5 Aralık 2015 Cumartesi

“Metre Hesabıyla Türkler”


Ayşe Koç, 2005


Cumhuriyet'in kurulması izleyen yıllarda Türkiye'de yaşlı, genç,çocuk, kadın, erkek binlerce kişi kafatası kemikleri alın açıklığı, göğüs genişliği, bacak ve boy uzunluğu açısından ölçüme tabi tutuldu. Devletin ve ordunun açık teşvik ve desteğiyle yapılan bu ölçümlerin amacı, bütün dünyada da ivme ve itibar kazanmış ırkçı bir antropolojik anlayıştan türetilmiş "bilimsel verilere" dayanarak Türk ırkının üstünlüğünü kanıtlamaktı.
       Türklüğü Ölçmek adlı kitabın yazarı Nazan Maksudyan'a göre devlet hizmetindeki bu antropolojik araştırmalar bilimsel değil ancak bilimkurgusal olarak nitelenebilirdi. İstanbul Darulfünunu (Üniversitesi) yayını olan Türk Antropoloji Mecmuası bünyesinde başlatılan antropoloji araştırmalarının asıl amacı, "şaşmaz" ölçüm teknikleri ve aletleri olan, saf pozitif bilim kisvesi altında tartışılmazlık iddiası taşıyan bu antropoloji vasıtasıyla, Türk milliyetçiliğini besleyen ırkçı kurmacaların omurgasını sağlamlaştırılmaktı. Mecmua, Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra 1925-39 yılları arasında 14 yıl boyunca altı ayda bir yayımlanmıştı.
       Maksudyan, Türk Antropoloji Mecmuası yayınları ekseninde yaptığı çalışmasında Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinin "vatandaşlık" üzerine kurulduğu iddiasına karşı çıkıyor ve ırkçılığın "Türk milliyetçiliğine sonradan dahil olmuş bir sapma olmadığını tam tersine Türk milliyetçiliğinde daha en baştan güçlü ırkçı tonlar bulunduğunu" savunuyor.



Tarihi icat etmek

Türk milliyetçiliğinin ilk hedeflerinden biri gurur duyulacak bir tarih yaratmak ve Türk ırkının üstün bir ırk olduğunu kanıtlamaktı. Türk milli kimliğinin ana unsurları Türk ırkı ve Türk dili olarak tespit edilmiş, böylelikle milletin ırksal, ve değişmez üstünlüğü, Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil teorisi, yoluyla ispatlanmak istenmişti.
       Türk Tarih Tezi'ne göre tarihöncesi zamanlardan sonra Orta Asya'da yaşanan çok uzun kuraklıktan sonra buralarda yaşayan Türkler batıya doğru göç etmek zorunda kalarak medeniyetlerini dünyanın her yanında yaymışlardı. Anadolu'ya gelen ari kanlı Türkler, bu topraklardaki medeniyetlerin de kurucusu olmuştu.
       Daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası bünyesine dahil edilince Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'ne dönüşecek olan Türk Ocakları'nın 1930'daki Atatürk'ün katıldığı son toplantısında, Aksaray delegesi ve tarih öğretmeni Afet İnan, "beşeriyetin en yüksek ve ilk medeni kavmi, vatanı Altaylar ve Orta Asya olan Türklerdir," diyerek resmi tezi ilk dile getiren kişi olmuştu.
       Türklerin ırk özellikleri tarif edilirken başvurulan önemli özelliklerden biri brakisefal tipti. (geniş kafa) 1932'de toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi'nin amacı Türk Tarih Tezi'ni yaygınlaştırmaktı. Katılımcılar kongrede dünya üstündeki bütün arkaik insan tiplerinin dolikosefal (uzun kafalı) olduğunu ve uzun bir evrim süreci sayesinde medeniyete hizmet eden brakisefallerin ortaya çıktığını belirtmişlerdi.
       Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Genel Sekreteri ve müstakbel Marif Vekili Reşit Galip'in, kafatası ölçer, (Kraniyometre) icat eden ense kemiği gibi eğimli bölgeleri ölçmek için kama ve çengeller tasarlayan ırkçı Fransız antropolog Broca'ya da dayandırarak öne sürdüğü altmış iki sayfalık tebliğinde, " .......büyük medeniyetleri yaratmış olanlar, Alpliler bizim 'Ata Türkler' diye adlandırdığımız insanlardır. Diğer tiplerin kendi kendilerine dünyanın herhangi bir yerinde müstakil medeniyetler kurabilmiş olduklarına dair arkeoloji ve antropoloji pek müşkülatla vesika verebilir," denmekteydi.

Kafatası avcıları

Türk ırkının özelliklerini belirleme çalışmaları Cumhuriyet'in kurulmasından hemen sonra Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda başlamış ve bu çalışmalar Türk Antropoloji Mecmuası çatısı altında toplanmıştı.
       Devletin bu çalışmaları teşvik yöntemlerinden biri, hükümetin bazı yetkililere ve okul yöneticilerine, derginin antropometrik çalışmalar yapan doktor-yazarlarına kolaylık sağlamaları konusunda talimat vermesiydi. Derginin üç sayı üst üste yayımladığı bir araştırmada belirtildiğine göre, bu sayede," 2200 Rum, 1600 Ermeni, 1340 Musevi, 720 Levanten yahut meleze dair sayılar" elde edilmişti.
       Türkiye'de ırkçı antropolojinin hegemonyasını yayma misyonu düşünüldüğünde akla gelen en önemli isimlerde biri yine Afet İnan'dı. Maksudyan'a göre İnan, Tarih Tezi'nin oluşturulmasında büyük rolünün yanı sıra Türk ırkının karakteri üzerine yaptığı " bilimsel araştırmalarla" da Türk milli kimliğinin ırka dayandırılmasına katkıda bulunmuştu.
       Afet İnan'ın 1939'da Cenevre'de tamamlandığı doktora tezinin konusu Türk halkının ırksal özellikleriydi ve yöntem olarak antropometrik ölçümler kullanılmıştı. Çalışma başladığında henüz hayatta olan Atatürk'ün emriyle sivil ve askeri doktorlar, beden eğitimi öğretmenleri sıhhiye memurları seferber edilmiş ve iddiaya göre bütün Türkiye'de tam 64 bin kişi ölçülmüştü.
       Türk Antropoloji Mecmuası'nın çoğunluğu İstanbul Darülfünunu'nda ders veren akademisyen doktorlar olan beyin takımı ( Nurettin Ali Berkol, Neşet Ömer İrdelp, Aime Mouchet, Süreyâ Ali Kayacan, İsmail Hakkı Çelebi) ve yazarları gayrimüslimlerin Türklere nazaran "aşağı" olduğunu iddiasını benimsemişlerdi. Gayrimüslimler arasında kilo, boy ve göğüs çevresi ölçülerek yapılan araştırma, Rumlar gibi Musevilerin de en tanımlayıcı özelliğinin herhangi bir türdeşlik göstermemeleri olduğunu ortaya koymuştu. Yazarlara göre Museviler dini bir cemaat ya da sosyal bir topluluk olarak değerlendirilebilse de zoolojik olarak Musevi ırkı içi boş bir kavramdı.
       1927'de 10-16 yaşlarındaki çocuklar üzerinde yapılan ölçümlerde 12 yaşlarında eşit boyda olan Rum ve Türk çocukları ele alınıyor ve 16 yaşında Türklerin Rumlardan beş santim yüksek olduğu gururla belirtiliyordu. Uzun boy, yüksek karaktere işaret sayılıyordu ve Ermeni çocuklarının boyları da Türklerden kısaydı.
       Melih Kınay' 1939'da (Dersim Katliamından hemen sonra)Ankara Gedikli Erbaş Ortaokulu talebelerinden 14-18 yaşlarındaki 200 erkek çocuk üzerinde yaptığı antropometrik araştırmada, dağlı, koyu renkli, uzun ince yüzlü çocuklarda brakisefali normuna uymayan özelliklerle karşılaştığını rapor ederken, Maksudyan'a göre büyük olasılıkla Kürt çocuklarından söz ediyordu. Kınay'a göre bu çocuklar Türk ırkının tipik özelliklerini ( braki kafa, kısa ve geniş yüz) taşımıyorlardı.


 Yeni Aktüel, 6-12 Temmuz 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder