Dimitri Kantemir
[Aşağıdaki metin Dimitri Kantemir’in “Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş ve çöküş tarihi” kitabından alınmıştır. Dimitri Kantemir, Boğdan Prensi ve voyvodası olduğu gibi döneminin Osmanlı tarihçisi, bilgini ve klasik Türk müziği teorisyeni ve müzikçisidir. Uzun yıllar Osmanlı sarayında yaşamış olan (18. yüzyıl, ölümü 1723) Kantemir, yukarıdaki metni kendi zamanının kaynaklarından ve söylencelerinden yararlanarak yazmıştır. Eski dönem Osmanlı tarihçilik örneklerindendir.]
II. MEHMED'İN KARAMANOĞLU İLE BARIŞ
YAPMASI:
Osmanlı
devletinin tahtını işgal eden padişahların
en şanslı ve dünyanın en bahtiyarı diyebileceğimiz Fatih Sultan Mehmed'
e gelmiş bulunuyoruz. Kendisinden önceki padişahların birçoğunun istekli
bulunduğu, fakat çok az kimsenin giriştiği şeyleri bu gerçekleştirir:
Yani Bizans'ı
ele geçirir. Doğa ve stratejik bakımından takviye edilmiş bulunmasına ve iki
limana sahip olmasına ve düşmana bakarak daha büyük bir ordu tarafından
savunulmasına karşın Bizans kenti, Mehmed tarafından ele geçirilir ve Osmanlı
İmparatorluğu'nun başkenti olur. Bizans kentinin fethedilmesiyle de Doğu
İmparatorluğu yıkılmış olur. Bununla beraber tarihimizin seyrine devam edelim:
Sultan Murad'ın
ölümünden sonra 21 yaşındaki II. Mehmed, 10 Muharrem H. 855 - M. 1451 tarihinde
ikinci kez tahta geçer. Aynı yılın
ilkbaharında kargaşalık çıkartmak ve komşu ülkelere baskın yapmak için uygun
fırsatlar kollayan Karamanoğlu'na karşı harekete geçer. Karşı koyabilecek
kadar kuvvetli bulunmayan Karamanoğlu, sultanın geldiğini haber alır almaz
alışılmış hileye başvurur, yani Mehmed'in koştuğu koşullar altında barış
önerisinde bulunur. Sultan Mehmed bunun ne kadar hain ruhlu olduğunu bildiği halde,
önemsiz bir düşman yüzünden daha mühim girişimlerini geri bırakmamak için,
duygularına hakim olur ve Karaman'ın barış önerisini kabul eder.
İSTANBUL'UN KUŞATILMASI:
Ertesi yıl
Mehmed, büyük hazırlıklara girişir; yani büyük toplar döktürür ve bütün eyaletlerden
toplanan büyük bir orduyla İstanbul'u kuşatmak üzere harekete geçer. Fakat
kendisini tehdit eden bu büyük tehlikeden korkuya düşen Bizans İmparatoru,
Sultan Mehmed'e elçiler gönderir ve kendisinin istediği koşullar altında barış
isteminde bulunur. Sultan, Bizans elçilerine hitap ederek:
"İmparatorunuzun talihine acıyorum ve karşımda küçüldüğünü gördüğüm zaman
barış istemini geri çevirmeye vicdanım elvermiyor. Fakat bu kadar harcama
yaparak aşağı yukarı bütün Anadolu'yu silah altına almama karşılık Osmanlı
İmparatorluğu hesabına en ufak bir çıkar bile sağlamadım diye ulusumun beni
suçlamaması için, imparatorunuzdan, Boğaz'ın
Avrupa yakasında bir öküz postundan daha büyük olmayan bir toprak
parçasını sürekli olarak bana terk etmesini talep ediyorum. Ancak bu koşullar
altında kuşatmayı kaldıracağım ve kuvvetlerimi çekeceğim" der. Bizanslılar
bu koşullan seve seve kabul ederler ve bu kadar büyük bir tehlikeden bu kadar
ucuz kurtulmuş olmalarını büyük bir kazanç sayarlar. Bu şartları her iki taraf
da onayladıktan sonra II. Mehmed, ordusunu Edirne'ye gönderir.
SULTAN MEHMED'İN KARADENİZ'İ BİR KALEYLE
KAPATMASI:
Kuşatmayı
kaldırdıktan sonra Sultan Mehmed, Bizans elçilerine Boğaz kıyısında kayalık bir
yer gösterir ve bunun kullanma hakkının kendisine verilmesini ister. Bunlar
razı olurlar ve bunun üzerine Mehmed, öküz postunun mümkün olduğu kadar ince
bir şerit halinde kesilmesini emreder. Sonunda bu şeritlerle beş yüz adım
uzunluğunda bir arazi parçasının sınırını çizer. Bizanslılar buna itiraz edemezler.
Ve böylece Sultan bu arazi parçasına sahip çıkmış olur. Ve kırk gün içinde
buraya kalın surlu bir hisar yaptırır ve bunu, her biri Mehmed'in isminin
harflerini temsil eden 5 topla takviye eder. Hemen bunun arkasından da
eskisinin tam karşısına düşen Boğaz'ın Anadolu yakasında bir hisar daha
yaptırır. Sultan Mehmed bu hisarların
her ikisini de ağır toplar ve daha başka araç ve gereçlerle donatır ve ayrıca
kuvvetli birer garnizon yerleştirir. Ve kumandanlarına Karadeniz'den İstanbul'a
erzak taşıyan gemilerin geçmesine engel olmalarını buyurur. Bütün bunları yoluna
koyduktan sonra Mehmed, barış perdesi altında Edirne'ye döner ve varışının
üçüncü gününde, bugün bile, Cihannuma
adını taşıyan görkemli bir sarayın temelini atar.
SULTAN MEHMED'İN İSTANBUL'U İKİNCİ DEFA
KUŞATMASI:
Sultan Mehmed
saltanatının üçüncü senesi, yani H. 857 - M. 1453 tarihinde, saklamakta
bulunduğu amacını sonunda açığa vurur. Ve elinden geldiği kadar büyük bir ordu
toplayarak Edirne 'den İstanbul'a hareket eder ve bu kenti her yandan kuşatır.
O zamana kadar hiç bilinmeyen, fakat bu kuşatmada kullanılan araç ve
gereçlerden başka, özellikle takdir edilmeye değer ki, o da, bu kentin
düşmesine sebep olan bazı gemilerin
kuzeydeki tepe ve ovaların üzerinden taşınan araçlardır. Eğer deniz kuvvetleri,
Fener kapısından girerek şehrin büyük
bir kısmını ele geçirmeseydi ve böylece geri kalan bölümünü Sultan Mehmed'e
boyun eğmeye zorlamasaydı, hiç kuşkusuz, Edirnekapı ve Eğrikapı'ya karşı dehşetli saldırılarda
bulunmasına karşın, ümitsizlik ve çaresizlik karşısında birer kahraman kesilen
Bizanslılara karşı hiçbir şey yapamayan kara ordusunun büyük eylemleri boşuna
yapılmış olurdu. İstanbul kenti, kuşatmanın ancak elli birinci günü teslim
olur. Bununla beraber şehrin daha erken alınamamasının sebepleri, ya ihmaldir
veya Hıristiyanlar tarafından elde edildiği söylenen vezirdir. Bu önemli
sorunun özelliğini, Türk vekayinamelerine göre daha ayrıntılı bir biçimde
anlatmak isterim.
İSTANBUL'UN DENIZ TARAFINDAN
SALDIRILARAK ALINMASI:
Elli günden beri
süregelen kuşatmanın gerektirdiği sürekli sıkıntı ve
uyanıklıktan dolayı kuvvetsiz düşen Hıristiyanlar, her yandan gedik açılan
şehir surlarını artık savunamıyorlardı. Zira bataryaları bozulmuş ve yiğit
olmalarına karşın kenti savunacak çok askerleri kalmamıştı. Bu durum
karşısında, özellikle dışarıdan hiçbir yardım ümidi kalmayınca ve üstelik
karadan ve denizden sıkı bir abluka altında tutulduğundan ciddi görüşmelerden
sonra kendi güvenceleri bakımından kenti teslim etmeyi uygun bulurlar. Zira
kendi taraflarına çektiklerini sandıklan Osmanlı vezirinin kendilerine çok
büyük hizmette bulunacağını ümit etmişlerdi. Bundan dolayı bizzat imparator da
bu kararı uygun bulur ve koşullarını öğrenmek için Sultan Mehmed' e elçilerini
gönderir. Bunlar da barış nişanesi olarak beyaz bayraklarla gelirler. Sultan
elçileri büyük bir saygıyla kabul eder ve şehir ahalisinin yaşam ve mallarına
dokunulmayacağına ve nereye isterlerse oraya gitmekte özgür olduklarına dair
güvence verir. Bizans elçileri de bu koşullar altında kenti teslim etmeye razı
olurlar ve üstlendikleri görevin sonucunu efendilerine bildirmek üzere geri
dönerler. Fakat henüz şehir surlarına varmamışlardı ki, Sultan Mehmed,
kendilerine bazı şeyleri bildirmek üzere, geri çağırılmalarını emreder.
Sultanın adamları, epey uzaklaşmış bulunan elçilere yetişebilmek için son
süratle koşarlar, fakat Türk habercilerinin bu hali, sur muhafızlarının
zihninde, Türklerin hileyle, yani Bizans elçileriyle birlikte kente girmek
istiyor kanısını uyandırır ve habercilerin üzerine ateş açarlar. Hiç
beklenmedik biçimde arkadaşlarının yaralandığını gören Türkler, hemen çekilme
işaretini verirler ve olup bitenleri sultana bildirirler.Sultan Mehmed de,
Bizanslıların yapılan anlaşmadan pişman olduklarını ve bu yüzden habercilerini alçakça
yaraladıklarını sanır. Bu olaya çok kızan Mehmed, ordusunun hazırlanmasını ve
bu ikiyüzlü düşmanın kökünü kurutmalarını buyurur. Öte yandan Türk ordusunun,
kurnazlıkla şehri ele geçirmeye giriştiğini ve artık surlara yaklaştığını
muhafızlar tarafından haber alan Bizans imparatoru da, askerlerine silaha
sarılmalarını ve bu vahim durum karşısında ellerinden geleni yapmaya çaba
harcamalarını emreder. Bu kaçınılmaz tehlike karşısında Bizanslılar cesarete
gelirler ve ümitsizlik ve çaresizlikten başka bir şeyin kalmadığını görerek,
şehri sonuna kadar savunmaya karar verirler. Bir taraf, özgürlük ve ölüm-dirim
için, öbür taraf ise zafer ve egemenlik için savaşıyordu. Bundan dolayı savaş
çok şiddetli ve kanlı oluyordu. Bizanslılar karada yiğitçe dövüşürlerken, kenti
deniz tarafından savunanlar ise düşmanın ateşi karşısında surlardan
püskürtülüyor ve bu suretle Türklerin şehre girmelerine olanak veriyorlardı.
BİZANS İMPARATORUNUN ÖLDÜRÜLMESİ
Bu saldırılar
sırasında hem kumandan, hem asker olarak her yerde büyük kahramanlık örnekleri
verdikten ve en tehlikeli anlarda adamlarını cesarete getirdikten sonra Bizans
imparatoru maktül düşer. İmparatorun
ölmesiyle birlikte Bizans İmparatorluğu'nun şan ve şerefi de yok olup gider.
İmparatorun cesedi, bir sancaktarın cesedi üzerinde başsız olarak bulunur.
Bundan dolayı bu yere, bugüne kadar Sancaktar Yokuşu denmiştir.
İSTANBUL'UN GERİ KALAN KISMININ DA
TESLİM OLMASI:
Bizans'ı
karadan savunan ve Türk saldırılarını hala kahramanca püskürtenler, deniz
tarafında olup bitenler hakkında haber aldıkları zaman, son çareyi evvelce
koşulan şartlar altında şehri teslim etmekte bulurlar. Bu amaçla kentin
surlarına barış işaretini dikerler ve buradan seslerinin çıktığı kadar
bağırarak: "Hiç sebep yok iken ve tarafımızdan en ufak bir kusur
işlenmeden sözünüzü yerine getirmemekle Allah'tan korkmuyor musunuz? Kentin
teslimi konusundaki anlaşma yapılmıştır ve her iki tarafın hükümdarları da
koşulların yerine getirilmesi için emir vermiştir. Şu halde savaşa son veriniz
ve gelecekte bağımlı olmaya söz verenler üzerine artık saldırmayınız" diye
haykırırlar. Sultan Mehmed bunları işitince ve belki deniz tarafında olup
bitenlerden habersiz olarak, savaşın durdurulmasını emreder ve evvelce yapılan
barış koşullarının uygulanacağına dair söz verir. Bu suretle şehrin öteki
bölümü de teslim olmuş olur.
SULTAN MEHMED'İN TESLİM KOŞULLARINI İLAN
ETMESİ:
Ertesi gün
Sultan Mehmed, Topkapı denilen kapıdan şehre girer ve hayatlarından ve inançlarından
endişelenen Rumlara aşağıdaki emri verir: "Aktettiğimiz anlaşmaya göre,
hiçbir kilise ve manastıra dokunulmayacağına ve dininize zarar gelmeyeceğine
dair söz veriyorum. Ancak kentin bir kesimini silah kuvvetiyle, öbür kesimini
ise teslim suretiyle almış olduğumdan, bundan böyle haklı olarak kentin zapt ettiğim
kesimindeki dinsel evlerin ve kiliselerin camiye çevrilmelerini, öteki
kesimindekilerin de Hıristiyanların emrinde kalmalarını emrediyorum". Bu
suretle Aksaray ile Ayasofya arasında bulunan bütün kiliseler cami haline
getirilir. Sulu Manastırla Edirnekapı
arasında kalan bütün mabetler ise Hıristiyanlara kalır.
SULTAN MEHMED'İN AYASOFYA'YA GİRMESİ:
Bundan sonra
Sultan Mehmed, kara ve deniz birliklerini Aksaray meydanında toplatır ve zafer
alayı ile Ayasofya 'ya gider. Burada ezan- ı Muhammedi'nin okunmasını ve namaz
kılınmasını emreder. Namazdan sonra imparatorluk sarayına gider ve burada
merdivende duraklayarak, çok düşünmeden Farsça bir dize söylediği rivayet
edilir. İstanbul'un fethi olayı, (22) H.
857 senesinin 20 cemaziyel-evvelinde meydana gelmiş olur.
EYÜP ENSARİ'NİN MEZARININ MEYDANA
ÇIKARILMASI:
İstanbul 'un
asayişi ve düzeni sağlandıktan sonra fetih olayının üçüncü günü Fatih Sultan
Mehmed’e, Ebu Eyüb Ensari adında bir Müslüman kumandanının bundan çok
zaman önce kendisinin Konstantiniye şehri dibinde şehitlik mertebesine
erişeceğini, fakat kenti fethedecek olan bir Müslüman hükümdarının Tanrısal bir
kudret sayesinde mezarını keşfedeceğine dair kahinlikte bulunduğu söylenir.
Bunu, yerine getirmek için çok heves eden Fatih, İslam dininin ilahi kökeni
hakkında bu kadar büyük bir işaretin kaybolmaması için, söylendiğine göre,
sonsuz bir çabayla her yerde kendisine eşlik eden şeyh Akşemseddin'den, Eyüp El
Ensari'nin kabrini göstermesi için,
Allah'a dua etmesini söyler. Ve bu yer, gerçekten şeyhin düşünde görünür. Bunun
üzerine kumandanın adına bakarak, bugün bile, Eyüp denilen semtte sultanı görür
ve belirli bir yerde toprağı kazdırır. Ve burada "Hassa kabri sahibi
Resulallah, Ebu Eyübi Valddin gidülEnsari" yazıtını taşıyan büyük bir taş
bulunur. Bu yazıtın anlamı şudur: "Bu, Allah' ın sebatkar kulu, müşaviri
ve havarisi olan Eyyüb"ün mezarıdır. Sultan Mehmed, bunun meydana
çıkarılmasından ötürü, Allah'a şükran olarak, mezarın üzerine bir türbe, bir cami ve bir medresenin yaptırılmasını buyurur.
ayrıca hayatı ve tartışmalar için bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Dimitri_Kantemiro%C4%9Flu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder