Eric Hobsbawm
http://www.theguardian.com/books/2012/oct/01/eric-hobsbawm-quotes |
...Peki, tarih benzeri görülmedik şeyler
hakkında başka ne söyleyebilir? Aslında bu, insanın evriminin doğrultusu ve
mekanizmasıyla ilgili bir sorudur. Zira, hoşa gitsin gitmesin (ki bundan
hoşlanmayan tarihçilerin sayısı hiç de az değildir), tek nedeni hepimizin
yanıtını bilmek istememiz olsa bile, tarihte kaçılamayacak bir temel soru
vardır. O da şudur: İnsanlık mağara adamından uzay gezgini durumuna, eski
devirlerdeki uzun, az dişli kaplanlardan korktuğumuz zamandan nükleer
patlamalardan korktuğumuz bir zamana (yani, doğanın getirdiği tehlikelerden
değil, biz insanların, kendimizin yarattığı şeylerden korktuğumuz bir çağa)
nasıl gelebilmiştir? Bu soruyu tarihin özüyle ilgili bir sorun yapan şey,
insanların yakın zamanlarda eski devirlere göre daha uzun boylu ve daha kilolu
olmakla birlikte biyolojik açıdan yazılı kayıtların ilk anlarındakiyle aynı
kalmalarıdır. Üstelik bu süre çok uzun da değildir; ilk şehrin kuruluşundan bu
yana herhalde 12.000 yıl kadar, tarımın icadından bugüne kadar ise belki biraz
daha uzun bir süre geçmiştir.
Biz antik Mezopotamyalılar ya da
Çinlilerden daha zeki değiliz. Fakat insan topluluklarının yaşama ve faaliyet
gösterme biçimlerinde o zamandan beri çok köklü değişiklikler olduğu da
gerçektir. Yeri gelmişken değinelim, bu özel amaca hizmet eden
sosyo-biyolojinin anlamını yitirmiş olması bundan dolayıdır. Ayrıca, biraz daha
tereddütlü olsam bile, çeşitli tipteki insan topluluklarının (hem Eskimoların
hem Japonların) ortak özellikleri üzerinde odaklanan belli türdeki bir
toplumsal antropolojinin anlamını yitirmiş olmasının da bundan kaynaklandığını
ekleyeceğim. Zira, biz dikkatimizi kalıcı olanda yoğunlaştırsak bile, tarihsel
bir değişim olamayacağına, yalnızca değişik bileşimler ve seçeneklerin söz
konusu olabileceğine inanmadığımız sürece açıkça neyin değişmiş olduğunu
açıklayamayız.
Bu noktayı biraz açayım. İnsanlığın
tarihsel evriminin izini sürmenin amacı, gelecekte olacakları önceden görmek
değildir. Tarihsel bilgi ve anlayışın, eylemleri ile planlarını falcılığa,
astrolojiye ya da sadece açık iradeciliğe dayandırmak istemeyen birinin gözünde
temel önem taşıması bu durumu değiştirmez. Bir at yarışının tarihçilerin bize
mutlak bir güvenle anlatabilecekleri tek sonucu, yarışın koşulmuş olduğudur.
Dolayısıyla, insanın yazgısıyla ilgili umutlarımızın -ya da korkularımızın-
haklı gerekçelerini keşfetmek ya da tasarlamak hiçbir şekilde mümkün değildir.
Tarih, onun hedefini ister bitmek bilmeyen bir evrensel ilerleme, ister
komünist bir toplum ya da başka bir şey olarak kavrayalım, laik bir eskataloji*
değildir.
Bu tür hedefler bizim tarihe yüklediğimiz, ama ondan
türetemeyeceğimiz şeylerdir. Tarihin yapabileceği, genelde tarihsel değişimin,
özelde ise insan toplumlarının son birkaç yüzyılda dramatik ölçüde hızlanmış ve
kapsamlı değişikliklerle gerçekleştirdiği dönüşümlerinin genel şemaları ile
mekanizmalarını açığa çıkarmaktır.
* İnsanın ve dünyanın sonunu, öbür dünyayı
anlamaya çalışan Tanrıbilim kolu.
E. Hobsbawm, “Tarih Üzerine”nin içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder