10 Aralık 2015 Perşembe

Cadı, Kurtadam ve Vampir




Avrupa'da cadı, kurtadam ve vampir öyküleri


Avrupa'nın Gotik Yüzü


http://pelicanist.blogspot.com.tr/2009_11_01_archive.html


Ayşe Hür
Toplumsal Tarih dergisinin 121. (Ocak) sayısının Avrupa Tarihi köşesinde Ayşe Hür, bize Avrupa’nın gotik yüzünü gösteriyor.

Bazı insanların, doğuştan var olduğuna inanılan gizli güçlerini topluma zararlı, kötü ve günahkâr amaçlarla kullanması demek olan cadılık kültü, aslında yazısız kültürlerin büyük bölümünde, inanç sisteminin ve toplumsal örüntünün önemli bir parçasıdır. Eski Yunan’da cadıdan ilk söz eden Homeros’tur; klasik dönemin en ünlü cadısı ise Kholkis kralı Aietes’in kızı, tanrı Helios’un torunu ve tanrıça Hekate’nin yeğeni Medeia’dır. Kişiliği ve yaşam öyküsü ile her çağda zamanın görüş ve eğilimlerine göre yeniden yorumlanan bu ilginç kadın, bazen egzotik ve ilkel karakterli biri gibi betimlenir, bazen de kendi kardeşini kesip parçalarını yol üstüne serpen, daha da ötesi kendi çocuklarını öldürüp babalarının önüne atan korkunç bir büyücüye dönüşür. Hangisi olursa olsun Medeia’da cisimleşen cadılık ile 13. yüzyıldan başlayarak 18. yüzyıla kadar Avrupa’yı kasıp kavuran cadı avlarına konu olan cadılar arasında benzerlik pek azdır. İlginç biçimde 13. yüzyıla kadar insan toplumlarında şeytanla işbirliği yaptığı düşünülen kişilere yönelik saldırılar genellikle işkenceye başvurulmadan nihayetlendirilirken, 1231’de Engizisyon’un kuruluşuyla birlikte cadılığa karşı açılan savaş öyle kanlı bir hal almıştır ki, tüm ortaçağ boyunca bir milyona yakın insanın işkencelerle, canlı canlı yakılarak yok edildiği sanılır. Söz konusu yüzyıllarda, güya halka açık şekilde yürütülen bu davalarda suçlanan kişinin (kadının) cadı olmadığını ispatlaması gibi imkânsız bir usul uygulanır ve dava Kitab-ı Mukaddes’te geçen “Efsuncu kadını yaşatmayacaksın” hükmüne dayandırılırdı.

(......................)

Kurtadam Efsanelerinin Doğuşu
Popüler kültürün vazgeçilmez iki ikonu Kurtadam ve Drakula, Frank Frazetta''nın çizgi romanında buluşmuş.
http://imagecomics.wikia.com/wiki/Frank_Frazetta's_Dracula_Meets_the_Wolfman_Vol_1_1


Latin şair Ovidius’un "Metamorphoses" adlı şiirine bakılırsa tanrılar tanrısı Zeus bir gün tebdili kıyafet edip, Arkadya kralı Lycaon’un ülkesine gider. Amacı sadece onun konukseverliğini ölçmektir. Ama Lycaon’un Zeus’u ağırlamaya pek niyeti yoktur. Aksine eline geçen bu fırsatı değerlendirerek Zeus’tan ebediyen kurtulmayı planlamaktadır. Bunun için Zeus’un önüne çiğ insan eti koyar. Ama yüce Zeus bunu fark eder ve büyük bir öfkeyle ayağa kalkar. Lycaon’un sarayını başına yıktıktan sonra ona verdiği cezayı açıklar: Bundan sonra Lycaon kurt olarak yaşayacaktır. İşte 16. yüzyılda tüm Avrupa’yı saracak olan “kurtadam” (lycanthropos) mitolojisi böyle başlar. (Eski Yunanca’da Lycos kurt, anthropos ise adam demektir.) Ovidius’un anlatısı ortaçağda tekrar moda olmuş ve tam 300 yıl boyunca popüleritesini korumuştur. Bazıları kurtadam efsanesini Eski Ahit’te geçen Asur kralı Nabukadnezar’ın hikâyesine kadar götürürler. Öte yandan Homeros’un ünlü kahramanı Odysseus’un büyükbabasının adı da Autolykos’tur ve bu adın eski Yunancadaki anlamı “kurtadam”dır. Ardından MÖ 5. yüzyılın ünlü tarihçisi Herodotos İskitler ülkesinde yaşanan bir çeşit kurtadam öyküleri anlatır. MÖ 1. yüzyılda yaşamış Latin şair Virgilius, zehirli bir ot yüzünden kurtadama dönüşen bir büyücüden söz eder. MS 1. yüzyılda yaşamış olan ve kitapları 18. yüzyıla kadar Avrupa bilim dünyasının başucunda duran Yaşlı Plinius da Naturalis historia adlı eserinde Jupiter Lycæus festivalinde ortaya çıkan bir kurtadamdan bahseder ve kurtadamlık durumunu uzun uzun tahlil eder. Bunu Olaus Magnus, Albertus Pericofcius, Nrümbergli Johannes, Piere Vidal gibi yazarlar izler. Hatta Fincellius adlı bir Latin yazara bakılacak olursa 1542 yılında Konstantinopolis’te imparator kurtadam olduğundan şüphelendiği 150 kişiyi öldürtmüştür. Hikaye bu minval üzerinde 18. yüzyıla kadar devam eder.

(...............................)

Kurtadamlık Bir Çeşit Hastalık Mıdır?

Çağlar boyunca insanlar, kurtadamlığın şeytani bir durum mu yoksa bir hastalık mı olduğu sorusuna yanıt aramıştır. 16. yüzyılda on binlerce kişinin suçlanarak öldürülmesine neden olan kurtadamlık, zamanla daha farklı biçimde ele alınmaya başlamıştı. Örneğin 1603’te Fransa’nın Aquitaire bölgesinde onlarca kişiyi öldürdükten sonra yakalanan Jean Grenier adlı köylü yakalandığında 14 yaşında olmasından dolayı ölüm cezası yerine ömür boyu hapse mahkum edildiğinde ilginç bir şey dikkati çekmişti. Ormanlarda insanları öldürmekten kendini alamayan Grenier, hapishanede çiğ et yemeyi reddetmiş, bunun yerine sadece sebze ve sakatatla beslenmişti. Bu durumu inceleyen dönemin tıp adamları çok cesur bir yorumda bulunmuşlar ve ilk kez kurtadamlığın bir suç değil, bir çeşit hastalık olduğunu açıklamışlardı. Böylece Grenier tarihte Lycanthr (kurtadam hastalığı) tanısı konulmuş ilk hasta oldu. 1621 tarihli Melankolinin Anatomisi adlı kitapta Robert Burton adlı bir din adamı da Lycanthropy’yi bir çeşit akıl hastalığı olarak tanımladıktan sonra bunun suçlusu olarak kötü havadan cadılara, uykusuzluktan hareketsizliğe, büyücülükten kötü beslenmeye kadar pek çok şeyi göstermişti. Ancak bu akılcı yorumlar Avrupa’nın bütününü etkilemedi ve tüm Avrupa kulaktan kulağa kurtadam öyküleri ile heyecanlanmaya devam etti. Nitekim pek güvenilir olmayan kaynaklara bakılırsa, 1520 ile 1630 arasında yaklaşık 30 bin kişi kurtadamlıkla suçlanmış ve ölüme mahkum edilmiştir. Suçlamadan kurtulanlar ise muhtemelen ömür boyu öldürülme korkusuyla yaşamışlardır.

(......................)

Kazıklı Voyvoda Vlad Drakula

Rus ve Alman kroniklerine göre Vlad’ın başvurduğu katliam yöntemleri arasında Bram Stoker’ın romanındaki gibi vampirlik, yani kanla beslenme belki yoktur ama, insanların derilerinin canlı canlı yüzülmesi, canlı canlı yakılması, kızartılması, kaynatılması, organların kesilmesi, koparılması, kolların, bacakların kırılması, gözlere mil çekilmesi gibi başkaları vardır. Ancak, bunların arasında en ünlüsü Osmanlıların kendisine Kazıklı Voyvoda adını vermesine neden olan “kazığa oturtma” yöntemidir. Kaynaklara bakılırsa bu kazığa oturtma yöntemi öylesine ustaca yapılırdı ki, kurban günlerce can çekişir, ancak 4-5 gün sonra ölebilirdi. Kazıklı Voyvoda’nın bu acımasız yöntemlerini en çok egemenliğini tanımayan Transilvanyalı tüccarlara, ayrılıkçı eğilimler gösteren Transilvanya’nın Germen kökenli ahalisi Saksonlara karşı uyguladığı ileri sürülür. Aynı zamanda dilencileri, sakatları, yoksulları da sevmediği, bunları ziyafet vermek vaadiyle bir araya getirdikten ve sarhoş ettikten sonra toptan yok ettiğine dair öyküler anlatılır. Vlad Dracula’nın en kanlı olaylarından birisi 1459 yılında Braşov şehrinde Aziz Barthelomeos Yortusu sırasında şehirdeki Sakson asıllı 30 bin kişiyi kazığa geçirmesidir. Bir rivayete göre de, 1462 yılının başlarında Eflak’a sefer düzenleyen Fatih Sultan Mehmed, Vlad’ın memleketi olan Tirgoviste şehrine girdiğinde karşısında 20 bin Osmanlı esirini kazıklara oturtulmuş olarak bulduğunda güya öylesine sarsılmıştır ki, yenildiğini kabul ederek geri çekilmeye razı olmuştur. (Nitekim bu olay Victor Hugo’nun Legende des Siecles adlı kitabında yer alır.) Ancak Vlad Tepeş Dracula’nın sonu yine Osmanlıların elinden olur. 1476 yılında bir suikaste kurban giderek öldükten sonra Osmanlı ordusu cesedini İstanbul’a getirir, onun en sevdiği usulü uygulayarak cesedini bir kazığa geçirir. Ceset aylarca bu şekilde teşhir edilir ve Vlad’ın kafası bilinmeyen bir yere gömülür. Rivayete göre bundan amaç bu korkunç caninin öldüğünden iyice emin olmaktır.

Yazının tamamı Toplumsal Tarih 121. (Ocak) sayısında…

Görselleri ben yerleştirdim. DK

1 yorum:

  1. Sadece iki şey merak ediyorum . Kurt adamlar yaşıyor diye efsaneler var peki ama nerelerde yaşıyorlar? Ve anlatılan gibi tüylü (hani beyaz , siyah çok güzel kürklü) ve insanları korumuyorlarmı?

    YanıtlaSil