William H. McNeill
Mehmet Siyah Kalem'in minyatüründe bozkır insanları. 13. yüzyıl. http://people.sabanciuniv.edu/~ayiter/stylesforstarters/geo_turk.htm |
Tarla açma tarımı
yayıldıkça ve bu yaşam biçimine bağlı kişilerin sayısı arttıkça, ilk çiftçilik
yöntemlerinde yapılan iki değişiklik büyük bir önem kazandı. Tarımın ilk
başladığı dağlık ve tepelik alanın kuzeyinde bulunan Avrasya’nın büyük bozkır
bölgesinde az ağaç ve bu nedenle tarla açma tarımına doğal olarak uygun az yer
vardı. Öte yandan bozkıra özelliğini veren geniş otlaklar evcilleştirilmiş
hayvan sürülerinin yaşamasına uygun yerlerdi. Bu durumda bozkırın avcıları ilk
çiftçilerce geliştirilen bir dizi uğraşı ile karşılaştıklarında, tahıl
tarımının gerektirdiği yorucu ekme biçme işlerini benimsemeyip, hayvan
evcilleştirmeyi benimseyerek, coğrafi çevrelerine etkin bir uyum gösteriyorlardı.
Böylece, tarımın ne
olduğunu bilen, ama onu hor gören kendine özgü bir çoban yaşam biçimi ortaya
çıktı. Dağların güneyinde, daha sıcak ve daha kurak olmakla birlikte,
otlakların, Arap Yarımadası’nın büyük yayı boyunca çölü renklendirdiği, kuzeyin
bozkırlarına benzer bir çevre vardı. Bu bölgede de çobanlık, neolitik çiftçilik
tekniklerinin bir çeşitlemesi olarak gelişti. Güney bölgesinde evcilleştirilen
hayvanların çeşitleri, kuzeyde yeğlenen iri hayvanlardan farklıydı. Koyunlar,
keçiler ve eşekler, yarı çöl ikliminde yaz ayları çekilen yem kıtlığına, iri
yapıları kuzey bozkırının soğuk kışlarını ölmeden geçirmelerinde yardımcı olan
sığırlardan ve atlardan daha iyi dayanabildiler.
Çobanlığın, tarım
dünyasının kuzey ve güney kıyılarında, çiftçilikten farklı bir yaşam biçimi
olarak ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak tarihlendirilemez. İ. Ö. 3000’den
önce çoban yaşamı sürdürenlerin sayısı bir olasılıkla pek fazla değildi. Bu
tarihten çok sonraları bile, bozkırda çobanlık yaşamına tam bir uyum görülmez.
Örneğin, at sırtına binmek gibi basit teknikler, belki eğer üzerinde yaşam,
ürkmeden insanların sırtına binmesine izin verecek biçimde eğitilebilecek
türden atların yetiştirilmesini ve ilk girişimlerin sonucu, hayvanların
kendisini sırtından fırlatmasıyla yere hoş olmayan bir düşüş yapsa bile
denemelerini sürdüren kişileri gerektirdiği için, İ. Ö. 900’den sonraya kadar
yaygınlaşamadı.
Çoban topluluklar da avcılar gibi otoburların
asalaklarıydılar. Hayvanları için ot peşinde koşarken birbirinden oldukça uzak
bölgeler arasında dolaşarak göçebe bir yaşam sürdürmeleri bakımından da
avcılara benziyorlardı. Çobanlar çoğu kez, yılın her mevsiminde sürüleri için
en zengin otlaklara giderek, az çok düzenli bir göç biçimi izlediler. Hepsinden
öte, koyun ve sığır çobanları sürülerini, ister hayvanlar ister başka insanlar
olsun, rakip etoburlardan korumak zorundaydılar. Böyle bir yaşam, rakipleri o
topluluğun geleneksel otlaklarını istila etmeye ya da sürülerine saldırmaya
kalktıklarında, yürüyüş rotasını kararlaştırabilecek ve ivedi durumlarda tüm
toplumun komutasını eline alabilecek bir şefi gerektirdi.
İlk çiftçi topluluklar
oldukça barışçı ve eşitlikçiyken, başarılı büyük hayvan avcılarının ayırt edici
özelliği olan savaşçı örgütleniş ve şiddete başvurma alışkanlıkları böyle bir
çoban yaşamında önemini yitirmedi. Aralarındaki bu zıtlık, çobanlara,
çiftçilerle herhangi bir çatışmada açık bir üstünlük verdi. Gerçekten çobanlar
öylesine büyük bir üstünlüğe sahip oldular ki, her zaman öteki insanları, boyun
eğdirerek ve onları hayvanlarıymış gibi sömürerek evcilleştirmeye kalkıştılar.
İnsanlığın Eski Dünya’da bundan sonraki tarihi, çiftçiliğin olanak verdiği
sayısal üstünlükle çobanlığın gerektirdiği siyasal-askeri üstünlük arasındaki
etkileşim çevresinde döndü. Bu denge, toplumsal örgütlenmedeki, toplumsal
birlikteki ve teknolojik gelişmelerdeki iniş çıkışlara göre, bazen bir taraftan
öteki taraf yararına bozuldu. Dengenin bozulmasında, arada bir, bir büyük
fatihin ve imparatorluk kurucusunun ortaya çıkması ya da yıkıcı bir salgın
hastalığın patlak vermesi de etkili oldu.
Çiftçilerle, çobanlar arasındaki
ilişkilerdeki büyük değişiklikler her yerde ve her zaman insan toplumunu sarsıp
rahatını kaçırdı., fakat aynı zamanda bu iki farklı yaşam biçimi arasındaki kanlı
çatışmalar insanları başka hiçbir biçimde göze alamayacakları yaşam
deneyimlerine itti. Bu nedenle İ. Ö. 3000 dolaylarından sonra, toplumsal evrim
Avrasya’nın her yerinde büyük ölçüde hızlandı.
Dünya Tarihi, Kaynak
Yayınları, 1985
bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/William_Hardy_McNeill
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder