24 Aralık 2015 Perşembe

Sam Amca'nın 40 Haramisi


Özgen Acar
Mayıs 2003

http://www.ttk.gov.tr/data/
2003/topt113.htm
Bu adreste 113'cü sayının indeksi de var.

……  Kuşkusuz yakın çağda dünyanın en büyük yağmacısı Napolyon Bonapart’tı. 1794’te Belçika’yı daha sonra İtalya’yı işgal ettiğinde “Belvedere Apollo’su”, “Gladyatörün Ölümü”, “Lacoon” gibi dev yapıtları Paris’e taşımıştı. Bunlar arasında Haçlıların İstanbul’dan 1204’te Venedik’e götürdükleri, ünlü Yunan yontucu Lysippos’un (MÖ 4. yüzyıl) “Dört Bronz Atı” da vardı. Bonapart, ayrıca, Mısır’ı işgale giderken donanmasında amiral ile generalden daha çok arkeolog, “egyptolog (Mısır bilimci)” vardı. Aralarında hiyeroglif yazısının çözümüne katkıda bulunan üç dildeki “Rozet Taşı” da dahil olmak üzere 36 sandığı gemilere yüklemeye hazırlanırken, Osmanlıların yardımına gelen İngilizlere yenilince Mısır tarihi Louvre yerine British Müzesi’ne taşındı. Savaşlarda “çapulcu” yağmasına, “devlet yağması” kavramını da ekleyen Bonapart’ın yenilgisiyle toplanan Viyana Kongresi Avrupa’nın yeni sınırlarını tartışırken, yağmalanan yapıtların geri verilmesi kurallarını da ilk kez 1815’te koydu. 


Bu anlaşmayı 1899, 1907 Lahey anlaşmaları izledi. 15 Nisan 1935’te ABD’nin başkenti Washington, benzeri anlaşma görüşmelerine ev sahipliği yaptı. Bu anlaşmanın hemen ardından Adolf Hitler, yalnızca Yahudi ailelerin sanat yapıtlarına el koymakla kalmadı, Rus Çarının St. Petersburg’taki sarayında, duvarlarının tümü “amber (kehribar)” ile kaplı olduğu için, “amberli oda” denilen salondaki tüm amberleri de yağmaladı. Ne yazık ki bugün hiç kimse bu amberlerin nerede olduğunu bilmiyor. Şu anda Rus Hükümeti eski bir fotoğraftan yararlanarak o odayı yeniden amberle kaplıyor. Buna karşılık Sovyet Orduları da 1945’te Berlin’i işgal ettiklerinde Bergama Zeus Tapınağı ile bir hayvanat bahçesinin altındaki sığınakta buldukları “Troia Hazinesi” ni Moskova’ya götürdüler.
Savaşın ekonomik ve toplumsal yaralarının sarılmasının ardından, ekonomik yaşamın canlanmasıyla beraber sanatseverler, aydınlar, müzeciler, özel koleksiyoncular bir daha Bonapart, Hitler, Joseph Stalin yağması ile karşılaşmamak üzere hükümetlerine UNESCO’nun gözetiminde 14 Mayıs 1954’te Lahey Sözleşmesini imzalattılar.
SSCB bu sözleşmeye 1957’de taraf oldu. Birlik dağıldıktan sonra Rus Federasyonu imzaya sadık kaldığını bildirdi. Ancak 1935 anlaşmasına ev sahipliğini yapan ABD ile İngiltere bu sözleşmeye imza koymadılar. ABD, soğuk savaşın yaşandığı o yıllarda, SSCB’de nükleer silah kullanabilmek için bu sözleşmeyi imzalamadı. Çünkü nükleer silah, sözleşmenin kapsamına giren tarihsel, kültürel ve dinsel mirası da yok edecekti. Türkiye 1965, Irak ise 1999’da sözleşmeye taraf oldu.
40 madde ile bir ek protokolden oluşan Lahey Sözleşmesinin 1. maddesi “kültürel varlık” kavramını tanımlıyor. İkinci madde bu varlıkların korunmasını, bunlara saygı duyulmasını öngörüyor.  …
Sözleşmenin 5. maddesi çok önemli. Eğer ABD ile İngiltere sözleşmeye taraf olsalardı bu yıkım, yangın ve de yağma olmayacaktı. Bu maddenin birinci fıkrası “sözleşmeye taraf işgalci” ülkenin, “tümü ya da bir bölümü işgal edilmiş sözleşmeye taraf ülkenin kültürel varlıklarının korunmasında yerel yetkilileri desteklemesini” emrediyor.
ABD-İngiltere ikilisi yaklaşık yarım yüzyıllık bu anlaşmaya taraf olmamanın rahatlığı içinde Irak’ı işgal ederken, tarihsel, kültürel, dinsel mirasın korunmasına hiçbir biçimde özen göstermedi. …

Tüm dünya aydınlarına, tarihe, kültüre, sanata saygısı olanlara önemli bir görev düşüyor. 1954 Lahey Sözleşmesini güncelleştirecek ve bu iki işgalci ülkeye imza ettirecek bir kampanya başlatılmalıdır.

 Toplumsal Tarih, 113.Sayı      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder