13 Aralık 2015 Pazar

Çoban Topluluklar

 William H. McNeill
Mehmet Siyah Kalem'in minyatüründe bozkır insanları. 13. yüzyıl.
http://people.sabanciuniv.edu/~ayiter/stylesforstarters/geo_turk.htm

Tarla açma tarımı yayıldıkça ve bu yaşam biçimine bağlı kişilerin sayısı arttıkça, ilk çiftçilik yöntemlerinde yapılan iki değişiklik büyük bir önem kazandı. Tarımın ilk başladığı dağlık ve tepelik alanın kuzeyinde bulunan Avrasya’nın büyük bozkır bölgesinde az ağaç ve bu nedenle tarla açma tarımına doğal olarak uygun az yer vardı. Öte yandan bozkıra özelliğini veren geniş otlaklar evcilleştirilmiş hayvan sürülerinin yaşamasına uygun yerlerdi. Bu durumda bozkırın avcıları ilk çiftçilerce geliştirilen bir dizi uğraşı ile karşılaştıklarında, tahıl tarımının gerektirdiği yorucu ekme biçme işlerini benimsemeyip, hayvan evcilleştirmeyi benimseyerek, coğrafi çevrelerine etkin bir uyum gösteriyorlardı.

Böylece, tarımın ne olduğunu bilen, ama onu hor gören kendine özgü bir çoban yaşam biçimi ortaya çıktı. Dağların güneyinde, daha sıcak ve daha kurak olmakla birlikte, otlakların, Arap Yarımadası’nın büyük yayı boyunca çölü renklendirdiği, kuzeyin bozkırlarına benzer bir çevre vardı. Bu bölgede de çobanlık, neolitik çiftçilik tekniklerinin bir çeşitlemesi olarak gelişti. Güney bölgesinde evcilleştirilen hayvanların çeşitleri, kuzeyde yeğlenen iri hayvanlardan farklıydı. Koyunlar, keçiler ve eşekler, yarı çöl ikliminde yaz ayları çekilen yem kıtlığına, iri yapıları kuzey bozkırının soğuk kışlarını ölmeden geçirmelerinde yardımcı olan sığırlardan ve atlardan daha iyi dayanabildiler.

Çobanlığın, tarım dünyasının kuzey ve güney kıyılarında, çiftçilikten farklı bir yaşam biçimi olarak ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak tarihlendirilemez. İ. Ö. 3000’den önce çoban yaşamı sürdürenlerin sayısı bir olasılıkla pek fazla değildi. Bu tarihten çok sonraları bile, bozkırda çobanlık yaşamına tam bir uyum görülmez. Örneğin, at sırtına binmek gibi basit teknikler, belki eğer üzerinde yaşam, ürkmeden insanların sırtına binmesine izin verecek biçimde eğitilebilecek türden atların yetiştirilmesini ve ilk girişimlerin sonucu, hayvanların kendisini sırtından fırlatmasıyla yere hoş olmayan bir düşüş yapsa bile denemelerini sürdüren kişileri gerektirdiği için, İ. Ö. 900’den sonraya kadar yaygınlaşamadı.
    
Çoban topluluklar da avcılar gibi otoburların asalaklarıydılar. Hayvanları için ot peşinde koşarken birbirinden oldukça uzak bölgeler arasında dolaşarak göçebe bir yaşam sürdürmeleri bakımından da avcılara benziyorlardı. Çobanlar çoğu kez, yılın her mevsiminde sürüleri için en zengin otlaklara giderek, az çok düzenli bir göç biçimi izlediler. Hepsinden öte, koyun ve sığır çobanları sürülerini, ister hayvanlar ister başka insanlar olsun, rakip etoburlardan korumak zorundaydılar. Böyle bir yaşam, rakipleri o topluluğun geleneksel otlaklarını istila etmeye ya da sürülerine saldırmaya kalktıklarında, yürüyüş rotasını kararlaştırabilecek ve ivedi durumlarda tüm toplumun komutasını eline alabilecek bir şefi gerektirdi. 

İlk çiftçi topluluklar oldukça barışçı ve eşitlikçiyken, başarılı büyük hayvan avcılarının ayırt edici özelliği olan savaşçı örgütleniş ve şiddete başvurma alışkanlıkları böyle bir çoban yaşamında önemini yitirmedi. Aralarındaki bu zıtlık, çobanlara, çiftçilerle herhangi bir çatışmada açık bir üstünlük verdi. Gerçekten çobanlar öylesine büyük bir üstünlüğe sahip oldular ki, her zaman öteki insanları, boyun eğdirerek ve onları hayvanlarıymış gibi sömürerek evcilleştirmeye kalkıştılar. 

İnsanlığın Eski Dünya’da bundan sonraki tarihi, çiftçiliğin olanak verdiği sayısal üstünlükle çobanlığın gerektirdiği siyasal-askeri üstünlük arasındaki etkileşim çevresinde döndü. Bu denge, toplumsal örgütlenmedeki, toplumsal birlikteki ve teknolojik gelişmelerdeki iniş çıkışlara göre, bazen bir taraftan öteki taraf yararına bozuldu. Dengenin bozulmasında, arada bir, bir büyük fatihin ve imparatorluk kurucusunun ortaya çıkması ya da yıkıcı bir salgın hastalığın patlak vermesi de etkili oldu. 

Çiftçilerle, çobanlar arasındaki ilişkilerdeki büyük değişiklikler her yerde ve her zaman insan toplumunu sarsıp rahatını kaçırdı., fakat aynı zamanda bu iki farklı yaşam biçimi arasındaki kanlı çatışmalar insanları başka hiçbir biçimde göze alamayacakları yaşam deneyimlerine itti. Bu nedenle İ. Ö. 3000 dolaylarından sonra, toplumsal evrim Avrasya’nın her yerinde büyük ölçüde hızlandı.                     

Dünya Tarihi, Kaynak Yayınları, 1985

bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/William_Hardy_McNeill

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder