George Thomson
https://tr.wikipedia.org/wiki/Amazonlar#/media/File:Amazonomachia_Pio-Clementino_Inv896.jpg |
Amazonlar söylencesi, Yunanlıları
büyülenmişti. Gittikleri her yere taşıdılar bu söylenceyi. Yunanlıların
yayılmasıyla birlikte bu söylence de büyümüş, en sonunda bütün dünya bu
romantik söylence kişileriyle dolmuş, Amazonların kökeni unutulup gitmiştir.
Yaygın geleneğe göre, Amazonların yurdu,
Anadolu’nun kuzey kıyılarında ya da daha doğuda, Kafkasya’daydı örneğin,
Herodotos, Amazonların Yunanlılarca yenilgiye uğratılarak tutsak edildiklerini,
ama gemiye doldurulup denize açıldıklarında Yunanlı erkeklerin üstüne atılıp
onları öldürdüklerini, Kırım’da karaya çıkıp Skyth’lerle dost olduklarını
anlatır. Daha sonraki yazarlarsa, Amazonları çok daha uzaklara götürürler.
Diodoros’a göre, Libya’nın yerli halkıdır Amazonlar. Bu ülkede başa geçtikten
sonra kraliçeleri Myrina önderliğinde yeryüzünün batı sınırına, düşsel
Atlantis’e kadar gitmişler, orada Gorgo’ları alt etmişlerdi; daha sonra doğuya
yönelip Mısır’a varmışlar, orada Sis’in oğlu Horus’la bağlaşıklık kurmuşlar,
savaşa savaşa Arabistan ve Suriye’den geçmişler, Toros’daki dağlıları
boyundurukları altına almışlar, Anadolu’dan geçerek Ege kıyılarına gelmişler,
buralarda en yiğit önderlerinin adlarını verdikleri kentler kurmuşlardır. Daha
sonra, Lesbos ve Samothrake adaları üzerinden Thrakia’ya ulaşmışlar, böylece
bütün dünyayı ele geçirdikten sonra utkuyla Libya’ya, yurtlarına dönmüşlerdir.
Bütün bir Ege bölgesinde ve Anadolu’nun
kuzey kıyılarında, Amazoneia adı verilen yerel anıtlara, Amazonların
serüvenlerini dile getiren söylencelere rastlanıyordu; ne var ki, onların
kentler kurdukları söylenilen bölge daha dar bir alanda kalmaktadır. Bu
kentlerden bir bölümü Propontis ve Paphlagonia kıyılarındaydı. Öbürleriyse, Ege
kıyılarının sonraları Aiolis ve Onia diye bilinen bölümündeydi: Myrine,
Mytilene. Elaia, Anaia, Gryneia, Kyme, Pitane, Smyrna, Ephesos yakınlarındaki
Latoreiave Smyrna adlı bir Amazonun yönettiği söylenilen Ephesos’un kendisi.
Ephesos’daki eski Artemis Tapınağı
Amazonlar tarafından yapılmıştı. Bu gelenek gerçekte Atina Akropolis’indeki
Kore’ler, yani genç kızlar gibi Tanrıça Artemis’e hizmet eden soylu genç kızlar
olan kadın avcı ya da savaşçıların toplu yontularını gün ışığına çıkaran kazılarla da doğrulanmıştır. Bu
anıtlar, ilk kalıntılar arasında Hitit etkisinin belirgin izlerini gözlemleyen
Lethaby tarafından yayımlanmıştı. Garstang da, Amazonların bir Hitit inanışıyla
bağlantılı oldukları ve daha sonraki Artemis inanışının bundan kaynaklandığı
konusunda Lethaby’ye katılıyor.
Amazonların adı genellikle şöyle
açıklanmaktaydı: Amazonlar; savaşırken kendilerine engel olmasın diye
memelerinden birini ya da her ikisini de daha çocukken keserler ya da
dağlarlarmış; bu yüzden de, ”memesiz” (amazoi) diye bilinirlermiş. Bir başka
görüşe göreyse, kimi Ephesos’lu kadınlar, kendi cinslerinin doğal işlerini bir
yana bırakarak savaş ve tarımla uğraşmaya başlamışlar; bellerinde kuşaklarıyla
(zonai) ekin biçtikleri (ama) için bunlara Amazonlar adı verilmiş.
Gerçi sözcüklerin kökenlerinden yola
çıkılarak yapılan bu açıklamaları çok fazla önemsememiz gerekmiyor, ama gene de
ikinci açıklamanın ardında yatan düşünce anlamlıdır. Strabon’un anlattığı gibi,
Amazonların, “bütün çift sürme, ekin ekme, hayvan otlatma ve at yetiştirme
işlerini kadınların yaptığı”dır. Kimi Kafkasya kabileleriyle bir tutulmalarının
ardında da aynı bakış açısı yatmaktadır. Diodoros’un, Amazonların toplumsal
yaşamı konusunda söylediklerinde de karşımıza aynı düşünce çıkmaktadır:
Amazonlar, kadınların yönettiği bir halktı;
yaşama biçimleri bizimkinden çok değişikti. Kadınlar savaş için eğitiliyor,
belli bir süre zorunlu olarak silah altına alınıyorlardı; bu süre boyunca
bakire kalmak zorundaydılar. Askerlik görevleri sona erdikten sonra, salt çocuk
yapmak amacıyla erkeklerle birleşiyorlar, ama tüm kamu işlerinin denetimini
kendi ellerinde tutuyorlardı. Buna karşılık, erkekler, tıpkı bizim
toplumumuzdaki kadınlar gibi, evcilleşmiş bir yaşam sürüyorlardı.
Tabloyu tamamlamamız için, Arrian’a
dayanarak, bunların soy çizgilerini kadın yanından hesapladıklarını eklememiz
yetecektir.
Bu söylence, Yunanlılardaki biçimiyle,
Ephesos’da Anadolu Ana Tanrıçasına adanmış bir Hitit yerleşim merkezinin
anaerkil kurumlarının bir simgesi olarak yaratılmıştır. Ve oradan bütün Ege’ye
yayılmıştır, Yunanlıların Akdeniz’in dört bir yöresine yayıldıkları bütün bir
kolonileştirme dönemi boyunca, her yerde karşılaştıkları anaerkilliği koruyan
halklar Yunanlıları kendileri daha yakından tanıdıkça, bu söylence de
yayılmasını sürdürmüştür. Ya da bir
başka biçimde söyleyecek olursak, başlangıçta Hattuşaş’daki Savaş Tanrıçasının
hizmetkarları olan Amazonlar, genişleyen Yunan çevreninde ortaya çıkan bütün
öteki anaerkil figürleri (Lydia’lı Omphale, Lemnos'lu Hypsipyle, Asur kraliçesi
Semiramis, Mısır ve Ethiopia’nın kraliçeleri ve anakraliçeleri, Massaget’lerin
kraliçesi Tomyris ve Arabistan, Libya, İtalya, Galya ve İspanya’daki daha
birçok ilkel kabilenin yetenekli, gözüpek kadınları) tek bir söylencesel
kavramda birbiri ardı sıra özümlediler.
George Thomson, “Tarih Öncesi Ege” içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder