın parayı kaldırıp
bunun yerine değersiz demir çubukları ikame ettiği ileri sürülmektedir (Şenel,
1968: 178).
Antik Sparta Tiyatrosu, https://en.wikipedia.org/wiki/Sparta#/ |
Bu çerçevede
Sparta ticaretinin güdük kaldığı, savaşçı ve aynı zamanda yönetici olan
Spartanların temel ihtiyaçlarının helot denen yarı-serflerin yaptığı zirai
üretimle karşılandığı bir tarım toplumu niteliğindeydi.
Sparta İ.Ö.
beşinci yüzyılda Atina’nın başını çektiği Attik-Delos deniz birliğine karşı
yaptığı Peloponnes savaşlarından zaferle ayrılmıştır. Fasılalarla 25 yıl kadar
süren bu savaşlarda Sparta çok kan kaybetmiştir. Zaten sınırlı sayıda olan
Spartanlar bu savaşlarda kırılmış, talandan elde edilen altın ve gümüş de belli
kişilerin ellerinde toplanmıştır. İ.Ö. 371’de Thebai ile tutuştuğu Lektura
savaşını kaybeden Sparta’nın çöküş süreci hızlanmıştır. İ.Ö. 192’den sonra
kesin olarak Makedonya hâkimiyetine giren Sparta’nın, İ.Ö. 146’da da Roma’nın
egemenliğine girince, siyasal hayatı sona ermiştir.
https://en.wikipedia.org/wiki/Athens |
Atina
Akha-İon
unsurlarının baskın olduğu Atina, Sparta’dan daha demokratik, eşitlikçi bir
yapıya sahipti. Yunanistan yarımadasının Ege Denizi kıyılarında konuşlanan
Atina, kıyılarının adeta doğal bir liman olması ve topraklarının verimi sayesinde
ticaret hayatında hayli ileri gitmişti (Şenel, 1970: 205). Özellikle şarap ve
zeytinyağı üretimi bu ticarette önemli bir yere sahip olmuştur. Ayrıca Lareum
dolayındaki zengin gümüş madenlerinin de Atina’nın zenginliğinde önemli payı
vardı (Millard, 1987: 18).
Atina’da
sosyal tabakalaşmayı, eupatridea
denen aristokratlarla, thet denen
halk sınıfı, metoikos adı verilen
yabancılar ve “Köle” sınıfı
oluşturmaktaydı. Bu sınıflardan, eupatridea, thet ve metoikoslar özgür
insanlardan oluşuyordu. Ancak bu sınıfların içinde sadece eupatridea ve thet
sınıfına mensup olanlar vatandaş statüsünde olup siyasal haklara sahipti.
Metoikoslar için hukuki bir uyrukluğa alınma söz konusu değildi. Köle gibi
metoikosun da şehrin siyasal hayatında yeri yoktu; ama o hürdü ve siyasal
haklardan yoksun olması, aleyhine işleyen başka sosyal ayrımlar olduğu anlamına
gelmezdi (Sabine, 1969: 3).
Eski
Yunan’da kölelik kurumunun doğal bir kurum olarak kabul edildiğine daha önce
değinmiştik. Bu kurumun başlıca iki tipi vardı: tarım hizmetleri köleliği ve ev
hizmetleri köleliği. İlerleyen dönemde bunlara bir de sanayi köleliği
katılmıştı. Efendisinin başka işlerde çalışmasına müsaade ettiği köleler,
parasının bir miktarını efendisine verdikten sonra servet biriktirebilir,
evlenebilir ve hatta biriktirdikleri paralarla özgürlüklerini bile satın
alabilirlerdi (Şenel, 1970: 269).
Sosyal
tabakalaşmayla ilgili olarak değinilmesi gereken bir konu da Eski Yunan’da kadının
yeridir. Gerek bundan önce anlatılan Sparta toplumunda gerek Atina toplumunda,
kadın hür olmakla beraber siyasal karar alma süreçlerine katılma hakkına sahip
değildi. Kadın daha çocukluğundan
itibaren evin duvarları arasında sıkışmıştı. Sparta toplumunda, Atina’dan
farklı olarak, eşitlikçi bir şekilde kız çocukları erkek çocuklarla aynı
eğitime tabi tutulmasına rağmen evlilikle beraber onlar da Atina’lı hemcinsleri
gibi toplumsal hayattan çekilerek evine kapanırdı (Russell, 1984: 206-07;
Williams, 1993: 67).
Toplumsal
yapısını bu şekilde özetleyebileceğimiz Atina’nın siyasal-kurumsal yapısına
baktığımızda ilk olarak aristokrat sınıfın içerisinden seçilen üç ayrı yönetim
mevkiinin olduğunu görmekteyiz. Bunlar aynı zamanda Baş-rahip olan Kral,
polisin askeri güçlerini yöneten Polemarkhos (Baş Komutan) ve sivil otoritenin
temsilcisi olan Arkonlardır (Rostovtzeff, 1963: 83). Bu üç yönetim mevkiinin
yanında Atina’da Ares tepesinde toplandığından ötürü “Areopag” adını alan bir aristokratlar meclisi de vardı. Mansel’e
göre bu meclis tecrübeli ve asil kişilerden ve belki de devletin memurlarından
meydana geliyor, siyasi, dini ve hukuki sorunlara bir çeşit danışma kurulu
görevi görüyordu (Mansel, 1984: 183).
Akropolis, Atina. https://en.wikipedia.org/wiki/Athens |
Ancak asıl
hükümranlık hakkı, 20 yaşını doldurmuş tüm Atinalı erkek vatandaşların üyesi
olduğu Eklesia (Halk Meclisi)’ya
aitti (Sabine, 1969: 4). Bu meclis devlet memurlarını seçer, kanunlar çıkartır,
harp, barış ve ittifak gibi önemli konulara dair kararlar alırdı (Mansel, 1984:
183).
Atinalı bir
vatandaşın polise bakış açısı hakkındaki yargımız, bir Spartalı vatandaşın
polise karşı bakış açısı hakkındaki yargımız kadar kesin değildir. Nitekim
Williams’ın (1993: 67), Spartalıların kelimenin tam anlamıyla polisleri için
yaşadıkları ve her şeyde ilk önce polisin menfaatlerini gözettikleri şeklindeki
fikri üzerine eserler vermiş yazarlar arasında genel kabul görmektedir. Buna
karşın Atina’da var olan vatandaş-polis ilişkisi hakkında, yazarlar arasında
bir fikir birliği olmayıp temelde iki farklı görüş mevcuttur.
Bu görüşlerden birincisine göre, Atina’da da vatandaş-polis ilişkisinde polisin vatandaşa önceliği vardır. Vatandaşların hayatı kendilerini kamu meselelerine vakfettikleri ölçüde anlam kazanır. Bu çerçevede, Atina’da da Sparta’ya benzer şekilde vatandaşlar arasında polisin çıkarlarının kendi bireysel çıkarlarının önünde olduğuna dair genel bir inanç mevcuttur (Mayo, 1964: 37).
Öte yandan bu konuda var olan ikinci görüşe göre bir Atinalı vatandaş, bir Spartalı vatandaştan farklı olarak polise bir takım aşkın, kendini feda etmesini gerektirecek derecede ulvi değerler yüklemezdi. Bunun yerine Atinalı vatandaşlar arasında polisin bireyin mutluluk ve refahı için var olduğu fikri ağır basardı. Bu çerçevede bir Atinalı vatandaşın gözünde polis, mümkün olduğu kadar çok sayıda vatandaşa servet, soy, statüye dayalı bir ayrım yapmaksızın kamu işlerine eşit derece katılma hakkı tanıyan, içinde düzenli bir hayatın sürdürülebileceği, bireyin doğal yeteneklerinin en iyi şekilde gelişme imkânı bulabileceği bir toplumdur (Sabine, 1969: 12).
Bu görüşlerden birincisine göre, Atina’da da vatandaş-polis ilişkisinde polisin vatandaşa önceliği vardır. Vatandaşların hayatı kendilerini kamu meselelerine vakfettikleri ölçüde anlam kazanır. Bu çerçevede, Atina’da da Sparta’ya benzer şekilde vatandaşlar arasında polisin çıkarlarının kendi bireysel çıkarlarının önünde olduğuna dair genel bir inanç mevcuttur (Mayo, 1964: 37).
Öte yandan bu konuda var olan ikinci görüşe göre bir Atinalı vatandaş, bir Spartalı vatandaştan farklı olarak polise bir takım aşkın, kendini feda etmesini gerektirecek derecede ulvi değerler yüklemezdi. Bunun yerine Atinalı vatandaşlar arasında polisin bireyin mutluluk ve refahı için var olduğu fikri ağır basardı. Bu çerçevede bir Atinalı vatandaşın gözünde polis, mümkün olduğu kadar çok sayıda vatandaşa servet, soy, statüye dayalı bir ayrım yapmaksızın kamu işlerine eşit derece katılma hakkı tanıyan, içinde düzenli bir hayatın sürdürülebileceği, bireyin doğal yeteneklerinin en iyi şekilde gelişme imkânı bulabileceği bir toplumdur (Sabine, 1969: 12).
İ.Ö. Beşinci
Yüzyıl Atina’nın hem zirveye çıktığı hem de inişe geçtiği yüzyıldır. İ.Ö. 431
yılında Atina’nın başını çektiği Attik-Delos
Deniz Birliği ile Sparta’nın önderliğini yaptığı Peleponnes Birliği arasında başlayan Peleponnes Savaşları, İ.Ö. 404 yılında Attik-Delos Deniz
Birliği’nin yenilgisiyle sonuçlandı. Bu savaşta Sparta’ya mağlup olan Atina
yüklü bir savaş tazminatı ödemek durumunda kaldı. Mali yönden yıkılan Atina’da,
idari yönden de büyük bir devrim oldu ve demokratik rejim yıkılarak yerine “Otuzlar Tiranlığı” kuruldu. Bu
yönetimin bir yıl sonra yıkılıp yerine demokrasinin yeniden kurulmasına rağmen,
Atina bir daha eski günlerine dönememiştir.
İ.Ö. 348
yılında Makedonya’ya karşı açılan savaşı kaybeden Atina, bu tarihten itibaren
Makedonya hâkimiyetine girmiştir. Makedonya’nın İ.Ö 148’de bir Roma eyaleti
haline gelişiyle nispeten bağımsızlaşan şehir İ.Ö. 86 yılında Roma istilasına
değin varlığını sürdürebilmiştir (Şenel, 1968: 283-84).
Kaynakça
Forster, M. (1971). Masters of
Political Thought. London: G. Harrop & Co. Ltd.
Mansel, A.M. (1984). Ege ve Yunan
Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Mayo, H.B. (1964). Demokratik Teoriye
Giriş. Ankara: Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları. Millard, A. (1987).
Welcome to Ancient Greece. London: Penguin Books.
Rostovtzeff, M. (1963). Greece. New
York: Galaxy Book. Russell, B. 1984). Batı Felsefesi Tarihi cilt I. İstanbul:
Say Yayınları.
Sabine, G. (1969). Siyasal Düşünceler
Tarihi I. Ankara: Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları. Sealey. R. (1976). A
History of Greek City States. California: University of California.
Störig, T.A. (1967). A History of
Political Thought. Routledge & Keagan Paul Ltd.
Şenel, A. (1968). Eski Yunan’da
Siyasal Düşünüş. Ankara: SBF Yayınları.
Şenel, A. (1970). Eski Yunan’da
Eşitlik ve Eşitsizlik Üstüne. Ankara: SBF Yayınları.
Williams, F. (1993). Ege
Medeniyetleri Tarihi. İstanbul: Düşünen Adam Yayınları.
Ek Okumalar
Agizza, Rosa. (2001). Antik Yunan’da
Mitoloji – Masallar ve Söylenceler. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Biesty, Stephen.(2009). Antik Dünya –
Mısır, Roma, Yunan. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.
Bilgin, Nahit. (2004). Antik Yunan
Dünyası (Felsefeden Ekonomiye). İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Blanck, Horst. (1999). Eski Yunan ve
Roma’da Yaşam. İstanbul: Arion Yayınevi.
Etienne, F., R. Etienne. (2006).
Antik Yunan – Bir Keşfin Arkeolojisi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Freeman, Charles. (2010). Mısır,
Yunan ve Roma: Antik Akdeniz Uygarlıkları. Ankara: Dost Kitabevi.
Kovalev, S., V. Diakov. (2010).
İlkçağ Tarihi Cilt 1 – Ortadoğu, Uzakdoğu, Eski Yunan. İstanbul: Yordam Kitap.
Owens, E.J. (2000). Yunan ve Roma
Dünyasında Kent. İstanbul: Homer Kitabevi.
Sennett, Richard. (2011). Ten ve Taş:
Batı Uygarlığında Beden ve Şehir. İstanbul: Metis Yayınları.
Tanilli, Server. (1998). Yüzyılların
Gerçeği ve Mirası Cilt 1: İlkçağ – Doğu, Yunan, Roma. İstanbul: Adam Yayınları.
Tekin, Oğuz. (2008). Eski Yunan ve
Roma Tarihine Giriş. İstanbul: İletişim Yayınları. Thompson, George. (1997).
İlk Filozoflar – Eski Yunan Toplumu Üzerine İncelemeler. İstanbul: Payel
Yayınları.
Bu bölüm,
ders sorumlusunun 1997 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde savunmuş olduğu
“Aristoteles’in Adalet Anlayışının Günümüz Adalet Anlayışıyla İlişkileri”
başlıklı yüksek lisans tezinin ilgili kısımlarından uyarlanmıştır.
www.acikders.org.tr
http://www.acikders.org.tr/pluginfile.php/2784/mod_resource/content/2/2.Hafta%20-%20Eski%20Yunan%E2%80%99da%20Siyasal-Sosyal-Kurumsal%20Yap%C4%B1,%20Y%C3%B6ntem%20ve%20Teoriye%20Dair.pdf
Sayın
YanıtlaSilSitenizde yayınlamış olduğunuz yazıyı kaynak göstererek MEDENİYET VE PEDAGOJİ TARİHİ adlı kitabıma almak istiyorum. İzin verip vermeyeceğiniz hususunu mail adresime bildirmenizi rica ederim. Saygılarımla. Dr. Nusret Alperen
nusretalperen1944@gmail.com
Yazı benim değil. Kaynağını metnin sonunda belirtmiştim. Kolay gelsin.
Sil