13 Aralık 2015 Pazar

Düyun-u Umumiyeli yıllar


Kuruluşunun üzerinden tam 125 sene geçti. Osmanlı sömürgeleşmesinin kurumsal kanıtı olarak gösterildi. Abdülhamid'in yayımladığı Muharrem Kararnamesi ile devletin dış borcu yarıya inmişti
Bugün İstanbul Lisesi olarak kullanılan Düyun-u Umumiye Binası'nın ana kapısı. 
https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCyun-u_Umumiye#/media/File:IELfrontgate.jpg

AVNİ ÖZGÜREL

Maliye, bankacılık ve finans cephesi, müessese tarihleriyle az-çok ilgili olsa da, ya geçmişte fazlaca pırıltılı sayfa bulunmadığını düşündüklerinden ya da sadece meraksızlıktan Türkiye'nin iktisadi geçmişiyle ilgili değil. Örneğin borç idaresinin tarihi sürecini yansıtması açısından çok önemli olan Düyun-u Umumiye 1880'de yayımlanan Muharrem Kararnamesi'yle kurulacağı açıklanıp 1881 senesi Nisan'ında çalışmaya başlayan bir kurum. Kaba bir bakışla bugünün TMSF'sinin benzeri. Farkı, alacaklıyla borçlunun kimliği. Bugün alacaklı olan Türk Hazinesi, borçlu olan özel şirketler. Düyun-u Umumiye'deyse alacaklı yabancı şirketler, borçlu Türkiye.

Milli ekonomi ve borç
Düyun-u Umumiye hakkında bazı şeyleri yazmadan maliye, dış borç ve bankacılık tarihimizden kısa hatırlatmalar yapmakta yarar var. 

Düyun-u Umumiye ve kapitülasyon konusu Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında iktisat politikasının belirlenmesinde başlıca etken. Milli iktisadın sloganı 'yerli malı' ve 'kendi yağıyla kavrulmak,' ama yatırım ihtiyacı dayatınca 1930'da teknoloji satın almak maksadıyla dışarıya borçlanmaktan başka çare bulunamaz. İlk adres American Investment'tir. 10 milyon dolar kredi ister Ankara. Amerikalılar kabul eder, hatta, "20 milyon verelim" derler. Ankara'ya soluk aldıracaktır bu para. Ancak Amerikalıların bir şartı vardır: "Kibrit fabrikası kuralım siz de bize 25 yıl süreyle kibrit-çakmak inhisarını (tekelini) verin." Sonuçta kabul edilir istek. 

İkinci bir hatırlatma 4. Mehmed döneminden. Padişahın çocuk yaşta olması dolayısıyla saltanat naibi olarak devlet idaresini üstlenen annesi Turhan Sultan kötüye giden iktisadi durumu düzeltmesi için Tarhuncu Ahmed Paşa'yı 1652'de tam yetkiyle sadrazamlığa getirdi. Mısır Valiliği döneminde orada yaptığı reformlarla göz dolduran paşa hazineyi yağmalamaya alışmış saray ağalarının onunu idam ettirmekle, geri kalanların mallarına el koymakla başladı işe... Bu arada devletin gelir-gider cetvellerini yani bir tür bütçesini hazırlattı. 1100 yük akçe (100 bin akçe 1 yük demek. Ortalama hesapla 250 akçe 1 altın lira ettiğine göre bu meblağ yaklaşık 500 bin altın lira kıymetinde.) 

Tarhuncu Layihaları diye bilinen tahsilat tebliğlerinin hedefi devleti soyduğuna inanılan, haksız mal edinen kişilerin servetlerine el koymaktı. Yapıldı da bu. Çokça düşman kazandı Ahmed Paşa. Sonuçta padişaha en hassas olduğu noktadan yaklaştı hasımları. Paşanın 4. Mehmed'i indirip yerine kardeşini çıkarma planı yaptığını söylediler. Padişahın sohbet meclisinde bulunan kişilerdi tezviratı yapanlar. Amaçlarına ulaştılar. 4. Mehmed bahane aradı, donanmanın ihtiyaç duyduğu parayı vermemesini gerekçe gösterip sadaretten aldığı gibi, tekrardan mührü eline almasından korkan danışmanlarının ısrarıyla idam ettirdi paşayı. Ondan sonra denk bütçe uygulamasına derhal son verildiğini söylememe gerek yok sanırım. 

Düyun-u Umumiye sürecinde bir halkayla bu bahsi kapatmak istiyorum. Osmanlı, ekonominin iplerini yabancılara kaptırmaktan öyle dertliydi ki, borç batağına sürüklenilmesinin sorumlusu görülen Osmanlı Bankası'na hem dokunamıyor hem de alternatif arıyordu.

İtibar-ı Milli Bankası
1917'de İttihad Terakki bu amaçla 4 milyon lira sermayeyle İtibar-ı Milli Bankası adıyla bir banka kurdu. Eski maliye Nazırı Cavit Bey, aynı zamanda Düyun-u Umumiye'de hazinenin temsilciliğini yapan Tanin gazetesinin sahibi Hüseyin Cahit (Yalçın) Bey, Selanik Tüccarlarından Tevfik Bey gibi isimlerdi bu bankanın kurucu ortakları. 

Osmanlı basını ağızbirliği etmişcesine övdü bu girişimi. Herkes milli bankacılığın zorunlu olduğunu, iktisadi bağımsızlık için milli bankacılığa yönelmenin şart olduğunu savunuyordu. Bu girişimi, 'iktisadi cihad' olarak tanımlıyordu İttihad Terakki. Sultan Reşad dahi banka hisselerinden 200 adet alarak ortak olmuştu. Bu bankaya devlet bankası statüsü tanımak için sermayesi, ihtiyat akçesi, dağıtacağı temettü, binası, deposu her türlü resim ve harçtan muaf tutuldu, hisse senedi yazışmalarından da damga resmi alınmaması kararlaştırıldı. Heyecan dalgasıydı İtibar-ı Milli Bankası'yla yaşanan. Yurdun dört yanına yayıldı bu. Konya Milli İktisat Bankası, Kayseri Köy İktisat Bankası, Milli Aydın Bankası, Manisa Bağcılar Bankası bu dalganın uzantısı olarak o günlerde doğdu. Türkiye şu aralar yüksek faiz sebebiyle diğer ülkelere göre nasıl, 'borç vermenin kâr getirdiği ülke'yse Osmanlı'nın son devir manzarası da buydu. 1854-1874 arasında Osmanlı Hazinesi 239 milyon lira borçlandığında, bu kaynak daha hazineye intikal etmeden içinden peşin kesilen faiz dolayısıyla ele geçen sadece 127 milyon liraydı. Bir bilgi daha: 1874-75 yılı bütçe geliri 25 milyon lira borçların o yılki ana- para taksidi ve faiz ödemesi 30 milyon liraydı.

Rüsum-u Sitte
Bu tablonun sonucu önce Osmanlı mali sistemi içinde Rüsum-u Sitte İdaresi kuruldu. Maksat borçlar için belirlenen kaynakları toplamak ve ödemeyi gerçekleştirmekti. Bu idareye altı gelir kalemi tahsis edildiği için adı, 'Rüsum-u Sitte'ydi. Yabancı alacaklılar tatmin olmadı. Rusum-u Sitte'nin Galata bankerlerine öncelik tanıdığını, alacaklarını tahsil edemediklerini söyleyerek baskıladılar Babıali'yi.

Abdülhamid 23 Ekim 1880'de ünlü Muharrem Kararnamesi'ni yayımladı. Osmanlı borçlarının tek merkezde hesap edilip oradan ödeneceği taahhüdü yanında, borçların konsolide edilmesini de içeriyordu kararname. 280 milyon altın lira olan borç, 117 milyona düştü. 20 Aralık 1880'de yabancılarla pazarlıklar neticesi son şeklini alan kararname ortaya Düyun-u Umumiye'yi çıkardı. En fazla alacaklı ülkelerden İngiltere, Hollanda, Almanya, Avusturya ve İtalya'nın temsilcilerinin görev yapacağı, sadece iki Türk'ün bulunduğu yedi kişilik bir yönetim kurulu tarafından idare edilecekti 
'Düyun'
İdare, tahsis edilen alanlardan vergi ve gelirleri toplaması yanında tüccar gibi hareket ederek kârlı gördüğü işlere girebilecekti. Kadrosu 5 bin kişiydi. Maliyeden bağımsız, dilediği gibi memur seçip atama ayrıcalığı vardı. Devlet gelirlerinin yüzde 30'unu tahsil eden Düyun-u Umumiye 1912'de 9 bin personelle çalışırken Osmanlı Maliyesi'nin kadrolu personeli 5 bini bulmuyordu. Türkiye Cumhuriyeti kurulunca da son bulmadı borç sarmalı. Düyun-u Umumiye kalktı ama senetler reddedilemedi. 
Milli mücadele ve Cumhuriyet sürecinde ellerindeki senetlerin hiçbir kıymeti kaymadığını düşünen alacaklılar Lozan'da borçların yeni bir statüye bağlanarak kabul edilmesiyle rahat nefes alabildiler. Ve Cumhuriyet idaresi çok partili hayata geçerken noktaladı.
http://www.radikal.com.trhttp://www.radikal.com.tr/veriler/2006/04/09



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder