Murat Belge
(…) İnsan, dünyaya, birey olarak doğar; öte yandan,
şimdiye kadarki bütün tarihin kanıtladığı gibi, toplumsal bir varlıktır,
herşeyini borçlu olduğu toplumdan ayrı varolamaz. Her “ben” böylece, şu ya da
bu biçimde örgütlenmiş ve tanımlanmış bir “biz” grubunun üyesi olur.
“Ben”i bir “biz”in üyesi haline getirmenin en doğal ve
dolaysız yolu dildir. Böylece, aynı dili konuşan insanlar, yani sonuçta bir
“millet”, oldukça doğal ve organik görünen bir “topluluk” yaratır. Şüphesiz
bunun içinde de bir çok ayrım vardır; aynı şehirden, aynı semtten olanlar, aynı
okuldan veya aynı takımdan olanlar, aynı meslekten veya aynı görüşten, inançtan
olanlar gibi. Bunların her biri zaman ve koşullara göre “biz” haline gelip aynı millet içinde, ama kendi dışında
kalanları “onlar” haline getirebilir.
“Biz” ve “onlar” ilişkisi, belirli bir gerilim taşıyan
ilişkidir. Her zaman, içinde bir çatışma potansiyeli barındırır. Bu
potansiyelin hangi dereceye kadar gerçekleşebileceği son analizde, bütün bu “biz”leri içine alan toplumsal
bütünün “çatışma kültürü”ne bağlı bir şeydir. (Hatta, belki “toplumsal
bütün”de, “son analizde” nitelemesi için yeterli değildir. “Son analizde” gibi
bir nitelemeyi belki de “dünya” için saklamalıyız. Ama “toplumsal bütün” ya da
“toplumsal formasyon” bugünün koşullarında hala oldukça anlamlı bir birim.)
Toplumda bu kültür önemli dozda “şiddet” ögesi barındırıyorsa, “biz”ler
arasında çıkacak çatışmaların şiddet oranının yükselmesi de doğaldır.
“Çatışma kültürü” dediğim şey de sonunda bir
soyutlamadır, elbette. En azından kendi başına bir varlık değil, bir bileşke.
Örneğin, verili bir toplumda varolan
“korku”, “kaygı” “güvensizlik” gibi duyguların ve psikolojik
yapılanmaların dozu da orada olabilecek çatışmaların niteliğinde belirleyici
rol oynar, yani “çatışma kültürü” dediğim bileşkenin ögesidir.
Fakat bir toplumsal formasyon içindeki bütün ayrı ayrı
“biz”ler, genellikle, tek bir büyük “biz” halinde bir araya gelir ve bu
biçimiyle başka toplumsal formasyonlar (kural olarak, “milletler”) karşısında kimliğini edinir. Dolayısıyla,
öbürleri “onlar” olur. Bu “biz”ler ve “onlar” arasında olması istenen ya da
olabileceği varsayılan ilişki o toplumun “çatışma” kültürü”nün önemli
belirleyicilerinden biridir.
İnsan toplumsal yaşamak zorunda bir varlık olduğuna göre,
toplumlar ve topluluklar birlikte
yaşamayı kolaylaştıracak çeşitli kurallar ve değerler üretirler. Özellikle
elle tutulmaz değerlerin “biz”lik ruhunu yaşatacak, teşvik edecek, diri tutacak
özellikte olması önemlidir. Bunun oluşumu aslında büyük ölçüde kendiliğinden,
“yapıcı özne”leri olmayan bir süreçtir. En genel anlamda eğitimin elle tutulur
ve tutulmaz kurumları çerçevesinde
ortaya çıkan pratiğe göre belirlenir. Dolayısıyla “biz” in kendini
tanımlamakta başvurduğu kavramlar, değerler de gene toplumsal formasyonun genel
kültürü ve ideolojisiyle yakından ilgilidir. (…)
Türkiye Dünyanın Neresinde, sayı; 150-152
Toplumsal formasyon; Ekonomik, politik, ideolojik ve teorik bir dizi pratiğin oluşturduğu bütün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder