Ayşe Koç, 2005
Cumhuriyet'in kurulması izleyen yıllarda Türkiye'de yaşlı, genç,çocuk,
kadın, erkek binlerce kişi kafatası kemikleri alın açıklığı, göğüs
genişliği, bacak ve boy uzunluğu açısından ölçüme tabi tutuldu. Devletin
ve ordunun açık teşvik ve desteğiyle yapılan bu ölçümlerin amacı, bütün
dünyada da ivme ve itibar kazanmış ırkçı bir antropolojik anlayıştan
türetilmiş "bilimsel verilere" dayanarak Türk ırkının
üstünlüğünü kanıtlamaktı.
Türklüğü
Ölçmek adlı kitabın yazarı Nazan Maksudyan'a göre devlet
hizmetindeki bu antropolojik araştırmalar bilimsel değil ancak
bilimkurgusal olarak nitelenebilirdi. İstanbul Darulfünunu (Üniversitesi)
yayını olan Türk Antropoloji Mecmuası bünyesinde başlatılan antropoloji
araştırmalarının asıl amacı, "şaşmaz" ölçüm teknikleri ve
aletleri olan, saf pozitif bilim kisvesi altında tartışılmazlık iddiası
taşıyan bu antropoloji vasıtasıyla, Türk milliyetçiliğini besleyen ırkçı
kurmacaların omurgasını sağlamlaştırılmaktı. Mecmua, Cumhuriyetin
kurulmasından hemen sonra 1925-39 yılları arasında 14 yıl boyunca altı
ayda bir yayımlanmıştı.
Maksudyan, Türk Antropoloji
Mecmuası yayınları ekseninde yaptığı çalışmasında Türkiye Cumhuriyeti'nin
temelinin "vatandaşlık" üzerine kurulduğu iddiasına karşı
çıkıyor ve ırkçılığın "Türk milliyetçiliğine sonradan dahil olmuş
bir sapma olmadığını tam tersine Türk milliyetçiliğinde daha en baştan
güçlü ırkçı tonlar bulunduğunu" savunuyor.
Tarihi icat etmek
Türk milliyetçiliğinin ilk hedeflerinden biri gurur duyulacak bir tarih
yaratmak ve Türk ırkının üstün bir ırk olduğunu kanıtlamaktı. Türk milli
kimliğinin ana unsurları Türk ırkı ve Türk dili olarak tespit edilmiş,
böylelikle milletin ırksal, ve değişmez üstünlüğü, Türk Tarih Tezi ve
Güneş-Dil teorisi, yoluyla ispatlanmak istenmişti.
Türk Tarih Tezi'ne göre
tarihöncesi zamanlardan sonra Orta Asya'da yaşanan çok uzun kuraklıktan
sonra buralarda yaşayan Türkler batıya doğru göç etmek zorunda kalarak
medeniyetlerini dünyanın her yanında yaymışlardı. Anadolu'ya gelen ari
kanlı Türkler, bu topraklardaki medeniyetlerin de kurucusu olmuştu.
Daha sonra Cumhuriyet Halk
Fırkası bünyesine dahil edilince Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'ne dönüşecek
olan Türk Ocakları'nın 1930'daki Atatürk'ün katıldığı son toplantısında,
Aksaray delegesi ve tarih öğretmeni Afet İnan, "beşeriyetin en
yüksek ve ilk medeni kavmi, vatanı Altaylar ve Orta Asya olan Türklerdir,"
diyerek resmi tezi ilk dile getiren kişi olmuştu.
Türklerin ırk özellikleri tarif
edilirken başvurulan önemli özelliklerden biri brakisefal tipti. (geniş
kafa) 1932'de toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi'nin amacı Türk Tarih
Tezi'ni yaygınlaştırmaktı. Katılımcılar kongrede dünya üstündeki bütün
arkaik insan tiplerinin dolikosefal (uzun kafalı) olduğunu ve uzun bir
evrim süreci sayesinde medeniyete hizmet eden brakisefallerin ortaya
çıktığını belirtmişlerdi.
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti
Genel Sekreteri ve müstakbel Marif Vekili Reşit Galip'in, kafatası ölçer,
(Kraniyometre) icat eden ense kemiği gibi eğimli bölgeleri ölçmek için
kama ve çengeller tasarlayan ırkçı Fransız antropolog Broca'ya da
dayandırarak öne sürdüğü altmış iki sayfalık tebliğinde, "
.......büyük medeniyetleri yaratmış olanlar, Alpliler bizim 'Ata Türkler'
diye adlandırdığımız insanlardır. Diğer tiplerin kendi kendilerine
dünyanın herhangi bir yerinde müstakil medeniyetler kurabilmiş
olduklarına dair arkeoloji ve antropoloji pek müşkülatla vesika
verebilir," denmekteydi.
Kafatası avcıları
Türk ırkının özelliklerini belirleme çalışmaları Cumhuriyet'in
kurulmasından hemen sonra Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda başlamış
ve bu çalışmalar Türk Antropoloji Mecmuası çatısı altında toplanmıştı.
Devletin bu çalışmaları teşvik
yöntemlerinden biri, hükümetin bazı yetkililere ve okul yöneticilerine,
derginin antropometrik çalışmalar yapan doktor-yazarlarına kolaylık
sağlamaları konusunda talimat vermesiydi. Derginin üç sayı üst üste
yayımladığı bir araştırmada belirtildiğine göre, bu sayede," 2200
Rum, 1600 Ermeni, 1340 Musevi, 720 Levanten yahut meleze dair
sayılar" elde edilmişti.
Türkiye'de ırkçı antropolojinin
hegemonyasını yayma misyonu düşünüldüğünde akla gelen en önemli isimlerde
biri yine Afet İnan'dı. Maksudyan'a göre İnan, Tarih Tezi'nin
oluşturulmasında büyük rolünün yanı sıra Türk ırkının karakteri üzerine
yaptığı " bilimsel araştırmalarla" da Türk milli kimliğinin
ırka dayandırılmasına katkıda bulunmuştu.
Afet İnan'ın 1939'da Cenevre'de
tamamlandığı doktora tezinin konusu Türk halkının ırksal özellikleriydi
ve yöntem olarak antropometrik ölçümler kullanılmıştı. Çalışma
başladığında henüz hayatta olan Atatürk'ün emriyle sivil ve askeri
doktorlar, beden eğitimi öğretmenleri sıhhiye memurları seferber edilmiş
ve iddiaya göre bütün Türkiye'de tam 64 bin kişi ölçülmüştü.
Türk Antropoloji Mecmuası'nın
çoğunluğu İstanbul Darülfünunu'nda ders veren akademisyen doktorlar olan
beyin takımı ( Nurettin Ali Berkol, Neşet Ömer İrdelp, Aime Mouchet,
Süreyâ Ali Kayacan, İsmail Hakkı Çelebi) ve yazarları gayrimüslimlerin
Türklere nazaran "aşağı" olduğunu iddiasını benimsemişlerdi.
Gayrimüslimler arasında kilo, boy ve göğüs çevresi ölçülerek yapılan
araştırma, Rumlar gibi Musevilerin de en tanımlayıcı özelliğinin herhangi
bir türdeşlik göstermemeleri olduğunu ortaya koymuştu. Yazarlara göre
Museviler dini bir cemaat ya da sosyal bir topluluk olarak
değerlendirilebilse de zoolojik olarak Musevi ırkı içi boş bir kavramdı.
1927'de 10-16 yaşlarındaki
çocuklar üzerinde yapılan ölçümlerde 12 yaşlarında eşit boyda olan Rum ve
Türk çocukları ele alınıyor ve 16 yaşında Türklerin Rumlardan beş santim
yüksek olduğu gururla belirtiliyordu. Uzun boy, yüksek karaktere işaret
sayılıyordu ve Ermeni çocuklarının boyları da Türklerden kısaydı.
Melih Kınay' 1939'da (Dersim
Katliamından hemen sonra)Ankara Gedikli Erbaş Ortaokulu talebelerinden
14-18 yaşlarındaki 200 erkek çocuk üzerinde yaptığı antropometrik
araştırmada, dağlı, koyu renkli, uzun ince yüzlü çocuklarda brakisefali
normuna uymayan özelliklerle karşılaştığını rapor ederken, Maksudyan'a
göre büyük olasılıkla Kürt çocuklarından söz ediyordu. Kınay'a göre bu
çocuklar Türk ırkının tipik özelliklerini ( braki kafa, kısa ve geniş
yüz) taşımıyorlardı.
|
|
|
Yeni Aktüel, 6-12 Temmuz 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder