M. Ilin-E. Segal
http://choicewallpapers.net/famous-italian-art/ |
İnsan Nasıl İnsan Oldu...
Yeryuvarlağı büyük bir kitap gibi ayaklarımızın altında
duruyor. Yer kabuğunu meydana getiren tabakalar, her tortul tabaka, bir kitap
sayfası gibidir. Biz, bu kitabın en son sayfasındayız. İlk yaprakları
çok derinde. Okyanusların dibi ve kıtaların temeli orada. Bu ilk yapraklara,
kitabın ilk bölümlerinde daha varılamamıştır. Onlarda neler yazılı olduğunu,
ancak tahmin edebiliriz.
İnsanların yaşadığı zaman yaklaştıkça, kitabın okunması daha
kolaylaşıyor. Sıcak lavların yakıp buruşturmuş olduğu sayfalar , yeryüzünde,
dağ silsilelerinin nasıl meydana geldiğini, başka sayfalarda, yer kabuğunun
yükselip alçalması sonucunda, denizlerin nasıl genişleyip yeniden
daraldıklarını anlatıyorlar.
Yer yer, elle çizilmiş gibi, yaprak izlerine veya kömür
haline gelen ormanlarda yaşamış hayvanların fosilleşmiş iskeletlerine
rastlanıyor.
Böylece, sayfa sayfa, dünyanın tüm tarihini okuyabiliriz.
Kitabımızın kahramanı, yani insan, ancak en son sayfalarında belirir İlk
bakışta, bu büyük kitabın kahramanının insan olmadığı sanılabilir. Eski
zamanların dev fil ve gergedanlarının yanında insan, ikinci derecede bir şahıs
gibi görünür. Fakat bu yeni kahraman, gittikçe artan bir cesaretle ön plana
çıkmaya başladı.
Ve bir gün geldi ki, insan bu büyük kitabın yalnız kahramanı
değil, aynı zamanda onu yazanlardan biri olmaya başladı.
İnsana Övgü
Bir zamanlar insan, kıyılarında yaşadığı ırmağın, dünyanın
tek ırmağı olduğunu sanıyordu. Yüzyıllar sonra, Herakles'in direkleri denilen
Okyanus kapılarına dayanınca, bunun da dünyayı çepeçevre saran büyük bir ırmak
olduğu hükmüne varmıştı. Arslanı ilk gördüklerinde, ona “büyük köpek” diyen
ataları gibi, o zamanın insanı da okyanusa “okyanus ırmağı” demişti.
Görüş ufukları genişlemişti. İnsanlar dünyada bir çok ırmak
ve deniz olduğunu öğrenmişlerdi. Ama dünyanın tek bir dünya olduğu hakkındaki
kanıları değişmemişti. Gökyüzüne dikkatle baktıkları zaman başka dünyalar da
görüyordularsa da, gök okyanusunun bu adaları, onlara ejder, yılan, kanatlı at
şeklinde birer canavar gibi geliyordu.
Derken insan, yeri gökten ayıran mesafeyi düşüncesiyle,
açıklamayı denedi. Her şeyi bilmek ve kavramak isteyen akla, meraklı gözler
yardım ediyordu. Gözler, en yakın gök adasında dağ ve ovalar seçmeye başladılar...
İnsan yeryüzünü gittikçe artan bir cesaretle değiştirdi. Bir
yerde kanal açıp gemi yüzdürüyor, başka bir yerde taş dalgakıranlar yaparak
deniz kıyılarını düzeltiyor, gemi sığabilir hale getiriyordu. Dalgakıran öyle
derin bir yerde yapılıyor ki, on kişi birbirinin omuzuna çıksa, en üstteki yine
de su altında kalırdı.
Herhangi bir şehrin dolaylarındaki yamaç, muazzam bir açık
hava tiyatrosuna çevrilirdi. Seyircilerin oturacağı sıralar kayalara oyulur ve
arkaya doğru basamak basamak yükseltilirdi. Böyle bir tiyatro otuz binden fazla
seyirci alabilirdi.
İnsan, yer altında hiçbir şeye yaramayarak yatan mermerle
fikirlerine şekil veriyordu. Tanrıların şerefine yapılan bir tapınağın her
sütunu, onu yaratan insanı övüyordu.
Aradan yüzlerce, binlerce yıl geçerek, Atena ve Zeus'a olan
inanç sarsılıp yıkılacaktı. Ama bu tanrıların heykelleri ve onlar şerefine
yapılan tapınaklar kutsal birer şey olarak el üstünde tutulacak ve korunacaktı.
Ne de olsa, bu yarı harap tapınaklar, insanların gözünde hep genç kalacaklar ve
hiçbir zaman ihtiyarlamayacaklardı. Yaratıcılığın, sanatın gücü böyleydi.
Yaratıcılık, yıkımdan kuvvetliydi. Yakıp yıkanların adları unutulacak,
düşünenlerin, yaratanların ve kuranların adlarıysa belleklerde ebediyen
kalacaktı.
Atina'daki Diyonizos Tiyatrosu'nda, kayalara oyulmuş
sıralarda binlerce seyirci, Eskilos'un, Sofokles'in, kahramanlarının başından
geçenleri heyecanla izliyordu. Odipus ya da Antigone'nin çektikleri acıları
gördükçe yürekleri burkuluyordu.
Sanatın gücü ruhun sınırlarını genişletmişti.
Koro, insanı öven bir parçayı okurken, sıralarında mest olurlardı.
Doğada harika güçler çok
Ama insandan güçlüsü yok.
Cesaretle dolaşır insan kükreyen dalgalarda, şiddetli kış
rüzgarlarında
“İnsan Nasıl İnsan Oldu?” içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder