10 Aralık 2015 Perşembe

Childe: İnsan Kendini Yaratır

Gordon CHILDE



http://lithiccastinglab.com/gallery-pages/lakedwellergroupstonetoolslarge.htm
Yazılı tarihte, insanların son beş bin yılda dünyanın çeşitli kısımlarında elde ettiği başarılarının son derece bölük pörçük ve eksik bir kaydı vardır. Yazılı tarihin incelediği kesim, insanların gezegenimizde etkin olmaya başladıklarından bu yana geçen zamanın, olsa olsa ancak yüzde biri kadardır. Sunulan tablo, açıkçası, içinde herhangi bir birleştirici çizgiyi ve yön gösterici eğilimi sezmenin kolay olmadığı bir kargaşa görünümüdür. Arkeoloji bunun yüz kat uzunluğundaki bir dönemi inceler. Bu geniş inceleme alanı içinde, genel eğilimleri ve bir ana gelişme çizgisine ve kavranılabilir sonuçlara yönelen üst üste birikmiş değişiklikleri gösterir.

Arkeolojinin desteği ile tarih, başlangıcındaki yazılı tarih öncesi (prehistorya) kesimi ile birlikte doğa bilgisinin bir uzantısı haline gelir. Doğa tarihi, jeolojik kayıtlar üzerinde, doğal ayıklanmanın bedenlerini çevrelerine uydurabilen canlıların varlıklarını sürdürüp çoğalmalarının bir sonucu olarak belirmiş olan canlı varlıkların çeşitli türlerinin  evrimini inceler. İnsan, dünyamızdaki büyük türlerin en sonuncusu olarak yeryüzünde görünmüştür. Onun fosil kalıntıları jeolojik kayıtlarda en üst tabakalarda bulunmaktadır; bu, insanın evrim sürecinin en son ürünü olduğu anlamına gelir. 

Yazılı tarih öncesi bilimi, insan toplumlarının çevrelerine uymalarını ve çevrelerini kendilerine uydurmaların sağlayan insan yapısı ve insanın bedenine yapışık olmayan araç ve gereçlerdeki gelişmeler sayesinde, bu türün varlığını sürdürüp sayısının çoğalması sürecini gözleyebilir. Ve arkeoloji aynı süreci, yazılı tarih dönemi şafağının söküşünün geciktiği bölgelerde olduğu gibi, yazılı belgelerin yardımcı desteği ile, yazılı tarih döneminde de izleyebilir. Yöntemde herhangi bir değişiklik yapmaksızın, yazılı tarih öncesi döneminde ayrımlanmış olan eğilimlerin gelişmesini günümüze kadar izleyebilir.

Türümüz, yani en geniş anlamı ile insan türü,  "İnsan Kendini Yaratır"[Kendini Yaratan İnsan/Man Makes Himself (1936, 1951)] adlı yapıtımda geniş olarak açıkladığım gibi, daha çok yaşam için yararlı araç gereçlerini geliştirmesi sayesinde varlığını sürdürmeyi ve çoğalmayı başardı. Diğer hayvanlar gibi insan da, dış dünyayla etkileşimini, ondan geçimini sağlamasını ve onun tehlikelerinden kaçmasını, başlıca araç ve gereçleri aracılığı ile başarır; yani teknik dille söylersek, kendini çevresine uydurur ya da hatta, çevresini ihtiyaçlarına göre düzeltir. Fakat insanın araç gereçleri diğer hayvanların araç gereçlerinden oldukça farklıdır. Diğer hayvanlar tüm araç gereçlerini bedenlerinin bölümleri olarak üzerlerinde taşırlar; tavşanın toprağı kazmak için pençeleri, aslanın avını parçalamak için pençe ve dişleri, çoğu hayvanların kendilerini soğuktan koruyan kıllı ya da kürklü giysileri hep yanlarındadır. Hatta kaplumbağa evini sırtında taşır. İnsanın bu türden pek az araç gereci vardır ve bunlardan da yazılı tarih öncesi zamanlarda sahip bulunduğu bazılarını atmıştır. Onların yerini, beden dışı organlar, kendi iradesi ile yapıp kullanıp bıraktığı organlar almıştır; insan toprağı kazmak için kazmalar ve kürekler, av hayvanlarını ve düşmanlarını öldürmek için silahlar, ağaçlar kesmek için keserler ve baltalar, soğuk havalarda kendini sıcak tutması için giysiler, kendine barınak olarak tahta, kerpiç, ya da taş evler yapar. Bazı çok eski  insanlar , gerçekten büyük çene kemikleri üzerinde oldukça tehlikeli silahlar olabilecek fırlak köpek dişlerine sahiptirler, fakat bunlar çağdaş insanda yok oldu; bizim diş takımımız öldürücü yaralar açamaz.

Öteki hayvanlarda olduğu gibi elbet insanın araç gereçlerinin de tümüyle organsal olan bir temeli vardır, bu iki sözcükle özetlenebilir: eller ve beyin. Bedenlerimizi taşımak yükünden kurtulduktan sonra ön ayaklarımız, şaşılacak kadar çeşitli incelikte ve kesin hareketleri yapabilecek zarif araçlar olma yönünde geliştiler. Elleri denetlemek ve gözlerle ve öteki duyu organları tarafından dış dünyadan alınan izlenimlerle eller arasında bağlantı kurmak için, özellikle karmaşık bir sinir sistemine ve görülmemiş derecede büyük ve karmaşık bir beyine sahip olduk.

Beyin ve eller dışındaki insan araç gereçlerinin, beden dışı ve bedenden ayrılabilir bir nitelikte olmasının açık üstünlükleri vardır. Bunlar öteki hayvanların araç gereçlerinden daha kullanışlı, daha uygundurlar. Öteki hayvanların araç gereçleri sahibinin özel bir çevrede özel koşullar altında yaşamasını kolaylaştırır. Dağ tavşanı renk değiştiren postu sayesinde karla kaplı tepelerde kışı rahat ve güvenlik içinde geçirir; ama sıcak vadilerde bu postu kendisini tehlikeli bir biçimde göze çarpacak duruma sokar. İnsanlar daha sıcak iklimli bir yere giderlerse, sıcak tutan giysilerini çıkarıp giydiklerini o bulundukları yere göre değiştirebilirler. Bir tavşanın pençeleri iyi kazıcı aletlerdir, fakat silah olarak bir kedinin pençeleri ile yarışamazlar, öte yandan kedinin pençeleri de toprağı kazmada kötü küreklerdir. İnsan ise hem alet hem silah yapabilir. Özetle, bir hayvanın kalıtımsal araç gereçleri hemen her türlü çevrede sınırsız sayıda işleri görecek biçimde düzenlenebilir.

Araç gereçlerin bu üstünlüklerine karşılık, insan, yalnızca araç gereçleri kullanmayı değil, aynı zamanda onları yapmayı da öğrenmek zorundadır. Bir civciv çok geçmeden kendisini, tüyler, kanatlar, gaga ve pençelerle donanmış bulur. Elbette bunları kullanmayı, örneğin tüylerini nasıl temiz tutacağını öğrenmek zorundadır. Fakat bunu öğrenmesi çok kolaydır ve fazla bir zaman almayacaktır. 

Bir insan yavrusu bu tür araç gereçlerle dünyaya gelmez ve kendi kendine büyüyemez. Yerdeki yuvarlak çakıltaşları kendi başlarına bıçak fikrini vermezler. 



Gordon CHILDE,  "Tarihte Neler Oldu?" içinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder