Hadi Uluengin 2006
İLKİN, "Atmış Sekiz"
asla ve asla Fransa’da başlamadı. Polonya’da başladı!
Yani, Batı’da sonradan yerleşiklik
kazanan ve "sol"la özdeşleştirilen "mitoloji"nin
tam tersine, "öncü isyán" anti-komünist ve anti-totalitarist
bir içerik ve hedefle patlak verdi.
Üstelik, o Batı’daki "Tanrı
öldü" şiarına yüz seksen derece zıt olarak, 1968 baharında ilk çiçek,
Katolik piskoposların kızıl iktidara karşı yayınladığı "serbesti
mektubu"yla açtı.
Başka bir deyişle, alevler Paris
sokaklarına sirayet etmeden çok önce, daha Mart’tan itibaren, "özgürlük
ateşi" Varşova, Krakova, Loç üniversitelerini haydi haydi
tutuşturmuştu.
İstanbul Radyosu’nun "ajans
saati"ne kulak verenler dahil, Lehistan’dan "sızabilen
haberler"i bütün dünya dinledi ki, en azından bilinçaltında, "ási
kıvılcım" buradan çaktı.
SONRA, dün belirttiğim gibi, Fransa "68 Mayıs"ını
zimmete geçirmeye kalkışmasın.
Zira, Vistüla Suyu kıyısında
anti-otoriter bir çağrı oluşturan isyan ruhu Demir Perde’yi aşıp Sen Nehri
rıhtımına ulaşmadan önce, Ren ve Po ırmaklarında da derin anaforlar yarattı.
Berlin, Roma, Frankfurt, Milano,
Heidelberg, Bolonya fokur fokur kaynadı.
Almanya ve İtalya’daki öğrenci
hareketleri Paris başkentli ülkeye yine rötarlı ulaştı.
Fakat daha aslına bakarsanız, her ne
kadar ABD karşıtlığı yeri göğü inletmiş olsa dahi, 1968 baharının Avrupa’yı "ısıtması"
esas itibariyle bizzat o ABD’den kaynaklandı.
İlk nesil tüketim toplumu çocukları
televizyonu "enayi kutusu" diye küçümse de, işte artık
ebeveynleri o "enayi kutusu"na sahip olabildiği içindir ki,
Atlantik ötesi bile çok yakın, tá Pasifik kampüslerinde Vietnam Savaşına karşı
aralıksız süren protestoları an be an izlediler.
İnsanlık tarihinde ilk kez
gerçekleşen bu "enformasyon devrimi" de, yukarıdaki Polonya’ya
ek olarak, "özlenen devrim" için ikinci "ási
kıvılcım"ı çaktı.
Ve, tekrar "devrim" ve
"kıvılcım" kelimelerini kullanmak için Mao’nun "bir
kıvılcım bütün bozkırı tutuşturur" sözüne atıfta bulunur ve yine aynı
Mao’nu üç - dört yıl önce Çin’de başlatmış olduğu "Kültür
Devrimi" (!) katliamını hesaba katarsam da, bu sonuncusu, "68
Mayıs"ının "uyarıcı" nitelikteki üçüncü "ási
kıvılcım"ı oldu.
O halde?
O haldesi şu ki, önceden saptanamayacak ve iradeyle
yönlendirilemeyecek bir kaos olan tarihin sayısız örneğinde olduğu gibi,
çelişkili háttá zıt olguları konjonktürel bir tesadüfte buluşturan "Atmış
Sekiz" onları sentez potada eritti.
Hercümerc kaostan belki kozmos bir
uyum çıkmadı ama bir "yeni"; "yepyeni" çıktı.
El yordamıyla ve biraz da kendine
rağmen doğan bu "yeni" ise hayatı değiştirdi.
Sırf Batı ülkeleri veya tüketim
toplumları falan değil, biz Türkler ve biz Türkiye dahil, 2006 Nisan’ının
önemli bir bölüm insanlığı 1968 Nisan’ından çok farklı yaşıyor. Yaşıyoruz.
Çünkü, farklı düşünüyoruz! Bunun
bilincine varmasak da farklı düşünüyoruz.
Dolayısıyla, eski zihin
parametrelerini ve değer skalalarını yıkıp yenilerine "feyz
vermiş" olan "68 Mayıs’ı"nın tartışmasız "devrim"
niteliği; tabii ki Maocu kábusla hiçbir ilgisi olmayan "kültür
devrimi" niteliği de işte buradan kaynaklanıyor.
Bir "eski tüfek"
olarak "Bahar İsyanı"na otuz sekiz yıl mesafeyle bakmayı yarın
da sürdürecek ve konuyu Türkiye çerçevesinde ele alacağım.
Hadi ULUENGİN tarafından yazılan bu makale, 05 Nisan 2006 Çarşamba günü yayınlanan Hürriyet Gazetesindeki köşe yazısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder