13 Aralık 2015 Pazar

Kantemir Tarihinde II.Mehmet'in Hükümdarlığı


 Dimitri Kantemir

[Aşağıdaki metin Dimitri Kantemir’in “Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş ve çöküş tarihi” kitabından alınmıştır. Dimitri Kantemir, Boğdan Prensi ve voyvodası olduğu gibi döneminin Osmanlı tarihçisi, bilgini ve klasik Türk müziği  teorisyeni ve müzikçisidir.  Uzun yıllar Osmanlı sarayında yaşamış olan (18. yüzyıl, ölümü 1723)  Kantemir, yukarıdaki metni kendi zamanının kaynaklarından ve söylencelerinden yararlanarak yazmıştır. Eski dönem Osmanlı tarihçilik örneklerindendir.]


II. MEHMED'İN KARAMANOĞLU İLE BARIŞ YAPMASI:
Osmanlı devletinin tahtını işgal eden padişahların  en şanslı ve dünyanın en bahtiyarı diyebileceğimiz Fatih Sultan Mehmed' e gelmiş bulunuyoruz. Kendisinden önceki padişahların birçoğunun istekli bulunduğu, fakat çok az kimsenin giriştiği şeyleri bu gerçekleştirir:
Yani Bizans'ı ele geçirir. Doğa ve stratejik bakımından takviye edilmiş bulunmasına ve iki limana sahip olmasına ve düşmana bakarak daha büyük bir ordu tarafından savunulmasına karşın Bizans kenti, Mehmed tarafından ele geçirilir ve Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olur. Bizans kentinin fethedilmesiyle de Doğu İmparatorluğu yıkılmış olur. Bununla beraber tarihimizin seyrine devam edelim:
Sultan Murad'ın ölümünden sonra 21 yaşındaki II. Mehmed, 10 Muharrem H. 855 - M. 1451 tarihinde ikinci kez  tahta geçer. Aynı yılın ilkbaharında kargaşalık çıkartmak ve komşu ülkelere baskın yapmak için uygun fırsatlar kollayan Karamanoğlu'na karşı harekete geçer. Karşı koyabilecek kadar kuvvetli bulunmayan Karamanoğlu, sultanın geldiğini haber alır almaz alışılmış hileye başvurur, yani Mehmed'in koştuğu koşullar altında barış önerisinde bulunur. Sultan Mehmed bunun ne kadar hain ruhlu olduğunu bildiği halde, önemsiz bir düşman yüzünden daha mühim girişimlerini geri bırakmamak için, duygularına hakim olur ve Karaman'ın barış önerisini kabul eder.

İSTANBUL'UN KUŞATILMASI:
Ertesi yıl Mehmed, büyük hazırlıklara girişir; yani büyük toplar döktürür ve bütün eyaletlerden toplanan büyük bir orduyla İstanbul'u kuşatmak üzere harekete geçer. Fakat kendisini tehdit eden bu büyük tehlikeden korkuya düşen Bizans İmparatoru, Sultan Mehmed'e elçiler gönderir ve kendisinin istediği koşullar altında barış isteminde bulunur. Sultan, Bizans elçilerine hitap ederek: "İmparatorunuzun talihine acıyorum ve karşımda küçüldüğünü gördüğüm zaman barış istemini geri çevirmeye vicdanım elvermiyor. Fakat bu kadar harcama yaparak aşağı yukarı bütün Anadolu'yu silah altına almama karşılık Osmanlı İmparatorluğu hesabına en ufak bir çıkar bile sağlamadım diye ulusumun beni suçlamaması için, imparatorunuzdan, Boğaz'ın  Avrupa yakasında bir öküz postundan daha büyük olmayan bir toprak parçasını sürekli olarak bana terk etmesini talep ediyorum. Ancak bu koşullar altında kuşatmayı kaldıracağım ve kuvvetlerimi çekeceğim" der. Bizanslılar bu koşullan seve seve kabul ederler ve bu kadar büyük bir tehlikeden bu kadar ucuz kurtulmuş olmalarını büyük bir kazanç sayarlar. Bu şartları her iki taraf da onayladıktan sonra II. Mehmed, ordusunu Edirne'ye gönderir.

SULTAN MEHMED'İN KARADENİZ'İ BİR KALEYLE KAPATMASI:
Kuşatmayı kaldırdıktan sonra Sultan Mehmed, Bizans elçilerine Boğaz kıyısında kayalık bir yer gösterir ve bunun kullanma hakkının kendisine verilmesini ister. Bunlar razı olurlar ve bunun üzerine Mehmed, öküz postunun mümkün olduğu kadar ince bir şerit halinde kesilmesini emreder. Sonunda bu şeritlerle beş yüz adım uzunluğunda bir arazi parçasının sınırını çizer. Bizanslılar buna itiraz edemezler. Ve böylece Sultan bu arazi parçasına sahip çıkmış olur. Ve kırk gün içinde buraya kalın surlu bir hisar yaptırır ve bunu, her biri Mehmed'in isminin harflerini temsil eden 5 topla takviye eder. Hemen bunun arkasından da eskisinin tam karşısına düşen Boğaz'ın Anadolu yakasında bir hisar daha yaptırır.  Sultan Mehmed bu hisarların her ikisini de ağır toplar ve daha başka araç ve gereçlerle donatır ve ayrıca kuvvetli birer garnizon yerleştirir. Ve kumandanlarına Karadeniz'den İstanbul'a erzak taşıyan gemilerin geçmesine engel olmalarını buyurur. Bütün bunları yoluna koyduktan sonra Mehmed, barış perdesi altında Edirne'ye döner ve varışının üçüncü gününde, bugün bile, Cihannuma  adını taşıyan görkemli bir sarayın temelini atar.


SULTAN MEHMED'İN İSTANBUL'U İKİNCİ DEFA KUŞATMASI:
Sultan Mehmed saltanatının üçüncü senesi, yani H. 857 - M. 1453 tarihinde, saklamakta bulunduğu amacını sonunda açığa vurur. Ve elinden geldiği kadar büyük bir ordu toplayarak Edirne 'den İstanbul'a hareket eder ve bu kenti her yandan kuşatır. O zamana kadar hiç bilinmeyen, fakat bu kuşatmada kullanılan araç ve gereçlerden başka, özellikle takdir edilmeye değer ki, o da, bu kentin düşmesine sebep olan  bazı gemilerin kuzeydeki tepe ve ovaların üzerinden taşınan araçlardır. Eğer deniz kuvvetleri, Fener  kapısından girerek şehrin büyük bir kısmını ele geçirmeseydi ve böylece geri kalan bölümünü Sultan Mehmed'e boyun eğmeye zorlamasaydı, hiç kuşkusuz, Edirnekapı  ve Eğrikapı'ya karşı dehşetli saldırılarda bulunmasına karşın, ümitsizlik ve çaresizlik karşısında birer kahraman kesilen Bizanslılara karşı hiçbir şey yapamayan kara ordusunun büyük eylemleri boşuna yapılmış olurdu. İstanbul kenti, kuşatmanın ancak elli birinci günü teslim olur. Bununla beraber şehrin daha erken alınamamasının sebepleri, ya ihmaldir veya Hıristiyanlar tarafından elde edildiği söylenen vezirdir. Bu önemli sorunun özelliğini, Türk vekayinamelerine göre daha ayrıntılı bir biçimde anlatmak isterim.

İSTANBUL'UN DENIZ TARAFINDAN SALDIRILARAK ALINMASI:
Elli günden beri süregelen kuşatmanın gerektirdiği sürekli sıkıntı ve uyanıklıktan dolayı kuvvetsiz düşen Hıristiyanlar, her yandan gedik açılan şehir surlarını artık savunamıyorlardı. Zira bataryaları bozulmuş ve yiğit olmalarına karşın kenti savunacak çok askerleri kalmamıştı. Bu durum karşısında, özellikle dışarıdan hiçbir yardım ümidi kalmayınca ve üstelik karadan ve denizden sıkı bir abluka altında tutulduğundan ciddi görüşmelerden sonra kendi güvenceleri bakımından kenti teslim etmeyi uygun bulurlar. Zira kendi taraflarına çektiklerini sandıklan Osmanlı vezirinin kendilerine çok büyük hizmette bulunacağını ümit etmişlerdi. Bundan dolayı bizzat imparator da bu kararı uygun bulur ve koşullarını öğrenmek için Sultan Mehmed' e elçilerini gönderir. Bunlar da barış nişanesi olarak beyaz bayraklarla gelirler. Sultan elçileri büyük bir saygıyla kabul eder ve şehir ahalisinin yaşam ve mallarına dokunulmayacağına ve nereye isterlerse oraya gitmekte özgür olduklarına dair güvence verir. Bizans elçileri de bu koşullar altında kenti teslim etmeye razı olurlar ve üstlendikleri görevin sonucunu efendilerine bildirmek üzere geri dönerler. Fakat henüz şehir surlarına varmamışlardı ki, Sultan Mehmed, kendilerine bazı şeyleri bildirmek üzere, geri çağırılmalarını emreder. Sultanın adamları, epey uzaklaşmış bulunan elçilere yetişebilmek için son süratle koşarlar, fakat Türk habercilerinin bu hali, sur muhafızlarının zihninde, Türklerin hileyle, yani Bizans elçileriyle birlikte kente girmek istiyor kanısını uyandırır ve habercilerin üzerine ateş açarlar. Hiç beklenmedik biçimde arkadaşlarının yaralandığını gören Türkler, hemen çekilme işaretini verirler ve olup bitenleri sultana bildirirler.Sultan Mehmed de, Bizanslıların yapılan anlaşmadan pişman olduklarını ve bu yüzden habercilerini alçakça yaraladıklarını sanır. Bu olaya çok kızan Mehmed, ordusunun hazırlanmasını ve bu ikiyüzlü düşmanın kökünü kurutmalarını buyurur. Öte yandan Türk ordusunun, kurnazlıkla şehri ele geçirmeye giriştiğini ve artık surlara yaklaştığını muhafızlar tarafından haber alan Bizans imparatoru da, askerlerine silaha sarılmalarını ve bu vahim durum karşısında ellerinden geleni yapmaya çaba harcamalarını emreder. Bu kaçınılmaz tehlike karşısında Bizanslılar cesarete gelirler ve ümitsizlik ve çaresizlikten başka bir şeyin kalmadığını görerek, şehri sonuna kadar savunmaya karar verirler. Bir taraf, özgürlük ve ölüm-dirim için, öbür taraf ise zafer ve egemenlik için savaşıyordu. Bundan dolayı savaş çok şiddetli ve kanlı oluyordu. Bizanslılar karada yiğitçe dövüşürlerken, kenti deniz tarafından savunanlar ise düşmanın ateşi karşısında surlardan püskürtülüyor ve bu suretle Türklerin şehre girmelerine olanak veriyorlardı.

BİZANS İMPARATORUNUN ÖLDÜRÜLMESİ
Bu saldırılar sırasında hem kumandan, hem asker olarak her yerde büyük kahramanlık örnekleri verdikten ve en tehlikeli anlarda adamlarını cesarete getirdikten sonra Bizans imparatoru maktül  düşer. İmparatorun ölmesiyle birlikte Bizans İmparatorluğu'nun şan ve şerefi de yok olup gider. İmparatorun cesedi, bir sancaktarın cesedi üzerinde başsız olarak bulunur. Bundan dolayı bu yere, bugüne kadar Sancaktar Yokuşu denmiştir.

İSTANBUL'UN GERİ KALAN KISMININ DA TESLİM OLMASI:
Bizans'ı karadan savunan ve Türk saldırılarını hala kahramanca püskürtenler, deniz tarafında olup bitenler hakkında haber aldıkları zaman, son çareyi evvelce koşulan şartlar altında şehri teslim etmekte bulurlar. Bu amaçla kentin surlarına barış işaretini dikerler ve buradan seslerinin çıktığı kadar bağırarak: "Hiç sebep yok iken ve tarafımızdan en ufak bir kusur işlenmeden sözünüzü yerine getirmemekle Allah'tan korkmuyor musunuz? Kentin teslimi konusundaki anlaşma yapılmıştır ve her iki tarafın hükümdarları da koşulların yerine getirilmesi için emir vermiştir. Şu halde savaşa son veriniz ve gelecekte bağımlı olmaya söz verenler üzerine artık saldırmayınız" diye haykırırlar. Sultan Mehmed bunları işitince ve belki deniz tarafında olup bitenlerden habersiz olarak, savaşın durdurulmasını emreder ve evvelce yapılan barış koşullarının uygulanacağına dair söz verir. Bu suretle şehrin öteki bölümü de teslim olmuş olur.

SULTAN MEHMED'İN TESLİM KOŞULLARINI İLAN ETMESİ:
Ertesi gün Sultan Mehmed, Topkapı denilen kapıdan şehre  girer ve hayatlarından ve inançlarından endişelenen Rumlara aşağıdaki emri verir: "Aktettiğimiz anlaşmaya göre, hiçbir kilise ve manastıra dokunulmayacağına ve dininize zarar gelmeyeceğine dair söz veriyorum. Ancak kentin bir kesimini silah kuvvetiyle, öbür kesimini ise teslim suretiyle almış olduğumdan, bundan böyle haklı olarak kentin zapt ettiğim kesimindeki dinsel evlerin ve kiliselerin camiye çevrilmelerini, öteki kesimindekilerin de Hıristiyanların emrinde kalmalarını emrediyorum". Bu suretle Aksaray ile Ayasofya arasında bulunan bütün kiliseler cami haline getirilir. Sulu Manastırla  Edirnekapı arasında kalan bütün mabetler ise Hıristiyanlara kalır.

SULTAN MEHMED'İN AYASOFYA'YA GİRMESİ:
Bundan sonra Sultan Mehmed, kara ve deniz birliklerini Aksaray meydanında toplatır ve zafer alayı ile Ayasofya 'ya gider. Burada ezan- ı Muhammedi'nin okunmasını ve namaz kılınmasını emreder. Namazdan sonra imparatorluk sarayına gider ve burada merdivende duraklayarak, çok düşünmeden Farsça bir dize söylediği rivayet edilir.  İstanbul'un fethi olayı, (22) H. 857 senesinin 20 cemaziyel-evvelinde meydana gelmiş olur.

EYÜP ENSARİ'NİN MEZARININ MEYDANA ÇIKARILMASI:
İstanbul 'un asayişi ve düzeni sağlandıktan sonra fetih olayının üçüncü günü Fatih Sultan Mehmed’e, Ebu Eyüb  Ensari  adında bir Müslüman kumandanının bundan çok zaman önce kendisinin Konstantiniye şehri dibinde şehitlik mertebesine erişeceğini, fakat kenti fethedecek olan bir Müslüman hükümdarının Tanrısal bir kudret sayesinde mezarını keşfedeceğine dair kahinlikte bulunduğu söylenir. Bunu, yerine getirmek için çok heves eden Fatih, İslam dininin ilahi kökeni hakkında bu kadar büyük bir işaretin kaybolmaması için, söylendiğine göre, sonsuz bir çabayla her yerde kendisine eşlik eden şeyh Akşemseddin'den, Eyüp El Ensari'nin  kabrini göstermesi için, Allah'a dua etmesini söyler. Ve bu yer, gerçekten şeyhin düşünde görünür. Bunun üzerine kumandanın adına bakarak, bugün bile, Eyüp denilen semtte sultanı görür ve belirli bir yerde toprağı kazdırır. Ve burada "Hassa kabri sahibi Resulallah, Ebu Eyübi Valddin gidülEnsari" yazıtını taşıyan büyük bir taş bulunur. Bu yazıtın anlamı şudur: "Bu, Allah' ın sebatkar kulu, müşaviri ve havarisi olan Eyyüb"ün mezarıdır. Sultan Mehmed, bunun meydana çıkarılmasından ötürü, Allah'a şükran olarak, mezarın üzerine bir türbe,  bir cami ve bir medresenin yaptırılmasını buyurur.

ayrıca hayatı ve tartışmalar için bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Dimitri_Kantemiro%C4%9Flu



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder